16 Mayıs 2009 Cumartesi

KARAAĞAÇ edirne

ÇANAKKALE HARBİ SIRASINDA EDİRNE KARAAĞAÇTA MEVCUT OLAN TREN İSTASYONUNA MÜHİMMAT SEVK EDEN ASKER KONVOYU yer EDİRNE MERİÇ KÖPRÜSÜ RESİM Edirne'li Recep Çağlar Edirne Adliyesinde Emekli Başkatip Dava Vekili tarafından hediye edilmiştir.








Suyun öte yanındaki tek Türk toprağı

Vilayet önünde toplanan Edirneliler, öğrenciler, Türk jandarma birliğiyle Karaağaç'a gitmek üzere yürüyüşe geçerler. Karaağaç Belediye Binasındaki Rumca yazıları silen topluluk Karaağaç tren istasyonuna yönelir... Ve Karaağaç artık suyun öte yanındaki tek Türk toprağıdır.



Tarihte Edirne ve civarında yerleşmiş bulunan Trak boylarından Odrislerin Meriç Nehri civarında bir yerleşim yeri kurdukları bilinir. Bu yerleşim yerinin o zaman ki adı "Orestia" olarak geçmekte iken daha sonra burayı egemenliği altına alan Makedonyalılar zamanında ismini Orestides olarak değişmiştir. Edirne’nin ilk yerleşim yerinin bugünkü Karağaç civarında olduğu düşünülmektedir. Daha sonraki dönemlerde Romalılar ve Bizanslılar bu bölgeye Orestia adını vermişlerdir. Yunan işgali sırasında, Yunanlılar buraya "Orestiada" adını verdiler. Lozan Antlaşması ile Karaağaç’tan göç eden Yunanlılar, Yunanistan da "Nea Orestiada" (yeni orestiada) dedikleri bir kasaba kurdular.

Enis’ül Müsamirin adlı eserinde Abdurrahman Hibri burada yetişen kayısı ağaçlarından ve bağlarından söz etmekte ve buradan Eski Maraş olarak bahsetmektedir. Karaağaç’ın yakınlarında aynı zamanda yer alan Demirtaş (Timurtaş) köyü ve çiftliği de bulunmakta idi. Timurtaş Paşa; I. Murat ve Yıldırım dönemi rütbelilerinden olup bu bölge kendisine has olarak verilmişti. Bu köyden günümüze ulaşmış olan tek yapı ise harap bir halde bulunan Mısır’da servet edinen Edirneli Sefer Çelebi’nin yaptırdığı Demirtaş camiidir.

Bir oryantalist ve arkeolog olan ve Fransa sefirinin yanında görevli olan Antoine Galland 1672'de Edirne’de Meriç Köprüsü'nün hemen Karaağaç çıkışında yer alan Gümrük Muhafaza Karakolu civarındaki "Demirtaş Kasrında" kalmış ve padişahın yaptığı kayık gezintilerinden bahsetmiştir. Sultan IV. Mehmet’in, Demirtaş Kasrı'nı yabancı elçi ve misafirlerin ağırlanması için ayırdığını Rıfat Osman Edirne Sarayı adlı kitabında aktarmaktadır.

17. yüzyıl son dönemlerindeki bir diğer ziyaretçi ise İngiliz gezgin Dr.John Covel’dir. Edirne'de Karaağaç'ta kalmış, burada yaşayan halkın çoğunluğunun Rum olduğunu yazmıştır. Karaağaç'ın en büyük şarap tüccarının kilisenin rahibi olduğunu, şarabı kilisede sakladığını, Edirne'de yaşayan Türklerin buraya gelerek içkili eğlenceler yaptıklarını da yazmaktadır. Ayrıca Türklerin burada yazlıkları olduğunu belirtmiştir.

19.yüzyılda kapitülasyonların etkisiyle, Karaağaç' ta yabancı tüccarların işlerini kolaylaştırmak üzere çeşitli konsolosluklar açılmıştır. Bulgaristan, Yunanistan, Almanya ve Slovenya konsoloslukları vardır. Osmanlı hükümetinin tanıdığı bazı haklardan yararlanan Batılı devletlerin konsolosları Karaağaç’ta yaşam sürmüşlerdir. Avusturyalı Profesör Hochstetter, Edirne'de, ticaret ve diğer işlerle uğraşan ve Karaağaç’ta yazlıkları bulunan 25 Fransız aileden bir topluluğun olduğundan bahseder. Yabancılar sadece görevleri ile uğraşmıyorlar, bunun yanında çeşitli ülkelerin konsolosluk görevini de üstleniyorlardı. Avusturya konsolosu Herrn Von Camerlo'nun Edirne'deki yüksek düzey bürokratlarla yakın ilişkileri vardı ve Karaağaç’ta bir birahane ile bir lokal işletiyordu.



Demiryolu ve Karaağaç

Avrupa ülkeleriyle siyasî bir bütünleşmeyi amaçlayan Tanzimat Dönemi yöneticileri, özellikle ulaşım ve iletişim konularında yeniliklere sahne olan Kırım Savaşı’ndan sonra, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayacak bir demiryolunun bütünleşmeyi çabuklaştıracağı kanısındaydılar. Ayrıca önemli Balkan kentlerini birbirine bağlayan bir demiryolu ağı bu bölgede son zamanlarda görülmeye başlayan huzursuzlukları giderebileceği gibi, imparatorluk için önemli ticarî, siyasi ve askeri avantajlar da sağlayabilecekti. Ancak, ülkenin mali ve teknik güçleriyle gerçekleştirilmesine olanak bulunmayan bu demiryolu ağı için yabancı girişimcilerle anlaşma yapılma yoluna gidilmişti.

Bu konuda ilk sözleşme Ocak 1857'de İngiliz milletvekili Labro ile imzalanmış, fakat Labro’nun gerekli sermayeyi sağlayamaması nedeniyle, aynı yılın Nisan ayında sözleşme feshedilmişti. Çeşitli İngiliz ve Belçikalı girişimcilerle, 1860 ve 1868’de yapılan ikinci ve üçüncü sözleşmelerin de benzer sebeplerle iptal edilmesinden sonra, Rumeli Demiryolları imtiyazı, 17 Nisan 1869 tarihinde imzalanan dördüncü bir sözleşme ile Brüksel’de bankerlik yapan, Macar asıllı Yahudi Baron Hirsch’e verilmişti.

Sözleşmeye göre yapılacak demiryolu İstanbul’dan başlayıp Edirne, Filibe ve Saraybosna’dan geçerek Sava Nehri sınırına kadar uzanacak ayrıca bu demiryolundan ayrılan kollarla Enez, Selanik ve Burgaz birbirine bağlanacaktı. Demiryolunun yapımına 1870'de başlanmış ve İstanbul-Edirne-Sarımbey arasındaki demiryolu 17 Haziran 1873'de tamamlanmıştır

İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan demiryolu, Edirne’de Karaağaç üzerinden geçmiş ve Karaağaç’ın sayfiye görünümünü bir anda değiştirmişti. Demiryolunun hizmete girmesi ile Karaağaç bir sayfiye yeri görünümünden çıkar ve nüfusu kısa zamanda artar ve yeni yapılar hızla birbirini takip etmeye başlar. Avrupa'dan gelen veya Avrupa'ya gidecek yolcuların konaklaması için otel, lokanta, kahvehane ve sinemalar başta olmak üzere çeşitli eğlence yerleri peş peşe açılır. Djanik, Atina, Europa, Londra, Konstantinopolis, Panellenion otelleri, Brasserie, Bomonti birahaneleri, Rosalato dans salonu, Cafe Chantant eğlence merkezi bunların başındadır.

Karaağaç kısa sürede Edirne'nin, hatta Balkanlar'ın eğlence merkezi haline gelir. Avrupa'dan gelen sanatçılar, eğlence toplulukları burada çeşitli gösteriler düzenlemekte, balolar düzenlenmektedir. Bu kadar etkinliğin ve eğlence hayatının bir arada olması, Karaağaç'a "küçük Paris" denilmesini sağlamıştır.


Hızlı değişim sonucu bir çok insan buraya göç etmiş ve her türlü yapı için değişim şart olmuştur. Var olan yapılar geliştirilmiş ama daha fazlası yeni olarak inşa edilmiştir. Rumlara ait olan var olan Hagios Teodoros Tiron ve Hagios Teodoros Strat İladis kiliseleri yanında diğer cemaatlere ait yeni dinin yapıları ve bu yapıların yanında okullar da yapılmaya başlanmıştır. Ermeni cemaati Saint Gregoire, Rumlar Agion Kostantinos, Fransızlar Saint Basil ve Saint Antoine de Padoune, Bulgarlar Saint Pierre ve Saint Paul şapellerini inşa ederler. Karaağaç'ta Rumlara ait Agion Teodoran okulunun yanı sıra Fransız Saint Basil okulu, Fransız Ecole Richard, Ermeni Torkomyan İlkokulu, demiryolu yapımında çalışan Alman teknisyenlerin çocuklarının okuduğu yatılı okul, Karaağaç'taki önemli kültür merkezleri olurlar. Cumhuriyet sonrası Alman yatılı okulu Mustafa Necati Bey İlkokulu olarak kullanılacaktır.

Avrupa ülkeleriyle siyasî bir bütünleşmeyi amaçlayan Tanzimat Dönemi yöneticileri, özellikle ulaşım ve iletişim konularında yeniliklere sahne olan Kırım Savaşı’ndan sonra, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayacak bir demiryolunun bütünleşmeyi çabuklaştıracağı kanısındaydılar. Ayrıca önemli Balkan kentlerini birbirine bağlayan bir demiryolu ağı bu bölgede son zamanlarda görülmeye başlayan huzursuzlukları giderebileceği gibi, imparatorluk için önemli ticarî, siyasi ve askeri avantajlar da sağlayabilecekti. Ancak, ülkenin mali ve teknik güçleriyle gerçekleştirilmesine olanak bulunmayan bu demiryolu ağı için yabancı girişimcilerle anlaşma yapılma yoluna gidilmişti.

Bu konuda ilk sözleşme Ocak 1857'de İngiliz milletvekili Labro ile imzalanmış, fakat Labro’nun gerekli sermayeyi sağlayamaması nedeniyle, aynı yılın Nisan ayında sözleşme feshedilmişti. Çeşitli İngiliz ve Belçikalı girişimcilerle, 1860 ve 1868’de yapılan ikinci ve üçüncü sözleşmelerin de benzer sebeplerle iptal edilmesinden sonra, Rumeli Demiryolları imtiyazı, 17 Nisan 1869 tarihinde imzalanan dördüncü bir sözleşme ile Brüksel’de bankerlik yapan, Macar asıllı Yahudi Baron Hirsch’e verilmişti.

Sözleşmeye göre yapılacak demiryolu İstanbul’dan başlayıp Edirne, Filibe ve Saraybosna’dan geçerek Sava Nehri sınırına kadar uzanacak ayrıca bu demiryolundan ayrılan kollarla Enez, Selanik ve Burgaz birbirine bağlanacaktı. Demiryolunun yapımına 1870'de başlanmış ve İstanbul-Edirne-Sarımbey arasındaki demiryolu 17 Haziran 1873'de tamamlanmıştır

İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan demiryolu, Edirne’de Karaağaç üzerinden geçmiş ve Karaağaç’ın sayfiye görünümünü bir anda değiştirmişti. Demiryolunun hizmete girmesi ile Karaağaç bir sayfiye yeri görünümünden çıkar ve nüfusu kısa zamanda artar ve yeni yapılar hızla birbirini takip etmeye başlar. Avrupa'dan gelen veya Avrupa'ya gidecek yolcuların konaklaması için otel, lokanta, kahvehane ve sinemalar başta olmak üzere çeşitli eğlence yerleri peş peşe açılır. Djanik, Atina, Europa, Londra, Konstantinopolis, Panellenion otelleri, Brasserie, Bomonti birahaneleri, Rosalato dans salonu, Cafe Chantant eğlence merkezi bunların başındadır.

Karaağaç kısa sürede Edirne'nin, hatta Balkanlar'ın eğlence merkezi haline gelir. Avrupa'dan gelen sanatçılar, eğlence toplulukları burada çeşitli gösteriler düzenlemekte, balolar düzenlenmektedir. Bu kadar etkinliğin ve eğlence hayatının bir arada olması, Karaağaç'a "küçük Paris" denilmesini sağlamıştır.

Hızlı değişim sonucu bir çok insan buraya göç etmiş ve her türlü yapı için değişim şart olmuştur. Var olan yapılar geliştirilmiş ama daha fazlası yeni olarak inşa edilmiştir. Rumlara ait olan var olan Hagios Teodoros Tiron ve Hagios Teodoros Strat İladis kiliseleri yanında diğer cemaatlere ait yeni dinin yapıları ve bu yapıların yanında okullar da yapılmaya başlanmıştır. Ermeni cemaati Saint Gregoire, Rumlar Agion Kostantinos, Fransızlar Saint Basil ve Saint Antoine de Padoune, Bulgarlar Saint Pierre ve Saint Paul şapellerini inşa ederler. Karaağaç'ta Rumlara ait Agion Teodoran okulunun yanı sıra Fransız Saint Basil okulu, Fransız Ecole Richard, Ermeni Torkomyan İlkokulu, demiryolu yapımında çalışan Alman teknisyenlerin çocuklarının okuduğu yatılı okul, Karaağaç'taki önemli kültür merkezleri olurlar. Cumhuriyet sonrası Alman yatılı okulu Mustafa Necati Bey İlkokulu olarak kullanılacaktır.


İşgaller ve Karaağaç

Edirne, I. Balkan savaşında 5,5 ay kuşatma altında kalmış, gerek kuşatma sırasında gerekse Bulgar işgali sırasında büyük acılar çekmiştir. 30 Mart 1913'de imzalanan Londra Antlaşması'nın ağır hükümleri uyarınca Midye-Enez hattının ötesinde kalan Trakya toprakları ve Rumeli, Balkan müttefiklerine bırakılır.

Savaşı kazanan devletler arasındaki anlaşmazlık sonucu Sırpların Bulgaristan’a savaş açmasıyla başlayan II. Balkan Savaşı sırasında Edirne’den çekilen Bulgar kuvvetlerinin yerini Enver Paşa komutasındaki Türk Birlikleri alır. Edirne ve bir süre sonra suyun öte yanında kalan Karaağaç ile Dimetoka Osmanlı’nın hakimiyetine girer. Ancak 1915 yılında Osmanlı-Alman ittifakının yanında savaşa girmek için Bulgarlar Karaağaç ve Dimetokayı talep ederler. Bunun üzerine Karaağaç da dahil olmak üzere Meriç Nehri’nin ötesindeki topraklar Bulgarlara bırakılır.

Konu bir süre sonra Lozan Konferansında Genç Türkiye’nin suratında tokat gibi patlayacaktır. Batı Trakya’yı isteyen İsmet Paşaya, Venizelos "Biz Batı Trakya’yı sizden değil, Bulgarlardan aldık" diyecek ve Batı Trakya’yı vermeye yanaşmayacaktır. Dünya Savaşı kaybedildikten sonra ise Batı Trakya’nın Karaağaç dahil olmak üzere hakimiyeti "Müttefikler arası Trakya Hükümeti" altında Fransızlara bırakılır. Burada yaşayan Türk gruplar ise buraların Yunanistan’ın eline geçmemesi için mücadele vermekte, her ne kadar işgal altında olsa da sivil inisiyatifi ellerinde bulundurmaya çalışmaktadırlar.

Müttefik hükümetinin 14 Mayıs 1920’de yaptığı referandum sonucu her türlü oyun sergilenmiş ve Türk tarafı kurban edilerek Batı Trakya Yunanistan egemenliğine girmiştir. Zaten bir süre sonra ise Yunanlılar, Edirne başta olmak üzere tüm doğu Trakya’yı işgal edeceklerdir.

Kurtuluş Savaşı süresince Edirne ve Karaağaç Yunan işgali altında kalmış, 11 Ekim 1922’de gerçekleşen Mudanya Ateşkes antlaşması sonucu 25 Kasım 1922’de Edirne’nin kurtuluşu gerçekleşmiş ancak suyun öte tarafındaki tüm topraklar kaybedilmiştir. Meydan savaşları bitmiş ancak masa başı savaşı başlamıştır.


Karaağaç’ın geri alınışı

Lozan görüşmelerinin ilk turunda tam bir anlaşma sağlanamamış ve daha çok maddi konuların ve savaş tazminatların ele alındığı konferansın 23 Nisan 1923'de başlayan ikinci bölümünde Yunanlıların açtıkları savaş sonucu verdikleri zararın karşılanabilmesi için 4.000.000 altın frank savaş tazminatı ödenmesi kararlaştırılmıştı. Bir süre sonra TBMM hükümeti ile Yunanistan hariç tüm devletler arasında anlaşma sağlanmış, Yunanistan’la ise Savaş Tazminatı ve Batı Trakya’daki topraklar konuları çözülememişti.

Savaştan mağlup taraf olarak ayrılan Yunanistan, savaşın tüm ekonomik kaynaklarını eritmesi ile ve karşılayacak maddî hiçbir gücü kalmamıştı. Bu yüzden Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç ve Bosnaköy çevresini 24 Temmuz 1923'de antlaşmanın ek protokolünü uyarak Türkiye’ye bıraktı. Türkiye'nin Yunanistan ile doğal sınırını oluşturan Meriç Nehri’nin batı yakasındaki tek toprak parçası olması sebebi ile bu topraklar önem kazanmıştır.

Karaağaç teslim alınıyor

Lozan Barış Antlaşması'nın hemen ardından 15 Eylül 1923 günü öğle saatlerinde Edirne Vali Vekili Abdullah Naci Bey ile Yunanistan Mutasarrıfı Mavridis, Karaağaç'ta devir teslim için bir protokol imzalarlar. O günlerin Edirne Valisi Şakir Bey, Hüseyin Hüsnü Paşa, Edirne Posta ve Telgraf Başmüdürü Necati Bey ve Edirne Polis Müdürü Necmi Bey Karaağaç'ı teslim alan Türkiye heyetinin üyesidirler. Vilayet önünde toplanan Edirneliler, öğrenciler, Türk jandarma birliğiyle Karaağaç'a gitmek üzere yürüyüşe geçerler. Karaağaç Belediye Binasındaki Rumca yazıları silen topluluk Karaağaç tren istasyonuna yönelir... Ve Karaağaç artık suyun öte yanındaki tek Türk toprağıdır.