Translate

14 Ekim 2025 Salı

BİTTİ SANDIĞIN TARİH, HÂLÂ YAŞIYOR: SLAV DENEN HALKLAR GERÇEKTEN SLAV MI, YOKSA TARİH TÜRKLERİ Mİ SİLDİ?

 


BİTTİ SANDIĞIN TARİH, HÂLÂ YAŞIYOR:

SLAV DENEN HALKLAR GERÇEKTEN SLAV MI, YOKSA TARİH TÜRKLERİ Mİ SİLDİ?


Bu metin, bağımsız araştırmacı-yazar Hüsnü Yazıcı’nın çeşitli tarihsel kaynaklar, arşiv belgeleri ve saha gözlemlerine dayalı çalışmasıdır. Akademik kurumlara bağlı değildir. Resmî tarih anlatılarına bağlı kalmak zorunda hissetmez. Bu metin bir iddia değil, derin bir okuma ve karşılaştırmalı analizdir. Farklı görüş belirtmek isteyen varsa, kendi çalışmasını ortaya koyabilir.


Giriş

Balkan coğrafyasında kimlik tartışması bitmez. Çünkü bu topraklarda hiçbir millet saf değil. Herkes birbirinden etkilendi, karıştı, dönüştü. Ama ilginçtir: Ne zaman Türk etkisi gündeme gelse herkes bir anda susuyor. Türk izleri gizleniyor, inkâr ediliyor. Tam tersine, Türk’e benzeyen bile “Slav’dı” diye yazılıyor. Neden? Çünkü Balkan milliyetçiliği, Türk düşmanlığı üzerine kuruldu. Kimliğini Türk karşıtlığı ile tanımlayan bir toplum, geçmişindeki Türk kökünü kabul ederse bütün ideolojisi çöker.


Bugün “Slav ulusları” diye bildiğimiz Bulgar, Sırp, Makedon, Boşnak, Hırvat, hatta Rus bile zannedildiği kadar Slav değil. Slavlık bir etnik kökten çok, 9. yüzyıldan sonra oluşmuş politik bir şemsiye kimliktir. Slavların tarih sahnesine çıkışı geç, güçsüz ve dağınıktır. Devlet kuramazlar, ordu düzenleyemezler, yazılı dilleri bile yoktur. Tam bu dönemde sahnede kim vardır? Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Kuman ve Oğuz Türkleri. Bu Türk boyları Doğu Avrupa ve Balkanlar’ı yüzyıllarca yönetir. Slav kabileleri Türk hâkimiyeti altında yaşar, Türk askeri sistemini öğrenir, Türk unvanlarını kullanır, Türklerle evlenir. Devlet kurmayı Türklerden kopyalarlar. Slav devlet geleneği, Türk devlet modelinin taklididir.


Tarihte ilk Bulgar devleti Türk’tür. Kurucuları Asparuh, Kubrat, Krum gibi Oğur Türk liderleridir. Dilleri Türkçedir. 9. yüzyılda Hristiyan olup Slav dili kabul ettiklerinde Slavlaşırlar. Modern Bulgar iddiası tam tersini söyler: “Biz Slavdık, Türk etkisi geçiciydi.” Bu açık bir ters yüz etmedir. Gerçek: Eski Bulgar = Türktü. Bugünkü Bulgar = Slavlaşmış Türk + Balkan yerli karışımı.


Sırplar, Hırvatlar, Slovenler yüzyıllarca Avar, Peçenek, Kuman Türk hâkimiyetinde yaşadı. Sırp soylu unvanları “ban, boyar, voivoda” Türk kökenlidir.  Boşnakların atası sayılan Bogomil mezhebi, dualist inanç sistemiyle Orta Asya Türk inançlarına benzer; bu yüzden İslâm’ı kolay kabul ettiler. Rus knezleri Kuman prensesleriyle evlendi; Altın Orda Rusya’yı 250 yıl yönetti. Bugün Rus gen havuzunda bile Türk-Kıpçak izi %10-15’tir. Daha güneyde bu oran %25’e çıkar. Ukrayna toprakları tarihsel adıyla “Kıpçak Bozkırı”dır. Yani Slav dediğimiz halklar ya Türklerden devlet modeli aldı ya Türklerle karıştı ya da Türk boylarının Hristiyanlaşıp Slavlaşmış torunlarıdır.


Peki neden “Türkleşmiş Slav yok” denir de “Slavlaşmış Türk” denmez? Çünkü tarih politik yazılır. Bir Slav Müslüman olursa “Türkleşti” denir ve mağdur gösterilir. Bir Türk Hristiyanlaşırsa “zaten Slavdı” denir ve Türklüğü silinir. Çifte standart sistematiktir: Slavlaşan Türk gizlenir, Türkleşen Slav küçümsenir. Sebep açık: Türk kimliği itibarsızlaştırılmak istenir. Böylece Balkan halklarına “saf Slav” kimliği inşa edilir. Bu kimlik Avrupa’nın desteğiyle milliyetçilikle birleşir, Türk’e düşmanlık üzerinden kimlik oluşur.


Bugün Avrupa tarih kitaplarında Türkler işgalci, Slavlar yerli olarak gösterilir. Oysa Hun, Avar, Bulgar gibi Türk devletleri Slavlardan önce bu coğrafyadaydı. Slavlaşmış Türk devletlerini Slav icadı gibi pazarladılar. Tarih kitapları bilinçli manipüle edildi. Türk etkisi ya yok sayıldı ya “barbar baskı” diye çarpıtıldı. Osmanlı dönemi de aynı kalıpla anlatıldı: “Türk barbar, Slav mağdur.” Bu anlatı bugünün kimlik siyasetini şekillendirdi.


Modern dönemde bu manipülasyon sadece kitapla kalmadı, stratejiye dönüştü. Bulgar devleti Pomaklara “Siz Türkleşmiş Slav’sınız, özünüze dönün” dedi. Yunanistan “Türk yok, sadece Müslüman Yunan var” dedi. AB fonları Pomak kimliği üzerine projeler başlattı: “Pomak ayrı millettir, ne Türk ne Bulgar.” STK’lar kuruldu, dernekler açıldı, “Pomak dili”, “Pomak kültürü” adı altında Türk’ten koparma operasyonu yürütüldü. CIA, MI6, Soros gibi yapılar Balkanlarda etnik mühendislik yaptı. Amaç: “Türksüz Balkan.” Müslüman Pomak’ı Türk’ten koparmak için “Slav Müslüman” diye yeni kimlik icat ettiler.


Bu sırada Osmanlı ve Türkiye’nin de hatası vardı. Osmanlı “Müslüman olan herkese Türk” dedi, etnik kimlikleri ayrı ayrı kaydetmedi. Asimilasyon yapmadı ama kimlik detayını da korumadı. Türkiye Cumhuriyeti de yıllarca Pomak, Boşnak, Arnavut gibi Müslüman toplulukların etnik kimliğini konuşmadı. Bu boşluğu Bulgar, Yunan ve AB doldurdu. Kimlik alanı boş bırakılınca başkası yazdı.


Bugün Pomaklara, Boşnaklara, Torbeşlere, Goralara dikkat edin: Dilleri Slav olabilir ama kültürleri Türk-İslam’dır. Düğünleri Türk, cenazeleri Türk, mutfakları Türk, aile yapıları Türk. Slav kültürüyle ortak noktaları dilden ibarettir. Slavlaştıkları iddia edilen birçok halk, aslında Türkleşmiş yerli veya Türk etkisinde şekillenmiş karışık topluluklardır. Etnik olarak saf Slav’ın kendisi bile yoktur. Slavlık siyasi bir şemsiye kimliktir. Türk izleri her Slav halkında vardır ama resmi tarih “yok” demek için uğraşır.


Gerçek şudur: Slavlaşmış Türk çoktur. Türkleşmiş Slav da çoktur. Fakat sadece biri kabul edilir, diğeri gizlenir. Çünkü mesele ırk değil, siyasettir. Balkan kimliği bir savaş alanıdır. Kimliğin sahibi, tarihi yazandır. Türk geçmişi kabul edilirse bütün Slav ulus anlatıları çöker. Bu yüzden Türk sessizleştirilir, Slav parlatılır. Tarih yazarı Türk’ü sildi ama kültür, dil izleri, genetik ve coğrafya gerçeği saklayamadı.


Bugün kim “Balkanlarda Türk etkisi yok” diyorsa, tarih bilmiyor ya da kasıtlı yalan söylüyordur. Bu gerçekler ortaya çıktığında çok kişi rahatsız olur. Ama kimlik savaşı bitmedi, sadece şekil değiştirdi. Avrupa hâlâ bölüyor, devletler hâlâ manipüle ediyor, fonlar hâlâ devrede. Fakat tarih geri dönüyor. Sessiz kalan Türk hafızası yeniden konuşmaya başlıyor.


Gerçeği bilen susmaz. Susarsak tarihimizi başkası yazar.



KAYNAKÇA


[1] Norman Davies, Europe: A History, Oxford University Press, 1996.

[2] Fine, John V.A., The Early Medieval Balkans, University of Michigan Press, 1991.

[3] Ivo Banac, The National Question in Yugoslavia, Cornell University Press, 1984.

[4] Stavrianos, L.S., The Balkans since 1453, NYU Press, 2000.

[5] Peter Heather, Empires and Barbarians, Pan Macmillan, 2009.

[6] Florin Curta, The Making of the Slavs, Cambridge University Press, 2001.

[7] Benedict Anderson, Imagined Communities, Verso, 1983.

[8] Jordanes, Getica, 551.

[9] Prokopios, De Bellis, 6. yy.

[10] Peter B. Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples, Wiesbaden, 1992.

[11] Paul Stephenson, Byzantium’s Balkan Frontier, Cambridge University Press, 2000.

[12] Theophylaktos Simokattes, History, 7. yy.

[13] Dimitri Obolensky, The Byzantine Commonwealth, Praeger, 1971.

[14] Max Vasmer, Etymological Dictionary of the Russian Language, 1950-58.

[15] Vernadsky, George, The Mongols and Russia, Yale University Press, 1953.

[16] Omeljan Pritsak, The Pečenegs, Harvard Ukrainian Studies, 1976.

[17] Stephenson, Byzantium’s Balkan Frontier, 2000.

[18] Theophanes Confessor, Chronographia, 9. yy.

[19] Nikephoros, Breviarium, 8. yy.

[20] Omurtag Yazıtları (Bulgar Türkçe Runik Yazıtlar), 9. yy.

[21] Curta, The Making of the Slavs, 2001.

[22] Modern Bulgar tarih kitapları (ör. Dobrev, Istoriya na Balgariya).

[23] Fine, The Early Medieval Balkans, 1991.

[24] Peter Golden, The Ethnogenesis of the Bulgars, 1980.

[25] Spinei, Victor, The Great Migrations in the East and South East of Europe, 2009.

[26] Barford, Paul, The Early Slavs, Cornell University Press, 2001.

[27] Rásonyi, László, Tarihte Türklük, TKAE Yayınları, 1971.

[28] Obolensky, Dimitri, The Bogomils, Cambridge University Press, 1948.

[29] Malcolm, Noel, Bosnia: A Short History, NYU Press, 1994.

[30] Russian Primary Chronicle (Povest’ Vremennykh Let), 12. yy.

[31] Halperin, Charles, Russia and the Golden Horde, Indiana University Press, 1985.

[32] Balanovsky, Oleg, Genetic Heritage of Russia, 2011.

[33] Yunusbayev et al., Genetic Legacy of Turkic Nomads, PLoS Genetics, 2015.

[34] Golden, Peter, Cuman-Kipchak World, 1992.

[35] Spinei, The Great Migrations, 2009.

[36] Davies, Europe: A History, 1996.

[37] Jelavich, Barbara, History of the Balkans, Cambridge University Press, 1983.

[38] Fine, The Early Medieval Balkans, 1991.

[39] Banac, The National Question in Yugoslavia, 1984.

[40] Stavrianos, The Balkans since 1453, 2000.

[41] Anderson, Imagined Communities, 1983.

[42] Jelavich, History of the Balkans, 1983.

[43] Banac, The National Question in Yugoslavia, 1984.

[44] Modern Balkan tarih kitapları (ör. Yugoslav eğitim kitapları).

[45] Spinei, The Great Migrations, 2009.

[46] Fine, Early Medieval Balkans, 1991.

[47] Davies, Europe: A History, 1996.

[48] Stephenson, Byzantium’s Balkan Frontier, 2000.

[49] Jelavich, History of the Balkans, 1983.

[50] Stavrianos, The Balkans since 1453, 2000.

[51] Poulton, Hugh, Who Are the Macedonians?, Indiana University Press, 1995.

[52] Bulgarian State Archives – Pomak kampanyaları, 1912-1989.

[53] Greek Official Reports – “Müslüman Yunan” politikası.

[54] EU Minority Projects Reports (2000’ler).

[55] NGO/AB fon raporları – Pomak kimliği projeleri.

[56] CIA Balkan raporları (1990’lar).

[57] Malcolm, Bosnia: A Short History, 1994.

[58] Poulton, Hugh, Who Are the Macedonians?, 1995.

[59] Karpat, Kemal, Ottoman Population 1830-1914, 1985.

[60] Osmanlı Nüfus Defterleri (Millet Sistemi).

[61] Karpat, Balkanlar’da Osmanlı Mirası, 2004.

[62] Türkiye Cumhuriyeti nüfus politikaları (1923-1960).

[63] Poulton, Who Are the Macedonians?, 1995.

[64] Stavrianos, The Balkans since 1453, 2000.

[65] Stojanović, Vera, Pomak Culture Studies, 1998.

[66] Malcolm, Bosnia: A Short History, 1994.

[67] Ethnographic Studies on Balkan Muslims (çeşitli saha araştırmaları).

[68] Fine, Early Medieval Balkans, 1991.

[69] Curta, The Making of the Slavs, 2001.

[70] Anderson, Imagined Communities, 1983.

[71] Obolensky, The Byzantine Commonwealth, 1971.

[72] Golden, The Turkic Peoples, 1992.

[73] Halperin, Russia and the Golden Horde, 1985.

[74] Banac, National Question in Yugoslavia, 1984.

[75] Heather, Empires and Barbarians, 2009.

[76] Stephenson, Byzantium’s Balkan Frontier, 2000.

[77] Anderson, Imagined Communities, 1983.

[78] Spinei, Great Migrations, 2009.

[79] Davies, Europe: A History, 1996.

[80] DNA studies (Yunusbayev, Balanovsky).

[81] Fine, Early Medieval Balkans, 1991.

[82] Banac, National Question in Yugoslavia, 1984.

[83] Stavrianos, Balkans since 1453, 2000.

[84] EU/CIA/NGO raporları.

[85] Golden, Turkic Peoples, 1992.

[86] Curta, The Making of the Slavs, 2001.

[87] Jordanes, Getica, 551.

[88] Prokopios, De Bellis, 6. yy.

[89] Theophanes, Chronographia, 9. yy.

[90] Constantine Porphyrogenitus, De Administrando Imperio, 10. yy.

[91] Golden, Cuman-Kipchak World, 1992.

[92] Malcolm, Bosnia, 1994.

[93] Davies, Europe: A History, 1996.



5 Ekim 2025 Pazar

Belgeyle Konuşan Araştırmacıya DNA mı Yakışır



Belgeyle Konuşan Araştırmacıya DNA mı Yakışır


Soru:

Araştırmacılar etnik kimlikten bahsedince o kişi hakkında DNA testi mi yapacaklar yani?


Cevap:

Araştırmacı DNA laborantı değildir. Gerçek araştırma belgeyle, arşivle, seyyah ve kroniklerle yapılır.

Etnik kimlik tarihi bir konudur, biyolojik değil.

Yoksa her araştırmacının yanında mezar açacak bir genetikçi mi gezecek?

Bilim ciddiyet ister,

Dil ve Kimlik Üzerine Popülist Söylemler

 Dil ve Kimlik Üzerine Popülist Söylemler


Dil üzerinden etnik kimlik tartışmak, bilimsellikten uzak ve popülist bir yaklaşımdır. Osmanlı gibi çok dilli ve çok etnisiteli imparatorluklarda insanlar zamanla yaşadıkları coğrafyanın dilini benimsemiş; bu durum etnik kökenin değiştiği anlamına gelmemiştir.


Dil değişir, kimlik kalır. Ancak tarih yalnızca arşivle yazılır.


Joshua A. Fishman bu durumu şöyle ifade eder:


> “Language is not a reliable indicator of ethnic origin in multilingual and multiethnic societies.”

(Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspective, 1989)




(Dil, çok dilli ve çok etnikli toplumlarda etnik köken için güvenilir bir gösterge değildir.)


Prof. Dr. Orhan Türkdoğan da aynı görüştedir:


> “Dil, kültürel etkileşim sonucu değişebilir; fakat bu değişim, etnik kökenin belgesi değildir.”

(Etnik Sosyoloji, 1997)




UNESCO’nun “Language Vitality and Endangerment” başlıklı 2003 tarihli temel politika belgesi de bu görüşü destekler.

Bu belge, dilin etnik kimliğin doğrudan göstergesi olmadığına dair uluslararası kabulün resmî dayanaklarından biridir.



---


Sonuç


Karacaova, Osmanlı’nın bilinçli iskân politikalarıyla şekillenmiş; Evlad-ı Fâtihan ve Konyar Türklerinin yanı sıra farklı Müslüman halkların bir arada yaşadığı, çok kültürlü ve çok kimlikli bir bölgedir. Bu gerçek, hem arşiv belgeleri hem de bilimsel araştırmalar ışığında açıkça görülmektedir.



---


Kaynakça 


Başbakanlık Osmanlı Arşivleri. (Hicri 1256–1320). Osmanlı Arşiv Belgeleri.

BOA. NFS.d. (1831). Nüfus Defteri Serisi. Devlet Arşivleri Başkanlığı. https://katalog.devletarsivleri.gov.tr/


Fishman, J. A. (1989). Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspective. Multilingual Matters.


Gökbilgin, M. T. (1957). Rumeli’de Yörükler ve Tatarlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.


Kayapınar, L. (Haz.). (1720). Müdevver Defteri.


Türkdoğan, O. (1997). Etnik Sosyoloji. IQ Kültür Sanat Yayıncılık.


UNESCO Ad Hoc Expert Group on Endangered Languages. (2003). Language Vitality and Endangerment. UNESCO.

https://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000183699


Yazıcı, H. (1831). Karacaova/Karacaabad 1831 Yılı Nüfus Defteri.


Yazıcı, H. (1924). Tasfiye Talepnameleri.


Eleştiri 1: “Dil kimliğin özüdür; dili kaybeden kimliğini kaybeder.”


Bu görüş, ulus-devlet döneminde sıkça tekrarlanmış bir slogandır. Dilin “kimliğin özü” olduğu iddiası özellikle 19. yüzyıl romantik milliyetçiliğinin (örneğin Herder ve Fichte’nin) mirasıdır. Ancak bu, tarihsel olarak ulus öncesi toplumlara uygulanamaz.


Yanıt:


Sosyodilbilim ve etnoloji bu iddianın yanlış olduğunu gösteriyor.

Çok dilli toplumlarda bireyler farklı bağlamlarda farklı dilleri kullanabilir ama bu kimliklerini yitirdikleri anlamına gelmez.

Örneğin:


Osmanlı’da Türk kökenli birçok aile Rumca veya Arapça konuşuyordu.


Balkanlar’da Türk kökenli topluluklar, zamanla Yunanca veya Makedonca konuşmaya başlamalarına rağmen, Müslüman kimlikleri ve toplumsal aidiyetleriyle varlıklarını sürdürdüler.



Joshua A. Fishman bu nedenle dilin kimliğin taşıyıcısı olduğunu, ama belirleyicisi olmadığını vurgular.


> “Language is a vessel, not the essence.”

(Dil bir kaptır, öz değil.)




Belgeli ✅

📎 Fishman, J. A. (1989). Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspective. Multilingual Matters.



---


Eleştiri 2: “Osmanlı iskân politikaları asimilasyondu.”


Bu eleştiri, Osmanlı’nın fethedilen topraklara Türk nüfus yerleştirmesini “kimlik mühendisliği” olarak yorumlar.

Oysa Osmanlı’da iskân, bugünkü anlamda ulus-devlet politikası değil, siyasi kontrol ve ekonomik üretkenliği artırma aracıdır.


Yanıt:


Osmanlı arşiv belgeleri (örneğin temettuat defterleri, 1831 nüfus sayımı) bu politikaların vergi düzeni, askerî denge ve tarımsal istikrar amacıyla yapıldığını gösterir.

Karacaova gibi bölgelerde Evlad-ı Fâtihan yerleşimleri hem sınır güvenliğini hem tarımsal sürekliliği sağlamıştır.

Bu uygulama asimilasyon değil, imparatorluk stratejisidir.


Belgeli ✅

📎 [BOA, NFS.d. 1831 Nüfus Defterleri, H.1256–1320]

📎 [Tayyip Gökbilgin, Rumeli’de Yörükler ve Tatarlar, 1957.]



---


Eleştiri 3: “UNESCO veya Batılı yaklaşımlar bizim tarihsel gerçekliğimize uymaz.”


Bu tür bir savunma, genellikle kültürel göreliliğe sığınır: “Bizim tarihimiz Batı’nınkinden farklı.”

Ancak UNESCO’nun raporu belirli bir kültüre değil, insan topluluklarının evrensel dil dinamiklerine dayanır.

Yani, bu bir “Batı görüşü” değil; uluslararası bilimsel konsensüstür.


Yanıt:


UNESCO’nun “Language Vitality and Endangerment” belgesi, Asya, Afrika ve Orta Doğu’dan onlarca dilbilimcinin katılımıyla hazırlanmıştır.

Raporun temel argümanı, dilin etnik kimliğin “tek belirleyicisi” olmadığıdır.

Bu görüş, hem bilimsel veriye hem de kültürel çeşitliliğe dayanır — ideolojiye değil.


Belgeli ✅

📎 UNESCO Ad Hoc Expert Group on Endangered Languages (2003). Language Vitality and Endangerment.



---


Eleştiri 4: “Dil değişimi, kimlik çözülmesidir.”


Bu iddia, dilsel kaybı otomatik olarak kültürel veya etnik çözülme olarak yorumlar.

Oysa dilsel kayıp, her zaman kimlik çözülmesi anlamına gelmez.

Örneğin:


Latin dilinden İtalyanca, Fransızca, İspanyolca türedi; ama kimlikler yok olmadı, dönüşüme uğradı.



Yanıt:


Kültür, yalnızca dil değil; hafıza, ritüel, soy bağı ve coğrafya gibi katmanların bileşimidir.

Bu nedenle “dil gitti, kimlik bitti” türü söylemler hem sosyolojik hem antropolojik olarak yanlıştır.


Belgeli ✅

📎 [Türkdoğan, O. (1997). Etnik Sosyoloji. IQ Kültür Sanat Yayıncılık.]



---


Eleştiri 5: “Karacaova’nın Türk kimliği şüphelidir.”


Bu, yerel tarih tartışmalarında sık duyulan iddialardandır.

Bazı araştırmacılar bölgenin Makedon, Arnavut veya yerli Slav unsurlardan oluştuğunu öne sürer.

Bu yaklaşım genellikle dil üzerinden yapılan yanlış genellemelere dayanır.


Yanıt:


Arşiv belgeleri Karacaova’ya 15.–16. yüzyıldan itibaren Anadolu’dan Türk yerleşimleri yapıldığını gösteriyor.

1831 nüfus defterinde Müslüman-Türk haneler çoğunluktadır.

Üstelik bölge, “Evlad-ı Fâtihan” kayıtlarında adı geçen askeri yerleşim bölgeleri arasındadır.


Belgeli ✅

📎 [Yazıcı, H. (1831). Karacaova/Karacaabad 1831 Yılı Nüfus Defteri.]

📎 [BOA, Tapu Tahrir Defterleri, H.1256–1262.]



---