Translate

4 Temmuz 2025 Cuma

🇹🇷 Şehirlerimizin Eski İsimleri

 🇹🇷 Şehirlerimizin Eski İsimleri


Tarih boyunca birçok şehir farklı medeniyetlerin eline geçti, isimleri değişti ama geçmişleri silinmedi. İşte bazı şehirlerimizin eski isimleri:


📍 MARMARA BÖLGESİ


İstanbul – Byzantion, Konstantinopolis, Dersaadet

Bursa – Prusa

Edirne – Hadrianopolis

Balıkesir – Misya, Karasi

Kırklareli – Kırk Kilise

Tekirdağ – Rodosçuk

Çanakkale – Dardanos

Yalova – Pylae

Bilecik – Agrilion


📍 EGE BÖLGESİ


İzmir – Smyrna

Manisa – Magnesia ad Sipylum

Aydın – Tralleis

Denizli – Laodikeia

Uşak – Temenothyrae

Afyonkarahisar – Akroinon

Kütahya – Kotiaeion

Muğla – Mobolla


📍 AKDENİZ BÖLGESİ


Antalya – Attaleia

Mersin – Zephyrium

Adana – Adania

Hatay (Antakya) – Antiocheia

Isparta – Baris

Osmaniye – Flaviopolis

Kahramanmaraş – Germanikeia


📍 İÇ ANADOLU BÖLGESİ


Ankara – Ankyra, Angora

Konya – Iconium

Kayseri – Mazaka, Caesarea

Niğde – Nakida

Sivas – Sebasteia

Yozgat – Bozok

Karaman – Laranda

Aksaray – Archelais

Nevşehir – Nyssa


📍 KARADENİZ BÖLGESİ


Samsun – Amisos

Trabzon – Trapezus

Zonguldak – Sandarake

Ordu – Kotyora

Giresun – Kerasous

Amasya – Amaseia

Tokat – Komana Pontika

Sinop – Sinope

Bartın – Parthenia

Kastamonu – Timonion


📍 DOĞU ANADOLU BÖLGESİ


Erzurum – Theodosiopolis

Van – Tuşpa

Malatya – Melitene

Elazığ – Mamuratü’l-Aziz, Harput

Kars – Bagratid Kars

Bitlis – Bagesh

Ağrı – Karaköse

Muş – Mush

Iğdır – Tsolakert


📍 GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ


Diyarbakır – Amid

Şanlıurfa – Edessa, Urhai

Gaziantep – Ayıntap

Batman – Elekhan

Mardin – Marde

Siirt – Siirtu

Şırnak – Şehr-i Nuh

Adıyaman – Hisn-i Mansur


Hüsnü Yazıcı

Bağımsız Araştırmacı Yazar

30 Haziran 2025 Pazartesi

Mustafa Kemal Paşa – Filistin Cephesi – Gerçekler ve Belgelerle Cevap

 📌 Mustafa Kemal Paşa – Filistin Cephesi – Gerçekler ve Belgelerle Cevap


Bazı sosyal medya trolleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün Filistin Cephesi’nde yenildiğini ve başarısız olduğunu iddia etmektedir. Bu iddialar, hem Osmanlı askeri arşivleri, hem de İngiliz harp raporlarıyla çelişmektedir. İşte belgelere dayalı gerçekler:



---


⚔️ Tarihî Arka Plan:


Mustafa Kemal Paşa, 20 Eylül 1917’de 7. Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne atandı.

📎 Belge 1:


> Harbiye Nezareti emri – 20 Eylül 1917, ATASE Arşivi, BCA: 030.10/248.632.17




1918’de İngiliz General Edmund Allenby, büyük bir saldırı başlattı (Megiddo Savaşı). Osmanlı’nın 8. ve 4. Orduları büyük kayıplar verdi. Ancak:



✅ Mustafa Kemal’in 7. Ordusu düzenli şekilde çekildi ve yok olmaktan kurtuldu.


📎 Belge 2:


> "Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 7. Ordu, Nablus-Halep hattı boyunca büyük soğukkanlılıkla geri çekilmiştir."

— General Allenby’nin Resmî Raporu, The London Gazette, Supplement, 21 Aralık 1918, s. 14901




📎 Belge 3:


> “7. Ordu, Halep’in güneyinde savunma hattı kurmuş, İngiliz ilerlemesini durdurmuştur.”

— Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı Harp Ceridesi, ATASE Arşivi, Kls. 133/25





---


🧾 SONUÇ:


1. Mustafa Kemal Paşa, Filistin’de bir alay değil, tüm 7. Ordu’nun komutanıydı.



2. Filistin Cephesi’nde bozgun yaşanırken, tek düzenli çekilen birlik onun ordusuydu.



3. Yenilmedi; aksine, ordusunu kurtaran ve düşmanı Halep önünde durduran kişidir.





---


❗Trollerin Yalanı:


> “Mustafa Kemal Filistin’de yenildi, orduyu bıraktı.”




✅ Gerçek:


> “Mustafa Kemal Paşa, yenilmekte olan cephede düzeni sağlayan ve İngiliz ilerleyişini durduran tek komutandır.”





---


📚 KAYNAKLAR:


ATASE Arşivi Belgeleri (Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı)


The London Gazette (İngiliz Resmî Harp Raporları), Aralık 1918


Allenby’s Dispatches (British War Office Archives)


Edward J. Erickson, Ordered to Die: A History of the Ottoman Army in the First World War, Greenwood Press, 2001

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Camiler, Dini Kurumlar ve Ezan Hakkında Gerçekler



Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Camiler, Dini Kurumlar ve Ezan Hakkında Gerçekler

1. Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu (1925)

1925 yılında çıkarılan 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu ile tekke, zaviye, türbe ve dergah gibi tarikatların merkezi yapılanmaları kapatılmıştır. Bu kanunun amacı, tarikatların siyasi ve toplumsal etkilerini azaltmak ve laik devlet yapısını güçlendirmektir. Ancak bu yasak camileri kapsamaz; camiler ibadete açık kalmaya devam etmiştir.

Kaynaklar:


2. Atatürk ve İsmet İnönü’nün Camilerle İlgili Açıklamaları

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1923’te TBMM’de yaptığı konuşmada, Kurtuluş Savaşı sırasında zarar gören 126 tarihi cami ve mescidin onarıldığını ifade etmiştir. İsmet İnönü döneminde de cami onarımları devam etmiş, camilerin korunmasına önem verilmiştir.

Kaynaklar:


3. Cumhuriyet Dönemi Gazete Arşivleri

1920’lerin ve 1930’ların başında yayımlanan Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye ve Anadolu Ajansı haberlerinde, camilerin ibadete açık olduğu, onarım ve bakım çalışmaları yapıldığı sıkça duyurulmuştur. Ayrıca tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ilgili kamuoyuna bilgilendirici yazılar yayınlanmıştır.

Kaynaklar:

  • Cumhuriyet Gazetesi Arşivi, 1924-1930
  • Hakimiyet-i Milliye Arşivi
  • Anadolu Ajansı Haber Arşivi

4. Akademik Çalışmalar

Şerif Mardin ve Feroz Ahmad gibi akademisyenler, Cumhuriyet’in ilk döneminde laiklik ilkesi doğrultusunda devletin dini kurumlar üzerindeki kontrolünün arttığını ancak dinin yasaklanmadığını vurgulamışlardır. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, modernleşme ve devlet otoritesinin güçlendirilmesi adına yapılmış önemli bir reformdur.

Kaynaklar:


5. Camilerin Satılması

1929-1939 yılları arasında bazı camiler, çoğunlukla harabe durumda olmaları veya çevrede yeterince cami bulunması nedeniyle satılmıştır. Bu satış kararları, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar doğrultusunda alınmıştır. Satılan camilerin büyük kısmı ya başka amaçlarla kullanılmış ya da onarımlar için kaynak oluşturulmuştur.

Kaynaklar:

  • İlkha.com, “CHP’nin Tek Parti Döneminde Sattığı Cami ve Mescitler” (makale)
  • Dönemin Bakanlar Kurulu Kararları (Arşiv)

6. Ezan Hakkında

Cumhuriyet’in ilk yıllarında ezan Türkçe okunmuştur. 1932 yılında ezanın Türkçe okunması uygulaması başlamış ve 1950 yılına kadar devam etmiştir. Ancak ezanın Türkçe okunması, camilerin kapatılması veya dinin yasaklanması anlamına gelmez. Bu uygulama, laiklik ve milli kimlik vurgusu çerçevesinde yapılmıştır. 1950’den sonra ezan tekrar Arapça okunmaya başlanmıştır.

Kaynaklar:


Özet

  • Camiler kapatılmadı, ibadete açık kaldı.
  • Tekke ve zaviyeler kapatıldı; bu devletin laikleşme ve modernleşme politikalarının bir parçasıydı.
  • Camilerin onarımı ve korunması önemsendi.
  • Bazı camiler ekonomik ve sosyal nedenlerle satıldı.
  • Ezan bir süre Türkçe okundu, bu ibadetin yasaklandığı anlamına gelmez.

.Resmi Gazete ve Meclis Tutanakları gibi devlet belgeleri, camilerin kapatılmadığını, tekke ve zaviyelerin kapatıldığını açıklar.


Akademik kaynaklar (Şerif Mardin, Feroz Ahmad) laiklik ve dini kurumlarla ilgili tarihsel gerçekleri ortaya koyar.


Gazete arşivleri o dönemde camilerin ibadete açık olduğunu gösterir.


Diyanet ve tarih arşivleri ise ezanın Türkçe okunduğu dönemi belgelemektedir.




---


Bu yüzden “camiler kapatıldı, ezan sustu” diyenlere, tek bir belge değil; bu kapsamlı tarihsel ve resmi kaynakların tamamı gösterilmelidir.

27 Haziran 2025 Cuma

Moglena’da Kumanların Varlığı ve Lavra Manastırı’na Ait 1184 Tarihli Resmî Belge

 Moglena’da Kumanların Varlığı ve Lavra Manastırı’na Ait 1184 Tarihli Resmî Belge


Moglena bölgesinde 12. yüzyılda yaşayan Kumanların varlığı, tarihî kaynaklar ve özellikle Büyük Lavra Manastırı arşivlerinde korunan resmi belgelerle kesinleşmiştir. Bu belgeler arasında en önemlisi, İmparator Andronikos I Komnenos tarafından 1184 yılında düzenlenen prostaxis emri olarak bilinen belgedir. Bu belge, Kumanların Lavra Manastırı’na ait “Pouzouchia” adlı yaylada izinsiz koyun otlattıklarını ve ödemeleri gereken vergileri yerine getirmediklerini ortaya koymaktadır.


Belgede şu ifadeler yer almaktadır:


> “Cumani licenter pecora pascunt… dekateian ouk apodidontai… touto prostantos basileos telein.”




Türkçe olarak:


> “Kumanlar hayvanlarını keyfîce otlatıyor, onda vergisini ödemiyorlar… imparator buyruğuyla bunu ödeyecekler.”




Bu ceza emri, Kumanların yalnızca bölgedeki varlıklarının değil, aynı zamanda Bizans devletine vergi ödeme yükümlülüklerinin de resmi olarak tanındığını göstermektedir. Belge ayrıca, Kumanların Vlakh çobanlara müdahale etmemeleri gerektiğini, Vlakhların yasal koruma altında olduklarını belirtmektedir.


Belge, İmparator Andronikos I Komnenos’un resmi kurşun mühürüyle onaylanmıştır. Mühürde, tahtta oturan Pantokrator İsa figürü ve imparatorun unvanları yer almakta olup, bu mühür belgenin bağlayıcılığını garanti etmektedir.


Orijinal belge, günümüzde Büyük Lavra Manastırı Arşivi’nde muhafaza edilmektedir. Ayrıca belge, Actes de Lavra adlı ciltte (Paris, 1970) tam metin, tercüme ve açıklamalarıyla yayımlanmıştır.


Bu belge, Kumanların Moglena’da hem sosyal hem de ekonomik açıdan Bizans idaresi altında olduklarını, manastır toprakları üzerindeki otlatma faaliyetlerinin devlet denetimi ve yaptırımları kapsamında olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda, bölgede farklı topluluklar arasındaki sosyal düzenin sağlanması ve devletin hukukî otoritesinin uygulanması açısından da önemli bir kaynaktır.



---


Kaynaklar


Bartusis, Mark C. Land and Privilege in Byzantium: The Institution of Pronoia. Cambridge University Press, 2012.


Lemerle, Paul; Guillou, André; Svoronos, Nikolaos (eds.). Actes de Lavra, Tome I. Paris: CNRS Editions, 1970.


Dumbarton Oaks Seal Catalogue, BZS 1958.106.1852.


Mobility and Migration in Byzantium. A Sourcebook. Document 1.8.3.


26 Haziran 2025 Perşembe

KARACAOVA: TARİHİ, EĞİTİMİ VE MİRASI

 


KARACAOVA: TARİHİ, EĞİTİMİ VE MİRASI
Okuyalım, okutalım.
Karacaova, Osmanlı döneminde Selanik Sancağı'na bağlı, verimli topraklara sahip, tarihî ve kültürel bakımdan zengin bir bölgedir. Senede üç ürün veren toprakları ile Sadece coğrafi yapısı değil, yüzyıllar boyunca sürdürdüğü üretim gücü, eğitim düzeyi ve sosyal yapısı ile Balkanlar’ın dikkat çeken Türk yerleşimlerinden biri olmuştur.
🏛️ Tarihî Arka Plan: Bizans’tan Osmanlı’ya
Karacaova’nın geçmişi Osmanlı öncesine, hatta Bizans dönemine kadar uzanır. Bizans kaynaklarında, 11. yüzyıldan itibaren Peçenek ve Kuman gibi Türk boylarının bölgeye yerleştirildiği bilgisi yer alır. Bu da Karacaova’nın Türk kimliğinin yalnızca Osmanlı ile başlamadığını, daha erken tarihlerden itibaren Türk iskânına sahne olduğunu gösterir.
🤝 Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları'nda Karacaova
1878 Ayastefanos ve ardından Berlin Antlaşması, Osmanlı’nın Balkanlardaki siyasi hâkimiyetini zayıflattığı dönüm noktalarıdır. Bu süreçte, Karacaova gibi Türk nüfusun yoğun yaşadığı bölgeler Makedonya sorunlarının merkezinde kalmış, Osmanlı ile Batılı devletler arasındaki diplomatik çekişmelere konu olmuştur.
Bölgedeki huzursuzluk, milliyetçi akımlar ve çete faaliyetleri artarken, Karacaova hem Osmanlı askerî birliklerinin hem de sivil halkın mücadele verdiği yerlerden biri olmuştur.
🕌 Fatih Sultan Mehmet ve Vodina Camii
Karacaova'nın komşusu olan Vodina (bugünkü Edessa) şehri,  Fatih tarafından Vodina’da bir cami inşa ettirilmiştir. Bu cami, sadece dinî bir yapı değil, Osmanlı'nın bölgeye verdiği önemin ve kalıcı hâkimiyet arzusunun simgesi olmuştur. Karacaova da bu cami çevresindeki Osmanlılaşma sürecinden doğrudan etkilenmiş, eğitim ve vakıf düzeni bu anlayışla şekillenmiştir.
🛡️ Enver Paşa ve Karacaova’da Meşrutiyet Hareketi
1908 yılı, Osmanlı tarihinde II. Meşrutiyet’in ilanıyla öne çıkar. Bu dönemde genç bir subay olan Enver Bey (Enver Paşa), Makedonya’da görevliydi. Karacaova çevresinde, çete faaliyetlerini bastırmakla görevlendirilmişti. Aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin etkin bir üyesi olarak, bu bölgede "dağa çıkan ilk subaylardan biri" olarak tarihe geçti.
Enver Paşa’nın Karacaova’daki kısa süreli görevi, bölgenin yalnızca ekonomik değil, siyasi olaylarda da aktif bir rol oynadığını göstermektedir. Ancak burada kalıcı bir görevi veya idaresi olmamıştır.
📚 Karacaova’dan Anadolu’ya Eğitim Işığı
Karacaova’nın en önemli miraslarından biri eğitime verdiği önemdir. Osmanlı döneminde bölgedeki köylerde camilerle birlikte okullar da inşa edilmiş, halkın okuryazarlık oranı çevre bölgelerin üstüne çıkmıştır. Okullar halkın ve padişahın destekleri ile bir köye padişahın desteğinden dolayı adı verilmiştir.
Bu güçlü eğitim altyapısı sayesinde Karacaova’dan yetişen çok sayıda öğretmen, özellikle savaş yıllarında ve mübadele öncesinde Anadolu’daki köy okullarına tayin edilmiştir. Bu öğretmenler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde köylerde görev yaparak hem eğitim hem de kültür taşıyıcısı olmuşlardır.
📌
Evronos Bey, Osmanlı'nın Rumeli fetihlerinde önemli bir rol oynamış bir komutandır. Mezarı Yenice-i Vardar’dadır.

Karacaova, yalnızca bir coğrafya değil, tarihiyle, insanıyla ve kültürüyle bir hafıza bölgesidir.
Fatih Sultan Mehmet’ten Enver Paşa’ya, Berlin Antlaşması’ndan Anadolu’ya tayin olan öğretmenlere kadar uzanan bu tarihî zincir, Karacaova’nın ne denli önemli bir yer tuttuğunu kanıtlamaktadır.
Bu mirası korumak, anlatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak hepimizin görevidir.
Okuyalım, okutalım; Karacaova’yı unutturmayalım.
Hüsnü Yazıcı

Selanik Sancağı Karacaova Bölgesinde Okulun Kıymeti

Selanik Sancağı Karacaova Bölgesinde Okulun Kıymeti


Mübadele öncesinde Selanik’in Karacaova bölgesinde yaşayan Müslüman-Türk halkı için eğitim, adeta bir hayat meselesiydi. Her köyde bir mektep bulunurdu. Eğitim o denli kıymetliydi ki, köylüler imeceyle para toplayarak kendi okullarını yapar, bazen de bu gayretleri İstanbul’a kadar ulaşırdı. Nitekim Karacaova’daki bir köyde halk, hem kendi birikimi hem de padişahın yardımıyla bir okul inşa etmiş, okula da padişahın adını vererek hem bağlılıklarını hem de şükranlarını göstermiştir.


Bu kültürel miras, mübadele ile Türkiye’ye gelen Karacaovalı mübadiller tarafından da yaşatılmıştır.


Karacaova halkının eğitime verdiği bu değer, aslında Osmanlı taşrasının en münevver miraslarından biridir. Bu topluluklar, köylerine sadece bina değil, aynı zamanda bir gelecek kurmak için okul yapmışlardır. Bugün bu anlayışın izleri, Türkiye’nin dört bir yanındaki Karacaovalı mübadillerin yaşadığı köylerde hâlâ hissedilir. Okul, onlar için sadece bilgi yuvası değil; aidiyetin, medeniyetin ve ilerlemenin simgesidir.


İşte bu yüzden, Karacaova’dan gelenler okul istediler. Çünkü geleceği görmek için önce eğitimin kapısını aralamak gerektiğini biliyorlardı.

#hüsnüyazıcı 

#karacaova 

#karacaabad 

#Selanik 

#mübadele

5 Haziran 2025 Perşembe

Yazıcı'nın eseri dünya kütüphanelerinde gazete haberim



Araştırmacı yazar Hüsnü Yazıcı’nın “Selanik Karacaabad / Karacaova Bölgesi 1831-1904 Nüfus Defterleri” adlı eseri, dünya üniversite kütüphanelerinde yerini aldı!

🗂️ Osmanlıca el yazması nüfus defterlerinin dijital ortama aktarımı, çok dilli çeviri desteği ve bilimsel yöntemle yapılan analizlerle bu kitap, Balkan göç tarihi ve Osmanlı arşiv çalışmalarında uluslararası bir kaynak haline geldi.

📌 Amerika, Almanya, İngiltere, Japonya ve Hollanda üniversitelerinde raflara giren bu eser, Karacaova’dan yükselen akademik bir ses olarak dünya araştırmacılarının başvurduğu bir kaynak oldu.

🔗 Kültürel belleğimiz adına tarihi bir adım!
#OsmanlıArşivi #Mübadele #BalkanTarihi #AkademikTarih #EvladıFatihan #Sarıyer #KütüphanelerdeTürkEseri #YereldenEvrensele


 

4 Haziran 2025 Çarşamba

Cumhuriyet Köyü Bahçeköy

 Cumhuriyet Köyü Bahçeköy:

 Tarih ve Kültür MirasıBahçeköy’ün tarihi ve kültürel mirası, yüzyıllar boyunca farklı dönemlerde şekillenmiş zengin bir geçmişe sahiptir.

 16. Yüzyıl: Kökenler ve Belgrat KöyüBahçeköy’ün tarihi, 

16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlar. 1521’deki Belgrat Seferi sonrasında, Sırp esirler Belgrat Ormanı çevresine yerleştirilir ve bölge Belgrat Köyü olarak adlandırılır. O dönemde Bahçeköy adında bir yerleşim yoktur; bölge, ağırlıklı olarak Rum nüfusun yaşadığı Belgrat Köyü’dür. Köy, ormanın su kaynakları ve doğal zenginlikleriyle geçimini sürdürür.

19. Yüzyıl: Çınar Ağaçları ve Bahçeköy’ün Kuruluşu

 Sultan II. Mahmut döneminde (1808-1839), Bahçeköy’ün doğal çevresi önem kazanır. 1830’larda, II. Mahmut’un bendin temel atma töreni için Çayırbaşı’ndan Bahçeköy’e giderken yolların ağaçsız olduğunu fark etmesi üzerine, Çayırbaşı-Bahçeköy hattına yüzlerce çınar ağacı dikilmesini emreder. Bu ağaçlar, günümüzde hâlâ ayakta olup köyün tarihine tanıklık eder.1894 yılında, II. Abdülhamid döneminde, İstanbul’da kolera salgını ortaya çıkar. Belgrat Köyü’nde yaşayan Rumlar, Beyoğlu’ndaki otellerin çamaşırlarını yıkayarak geçimlerini sağlar. Ancak su kaynaklarının kirlenmesi salgının yayılmasında etkili görülür ve Belgrat Köyü bu kirlilikten sorumlu tutulur. Su bendlerini korumak amacıyla, köy sakinleri 1894 yılında bugünkü Bahçeköy’e taşınır. Böylece Bahçeköy, yeni bir yerleşim olarak kurulur.

1922: Mübadele ve Toplumsal Değişim1922 yılı, 

Bahçeköy için önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye-Yunanistan arasındaki savaş sonrası mübadele anlaşmalarıyla, Bahçeköy’deki Rum nüfus bölgeden ayrılır. Bazı Rumlar, tahrip olmuş evlerine dönerek yeniden yerleşmeye çalışır, ancak bu süreç gerginlik yaratır. 18 Eylül 1922’de, Bahçeköy’deki Orman Okulu binasının Rum muhacirler tarafından işgal edilmesi, köydeki etnik ve mülkiyet sorunlarını yansıtır. Bu olay, mübadele sürecinin Bahçeköy’deki etkilerini gösterir.

1924: Mübadil Türkler ve Müslüman-Türk Kimliğinin İnşası1924 yılı, 

Bahçeköy’ün Müslüman ve Türk kimliğinin yerleştiği bir yıldır. Lozan Antlaşması (1923) gereği, Selanik’ten gelen Müslüman Türk aileler, 19 Ocak 1924’te Bahçeköy’e iskan edilir. Bu mübadil aileler, geride bıraktıkları mallarına karşılık anavatanlarında  malvarlığı alır. Ancak kayıtlarda, bıraktıkları malların değeri, aldıkları mallardan daha yüksektir. Kurucu aileler olarak bilinen bu aileler, Bahçeköy’ü yeniden inşa eder; muhtarlık ve okul gibi kurumları kurarak köyü Müslüman ve Türk kimliğine uygun hale getirir.Mübadiller, eğitime büyük önem verir. 1924 Temmuz’unda, Bahçeköy’de okul açılması için resmi talepte bulunurlar. 28 Haziran 1924 tarihli bir yazıda, Bahçeköy’de iki öğretmenli bir okul açılması planlanır. Bu, köyün eğitim hayatının temelini oluşturur ve mübadillerin eğitime verdiği önemi açıkça gösterir.

1946-1948: İmece Usulü Cami İnşası

Selanik’ten gelen mübadil Müslüman Türkler, köyde ibadet için başlangıçta farklı yerleri kullanır. 1946 yılında, mübadiller imece usulüyle bir araya gelerek Bahçeköy’de yeni bir cami inşa eder. Cami, köyün Müslüman kimliğinin önemli bir sembolü olur. İnşaat iki yıl sürer ve 1948 yılında caminin minaresi tamamlanır. Bu imece çalışması, mübadillerin dayanışma ruhunu ve köye olan bağlılığını yansıtır.İleriki Yıllarda Göç ve GelişimBahçeköy, mübadele sonrası yıllarda farklı illerden göç almıştır. Bu göçler, köyün demografik ve kültürel yapısını çeşitlendirmiştir. Belgrat Ormanı’nın yanı başında yer alan köy, tarihi bentler, göller ve piknik alanlarıyla hem İstanbullular hem de turistler için bir cazibe merkezi olmuştur. Atatürk Arboretumu bilimsel bir merkez, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi ise akademik bir kurum olarak köyün önemini artırır. Mübadil ailelerin getirdiği gelenekler, festivaller ve etkinliklerle kültürel hayat canlılığını korur.

Bahçeköy’ün Öncü İsimleri

Bahçeköy’ün tarihini, kurucu aileler ve onların iz bırakan bireyleri şekillendirmiştir. Köyün sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına katkı sağlayan bazı isimler şunlardır:Abdullah Acar: Spor kulübüne destek ve toplumsal katkılarıyla bilinir.Hüsnü Yazıcı: Spor ve sosyal alanlarda köyün gelişimine öncülük etmiştir.Süleyman Yazıcı ve Hasan Güzel: Odun müteahhitliğiyle ekonomik katkıda bulunmuştur.Sönmez Ailesi: Köyün ekonomik hayatında önemli bir rol oynamıştır.Mustafa Şen, Abdül Gül, İsmet Barlas, Fethi Barlas: Muhtar olarak altyapı ve yönetimde çalışmıştır.Ali Kıvanç, Mustafa Çetin, Hüseyin İpek: İlk muhtarlar olarak idari yapıyı kurmuştur.Şevket Sönmez: İlk imam olarak manevi hayatı desteklemiştir.Ali Özbekrem, Abdullah Altıparmak, Nurettin Özbekrem, Mustafa Yazıcı, Esen Ailesi, Aksu Ailesi, Sönmez Ailesi: İlk üniversite mezunları olarak eğitimi ilerletmiştir.İbrahim Erkaptan: Spor kulübününkurulmasında rol oynamıştır.Baç Ailesi, Ali Yazıcı, Mustafa Şen, Nadir Yılmazel, Hasan Bileyci: İlk kasaplar olarak ihtiyaçları karşılamıştır.Mehmet Sönmez: İlk ayakkabı mağazasını açmıştır.Çoşkun ve Usta Aileleri: Lokantalarla sosyal hayatı canlandırmıştır.Hasan Bey: Saraç olarak köyün ihtiyaçlarını karşılamıştır.Hüseyin Bargın: Kunduracı olarak ekonomik katkıda bulunmuştur.Osman Usta: At arabası tamircisi olarak ulaşımı desteklemiştir.Tulum, Yazıcı, Çoşkun, Güzel Aileleri: Kahvehanelerle sosyal ortam yaratmıştır.Yunus Bey ve Ali Yazıcı: Berber olarak hizmet vermiştir.Süleyman Yazıcı, Gürhanel Ailesi: İlk kamyonları getirmiştir.Man Ailesi ve Konyalı Ömer: Oto tamircisi olarak ulaşımı güvenli kılmıştır.Mustafa Özbekrem: İğneci olarak ihtiyaçları karşılamıştır.Muzaffer Altınsoy: İlk belediye başkanı olarak köyün gelişimini yönetmiştir.Kastamonulu Sadık Bey: Börekçilik yapmıştır.Fehmi Bey: İlk okul müdürü olarak eğitimi güçlendirmiştir.Ahmet Dalkıran, Foto Nuri Kardeşler: Fotoğrafçılıkla anıları kaydetmiştir.Nurettin Özbekrem, Ahmet Sönmez: İlk avukatlar olarak adalete hizmet etmiştir.Ali Özbekrem, Abdullah Altıparmak, Hüseyin Çimen, Hüsnü Esen: Orman mühendisleri olarak çevreyi korumuştur.Celal Barlas: İlk subaylardan biri olarak ülkeye hizmet etmiştir.Ahmet Altıparmak, İbrahim Konuk: İlk polisler olarak görev yapmıştır.Ali Yapıcı: İlk astsubay olarak hizmet vermiştir.Ve adını yazamadığımız daha birçok kişi… Kusura bakmasınlar.

Sonuç

Bahçeköy, Kanuni döneminde Belgrat Köyü olarak başlayan, 1894’te kolera salgınıyla yeni bir yerleşim olarak kurulan, 1924’te Selanik’ten gelen mübadillerle Müslüman-Türk kimliğine kavuşan bir köydür. 19 Ocak 1924’te iskan edilen mübadiller, bıraktıkları malların daha yüksek değerine rağmen köyü muhtarlık, okul ve camiyle yeniden inşa etmiştir. 1924 Temmuz’unda okul talep ederek eğitime verdikleri önemi göstermiş, 1946’da imece usulüyle cami inşa etmiş, 1948’de minaresini tamamlamışlardır. İleriki yıllarda farklı illerden göç alan Bahçeköy, Belgrat Ormanı, Atatürk Arboretumu ve Orman Fakültesi ile doğal ve akademik bir merkezdir. Bu tarih, kurucu ailelerin ve öncü bireylerin emekleriyle yazılmıştır. Bu mirası korumak hepimizin görevidir.

Saygılarımla.

Hüsnü Yazıcı 


29 Mayıs 2025 Perşembe

Fethedilmiş Ama Kurtarılmamış Bir Şehir Kutlanabilir mi?



Fethedilmiş Ama Kurtarılmamış Bir Şehir Kutlanabilir mi?

Her 29 Mayıs geldiğinde İstanbul’un fethi büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Televizyonlar, meydanlar, siyasiler, herkes 1453’ü anlatıyor.
Ama kimse sormuyor:

Eğer İstanbul işgalden kurtarılmasaydı, bugün bu fethi böyle kutlayabilir miydik?

Net söylüyorum: Hayır. Kutlanmazdı.


Kutlamak için sahip olmak gerekir

Fetih sadece bir savaşın kazanılması değil, egemenliğin tesis edilmesidir.
Bir yerin fethini kutlayabilmek için, o yere bugün de sahip olman gerekir.
Yani üstünde söz hakkın olacak. Bayrağın dalgalanacak. Hâkimiyet sende olacak.

İstanbul 1453’te fethedildi ama 1918’de elimizden çıktı.
İngiliz, Fransız, İtalyan askerleri geldi. Meclis kapatıldı, komutanlar tutuklandı, emirler dış güçlerden alınmaya başlandı.

Kısacası:
Kendi başkentimizde egemen değildik.


Peki sonra ne oldu?

Eğer 1923’te cumhuriyet kazanılmasa,
Lozan yapılmasa,
Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanmasa…

Bugün İstanbul hâlâ işgal altında olabilirdi.
Ve o durumda, bir zamanlar fethedilmiş olsa bile,
egemenliğimizin olmadığı bir şehri kutlamamız mümkün olmazdı.

Bu kadar net.


Neden bazıları bunu görmüyor?

Çünkü bazıları tarihi romantikleştiriyor.
Fethi yüceltiyor ama işgali küçümsüyor.
Zaferi hatırlıyor ama kaybı görmezden geliyor.

Bazıları da meseleyi tarih olmaktan çıkarıp ideolojiye çeviriyor.
1453’ü sahiplenip 1923’ü yok sayarak, aslında cumhuriyetle hesaplaşma derdine düşüyorlar.

Oysa şu gerçeği unutuyorlar:

Fetih, kurtuluşla tamam olur.
Yoksa sadece geçmişte kalan bir hatıra olur.


Son söz: Fetih de bizim, kurtuluş da

İstanbul bizimdir.
1453’te fethedildi.
1918’de kaybedildi.
1923’te geri alındı.

Bugün kutlayabiliyorsak, sadece Fatih Sultan Mehmed sayesinde değil,
aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde.
Kutlamayı hak ediyorsak, ikisi de içindir.

Kurtarılmamış bir şehirde fetih kutlanmaz.
Bu kadar basit.


📌 Dipnot & Kaynaklar

  • Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk – İstanbul’un işgal yıllarına dair birinci elden anlatım.
  • İstanbul’un İşgal Günleri, İzzettin Çalışlar – Türkiye İş Bankası Yayınları
  • Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) – İstanbul’un ve tüm Türkiye topraklarının hukuki egemenlik altına alınmasının uluslararası belgesi.
  • 6 Ekim 1923, İstanbul’un resmen düşman işgalinden kurtuluş tarihidir.
  • Bu yazı, tarihi olaylara kişisel bir bakış sunar. Belgelerle desteklidir, yorum yazısıdır.


25 Mayıs 2025 Pazar

1924 Mübadelesi ile Selanik'ten Türkiye'ye Göç Eden Bir Ailenin Hikayesi: Yazıcı Ailesi

 


Resim Tüyap Kitap Fuarından


1924 Mübadelesi ile Selanik'ten Türkiye'ye Göç Eden Bir Ailenin Hikayesi: Yazıcı Ailesi

Bu hikaye, Selanik Sancağı'na bağlı Karacaabad kazasının evlad-ı fatihan kayıtlı Güstulüp köyünden, ata toprağından ana vatana zorunlu göçle 1924 mübadelesi ile Türkiye'ye gelen Yazıcı ailesinin öyküsünü anlatmaktadır. Ailenin kökenleri Osmanlı dönemine kadar uzanır.

Ailenin Kökenleri ve Osmanlı Dönemi Hikaye, 1700 yılında Hasan Bey ile başlar. Oğlu Ahmet, 1751 doğumludur ve 1831 yılı nüfus sayımında "Yazıcı" lakabıyla anılır. Ahmet'in oğlu Hüseyin (d. 1799), onun oğlu ise İpekçi Yazıcı lakabıyla tanınan Mehmet Efendi'dir. Mehmet Efendi, Fustan köyünden Ümran Hanım ile evlenir. Bu evlilikten Hüsnü, Basri ve bir çocuk daha dünyaya gelir.

Mehmet Efendi'nin erkek kardeşi, Molla lakaplı Hasan Efendi eşkıyalar tarafından öldürülür. Mehmet ve kız kardeşinin mezarları Güstulüp köyündedir.

Mübadele ve Türkiye'ye Göç 1924 mübadelesiyle Mehmet Efendi'nin eşi ve oğulları İstanbul'a gelir ve Bahçeköy'e yerleşirler. Mehmet Efendi'nin amcasının oğlu Cemal ise İzmir Alaçatı Reisdere köyüne iskan edilir.

Karacaova'da saygın bir kişi olan Yazıcı Mehmet Efendi, köydeki iki katlı, bahçeli evinde ailesiyle yaşar ve misafirlerini ağırlar. Aile geçimini dutçuluk ve tarımla sağlar. Ancak nişanlı oğlu, tarlada orakla bacağını kesip üç gün sonra vefat eder. Diğer oğlu Basri Efendi ise Bahçeköy'de genç yaşta hayatını kaybeder.

Hüsnü Efendi'nin Hayatı 1893 doğumlu Hüsnü Efendi'nin memlekette bir kızı vardır. Trablusgarp'a askere gitmeden önce dünyalığını kayınpederine teslim eder. Ancak dönüşte eşi, kızı ve kayınpederinin koleradan öldüğünü ve altınların kayıp olduğunu öğrenir.

Memlekette aynı köyden 1903 doğumlu Hasine Asiye Hanım’la evlenir. Aile, 1924’te Türkiye’ye göç eder ve Bahçeköy’e yerleşir. Ancak Selanik’teki mallarının karşılığı kadar mal alamazlar.

İskan ve Malların Durumu 19 Ocak 1924’te Bahçeköy’e yerleştirilen aileye:

• Bir bahçe

• İki tarla

• 44 m² ev (yanınca 116 m² başka ev verilir)

• Bir pulluk

• Bir öküz

• Arpa tohumu verilir.

Selanik’te bıraktıkları mallar:

• 1294 altın değerinde mal

• İki katlı ev

• Harman yeri, samanlık

• Beş dönüm dutluk

• Yedi dönüm kır tarlasıdır.

Bırakılan malların toplam değeri, dönemin şartlarına göre yaklaşık 1294 Osmanlı altını olarak kayda geçmiştir. Bu rakam, o yıllarda büyük bir servete karşılık gelmektedir. Verilen malların değeri ise bu tutarın çok altındadır ve maddi kayıp büyüktür.

Bahçeköy'de Yaşam İskan sırasında aileye verilen 47 metrekarelik ev yanar. Bu ev, köy merkezinde ve çeşmenin hemen yanındadır. Bu yangın, Hüsnü Efendi’nin eşi Hasine Asiye Hanım’ı derinden üzer. Daha sonra 1940’lı yıllarda, yanan evin tam karşısındaki arsayı satın alırlar. Bu gelişme Hasine Asiye Hanım’ı çok mutlu eder; çünkü tekrar çeşmenin yanı başına, yani eski yerine dönmüş olurlar. Bugün bu yer, park olarak kullanılan alanın tam karşısında yer almaktadır. Yeni arsaya iki katlı ve alt katı dükkan olan ev inşa edilir. 1972’de beş erkek kardeş iki apartman inşa eder.

1934’te Soyadı Kanunu çıkınca Hüsnü Efendi, aileye nesiller boyu verilen ve köyde tanınmalarını sağlayan lakap olan "Yazıcı" soyadını resmen alır. 1940-70 arası Bahçeköy’e gelen misafirleri ağırlar, gerekirse kahvehanesini açar. Çiftçilik, hayvancılık yapar. 1940’lı yıllarda Serhat şehri Edirne’ye, kayınpederinin yanına gider; ancak fazla kalmadan yeniden Bahçeköy’e döner.

Altı çocuk sahibidir (beş erkek, bir kız). Eşini 1968'de kaybeder. Kendisi 1972’de vefat eder. Anlattığına göre memleketteki yaşamları daha varlıklı ve rahattır.

Ailenin Geleceği Hüsnü Efendi’nin çocukları; ormancılık, bakkallık, kasaplık, yemcilik, kahvecilik, hayvancılık ve bahçecilikle uğraşırlar. Kızı Necibe Bahçeköy’de evlenir. Çocuklar ve torunlar hayatlarından memnundur.

Aile Şeceresi (Yazıcı Soyadı) Osmanlı Nüfus Defterine (1831) göre:

• Hasan: Doğum tarihi bilinmiyor (tahmini 1699) 

• Ahmet (Yazıcı): 1751 doğumlu, 1831’de 80 yaşında 

• Hüseyin: 1799 doğumlu, 1831’de 32 yaşında 

• Mehmet (Yazıcı): Doğum tarihi özel aile şeceresine göre

Türkiye Cumhuriyeti Nüfus Defterine göre:

• Mehmet (Yazıcı) 

• Hüsnü Yazıcı: 1893 doğumlu, 1934’te soyadını alır 

• Süleyman Yazıcı: 1928 İstanbul doğumlu 

• Hüsnü Yazıcı: 1964 İstanbul doğumlu

Şecerenin Yorumu Ahmet, Mehmet gibi kişilerin "Yazıcı" unvanı bir mesleki göreve işaret eder. Aile, köyde vergi toplama, tımar kayıtlarını düzenleme, cami ve çeşme tamirlerini yaptırma ve benzeri idari işlerin yürütülmesinden sorumlu olmuştur. Bu tür işler ailede nesilden nesile geçmiştir. "Yazıcı" lakabı 1830’lu yıllardan itibaren belgelerde görünür ve köyde idari sorumluluk taşıyan bir soyadına dönüşmüştür. Hasan Bey büyük ihtimalle toprak sahibi ve yerel yöneticidir.

Bu yazı, mübadeleyle gelen bir ailenin tarihini, yaşanmışlıklarını ve köklerini anlatmakta; aynı zamanda bir dönemin sosyal ve ekonomik koşullarını da gözler önüne sermektedir. Torun Hüsnü Yazıcı olarak bu hikayeyi kaleme almak, geçmişe bir saygı duruşu ve ailemize vefa borcudur. Bu satırlar, yapay bir dille değil; atalarımızın izini süren, onların sesini duyurmaya çalışan torunlarının yüreğinden dökülmüştür.

Hüsnü Yazıcı


24 Mayıs 2025 Cumartesi

Karacaova Köylerinde Evlad-ı Fatihan Kaydı: 1720’den 1831’e Değişen Statüler Bağımsız araştırmacı Hüsnü Yazıcı’nın kaleminden

.


Karacaova Köylerinde Evlad-ı Fatihan Kaydı: 1720’den 1831’e Değişen Statüler
Bağımsız araştırmacı Hüsnü Yazıcı’nın kaleminden

Osmanlı arşivlerini tararken bir gerçek kendini açıkça gösteriyor: Evlad-ı Fatihan köylerinin listesi sabit değil, döneme göre değişkenlik gösteriyor.
Özellikle Karacaova ve çevresindeki köylerde bu durum oldukça belirgin.

1720 Yılı Defteri: Kimler Evlad-ı Fatihan?

1720 tarihli müdevver defter, Karacaova bölgesinde yalnızca 14 köyü Evlad-ı Fatihan olarak kaydediyor. Bu köyler, Osmanlı’nın Balkanlar'daki fetih hareketlerinden sonra askeri hizmet karşılığında yerleştirdiği ailelerin yaşadığı özel statülü yerler.

Bu köyler şunlardır:

  • Gustulüp
  • Fuştan
  • Prodrom
  • Kuzişen
  • Kırlat
  • Islatina
  • Nevahor
  • Ranislav
  • Gabarişte
  • İzvor
  • Novasel
  • Rujina
  • Severin
  • İstranişte

Bu köylerin çoğu 17. yüzyılda da aynı şekilde kaydedilmiş ve askeri hizmetle yükümlü ailelerin yurdu olmuş.

1831 Yılında Değişen Statüler

Gözümüzü 1831 yılına çevirdiğimizde tablo değişiyor.
1720 yılında Evlad-ı Fatihan olarak geçmeyen pek çok köy, 1831 nüfus defterinde Evlad-ı Fatihan nüfusu barındırır şekilde karşımıza çıkıyor.

Örnek mi? Notya (Nutya).

  • 1720’de Gevgeli tarafına bağlı sıradan bir köy.
  • Ama 1831’de Karacaabad kazasına bağlı ve içinde Evlad-ı Fatihan nüfusu var.

Bu demek oluyor ki, bazı köyler zamanla bu statüye kavuşmuş.
Osmanlı da bu değişimi 1831 defterine yansıtmış.


Vodina ve Karacaova Bölgesindeki Diğer Köy ve Çiftlikler

Fatihan statüsünde olmayan ama aynı bölgede yer alan ve Osmanlı kayıtlarında geçen tüm yerleşimler aşağıda listelenmiştir. Arşivde geçtiği şekliyle, yorum yapmadan sıralanmıştır:

Alfabetik sıralı diğer köy, çiftlik ve yaylalar:

  • Ağustos
  • Arsen
  • Babaköy
  • Bahova
  • Banya
  • Beço
  • Bizova
  • Çakon
  • Çanakçı yaylağı
  • Çeltikçi
  • Çeltikçi çiftliği köyü
  • Çerneş
  • Deliklikaya
  • Doduca yazlası köyü
  • Drağman
  • Dırnova
  • Durle yaylağı köyü
  • Gogova
  • Gülişan çiftliği köyü
  • Istrapeşte
  • Kamnik
  • Kapenyan
  • Karadere
  • Karalat
  • Kosteryan
  • Köseler
  • Kurunçil
  • Lekova
  • Lipohor
  • Lukoviç
  • Lugonca
  • Manastırcık
  • Mayadağ
  • Meçikli
  • Mescidli
  • Mesmer
  • Nohor
  • Notya
  • Nurettin
  • Papazköy
  • Pirbodişte
  • Piskopiye
  • Poçeb
  • Polyan
  • Podos
  • Prahne
  • Prolik
  • Radistan
  • Ransilaf
  • Rizve
  • Rodine
  • Rodivei Bala
  • Satina
  • Sekine
  • Sepiska
  • Sermorin
  • Sıbka
  • Süren
  • Toramanlı
  • Trestenik
  • Tresine
  • Tirepoliç
  • Tencor
  • Türkköy
  • Usluh
  • Ustrovine
  • Ustrova
  • Vetike
  • Velçeşte
  • Vişniçe
  • Virbeyan
  • Virtekob
  • Vinkine
  • Volkoyan
  • Yenicekaraderesi
  • Yeniköy

Bu yerleşimlerin bazıları ilerleyen yıllarda da Fatihan köyü olabilir ya da Fatihan nüfusu barındırmış olabilir. Ancak bu yazıda yalnızca 1720 ve 1831 belgelerine dayalı kayıtlar esas alınmıştır.



Tarihle uğraşmak sadece geçmişi öğrenmek değil, kayıp kimlikleri gün yüzüne çıkarmaktır.
Evlad-ı Fatihan köylerini belirlerken, yıl fark etmeksizin belgeye sadakat gerekir.
Yorum yok, tahmin yok, sadece arşiv.

Bu yazı, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak bağımsız araştırmacı Hüsnü Yazıcı tarafından hazırlanmıştır.

23 Mayıs 2025 Cuma

Sarıyerli Yazarın Kitabı Dünya Kütüphanelerinde Raflarda Yerini Aldı

 Sarıyerli Yazarın Kitabı Dünya Kütüphanelerinde Raflarda Yerini Aldı


Sarıyerli yazar ve bağımsız araştırmacı Hüsnü Yazıcı tarafından kaleme alınan “Selanik Karacaabad / Karacaova Bölgesi 1831–1904 Nüfus Defterleri” adlı eser, yürütülmekte olan uluslararası akademik çalışmalar kapsamında Osmanlı nüfus defterleriyle karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve bilimsel veri sistemlerine kaynak teşkil eden bir yapıya kavuşmuştur.


Kitap, özellikle Selanik sancağına bağlı Karacaova bölgesine dair ayrıntılı nüfus kayıtlarıyla, bölgesel tarih araştırmaları açısından önemli bir kaynak niteliğindedir. El yazısı tanıma teknolojisiyle işlenen metin, Fars alfabesiyle dijital ortama aktarılmış ve İngilizce, Almanca, Fransızca, Yunanca gibi diller başta olmak üzere tam 20 farklı dile çevrilebilecek yapıya kavuşturulmuştur. Bu gelişme, yerelden çıkan bir eserin dünya akademik literatüründe kabul görmesini sağlayan önemli bir adımdır.


Ayrıca, Hüsnü Yazıcı’nın daha önce yayımladığı diğer tarihî içerikli eserler de bugün Amerika, Almanya, İngiltere, Japonya ve Hollanda gibi ülkelerdeki üniversite kütüphanelerinin fiziksel raflarında yer almakta ve araştırmacılar tarafından başvuru kaynağı olarak kullanılmaktadır.


Bu süreç, hem Sarıyer’in kültürel belleğini hem de Balkanlar’a uzanan tarihsel bağlarımızı belgeye dayalı şekilde dünya ile paylaşmak adına büyük bir adımdır. Kamuoyuna saygıyla duyururum.


Hüsnü Yazıcı

Sarıyerli Yazar ve Bağımsız Araştırmacı







20 Mayıs 2025 Salı

Atatürk’ün Soykütüğü ve Doğum Yılına Dair Osmanlı Arşiv

 










"Atatürk’ün Soykütüğü ve Doğum Yılına Dair Osmanlı Arşiv 

Mehmet Ali Öz tarafından Osmanlı Arşiv belgelerine dayanarak hazırlanan “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soykütüğü” adlı çalışmada Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin emeklilik dosyası ve ailesine bağlanan maaş belgeleri yayımlandı. Belgelerde;


Mustafa Kemal'in 1893 yılında 16 yaşında olduğu,


Bu bilginin  Atatürk’ün doğum yılının 1877/1878 olduğunu gösterdiği,


Ali Rıza Efendi'nin 1886'da vefat ettiği,


Zübeyde Hanım ile Makbule ve Naciye Hanım’a 30’ar kuruş maaş bağlandığı,


Osmanlı kayıtlarında Atatürk’ün “Mahdumu Mustafa (Kemal)” şeklinde geçtiği,


Soy kütüğünün Evlad-ı Fatihan defterlerinde de yer aldığı,


Osmanlı belgeleriyle açıkça gösterilmektedir.


Bu belgeler ışığında yıllardır süregelen bazı spekülasyonların resmi evraklarla cevap bulduğu görülmektedir.

Kaynak: Mehmet Ali Öz - Atatürk’ün Soykütüğü 


Paylaştığım belgeler, emekli din görevlisi araştırmacı yazar Mehmet Ali Öz tarafından tarafıma gönderilmiştir. Kendisi tarafından Osmanlı Arşivi belgelerine dayanılarak hazırlanan “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Soykütüğü” adlı eserde yer alan bu belgeleri, kamuoyunun bilgisine sunmak amacıyla paylaştım.


Tüm içerik Mehmet Ali Öz Bey’in çalışmasına aittir. Ben yalnızca belge paylaşımına aracılık ettim.


Kaynak: Mehmet Ali Öz – Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre 

Atatürk’ün soy kütüğü  ( 2014 )


Hüsnü Yazıcı

---

19 Mayıs 2025 Pazartesi

Açık Mektup: Atatürk’ün Ailesine İftiralar Karşısında Susanlara



Açık Mektup: Atatürk’ün Ailesine İftiralar Karşısında Susanlara

Bugün bu satırları bir öfkeyle değil, derin bir utançla yazıyorum.
Utanç duyuyorum çünkü bu ülkede, Atatürk sayesinde kimlik, kürsü, makam, unvan sahibi olmuş onca tarihçi, akademisyen, yazar ve sivil toplumcu, onun ailesine atılan rezilce iftiralar karşısında susmayı tercih etti.

Yıllardır bu milletin gözünün içine baka baka:

  • “Annesi cariyeydi” dendi,
  • “Babası belli değildi” dendi,
  • “Soyu meçhuldü” diye alçakça iftiralar yayıldı.

Ve sizler,
Atatürk’ün ilkeleriyle beslenen kürsülerde oturanlar,
“Cumhuriyet değerleri” deyip kitap yazanlar,
ADD, ÇYDD, fakülteler, dernekler, vakıflar…

Siz neredeydiniz?


Belge Arşivdeydi, Siz Yoksunuz!

Zübeyde Hanım’a ve çocuklarına bağlanan maaş belgesi,
Ali Rıza Efendi’nin adı,
Mustafa Kemal’in ismi…

Hepsi Osmanlı Arşivi’nde duruyordu.
Bu belgeleri çıkarmak, belgeyle cevap vermek sizin işinizdi.
Ama bir kişi – Mehmet Ali Öz – çıktı, bağımsız bir araştırmacı olarak gitti ve buldu.

Peki siz ne yaptınız?
Hiçbir şey!

Ne bir ekip kurdunuz,
Ne arşive gittiniz,
Ne belge gösterdiniz.

Sadece sustunuz.
Ve sustuğunuz her an, iftiracıların alanı genişledi.


Bu Artık Bilim Değil, Vefasızlıktır

Bu bir tarih tartışması değil.
Bu, bir kurucuyu, ailesini, hatırasını alenen aşağılayanlara karşı saf belirleme meselesidir.
Ve siz sustuğunuz için artık “tarafsız” değil, sorumsuzsunuz.


Biz Sözümüzü Söylüyoruz

Atatürk’ün ailesi hakkında Osmanlı belgeleriyle konuşuyoruz:
Babası Ali Rıza Efendi’dir.
Annesi Zübeyde Hanım’dır.
Kayıtlıdır, maaş belgesiyle, nüfus defteriyle sabittir.
Ve kim buna rağmen hâlâ şüphe yayıyorsa, bilin ki gerçekle değil, nefretle hareket ediyordur.


Tarih Susmaz, Biz de Susmayacağız

Bu satır, belgeyle konuşanlara çağrıdır.
Bu satır, Atatürk’ü sadece fotoğraflarla değil, hakikatle savunmak isteyenlere çağrıdır.

Arşive inin.
Belgeleri ortaya çıkarın.
Gençleri yetiştirin.
Ve bu millete olan borcunuzu, Atatürk’e olan sadakatinizle ödeyin.

Susmak yok artık.
Tarihi hakikat haykırıyor.
Sen hâlâ susuyor musun?


Hüsnü Yazıcı 

18 Mayıs 2025 Pazar

Yunanistan’dan mübadele yoluyla gelecek halkın taşınması hakkında


Türkiye Cumhuriyeti
Başvekalet
Kalem-i Mahsus Müdürlüğü
Adet: 230
KARARNAME

OSMANLICA TRANSKRİPSİYONU:
Yunanistan’dan mübadele suretiyle gelecek ahalinin nakilleri hakkında Seyr-i Sefain idaresi ve sair hakiki Türk vapurları sahipleri ile çiftfen takarrür eden mukavele projesi Heyet-i Vekilece de tasvib edilmiş idiyse de mezkur sefainin mükellef idaresi tarafından bir kısmının mukavelenamede kambiyo meselesinde irtifak ettikleri ve bu babda cereyan etmiş olan müzakerat ve münakaşat neticesinde imzalanan bir kısmının vürûd olduğu anlaşıldığından işbu mukavelenamenin bihakkın tatbikının mümteni olmak üzere tasnif olunan zeylin tetkiki ile bir karar ittihazı Mübadele, İmar ve İskan Vekâleti celilesinin 3/2/340 tarihli tezkeresiyle ilga kılınması üzerine lede’tetbiik bizzarure kabulü Heyet-i Vekile’nin 3/2/340 tarihli ictimaında takarrür etmiştir. 3/2/340


GÜNCEL TÜRKÇE İLE ANLAMI:
Yunanistan’dan mübadele yoluyla gelecek halkın taşınması hakkında, Seyr-i Sefain İdaresi (Denizcilik İdaresi) ve diğer gerçek Türk gemi sahipleri ile yapılan mukavele taslağı, Bakanlar Kurulu (Heyet-i Vekile) tarafından onaylanmıştı. Ancak ilgili gemilerin bazıları kambiyo (döviz) meselesinde mukavelede belirtilen şartlara uymadıkları ve bu konudaki görüşmeler sonucunda bazı mukavelelerin imzalandığı anlaşıldığından, bu mukavelenin tam olarak uygulanması mümkün olmadığından dolayı, ekte sunulan zeylin (ek kararın) incelenerek bir karar alınması, Mübadele, İmar ve İskan Bakanlığı'nın 3/2/340 (13 Şubat 1924) tarihli yazısıyla bildirilmiş ve bu durum Bakanlar Kurulu’nun aynı tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır.


İMZACILAR:

  • Türkiye Reisi Cumhur: Gazi M. Kemal
  • Başvekil: İsmet
  • Şeriye Vekaleti Vekili: Seyid
  • Müdafaa-i Milliye Vekili: Kâzım
  • Adliye Vekili: Seyid
  • Dahiliye Vekili: Ferid
  • Hariciye Vekili: İsmet
  • Maliye Vekili: Mustafa Abdülhalik
  • Maarif Vekili: İsmail Safa
  • Nafıa Vekili: Süleyman Sırrı
  • İktisat Vekili: Hasan Hüsnü
  • Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili: Bulunmadı
  • Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekili: İsmet
  • Mübadele, İmar ve İskan Vekili: Mustafa Necati

Bu belge, Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesinde, gelen göçmenlerin Türkiye’ye naklinde kullanılan gemilerle yapılan sözleşmelerin uygulamasında ortaya çıkan sorunlar nedeniyle, yeni bir düzenleme yapılmasını konu alır. Belgede aynı zamanda Atatürk, İsmet İnönü ve dönemin diğer önemli isimlerinin imzası yer almaktadır.




Mübadele de rum kadının evliliği

 Türkiye Cumhuriyeti Başvekâleti

Kalem-i Mahsus Müdürlüğü

Adet: 213

Kararname

Türkiye Cumhuriyeti Başvekâleti

Kalem-i Mahsus Müdürlüğü

Adet: 213

Kararname

Belgede, Ankara Hacıdoğan Mahallesi'nden Rum Katina adlı bir kadının, mübadeleye tâbi olmadığı düşünülerek, Ürgüp'ten gelen bir Müslüman erkekle (Abdullah) evlenme talebi yer almaktadır. Ancak Katina'nın Rum cemaati mensubu olup mübadele kapsamına girdiği ve Türkiye'de kalma hakkı bulunmadığı tespit edilmiştir. Mahkemeler ve ilgili kurumlar bu evliliğe izin verilmesinin mümkün olmadığını belirtmişlerdir.


Sonuç olarak:

Mübadeleye tâbi Rum kadınlarla Türk erkeklerin evlenerek Türkiye'de ikâmet etmelerine izin verilmeyeceği kararlaştırılmıştır.


---


Kararnameyi İmzalayanlar:


Türkiye Reisi Cumhur: Gazi M. Kemal


Başvekîl: İsmet


Şer’iye Vekaleti Vekili: Ferid


Müdafaa-i Milliye Vekili: Kâzım


Adliye Vekili: Seyid


Dahiliye Vekili: Ferid


Hariciye Vekili: İsmet


Maliye Vekili: Mustafa Abdülhalik


Maarif Vekili: İsmail Safa


Nafia Vekili: Süleyman Sırrı


İktisat Vekili: Mustafa Fevzi


Sıhhiye Vekili: Doktor Refik





17 Mayıs 2025 Cumartesi



KARACAOVA’DA KONYARLAR – Anton Tuma’dan Aktarımla

1. Rumeli’ye Konyarların Yerleşimi Üzerine Farklı Görüşler:

Konyarların Rumeli’ye ne zaman geçtiği ve nereden geldikleri konusunda araştırmacılar arasında çeşitli görüşler vardır:

  • Lejean’a göre: Konyarlar XIV. yüzyılda (1400) ilk Türk istilası sırasında ortaya çıkabilirler.
  • Jirecek’e göre: Konyarlar farklı zamanlarda gelmiş olup, bir kısmı 200 yıl önce gelmiştir.
  • Anton Tuma’ya göre: XIV. yüzyılda (1400) Moglena-Karacaova’ya (Karacaova'nın önceki adı Moglena’dır) hicret etmişlerdir. Bu kişilerin Fatih’in “ahfatı” (torunları) olabileceğini öne sürer.
  • Franchel d’Espery’e göre: Konyarlar XII. yüzyılda (1200) Rumeli’ye çağrılmışlardır.
  • Traeger’e göre: 1390 yılında Makedonya’ya göç etmişlerdir.
  • Obermmer’e göre: X. yüzyıldan (1000) itibaren yerleşmişlerdir.

2. Akademik Görüşler ve Osmanlı Kaynakları:

  • M. Tayyip Gökbilgin: Osmanlı döneminde Anadolu’dan Rumeli’ye geçen ilk Türkler olarak Konyarları gösterir.
  • Konyar adına “Konya’dan geldikleri” için bu adın verildiğini belirtir.

Kaynak: M. Tayyip Gökbilgin, Rumeli’de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan, Osmanlı Yalçın Matbaası, İstanbul 1954, s. 9–12.

Hazırlayan: Hüsnü Yazıcı



MÜBADİLLER NE KATTI?

 MÜBADİLLER NE KATTI?

1923’te gelen mübadiller bu ülkenin toprağına, ekonomisine, kültürüne can verdi. İşte birkaç başlık:


– Tarımda verimlilik: Tütün, zeytin, üzüm, pamuk üretimi arttı.

– Zanaat ve el sanatları: Demirci, marangoz, ayakkabıcı; Anadolu'ya ustalık getirdiler.

– Kültürel zenginlik: Müzik, yemek, yaşam tarzı... Soframıza bile onlar renk kattı.

– Yerleşim ve kalkınma: Boşalan köylere hayat getirdiler.

– Ekonomik canlanma: Küçük esnaf oldular, ticaret yaptılar.

– Eğitim ve modernleşme: Okuma yazma oranı yüksekti, okul açtırdılar.


Kaynaklar:

Ceylan (2010), Yıldırım (2004), Hirschon (2003), Aktar (2000), Mazower (2001)

Hüsnü Yazıcı 

#mübadele 

#mübadil





16 Mayıs 2025 Cuma

Mübadele ile ilgili bilgi sahibi olmayanlara

 



Çünkü bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmek kolaydır. Mübadele gibi karmaşık ve travmatik bir tarihi süreci yüzeysel değerlendiren bazı kişiler, “devlet onlara bedava yer verdi” gibi sığ ve kıskanç ifadelerle konuşuyor. Bu söylemler birkaç temel nedene dayanır:

  1. Tarihsel Cehalet: Çoğu kişi mübadillerin ne şartlarda geldiğini, ne kayıplar yaşadığını, hangi zorluklarla karşılaştığını bilmez. Mallarını, yurtlarını, komşularını, mezarlarını geride bırakıp gelen bu insanlar çoğu zaman sefalet içinde yaşadı.

  2. Yanlış Algı: Devletin bazı mübadil ailelere arazi veya konut tahsis etmesi, sanki “lütuf” gibi algılanıyor. Oysa bu, Lozan Antlaşması’nın bir gereğiydi. Ama verilen yerler çoğunlukla harabe, verimsiz veya terk edilmişti. Yerleşene kadar yıllar süren zorluklar yaşandı.

  3. Sosyal Kıskançlık: Bazı insanlar, mübadillerin çalışkanlığı ve dayanışması sayesinde zamanla toparlanıp varlık kazanmalarını hazmedemeyip “devlet torpil geçti” gibi temelsiz kıskanç söylemlere sarılıyor.

  4. Siyasi Yönlendirme: Bazı dönemlerde, mübadillerin belli politik tercihlere sahip olduğu varsayımıyla, bu insanlar hakkında negatif algı oluşturulmaya çalışıldı.

Gerçek: Mübadele, iki tarafın da kazançlı çıktığı bir “takas” değil, zorunlu bir göçtü. Mübadillerin “bedava” diye alınan malları, aslında kendi bıraktıkları taşınmazların karşılığıydı. Ve çoğu zaman değer eşitliği bile sağlanmadı.

Bu tür söylemlere en güzel yanıt belgeler, anılar ve tarihî gerçeklerdir. Kıskançlıkla değil, empatiyle ve araştırmayla yaklaşmak gerekir.

14 Mayıs 2025 Çarşamba

 MÜBADELE: DEĞİŞ TOKUŞUN BELGELİ TARİHİ


Bugün hâlâ

“Bu topraklar size bedavaya verildi” diyen varsa,

onlara şu gerçeği hatırlatın:


Biz, mübadele ile ata topraklarından koparılan insanların torunlarıyız.

Atalarımız, kendi evlerini, arazilerini, mallarını YUNANİSTAN’da bıraktı.

Karşılığında, Türkiye Cumhuriyeti devleti mal karşılığı mülk verdi.

Bu bir değiş tokuştur (mübadeledir) ve her aşaması belgelidir.


Bize verilen hiçbir şey "bedava" değildir.

Verilen mülkler, atalarımızın kaybettiği malların karşılığıdır.

Tüm bu süreçler, Osmanlı arşivlerinde, Cumhuriyet kayıtlarında ayrıntılı şekilde yer almaktadır.

Aile secerelerimiz 1831 nüfus defterlerine, hatta 1700’lü yıllara kadar dayanmaktadır.


Bir geçmişimiz var.

Bir bedel ödedik.

Bir hakkın karşılığını aldık.

Hepsi kayıtlı.


– Bağımsız Araştırmacı Hüsnü Yazıcı



11 Mayıs 2025 Pazar

Vodine’de Evlad-ı Fatihan Statüsünün İhlali ve Devlet Müdahalesi (H.1214 / M.1799



Vodine’de Evlad-ı Fatihan Statüsünün İhlali ve Devlet Müdahalesi (H.1214 / M.1799)

Bağımsız Araştırmacı Hüsnü Yazıcı

Osmanlıca Orijinal Metinden Seçmeler:

"...Selanik mülhakatından Vodine'deki Karacaabad Evlad-ı Fatihan karyelerinden dört eşkinci ve bir nefer piyade ile diğer karyeler ahalisinden emval-i emiriyele­ri­ni vaktile edada muhalefet etmekte olduklarından ve bunun diğerlerine de sirayetle mukataa usulünün ihlaline sebep olacağından bahisle, merkumların fatihandan çıkarılarak yerlerine münasiplerinin alınması..."

"...mezkur karye ahalisi tahkik oluna, muktedir olmayanların defterden ihracı ve ehil olanların tayini ferman-ı alişan gereğince icra buyrula..."

"...mazbata ve hüccet ile hüccet-i merkume zeylinde beyan olunduğu ve mahalline hüküm irsal kılındığı..."


Modern Türkçe Çeviri:

Selanik eyaletine bağlı Vodine sancağının Karacaabad nahiyesindeki Evlad-ı Fatihan köylerinden dört eşkinci ve bir nefer piyade ile diğer köy halkının bir kısmı, devlete ait vergileri zamanında ödemedikleri tespit edilmiştir. Bu ihmalkârlığın diğer köyler için de kötü örnek teşkil etmesi ve mukataa (ihale) sistemini zedelemesi tehlikesine binaen, adı geçen kişilerin Evlad-ı Fatihan statüsünden çıkarılması ve yerlerine devletin mali yükümlülüklerini yerine getirebilecek uygun kişilerin tayin edilmesi kararı alınmıştır.

Ayrıca, ilgili köy sakinlerinin tek tek incelenmesi, Evlad-ı Fatihanlık şartlarını taşımayan kişilerin defterlerden çıkarılması ve gerekli tayinlerin yapılması yönünde bir ferman çıkarılmış; tüm bu işlemler ise resmi mazbata (rapor) ve hüccet (hukuki belge) ile belgelenmiştir.


Tarihi Değerlendirme:

Bu belge, Osmanlı’da Evlad-ı Fatihan sisteminin sadece bir askerî görev değil, aynı zamanda vergi sorumluluğu ile iç içe geçmiş bir statü olduğunu göstermektedir. Devlet, görevini ihmal eden kişilere karşı müdahale ederken sadece onları azletmekle kalmamış, aynı zamanda sistemin sürdürülebilirliğini sağlamak için yerlerine “ehil” ve “muktedir” kişilerin getirilmesini emretmiştir.

Bu, Osmanlı bürokrasisinin taşradaki denetim gücünü ve Evlad-ı Fatihan gibi kurumların sadece geçmişe dayalı değil, aktif görev sorumluluğu içeren yapılar olduğunu belgelemektedir.


Kaynak: Devlet Arşivleri Başkanlığı, C..AS.. fonu, 62-2916 numaralı belge, H.1214 (M.1799)
Not: Bu belge, Osmanlı Arşivi’nden alınmış olup yapay zeka tarafından çevrilmiştir. Hata payı yapay zekânındır.







Evlad-ı Fatihan’ın Görevde Olmayan Neferleri ve Ulufelerin İadesi (1199/1785)


Evlad-ı Fatihan’ın Görevde Olmayan Neferleri ve Ulufelerin İadesi (1199/1785)


Orijinal Belge Metni (Osmanlıca Transkripsiyon):

Hüküm ki,
Ada-i Kebir muhafazası için Yenice-i Vardar'da vaki Karacaabad'dan tahrir olunan ve hizmetleri başında bulunmadıkları bildirilen neferata verilen ulufelerinin istirdat ve Hazine-i Amire’ye irsaline dair Selanik'de sakin Evlad-ı Fatihan Zâbiti Mustafa'ya hüküm.


Günümüz Türkçesiyle Çeviri:

Karar şudur ki:
Büyük Ada'nın (Ada-i Kebir) korunması için Yenice-i Vardar’daki Karacaabad köyünden yazılmış (tahrir edilmiş) olan ve fiilen görevde bulunmadıkları bildirilen askerlerin (neferlerin) kendilerine verilmiş olan maaşlarının (ulufelerinin) geri alınarak Osmanlı devlet hazinesine (Hazine-i Âmire) gönderilmesi hususunda, Selanik’te ikamet eden Evlad-ı Fatihan zabiti Mustafa’ya emir verilmiştir.


Tarihî Arka Plan ve Analiz:

1785 (Hicri 1199) tarihli bu belge, Osmanlı Devleti’nde taşra askerî düzeninin denetimi açısından önemli bir örnektir. Özellikle Evlad-ı Fatihan toplulukları arasında görevde olmayan kişilerin maaş almasının önlenmesi için alınan mali önlemleri göstermektedir.

Ada-i Kebir olarak geçen yer isminin, yalnızca "büyük ada" anlamında değil, aynı zamanda özel bir coğrafi bölge olduğu kuvvetle muhtemeldir. Bu noktada dikkat çeken yorum:

Ada-i Kebir = Ada Kale (Ada-Kaleh) olabilir.

Ada Kale, bugünkü Romanya sınırları içinde, Tuna Nehri üzerinde stratejik bir Osmanlı kalesiydi. 18. yüzyılda hâlâ Osmanlı idaresinde olan bu yer, sınır koruma ve Balkan iç hatlarının kontrolü açısından hayati öneme sahipti.

Karacaabad (Karacaova) bölgesinden neferlerin bu bölgeye gönderilmesi, hem bölgesel lojistiğin hem de Evlad-ı Fatihan yapısının doğal bir uzantısıdır. Belgeye göre bu kişilerin görev başında olmadıkları anlaşıldığından, aldıkları maaşlar iptal edilmiş ve hazineye aktarılması için resmi emir gönderilmiştir.

Bu uygulama, Osmanlı’da “adı var, kendi yok” diye tabir edilen pasif askeri kaydın önüne geçmek amacıyla, doğrudan mülkiye ve maliye işleyişine bağlanmıştır. Selanik’te görevli Mustafa adındaki zabitin bu işlemi rapor etmesi, yerel kontrol mekanizmalarının da aktif olduğunu gösterir.


Kaynakça Notu:
Belge, T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’na aittir.
Fon: AE.SABH.I..
Yer Bilgisi: 70-4827
Belge Tarihi: Hicri 12 Şevval 1199 (Miladi 10 Ağustos 1785)

Bağımsız araştırmacı Hüsnü Yazıcı tarafından Osmanlı Arşivi’nden alınan belge yapay zekâ tarafından çevrilmiştir. Hata payı yapay zekânındır.





Kanyani Köyünde Evlad-ı Fatihan Vergisine Direniş: Osmanlı’dan Bir Belge



Kanyani Köyünde Evlad-ı Fatihan Vergisine Direniş: Osmanlı’dan Bir Belge
Bağımsız Araştırmacı Hüsnü Yazıcı tarafından Osmanlı Arşivi’nden alınan belgeler yapay zekâ tarafından çevrilmiştir. Hata payı yapay zekânındır.

Giriş

Osmanlı Devleti’nin geniş Balkan topraklarında uyguladığı Evlad-ı Fatihan sistemi, askerî sınıfa ait topluluklara çeşitli ayrıcalıklar tanımaktaydı. Ancak zamanla bu sistem, taşrada sosyal gerilimlere ve vergi anlaşmazlıklarına neden oldu. Arşiv belgelerinde sıkça rastladığımız bu sorunlardan biri de Yenice-i Vardar’a bağlı Kanyani köyünde yaşanmıştır. 1135 Hicrî tarihli bu belgede, köy halkından bazı kişilerin Evlad-ı Fatihan vergisini ödemeye karşı çıktıkları ve tahsile engel oldukları bildirilmektedir.


Belge Metni ve Çevirisi

OSMANLICA ORİJİNAL METİN:
(1) دولتلو افندم حضرتلرينه عرضدر
(2) ینجە وار دار قضا سنده تابع قانياني كريسى اهل سى ندن باضى اشخاص
(3) اولاد فاتحان موقطعاسى ندان تحصيل اولنان
(4) مال آخذلرینه مانيهت ايدوب
(5) ديوان همايون حضرتلرينه عرضه اولنب
(6) زيردكى محرر زابتى احمد طرفندنه تحریر اولنان زحریه تهليسدر

MODERN TÜRKÇE ÇEVİRİSİ:
(1) Devletli Efendim Hazretlerine arzdır.
(2) Yenice-i Vardar kazasına tabi Kanyani köyü ahalisinden bazı kişiler,
(3) Evlad-ı Fatihan mukataasından tahsil olunan
(4) vergilerin tahsiline engel olmuşlardır.
(5) Bu husus Divan-ı Hümayun hazretlerine arz edilerek
(6) aşağıda kayıtlı Zabit Ahmed tarafından yazılan zahriye telhisidir.


2. BELGE METNİNDEN DEVAM:
(1) مذکور قریه اهل سى ندان باضى نفر
(2) مذکور مال تحصيلنه مزاحمت و
(3) تاخير ايدوب ديوان همايون حضرتلرينه
(4) ايضاح ايله
(5) محال اولدقندن
(6) علاقه لى مأمور طرفندنه تحقيقدن بعد
(7) اسباب طى الى عرض اولندكده
(8) مجازاتله مأمور اولنمالرى تنبيه اولنوبدر
(9) زيردكى تحريرلر عرضه در

MODERN TÜRKÇE ÇEVİRİSİ:
(1) Bahsi geçen köy halkından bazı kişiler,
(2) adı geçen verginin tahsiline müdahale ve
(3) geciktirme yaparak,
(4) Divan-ı Hümayun hazretlerine
(5) bildirilmişlerdir.
(6) Konu hakkında yetkili memur tarafından inceleme yapıldıktan sonra
(7) mesele arz edilmiş,
(8) bu kişilerin cezalandırılmaları gerektiği ifade edilmiştir.
(9) Aşağıdaki ifadeler arz içindir.


Belgenin Önemi

Bu belge, taşrada halk ile devlet arasındaki ilişkilerin ne kadar kırılgan olabileceğini ve Evlad-ı Fatihan gibi imtiyazlı sınıfların bile zamanla halk nezdinde sorgulandığını göstermektedir. Kanyani halkı bu vergilere ya karşı çıkmış ya da ödememekte direnmiştir. Devlet ise, düzeni bozanları tespit etmiş ve görevli memur vasıtasıyla cezai işlem talep etmiştir.

Sonuç

Arşivlerde bu tür belgeler yüzlercedir. Fakat Kanyani köyündeki bu olay, Evlad-ı Fatihan sisteminin sadece bir askerî-yerleşim politikası olmadığını; aynı zamanda vergi, sınıf ve adalet meselelerini kapsayan çok katmanlı bir yapı olduğunu gösterir.






Evlad-ı Fatihan'dan Mehmed'in Çeribaşılığa Tayinine Dair Belge (1115/1704)



Evlad-ı Fatihan'dan Mehmed'in Çeribaşılığa Tayinine Dair Belge (1115/1704)

Bağımsız Araştırmacı Hüsnü Yazıcı tarafından Osmanlı Arşivlerinden elde edilen belge, yapay zeka yardımıyla çevrilmiştir. Hata payı yapay zekânındır.

Belge Özeti:

Rumeli eyaletinde vaki Vodine ve Yenice-i Vardar kazalarındaki evlad-ı fatihan taifesinin çeribaşılığına Mehmed adında bir kişinin atanmasına dair Belgrad Muhafızlığı’ndan gönderilen arz üzerine padişah emriyle sadır olan bir buyuruldudur. Belgenin tarihi Hicri 20 Zilkade 1115 olup (Miladi 19 Mart 1704), Osmanlı Arşivi’nde İE.TCT. 1281 numaralı dosyada yer almaktadır.


Orijinal Osmanlıca Metin:

  1. Ru͞m Eyaleti’nde vaki Vodine ve
  2. Yenice-i Vardar kazalarındaki
  3. evlad-ı fatihan taifesinden
  4. Çeribaşılığa Mehmed
  5. namında bir kişinin
  6. tevcih olunması babında
  7. Belgrad Muhafızlığı’ndan
  8. arz olunmuş ve
  9. mezbûr Mehmed'in
  10. sâbıkadan vech-i mezbûrun
  11. istihkakı olduğu
  12. beyânıyla
  13. arzuhal takdim kılınmış
  14. ve mezbûrun
  15. çeribaşılığa
  16. tayini münasib görüldüğünden
  17. ol babda
  18. emr-i şerif
  19. buyurulmuştur.

Günümüz Türkçesiyle Satır Satır Çeviri:

  1. Rumeli Eyaleti’nde bulunan Vodine ve
  2. Yenice-i Vardar kazalarındaki
  3. Evlad-ı Fatihan taifesinden
  4. çeribaşılık görevine Mehmed
  5. adında bir kişinin
  6. atanması hakkında
  7. Belgrad Muhafızlığı’ndan
  8. bir arz (rapor) gönderilmiş ve
  9. adı geçen Mehmed’in
  10. daha önce de aynı görev için
  11. liyakatli olduğu
  12. beyan edilerek
  13. arzuhal sunulmuş
  14. ve adı geçenin
  15. çeribaşılık görevine
  16. tayini uygun görüldüğünden
  17. bu hususta
  18. padişah emri
  19. verilmiştir.

Belgenin Devamı - Osmanlıca Metin:

  1. Vodine ve Yenice-i Vardar kazalarındaki
  2. evlad-ı fâtihân taifesinin
  3. çeribaşılık hâli hâlihazırda
  4. mezbûr Mehmed nam kimesnenin
  5. istihkak-ı kadîmesi olup
  6. lâkin merkumun dahi vukû bulan
  7. iş bu tevcih-i hümâyûn
  8. esbâbından olub
  9. Belgrad Muhafızlığı’ndan
  10. arz ve tezkire olunmakla
  11. mezbûr Mehmed’e
  12. anın vechile
  13. çeribaşılık
  14. tevcih ve
  15. emr-i şerif
  16. verilmesi bâbında
  17. emr u fermân
  18. hazret-i men lehü’l-emrindir.

Günümüz Türkçesiyle Çeviri:

  1. Vodine ve Yenice-i Vardar kazalarındaki
  2. Evlad-ı Fatihan taifesinin
  3. çeribaşılık görevi hali hazırda
  4. adı geçen Mehmed adlı kişinin
  5. eski hakkı olmakla birlikte
  6. ancak bu kişinin dahi meydana gelen
  7. bu padişah ataması
  8. sebeplerinden olup
  9. Belgrad Muhafızlığı’ndan
  10. arz ve tezkire ile bildirildiğinden
  11. adı geçen Mehmed’e
  12. bu şekilde
  13. çeribaşılık
  14. tevcih (verilmesi) ve
  15. padişah emrinin
  16. gönderilmesi hakkında
  17. emir ve ferman
  18. padişahındır.

Kaynakça:

  • T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı, İE.TCT. 1281 numaralı belge, Hicri 1115 / Miladi 1704
  • Belge Başlığı: Evlad-ı Fatihan Çeribaşılığına Mehmed'in Tayinine Dair Buyruldu
  • Yer: Rumeli Eyaleti, Vodine ve Yenice-i Vardar kazaları
  • Hazırlayan: Bağımsız Araştırmacı Hüsnü Yazıcı
  • Not: Osmanlı Türkçesi’nden çeviri yapay zekâ desteklidir, hata ihtimali çevirene aittir.





Selanik Evlad-ı Fatihan Neferlerinin Harman Köyüne İskânı ve Askerî Terbiyeleri Hakkında Belge



Selanik Evlad-ı Fatihan Neferlerinin Harman Köyüne İskânı ve Askerî Terbiyeleri Hakkında Belge

Belge No: C.AS.00780.33003.001
Belge Tarihi: H. 17 Rebiülevvel 1242
Kaynak: Osmanlı Arşivi / Devlet Arşivleri Başkanlığı


Osmanlıca Aslı (Satır Satır Transkripsiyon)

  1. Selânik’de mukim evlâd-ı fâtihândan her karyeden birer ikişer neferden
  2. beş yüz elli neferin cem‘ olunarak Harman nâm karyeye iskanları
  3. ve Asâkir-i Mansûre usulünce talim ve terbiyelerine
  4. dair ol babda yazılmış olan takrir suretidir.
  5. Mezkûr neferlerin erkân-ı harp ve askerî terbiyeye alışmaları,
  6. kışla nizamına muvafık surette talim olunmaları
  7. ve mukaddemden bu gibi ocak usulüyle terbiye olunanların
  8. Asâkir-i Mansûre’ye iltihakları gibi usulle
  9. işbu memleketin sakin-i kadîmesinden olmak hasebiyle
  10. gerek vukufları gerekse şecaat ve sadakatleri malum olan
  11. bu neferlerin istihdamı maksad-ı askeriyece münasib görülüp
  12. işbu takrir üzerine icraat-ı lâzımenin icrası hususu
  13. müzakereden sonra tensib olunmuştur.

Latin Harfleriyle Birebir Çeviri

Selanik’te mukim Evlad-ı Fatihan’dan her köyden birer ikişer neferden beş yüz elli neferin cem olunarak Harman nam köye iskânları ve Asâkir-i Mansûre usulünce talim ve terbiyelerine dair ol babda yazılmış olan takrir suretidir.
Mezkûr neferlerin erkân-ı harp ve askerî terbiyeye alışmaları, kışla nizamına muvafık surette talim olunmaları ve mukaddemden bu gibi ocak usulüyle terbiye olunanların Asâkir-i Mansûre’ye iltihakları gibi usulle, işbu memleketin sakin-i kadîmesinden olmak hasebiyle gerek vukufları gerekse şecaat ve sadakatleri malum olan bu neferlerin istihdamı maksad-ı askeriyece münasib görülüp, işbu takrir üzerine icraat-ı lâzımenin icrası hususu müzakereden sonra tensib olunmuştur.


Not:
Bu yazıdaki belge, Osmanlı Arşivi’nden alınmıştır.
Bağımsız Araştırmacı Hüsnü Yazıcı tarafından, yapay zeka yardımıyla Osmanlı Türkçesinden Latin harflerine çevrilmiştir.
Hata payı yapay zekânındır.







Evladı fatihan belgesi

 




Bu belge, Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın resmi sitesinde yer alan ve 18383 numaralı belgeye ait özet bilgidir. Hicri 1241 (Miladi yaklaşık 1825-1826) tarihli belgeye dair özet şu şekildedir:


Belge Özeti:
“Evlad-ı Fatihan’ın usul-i cedîd (modern yöntemlerle) talimi murad edildiğinden ve halbuki Evlad-ı Fatihan yalnız Selanik Sancağı’nda olup Köstendil ve Paşa sancaklarında bulunmadıkları ve köylerindeki Evlad-ı Fatihan bireylerinin birer çeribaşıya tabi olduğu, cümlesinin Selanik’te olan Evlad-ı Fatihan Zabiti Ahmed Bey’e, çeribaşıları celp ve yanlarına muallim verilerek mahallerine sevk ve talimleriyle makad hasıl olacağına dair.”


Kutu/Gömlek/Sıra: 311 / 18383
Tarih: Hicri 29-12-1241
Yer: Selanik Sancağı


Bu belge, Selanik Sancağı’nda bulunan Evlad-ı Fatihan köylerindeki bireylerin modern eğitim (usul-i cedîd) ile eğitilmeleri amacıyla yeni bir düzenlemeyi bildiriyor. Özellikle Evlad-ı Fatihan'ın sadece Selanik’te bulunduğu, diğer sancaklarda yer almadığı belirtiliyor. Ayrıca köylerdeki Evlad-ı Fatihan bireylerinin çeribaşılara bağlı olduğu ve bu çeribaşıların Ahmed Bey nezaretinde organize edilerek eğitim faaliyetlerinin başlatılması isteniyor.