Translate

30 Haziran 2025 Pazartesi

Mustafa Kemal Paşa – Filistin Cephesi – Gerçekler ve Belgelerle Cevap

 📌 Mustafa Kemal Paşa – Filistin Cephesi – Gerçekler ve Belgelerle Cevap


Bazı sosyal medya trolleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün Filistin Cephesi’nde yenildiğini ve başarısız olduğunu iddia etmektedir. Bu iddialar, hem Osmanlı askeri arşivleri, hem de İngiliz harp raporlarıyla çelişmektedir. İşte belgelere dayalı gerçekler:



---


⚔️ Tarihî Arka Plan:


Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1917’de 7. Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne atandı.

📎 Belge 1:


> Harbiye Nezareti emri – 20 Eylül 1917, ATASE Arşivi, BCA: 030.10/248.632.17




1918’de İngiliz General Edmund Allenby, büyük bir saldırı başlattı (Megiddo Savaşı). Osmanlı’nın 8. ve 4. Orduları büyük kayıplar verdi. Ancak:



✅ Mustafa Kemal’in 7. Ordusu düzenli şekilde çekildi ve yok olmaktan kurtuldu.


📎 Belge 2:


> "Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7. Ordu, Nablus-Halep hattı boyunca büyük soğukkanlılıkla geri çekilmiştir."

— General Allenby’nin Resmî Raporu, The London Gazette, Supplement, 21 Aralık 1918, s. 14901




📎 Belge 3:


> “7. Ordu, Halep’in güneyinde savunma hattı kurmuş, İngiliz ilerlemesini durdurmuştur.”

— Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı Harp Ceridesi, ATASE Arşivi, Kls. 133/25





---


🧾 SONUÇ:


1. Mustafa Kemal Paşa, Filistin’de bir alay değil, tüm 7. Ordu’nun komutanıydı.



2. Filistin Cephesi’nde bozgun yaşanırken, tek düzenli çekilen birlik onun ordusuydu.



3. Yenilmedi; aksine, ordusunu kurtaran ve düşmanı Halep önünde durduran kişidir.





---


❗Trollerin Yalanı:


> “Mustafa Kemal Filistin’de yenildi, orduyu bıraktı.”




✅ Gerçek:


> “Mustafa Kemal Paşa, yenilmekte olan cephede düzeni sağlayan ve İngiliz ilerleyişini durduran tek komutandır.”





---


📚 KAYNAKLAR:


ATASE Arşivi Belgeleri (Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı)


The London Gazette (İngiliz Resmî Harp Raporları), Aralık 1918


Allenby’s Dispatches (British War Office Archives)


Edward J. Erickson, Ordered to Die: A History of the Ottoman Army in the First World War, Greenwood Press, 2001

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Camiler, Dini Kurumlar ve Ezan Hakkında Gerçekler



Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Camiler, Dini Kurumlar ve Ezan Hakkında Gerçekler

1. Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu (1925)

1925 yılında çıkarılan 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu ile tekke, zaviye, türbe ve dergah gibi tarikatların merkezi yapılanmaları kapatılmıştır. Bu kanunun amacı, tarikatların siyasi ve toplumsal etkilerini azaltmak ve laik devlet yapısını güçlendirmektir. Ancak bu yasak camileri kapsamaz; camiler ibadete açık kalmaya devam etmiştir.

Kaynaklar:


2. Atatürk ve İsmet İnönü’nün Camilerle İlgili Açıklamaları

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1923’te TBMM’de yaptığı konuşmada, Kurtuluş Savaşı sırasında zarar gören 126 tarihi cami ve mescidin onarıldığını ifade etmiştir. İsmet İnönü döneminde de cami onarımları devam etmiş, camilerin korunmasına önem verilmiştir.

Kaynaklar:


3. Cumhuriyet Dönemi Gazete Arşivleri

1920’lerin ve 1930’ların başında yayımlanan Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye ve Anadolu Ajansı haberlerinde, camilerin ibadete açık olduğu, onarım ve bakım çalışmaları yapıldığı sıkça duyurulmuştur. Ayrıca tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ilgili kamuoyuna bilgilendirici yazılar yayınlanmıştır.

Kaynaklar:

  • Cumhuriyet Gazetesi Arşivi, 1924-1930
  • Hakimiyet-i Milliye Arşivi
  • Anadolu Ajansı Haber Arşivi

4. Akademik Çalışmalar

Şerif Mardin ve Feroz Ahmad gibi akademisyenler, Cumhuriyet’in ilk döneminde laiklik ilkesi doğrultusunda devletin dini kurumlar üzerindeki kontrolünün arttığını ancak dinin yasaklanmadığını vurgulamışlardır. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, modernleşme ve devlet otoritesinin güçlendirilmesi adına yapılmış önemli bir reformdur.

Kaynaklar:


5. Camilerin Satılması

1929-1939 yılları arasında bazı camiler, çoğunlukla harabe durumda olmaları veya çevrede yeterince cami bulunması nedeniyle satılmıştır. Bu satış kararları, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar doğrultusunda alınmıştır. Satılan camilerin büyük kısmı ya başka amaçlarla kullanılmış ya da onarımlar için kaynak oluşturulmuştur.

Kaynaklar:

  • İlkha.com, “CHP’nin Tek Parti Döneminde Sattığı Cami ve Mescitler” (makale)
  • Dönemin Bakanlar Kurulu Kararları (Arşiv)

6. Ezan Hakkında

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ezan Türkçe okunmuştur. 1932 yılında ezanın Türkçe okunması uygulaması başlamış ve 1950 yılına kadar devam etmiştir. Ancak ezanın Türkçe okunması, camilerin kapatılması veya dinin yasaklanması anlamına gelmez. Bu uygulama, laiklik ve milli kimlik vurgusu çerçevesinde yapılmıştır. 1950’den sonra ezan tekrar Arapça okunmaya başlanmıştır.

Kaynaklar:


Özet

  • Camiler kapatılmadı, ibadete açık kaldı.
  • Tekke ve zaviyeler kapatıldı; bu devletin laikleşme ve modernleşme politikalarının bir parçasıydı.
  • Camilerin onarımı ve korunması önemsendi.
  • Bazı camiler ekonomik ve sosyal nedenlerle satıldı.
  • Ezan bir süre Türkçe okundu, bu ibadetin yasaklandığı anlamına gelmez.

.Resmi Gazete ve Meclis Tutanakları gibi devlet belgeleri, camilerin kapatılmadığını, tekke ve zaviyelerin kapatıldığını açıklar.


Akademik kaynaklar (Şerif Mardin, Feroz Ahmad) laiklik ve dini kurumlarla ilgili tarihsel gerçekleri ortaya koyar.


Gazete arşivleri o dönemde camilerin ibadete açık olduğunu gösterir.


Diyanet ve tarih arşivleri ise ezanın Türkçe okunduğu dönemi belgelemektedir.




---


Bu yüzden “camiler kapatıldı, ezan sustu” diyenlere, tek bir belge değil; bu kapsamlı tarihsel ve resmi kaynakların tamamı gösterilmelidir.

27 Haziran 2025 Cuma

Moglena’da Kumanların Varlığı ve Lavra Manastırı’na Ait 1184 Tarihli Resmî Belge

 Moglena’da Kumanların Varlığı ve Lavra Manastırı’na Ait 1184 Tarihli Resmî Belge


Moglena bölgesinde 12. yüzyılda yaşayan Kumanların varlığı, tarihî kaynaklar ve özellikle Büyük Lavra Manastırı arşivlerinde korunan resmi belgelerle kesinleşmiştir. Bu belgeler arasında en önemlisi, İmparator Andronikos I Komnenos tarafından 1184 yılında düzenlenen prostaxis emri olarak bilinen belgedir. Bu belge, Kumanların Lavra Manastırı’na ait “Pouzouchia” adlı yaylada izinsiz koyun otlattıklarını ve ödemeleri gereken vergileri yerine getirmediklerini ortaya koymaktadır.


Belgede şu ifadeler yer almaktadır:


> “Cumani licenter pecora pascunt… dekateian ouk apodidontai… touto prostantos basileos telein.”




Türkçe olarak:


> “Kumanlar hayvanlarını keyfîce otlatıyor, onda vergisini ödemiyorlar… imparator buyruğuyla bunu ödeyecekler.”




Bu ceza emri, Kumanların yalnızca bölgedeki varlıklarının değil, aynı zamanda Bizans devletine vergi ödeme yükümlülüklerinin de resmi olarak tanındığını göstermektedir. Belge ayrıca, Kumanların Vlakh çobanlara müdahale etmemeleri gerektiğini, Vlakhların yasal koruma altında olduklarını belirtmektedir.


Belge, İmparator Andronikos I Komnenos’un resmi kurşun mühürüyle onaylanmıştır. Mühürde, tahtta oturan Pantokrator İsa figürü ve imparatorun unvanları yer almakta olup, bu mühür belgenin bağlayıcılığını garanti etmektedir.


Orijinal belge, günümüzde Büyük Lavra Manastırı Arşivi’nde muhafaza edilmektedir. Ayrıca belge, Actes de Lavra adlı ciltte (Paris, 1970) tam metin, tercüme ve açıklamalarıyla yayımlanmıştır.


Bu belge, Kumanların Moglena’da hem sosyal hem de ekonomik açıdan Bizans idaresi altında olduklarını, manastır toprakları üzerindeki otlatma faaliyetlerinin devlet denetimi ve yaptırımları kapsamında olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda, bölgede farklı topluluklar arasındaki sosyal düzenin sağlanması ve devletin hukukî otoritesinin uygulanması açısından da önemli bir kaynaktır.



---


Kaynaklar


Bartusis, Mark C. Land and Privilege in Byzantium: The Institution of Pronoia. Cambridge University Press, 2012.


Lemerle, Paul; Guillou, André; Svoronos, Nikolaos (eds.). Actes de Lavra, Tome I. Paris: CNRS Editions, 1970.


Dumbarton Oaks Seal Catalogue, BZS 1958.106.1852.


Mobility and Migration in Byzantium. A Sourcebook. Document 1.8.3.


26 Haziran 2025 Perşembe

KARACAOVA: TARİHİ, EĞİTİMİ VE MİRASI

 


KARACAOVA: TARİHİ, EĞİTİMİ VE MİRASI
Okuyalım, okutalım.
Karacaova, Osmanlı döneminde Selanik Sancağı'na bağlı, verimli topraklara sahip, tarihî ve kültürel bakımdan zengin bir bölgedir. Senede üç ürün veren toprakları ile Sadece coğrafi yapısı değil, yüzyıllar boyunca sürdürdüğü üretim gücü, eğitim düzeyi ve sosyal yapısı ile Balkanlar’ın dikkat çeken Türk yerleşimlerinden biri olmuştur.
🏛️ Tarihî Arka Plan: Bizans’tan Osmanlı’ya
Karacaova’nın geçmişi Osmanlı öncesine, hatta Bizans dönemine kadar uzanır. Bizans kaynaklarında, 11. yüzyıldan itibaren Peçenek ve Kuman gibi Türk boylarının bölgeye yerleştirildiği bilgisi yer alır. Bu da Karacaova’nın Türk kimliğinin yalnızca Osmanlı ile başlamadığını, daha erken tarihlerden itibaren Türk iskânına sahne olduğunu gösterir.
🤝 Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları'nda Karacaova
1878 Ayastefanos ve ardından Berlin Antlaşması, Osmanlı’nın Balkanlardaki siyasi hâkimiyetini zayıflattığı dönüm noktalarıdır. Bu süreçte, Karacaova gibi Türk nüfusun yoğun yaşadığı bölgeler Makedonya sorunlarının merkezinde kalmış, Osmanlı ile Batılı devletler arasındaki diplomatik çekişmelere konu olmuştur.
Bölgedeki huzursuzluk, milliyetçi akımlar ve çete faaliyetleri artarken, Karacaova hem Osmanlı askerî birliklerinin hem de sivil halkın mücadele verdiği yerlerden biri olmuştur.
🕌 Fatih Sultan Mehmet ve Vodina Camii
Karacaova'nın komşusu olan Vodina (bugünkü Edessa) şehri,  Fatih tarafından Vodina’da bir cami inşa ettirilmiştir. Bu cami, sadece dinî bir yapı değil, Osmanlı'nın bölgeye verdiği önemin ve kalıcı hâkimiyet arzusunun simgesi olmuştur. Karacaova da bu cami çevresindeki Osmanlılaşma sürecinden doğrudan etkilenmiş, eğitim ve vakıf düzeni bu anlayışla şekillenmiştir.
🛡️ Enver Paşa ve Karacaova’da Meşrutiyet Hareketi
1908 yılı, Osmanlı tarihinde II. Meşrutiyet’in ilanıyla öne çıkar. Bu dönemde genç bir subay olan Enver Bey (Enver Paşa), Makedonya’da görevliydi. Karacaova çevresinde, çete faaliyetlerini bastırmakla görevlendirilmişti. Aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkin bir üyesi olarak, bu bölgede "dağa çıkan ilk subaylardan biri" olarak tarihe geçti.
Enver Paşa’nın Karacaova’daki kısa süreli görevi, bölgenin yalnızca ekonomik değil, siyasi olaylarda da aktif bir rol oynadığını göstermektedir. Ancak burada kalıcı bir görevi veya idaresi olmamıştır.
📚 Karacaova’dan Anadolu’ya Eğitim Işığı
Karacaova’nın en önemli miraslarından biri eğitime verdiği önemdir. Osmanlı döneminde bölgedeki köylerde camilerle birlikte okullar da inşa edilmiş, halkın okuryazarlık oranı çevre bölgelerin üstüne çıkmıştır. Okullar halkın ve padişahın destekleri ile bir köye padişahın desteğinden dolayı adı verilmiştir.
Bu güçlü eğitim altyapısı sayesinde Karacaova’dan yetişen çok sayıda öğretmen, özellikle savaş yıllarında ve mübadele öncesinde Anadolu’daki köy okullarına tayin edilmiştir. Bu öğretmenler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde köylerde görev yaparak hem eğitim hem de kültür taşıyıcısı olmuşlardır.
📌
Evronos Bey, Osmanlı'nın Rumeli fetihlerinde önemli bir rol oynamış bir komutandır. Mezarı Yenice-i Vardar’dadır.

Karacaova, yalnızca bir coğrafya değil, tarihiyle, insanıyla ve kültürüyle bir hafıza bölgesidir.
Fatih Sultan Mehmet’ten Enver Paşa’ya, Berlin Antlaşması’ndan Anadolu’ya tayin olan öğretmenlere kadar uzanan bu tarihî zincir, Karacaova’nın ne denli önemli bir yer tuttuğunu kanıtlamaktadır.
Bu mirası korumak, anlatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak hepimizin görevidir.
Okuyalım, okutalım; Karacaova’yı unutturmayalım.
Hüsnü Yazıcı

Selanik Sancağı Karacaova Bölgesinde Okulun Kıymeti

Selanik Sancağı Karacaova Bölgesinde Okulun Kıymeti


Mübadele öncesinde Selanik’in Karacaova bölgesinde yaşayan Müslüman-Türk halkı için eğitim, adeta bir hayat meselesiydi. Her köyde bir mektep bulunurdu. Eğitim o denli kıymetliydi ki, köylüler imeceyle para toplayarak kendi okullarını yapar, bazen de bu gayretleri İstanbul’a kadar ulaşırdı. Nitekim Karacaova’daki bir köyde halk, hem kendi birikimi hem de padişahın yardımıyla bir okul inşa etmiş, okula da padişahın adını vererek hem bağlılıklarını hem de şükranlarını göstermiştir.


Bu kültürel miras, mübadele ile Türkiye’ye gelen Karacaovalı mübadiller tarafından da yaşatılmıştır.


Karacaova halkının eğitime verdiği bu değer, aslında Osmanlı taşrasının en münevver miraslarından biridir. Bu topluluklar, köylerine sadece bina değil, aynı zamanda bir gelecek kurmak için okul yapmışlardır. Bugün bu anlayışın izleri, Türkiye’nin dört bir yanındaki Karacaovalı mübadillerin yaşadığı köylerde hâlâ hissedilir. Okul, onlar için sadece bilgi yuvası değil; aidiyetin, medeniyetin ve ilerlemenin simgesidir.


İşte bu yüzden, Karacaova’dan gelenler okul istediler. Çünkü geleceği görmek için önce eğitimin kapısını aralamak gerektiğini biliyorlardı.

#hüsnüyazıcı 

#karacaova 

#karacaabad 

#Selanik 

#mübadele

5 Haziran 2025 Perşembe

Yazıcı'nın eseri dünya kütüphanelerinde gazete haberim



Araştırmacı yazar Hüsnü Yazıcı’nın “Selanik Karacaabad / Karacaova Bölgesi 1831-1904 Nüfus Defterleri” adlı eseri, dünya üniversite kütüphanelerinde yerini aldı!

🗂️ Osmanlıca el yazması nüfus defterlerinin dijital ortama aktarımı, çok dilli çeviri desteği ve bilimsel yöntemle yapılan analizlerle bu kitap, Balkan göç tarihi ve Osmanlı arşiv çalışmalarında uluslararası bir kaynak haline geldi.

📌 Amerika, Almanya, İngiltere, Japonya ve Hollanda üniversitelerinde raflara giren bu eser, Karacaova’dan yükselen akademik bir ses olarak dünya araştırmacılarının başvurduğu bir kaynak oldu.

🔗 Kültürel belleğimiz adına tarihi bir adım!
#OsmanlıArşivi #Mübadele #BalkanTarihi #AkademikTarih #EvladıFatihan #Sarıyer #KütüphanelerdeTürkEseri #YereldenEvrensele


 

4 Haziran 2025 Çarşamba

Cumhuriyet Köyü Bahçeköy

 Cumhuriyet Köyü Bahçeköy:

 Tarih ve Kültür MirasıBahçeköy’ün tarihi ve kültürel mirası, yüzyıllar boyunca farklı dönemlerde şekillenmiş zengin bir geçmişe sahiptir.

 16. Yüzyıl: Kökenler ve Belgrat KöyüBahçeköy’ün tarihi, 

16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlar. 1521’deki Belgrat Seferi sonrasında, Sırp esirler Belgrat Ormanı çevresine yerleştirilir ve bölge Belgrat Köyü olarak adlandırılır. O dönemde Bahçeköy adında bir yerleşim yoktur; bölge, ağırlıklı olarak Rum nüfusun yaşadığı Belgrat Köyü’dür. Köy, ormanın su kaynakları ve doğal zenginlikleriyle geçimini sürdürür.

19. Yüzyıl: Çınar Ağaçları ve Bahçeköy’ün Kuruluşu

 Sultan II. Mahmut döneminde (1808-1839), Bahçeköy’ün doğal çevresi önem kazanır. 1830’larda, II. Mahmut’un bendin temel atma töreni için Çayırbaşı’ndan Bahçeköy’e giderken yolların ağaçsız olduğunu fark etmesi üzerine, Çayırbaşı-Bahçeköy hattına yüzlerce çınar ağacı dikilmesini emreder. Bu ağaçlar, günümüzde hâlâ ayakta olup köyün tarihine tanıklık eder.1894 yılında, II. Abdülhamid döneminde, İstanbul’da kolera salgını ortaya çıkar. Belgrat Köyü’nde yaşayan Rumlar, Beyoğlu’ndaki otellerin çamaşırlarını yıkayarak geçimlerini sağlar. Ancak su kaynaklarının kirlenmesi salgının yayılmasında etkili görülür ve Belgrat Köyü bu kirlilikten sorumlu tutulur. Su bendlerini korumak amacıyla, köy sakinleri 1894 yılında bugünkü Bahçeköy’e taşınır. Böylece Bahçeköy, yeni bir yerleşim olarak kurulur.

1922: Mübadele ve Toplumsal Değişim1922 yılı, 

Bahçeköy için önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye-Yunanistan arasındaki savaş sonrası mübadele anlaşmalarıyla, Bahçeköy’deki Rum nüfus bölgeden ayrılır. Bazı Rumlar, tahrip olmuş evlerine dönerek yeniden yerleşmeye çalışır, ancak bu süreç gerginlik yaratır. 18 Eylül 1922’de, Bahçeköy’deki Orman Okulu binasının Rum muhacirler tarafından işgal edilmesi, köydeki etnik ve mülkiyet sorunlarını yansıtır. Bu olay, mübadele sürecinin Bahçeköy’deki etkilerini gösterir.

1924: Mübadil Türkler ve Müslüman-Türk Kimliğinin İnşası1924 yılı, 

Bahçeköy’ün Müslüman ve Türk kimliğinin yerleştiği bir yıldır. Lozan Antlaşması (1923) gereği, Selanik’ten gelen Müslüman Türk aileler, 19 Ocak 1924’te Bahçeköy’e iskan edilir. Bu mübadil aileler, geride bıraktıkları mallarına karşılık anavatanlarında  malvarlığı alır. Ancak kayıtlarda, bıraktıkları malların değeri, aldıkları mallardan daha yüksektir. Kurucu aileler olarak bilinen bu aileler, Bahçeköy’ü yeniden inşa eder; muhtarlık ve okul gibi kurumları kurarak köyü Müslüman ve Türk kimliğine uygun hale getirir.Mübadiller, eğitime büyük önem verir. 1924 Temmuz’unda, Bahçeköy’de okul açılması için resmi talepte bulunurlar. 28 Haziran 1924 tarihli bir yazıda, Bahçeköy’de iki öğretmenli bir okul açılması planlanır. Bu, köyün eğitim hayatının temelini oluşturur ve mübadillerin eğitime verdiği önemi açıkça gösterir.

1946-1948: İmece Usulü Cami İnşası

Selanik’ten gelen mübadil Müslüman Türkler, köyde ibadet için başlangıçta farklı yerleri kullanır. 1946 yılında, mübadiller imece usulüyle bir araya gelerek Bahçeköy’de yeni bir cami inşa eder. Cami, köyün Müslüman kimliğinin önemli bir sembolü olur. İnşaat iki yıl sürer ve 1948 yılında caminin minaresi tamamlanır. Bu imece çalışması, mübadillerin dayanışma ruhunu ve köye olan bağlılığını yansıtır.İleriki Yıllarda Göç ve GelişimBahçeköy, mübadele sonrası yıllarda farklı illerden göç almıştır. Bu göçler, köyün demografik ve kültürel yapısını çeşitlendirmiştir. Belgrat Ormanı’nın yanı başında yer alan köy, tarihi bentler, göller ve piknik alanlarıyla hem İstanbullular hem de turistler için bir cazibe merkezi olmuştur. Atatürk Arboretumu bilimsel bir merkez, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi ise akademik bir kurum olarak köyün önemini artırır. Mübadil ailelerin getirdiği gelenekler, festivaller ve etkinliklerle kültürel hayat canlılığını korur.

Bahçeköy’ün Öncü İsimleri

Bahçeköy’ün tarihini, kurucu aileler ve onların iz bırakan bireyleri şekillendirmiştir. Köyün sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına katkı sağlayan bazı isimler şunlardır:Abdullah Acar: Spor kulübüne destek ve toplumsal katkılarıyla bilinir.Hüsnü Yazıcı: Spor ve sosyal alanlarda köyün gelişimine öncülük etmiştir.Süleyman Yazıcı ve Hasan Güzel: Odun müteahhitliğiyle ekonomik katkıda bulunmuştur.Sönmez Ailesi: Köyün ekonomik hayatında önemli bir rol oynamıştır.Mustafa Şen, Abdül Gül, İsmet Barlas, Fethi Barlas: Muhtar olarak altyapı ve yönetimde çalışmıştır.Ali Kıvanç, Mustafa Çetin, Hüseyin İpek: İlk muhtarlar olarak idari yapıyı kurmuştur.Şevket Sönmez: İlk imam olarak manevi hayatı desteklemiştir.Ali Özbekrem, Abdullah Altıparmak, Nurettin Özbekrem, Mustafa Yazıcı, Esen Ailesi, Aksu Ailesi, Sönmez Ailesi: İlk üniversite mezunları olarak eğitimi ilerletmiştir.İbrahim Erkaptan: Spor kulübününkurulmasında rol oynamıştır.Baç Ailesi, Ali Yazıcı, Mustafa Şen, Nadir Yılmazel, Hasan Bileyci: İlk kasaplar olarak ihtiyaçları karşılamıştır.Mehmet Sönmez: İlk ayakkabı mağazasını açmıştır.Çoşkun ve Usta Aileleri: Lokantalarla sosyal hayatı canlandırmıştır.Hasan Bey: Saraç olarak köyün ihtiyaçlarını karşılamıştır.Hüseyin Bargın: Kunduracı olarak ekonomik katkıda bulunmuştur.Osman Usta: At arabası tamircisi olarak ulaşımı desteklemiştir.Tulum, Yazıcı, Çoşkun, Güzel Aileleri: Kahvehanelerle sosyal ortam yaratmıştır.Yunus Bey ve Ali Yazıcı: Berber olarak hizmet vermiştir.Süleyman Yazıcı, Gürhanel Ailesi: İlk kamyonları getirmiştir.Man Ailesi ve Konyalı Ömer: Oto tamircisi olarak ulaşımı güvenli kılmıştır.Mustafa Özbekrem: İğneci olarak ihtiyaçları karşılamıştır.Muzaffer Altınsoy: İlk belediye başkanı olarak köyün gelişimini yönetmiştir.Kastamonulu Sadık Bey: Börekçilik yapmıştır.Fehmi Bey: İlk okul müdürü olarak eğitimi güçlendirmiştir.Ahmet Dalkıran, Foto Nuri Kardeşler: Fotoğrafçılıkla anıları kaydetmiştir.Nurettin Özbekrem, Ahmet Sönmez: İlk avukatlar olarak adalete hizmet etmiştir.Ali Özbekrem, Abdullah Altıparmak, Hüseyin Çimen, Hüsnü Esen: Orman mühendisleri olarak çevreyi korumuştur.Celal Barlas: İlk subaylardan biri olarak ülkeye hizmet etmiştir.Ahmet Altıparmak, İbrahim Konuk: İlk polisler olarak görev yapmıştır.Ali Yapıcı: İlk astsubay olarak hizmet vermiştir.Ve adını yazamadığımız daha birçok kişi… Kusura bakmasınlar.

Sonuç

Bahçeköy, Kanuni döneminde Belgrat Köyü olarak başlayan, 1894’te kolera salgınıyla yeni bir yerleşim olarak kurulan, 1924’te Selanik’ten gelen mübadillerle Müslüman-Türk kimliğine kavuşan bir köydür. 19 Ocak 1924’te iskan edilen mübadiller, bıraktıkları malların daha yüksek değerine rağmen köyü muhtarlık, okul ve camiyle yeniden inşa etmiştir. 1924 Temmuz’unda okul talep ederek eğitime verdikleri önemi göstermiş, 1946’da imece usulüyle cami inşa etmiş, 1948’de minaresini tamamlamışlardır. İleriki yıllarda farklı illerden göç alan Bahçeköy, Belgrat Ormanı, Atatürk Arboretumu ve Orman Fakültesi ile doğal ve akademik bir merkezdir. Bu tarih, kurucu ailelerin ve öncü bireylerin emekleriyle yazılmıştır. Bu mirası korumak hepimizin görevidir.

Saygılarımla.

Hüsnü Yazıcı