Translate

15 Ocak 2025 Çarşamba

Balkanlarda Türk ve Müslüman Kıyımları: Geri Planda Kalan Bir Trajedi

 Balkanlarda Türk ve Müslüman Kıyımları: Geri Planda Kalan Bir Trajedi


Batılı ülkeler, tarih boyunca Balkan milliyetçiliklerini desteklerken, bölgedeki Müslüman nüfusun yaşadığı acıları görmezden gelmiştir. Bu çifte standart, hem tarih yazımında hem de diplomatik söylemlerde kendini göstermektedir. Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesiyle birlikte, milyonlarca Müslüman ya hayatını kaybetmiş ya da zorunlu göçe maruz kalmıştır. Ancak bu trajedi, uluslararası kamuoyunda hak ettiği ilgiyi hiçbir zaman görmemiştir.


Bu durumun değişmesi için bazı adımlar atılmalıdır:


1. Uluslararası Farkındalık: Balkan Müslümanlarının yaşadığı acılar, uluslararası platformlarda daha fazla gündeme getirilmeli ve bu konuda yapılan akademik çalışmalar desteklenmelidir.



2. Tarihsel Gerçeklerin Tanıtımı: Türk tarihçileri ve yazarları, bu trajediyi bilimsel ve tarafsız bir şekilde ele alarak dünya kamuoyuna tanıtmalıdır.



3. Müslüman Dünyasının İşbirliği: Geçmişte yaşanan bu acılar, İslam dünyasında birlik ve dayanışma bilinciyle ele alınmalı, benzer olayların tekrarlanmaması için uluslararası işbirliği sağlanmalıdır.




Sonuç olarak, Balkanlar’da Müslümanların maruz kaldığı kıyımlar, tarihsel ve siyasi önyargılar nedeniyle uzun süre geri planda kalmıştır. Tarihin bu karanlık sayfasının aydınlatılması, hem geçmişle yüzleşmek hem de gelecekte benzer trajedilerin önlenmesi için bir zorunluluktur.


10 Ocak 2025 Cuma

Sarıyer’in Nüfus Yapısı ve Tarihsel Süreci

Dersaadet'in Sayfiye Semti Sarıyer

Bu yazı, Sarıyer’in tarihi ve kültürel mirasına ışık tutmak amacıyla hazırlanmış bir derlemedir.

Eskiden Sarıyer halkı, yerleşik ve yazlık olarak ikiye ayrılmaktaydı; ancak günümüzde bu ayrım ortadan kalkmıştır. Sarıyer'in yerli halkı, etnik çeşitliliği yansıtarak karışıklık göstermektedir. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı dönemine kadar burada Rumlar, Ermeniler ve Anadolu'dan gelen yerli Türkler yaşamaktaydı. İstanbul’un fethiyle birlikte Sarıyer de Türkleşmeye başlamıştır. Özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda, yörenin stratejik önemin artmasıyla göç hareketleri hız kazanmıştır.

Ruslarla yapılan savaşlar, özellikle 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı), Balkanlar’dan ve Karadeniz Bölgesi’nden büyük bir göç hareketine neden olmuştur. Birinci ve İkinci Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında, İstanbul ile birlikte Sarıyer'e de yoğun göçler yaşanmıştır. 1924 mübadelesinde ise Selanik Sancağı'na bağlı Vodina Karacaova Bölgesi'nden gelen Müslüman Türkler, Sarıyer’de yerleşmişlerdir.

Sarıyer'in yerleşim yapısı, bu göçlerin bir sonucudur. Sarıyer’in Muhacir Mahallesi ve Koru Mahallesi, bu göçmenlerin oluşturduğu mahallelerdendir. Aynı zamanda, sayfiye yeri olarak gelenler de olmuştur. Bu grup, çoğunlukla zengin Türkler, Rumlar, Ermeniler ve az sayıda Yahudilerden oluşuyor ve Sarıyer’in yazlık halkını meydana getiriyordu. Özellikle Hacı Hidayet'in Bağı, dönemin en meşhur mesire yerlerinden biriydi.

Sarıyer’in Tarihi Eserleri

Sarıyer ilçe merkezinde pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlardan biri, Sarıyer Ali Kethüda Cami'dir. Sultan II. Mustafa döneminde (1695-1703), Sadrazam Kethüdası Ali Efendi tarafından inşa ettirilen bu cami, 1721’de Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kethüdası Maktul Mehmet Ağa tarafından onarılmış ve minaresi eklenmiştir. 19. yüzyıl ortalarında yeniden onarılan cami, 1969 yılında kayıkhane eklenerek tanzim edilmiştir. İstanbul'un en ışıklı camilerinden biri olarak bilinen bu cami, fevkani (iki katlı) olarak yapılmıştır. Ayrıca, köydeki Pazar Kayığı Cami'nin de bu caminin vakfında bulunan bir hatun tarafından yaptırıldığı kayıtlarda yer almaktadır.

Bostancıbaşı defterine göre, 19. yüzyılda Sarıyer’de 12 hane, bir han, dokuz kayıkhane, iki köşk, üç kahvehane ve üç iskele bulunmaktaydı.

Mirât-ı İstanbul adlı eserde, çarşı içerisinde Hacı Salih Paşa tarafından yaptırılan çeşmenin 1823 yılında Asaf İbrahim Paşa tarafından onarıldığı belirtilir. Taş iskelenin ortasında yer alan ve denize nazır olan çeşmenin ise Hacı Hafız Ahmet Kamil Efendi tarafından inşa edildiği kaydedilmiştir. Bir başka çeşme ise Ali Kethüda Cami yakınlarında olup, Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Aynı çevrede, sofada bulunan musluklar da Darüssade Ağalarından Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca, 1851 yılında Ahmet b. Ali tarafından bir başka çeşme inşa edilmiştir.

Mirât-ı İstanbul’da, Pazarbaşı'nda 1908 yılında yeniden inşa edilmiş bir askeri karakol binasından da söz edilmektedir.

Sarıyer’in Doğal Güzellikleri ve Mesire Yerleri

Sarıyer, yabancı ülke elçiliklerinin yazlık binalarının bulunduğu, havası, denizi, ormanları, bağları ve mesire yerlerinin güzelliğiyle dikkat çeken bir yer olarak bilinir. Sarıyer’e "Paşalar Köyü" denmesinin sebebi, gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet dönemi sonrasında birçok paşanın burada yaşamış olmasıdır. Bu isim zamanla terk edilse de, hâlâ hafızalarda yer etmektedir.

Sarıyer’in büyüleyici güzelliği, yeşilin her tonunun yer aldığı dağları, bağları ve bahçeleri, şifalı suları, nefis havası, sıcakkanlı insanları ve denizden yayılan iyot kokusu, insanı mest eden bir ortam yaratmaktadır. Bu güzellikler, Sarıyer’den ayrılmayı zorlaştırmaktadır. Sarıyer’in Çırçır Deresi, diğer adıyla Gül Deresi, önemli bir mesire yeriydi. Gül bahçelerinin bolluğundan dolayı burası Güller Vadisi olarak anılmaktaydı.

Eskiden İstanbul halkı, Kestane Suyu, Fındık Suyu, Hünkâr Suyu ve Çırçır Suyu kaynaklarının bulunduğu bu mesire yerlerine, gül kokusu ve bülbül sesi eşliğinde girmeyi tercih ederdi. Evliya Çelebi de bu gül bahçelerinden bahsetmiştir ve şunları yazmıştır: “Geniş bir dere içinde, Çelebi Solak adlı birinin gül bağı var ki, Sultan IV. Murad burada hayran kalmıştır. Sahibi, padişaha vermek istemiş fakat Sultan bunu kabul etmeyip, bağın daha da imar edilmesini istemiştir.”

Sarıyer’in Nüfus Yapısı ve Tarihsel Süreci

Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımı 1927 yılında gerçekleştirilmiş, ancak Sarıyer ilçesinin nüfusuna dair herhangi bir veri kaydedilmemiştir. O dönemde İstanbul’un toplam nüfusu ise 806.863 olarak belirlenmiştir. Sarıyer’e ait nüfus verileri ise 1935 yılından itibaren kaydedilmeye başlanmış ve bu yıl ilçenin nüfusu 24.266 kişi olarak tespit edilmiştir.

Sarıyer İlçesinin Kuruluşu ve İdari Yapı

Sarıyer ilçesi, 15 Mayıs 1930 tarihinde kurulmuş ve başlangıçta Merkez ve Yeniköy olmak üzere iki nahiyeden oluşmuştur. Merkez nahiyesine bağlı köyler şunlardı: Bahçeköy, Demirköy, Garipçe, Gümüşdere, Kısırkaya, Kumköy, Rumelifeneri, Uskumru ve Zekeriyaköy. Yeniköy nahiyesine ise yalnızca Ayazağa köyü bağlıydı. Ayazağa, 1954 yılında Şişli’ye bağlanmış, ancak 2012’de mahalle olarak yeniden Sarıyer’e katılmıştır.

Demografik Değişimler: 1935'ten 2012’ye

1935 yılına ait nüfus verilerine göre, Sarıyer’de yaşayanların %32’si İstanbul doğumluydu. 2012 yılına gelindiğinde ise ilçede İstanbul nüfusuna kayıtlı kişi sayısı 61.572’ye ulaşmış ve bu, toplam nüfusun %21’ini oluşturmuştur. Sarıyer’deki en büyük göçmen grubu Sivas nüfusuna kayıtlı olanlar olup, bu grup ilçenin %12’sini oluşturmaktadır. Ayrıca, Rize, Giresun, Trabzon ve Ordu illerine kayıtlı olanlar da ilçenin demografik yapısında önemli bir yer tutmaktadır.

Coğrafi Dağılım

Coğrafi bölgelere göre değerlendirdiğinde, Sarıyer nüfusunun %34’ü Karadeniz Bölgesi’nden, %26’sı Marmara Bölgesi’nden ve %18’i İç Anadolu Bölgesi’nden gelmektedir. Bu çeşitlilik, Sarıyer’in kültürel ve sosyal yapısının ne denli zengin olduğunu göstermektedir.

Sarıyer’in Köklü Mahalleleri

Sarıyer ilçesinin kuruluşundan itibaren Tarabya, Rumelihisarı ve diğer mahalleleri, ilçeye bağlı olarak varlıklarını sürdürmüştür.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, 1927 itibarıyla İstanbul vilayeti yedi kazadan oluşuyordu. Bu kazalar; İstanbul (Merkez), Adalar, Bakırköy, Beyoğlu, Çatalca, Şile ve Üsküdar’dı. Bu kazalardan İstanbul (Merkez), Adalar, Bakırköy, Beyoğlu ve Üsküdar'ın kaza merkezleri, İstanbul Belediyesi sınırları içinde yer alıyordu.
Hüsnü Yazıcı 


Sarıyer, 1930’da ilçe olmadan önce Beyoğlu’na bağlı

 Sarıyer, 1930’da ilçe olmadan önce Beyoğlu’na bağlı bir nahiye olarak idare ediliyordu. Ancak Boğaz kıyısındaki konumu, hızla artan nüfusu ve ekonomik faaliyetlerinin yoğunluğu nedeniyle ayrı bir ilçe olarak yapılandırılması kaçınılmaz hale geldi. Özellikle balıkçılık ve ticaretin ön planda olduğu bu bölge, sahil yerleşimi olmanın getirdiği stratejik önemle dikkat çekiyordu.


1930’da alınan kararla Sarıyer, Beyoğlu’ndan ayrılarak ilçe statüsü kazandı. Bu kararda etkili olan temel unsurlar şunlardı:


1. Hızla Büyüyen Nüfus ve Yerleşim Alanı: Bölgenin büyümesi ve nüfus yoğunluğunun artması, yeni bir idari yapılanmayı zorunlu kıldı.



2. Ekonomik Potansiyel: Balıkçılık ve ticaretin yanı sıra sahil köylerinin stratejik değeri, Sarıyer’in bağımsız bir ilçe olarak öne çıkmasına neden oldu.



3. İdari ve Ulaşım Kolaylığı: Yönetimsel işlemlerin daha etkin şekilde yürütülmesi için bölgenin ayrı bir idari yapı olarak düzenlenmesi gerekti.

Hüsnü Yazıcı 



Kaynak: İstanbul İlçe Tarihçeleri - İstanbul Valiliği.

9 Ocak 2025 Perşembe

Caroline Finkel’in “Hiking Istanbul’s Hinterland” adlı çalışması,

 Caroline Finkel’in “Hiking Istanbul’s Hinterland” adlı çalışması, İstanbul’un kırsal bölgelerini, köylerini ve banliyölerini keşfetmek isteyenler için hazırlanmış önemli bir rehberdir. Kitap, İstanbul’un doğal güzelliklerini ve kültürel zenginliklerini yürüyüş rotalarıyla birleştirerek okuyuculara bu bölgeleri tanıtır.


Benim yazdığım “Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü” adlı kitabım, Bahçeköy’ün tarihi, kültürü ve sosyal yapısını ele alan bir eser olarak, Caroline Finkel’in kitabında kaynak gösterilen çalışmalar arasında yer alıyor. Bu, Bahçeköy ve çevresi hakkında bilgi verirken, kitabımın referans alındığını ve bölgenin tarihine dair sunduğum bilgilerin ne kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor.


Caroline Finkel’in bu çalışmasında kitabımın kaynak olarak gösterilmesi, Bahçeköy’ün tarihine ışık tutmaya yönelik çabalarımın somut bir yansımasıdır. Bu da bana, bu tür çalışmalara katkıda bulunmanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.











8 Ocak 2025 Çarşamba

Selanik ve Kazaları Doğumlu Şehitler: Osmanlı'nın Kahramanları



Selanik ve Kazaları Doğumlu Şehitler: Osmanlı'nın Kahramanları


Selanik, tarih boyunca birçok önemli savaşa ve tarihi olaya sahne olmuş bir bölgedir. Bu topraklardan doğan kahramanlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun savunmasında ve çeşitli cephelerde verdiği mücadelelerle anılmaktadır. Selanik ve çevresindeki kazalardan doğan şehitler, yalnızca savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklarla değil, aynı zamanda vatanseverlikleriyle de hafızalarda yer etmiştir.


Şehitlerin Kahramanlıkları


Selanik ve çevresindeki ilçelerden doğan şehitler, Osmanlı İmparatorluğu'nun pek çok savaşında yer almışlardır. Bunlar arasında, iç isyanlar ve eşkiya müsademelerinde 27 şehit, Balkan Savaşları'nda 2 şehit, Birinci Dünya Savaşı'nda 96 şehit, Kırım Savaşı'nda 5 şehit, Osmanlı-Rus Savaşı'nda 5 şehit, Osmanlı-Yunan Savaşı'nda ise 5 şehit bulunmaktadır. Ayrıca, İstiklal Savaşı'nda da 13 şehit verildi. Tüm bu şehitler, Selanik ve çevresindeki köylerden, kasabalardan çıkmış ve vatan için canlarını feda etmişlerdir.


Selanik İllerinin Şehitleri


Selanik iline bağlı olan Karacaabad, Vodina, Yenice, Usturunca, Tikveş, Taşoz, Langaza, Kesendire, Katrin, Gevgili, Doyran, Aynaruz ve Avrathisarı gibi yerleşim yerlerinden doğan kahramanlar, Osmanlı'nın çeşitli cephelerinde savaşmış ve şehit olmuştur. Bu şehitler, sadece yerel halkın değil, tüm Osmanlı topraklarının gurur kaynağı olmuştur.


Ali Ağa: Osmanlı-Yunan Savaşı Kahramanı


Örnek olarak, Karacaabad'dan Ali Ağa'nın hikayesi dikkat çekicidir. Yüzbaşı Ali Ağa, Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Çatalca Muharebesi'nde şehit olmuştur. Babası Mehmet olan Ali Ağa'nın doğum yılı ve diğer kişisel bilgileri eksik olsa da, Osmanlı İmparatorluğu'nun savunmasında önemli bir rol oynamıştır. 54. Alay, 2. Tabur, 3. Bölükte görevli olan Ali Ağa, savaşta gösterdiği kahramanlıkla anılmaktadır.


Selanik ve çevresinde doğmuş şehitler, Osmanlı İmparatorluğu'nun pek çok zorlu savaşında yer alarak vatanları için canlarını feda etmişlerdir. Bugün bu kahramanların isimleri, tarihe damgasını vurmuş ve Türk milletinin özgürlük mücadelesinin simgeleri olmuştur. Onların hatırası, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük yolundaki kararlılığını simgelerken, her geçen gün daha da önem kazanmaktadır.


Hüsnü Yazıcı

MÜBADİL DOSTLARIMIZ VE ŞEHİTLERİMİZİN ANISI



MÜBADİL DOSTLARIMIZ VE ŞEHİTLERİMİZİN ANISI


Mübadele, tarihimizin en derin izlerini bırakan olaylardan biridir. Selanik, Karacaabad, Vodina ve Yenice Vardar gibi Osmanlı topraklarından gelen mübadele göçmenlerinin hayatları, yalnızca göçle değil, aynı zamanda verdikleri mücadelelerle de şekillenmiştir. Mübadele sırasında, bu bölgelerden gelen pek çok insan, hem yeni topraklarda yaşam mücadelesi vermiş, hem de vatanları için canlarını feda etmiştir. Bu yazıda, mübadele sırasında Selanik, Karacaabad, Vodina ve Yenice'den gelen, Çanakkale savaşları ve diğer cephelerde şehit düşen dostlarımızın isimlerini anıyor, onların hatıralarını yad ediyoruz.


ŞEHİTLERİMİZİN BAZI İSİMLERİ VE HİKAYELERİ


Ali Ağa Mehmet – Selanik Karacaabad – 1897


Hasan Hüseyin – Selanik Karacaabad – 1916


Mustafa Mehmet Ağa – Selanik Karacaabad – 1906


Kaşif Efendi Talip – Selanik Vodina – 1915


İsmail Hüseyin – Selanik Vodina – 1906


İbrahim Mehmet – Selanik Vodina – 1906


Melik Efendi Hacı Abdi – Selanik Vodina – 1921


Ahmet Emin Mustafa – Selanik Yenice – 1916


Ali Ağa Mehmet – Selanik Yenice – 1876


Ali Vasfi Tevfik – Selanik Yenice – 1921


Durak Hasan – Selanik Yenice – 1906


Hacı Ali Vasfi Hacı Tevfik Bey – Selanik Yenice – 1921


Hasan Mehmet Panburz – Selanik Yenice – 1906


Hasan Mutin – Selanik Yenice – 1906


Sami Efendi Hasan – Selanik Yenice – 1915


Mustafa Mehmet Çinci – Selanik Yenice – 1906


Bu isimler, sadece geçmişin bir parçası değil, aynı zamanda mübadele yıllarının en derin ve en acı yüzlerini de temsil etmektedir. Çanakkale gibi kutsal topraklarda canlarını veren, vatanın bağımsızlığı için mücadele eden bu yiğitler, kökenlerinden, göç ettikleri topraklardan bağımsız olarak hepimizin ortak değeridir.


Onların anısını yaşatmak, mübadele ve şehitlik tarihini unutmamak, bizlere tarihsel sorumluluğumuzu hatırlatır. Mübadillerin yeni yurtlarında kurdukları köyler ve şehirler, onların mirasının günümüze taşınmasında büyük bir rol oynamıştır. Bugün, her birinin hatırası, toplumun ortak geçmişinde canlı bir şekilde yer almakta, geçmişle geleceği bağlayan bir köprü işlevi görmektedir.


Çanakkale’deki kahramanlarımızı anarken, sadece savaşta ölenleri değil, aynı zamanda vatan uğruna gözlerini kırpmadan can veren mübadele göçmenlerinin de hatırasını yaşatmayı unutmamalıyız. Her birinin hayatı, milletimizin ve cumhuriyetimizin temellerini atmaya katkı sağlamıştır.


Mübadele ve şehitlik tarihimizin derin izlerini, nesiller boyu unutmadan hatırlamak, sadece geçmişi anlamakla kalmaz, aynı zamanda bugüne nasıl daha güçlü ve bilinçli bir şekilde sahip çıkacağımızı da gösterir. Bugün, bu mübadele kökenli kahramanlarımızın ve tüm şehitlerimizin hatırasına sahip çıkmak, onlara olan borcumuzun bir gereğidir. Mübadele dostlarımızın, savaşta hayatını kaybeden kahramanlarımızın isimlerini anarak, onlara olan minnettarlığımızı dile getiriyoruz.


Hüsnü Yazıcı

Osmanlı döneminde Selanik Karacaabad bölgesine ait bir olayla ilgilidir.


Belge özeti, Osmanlı döneminde Selanik Karacaabad bölgesine ait bir olayla ilgilidir. Belge, Fuştan ve Gostılob köyleri arasında su kullanımı nedeniyle çıkan bir anlaşmazlık sonucu Gostılob köyünden bir kişinin öldürüldüğünü belirtmektedir. Karacaabad Kaymakamlığı, olayın araştırılması için Adliye memurlarının gönderilmesini talep etmiş, ancak nahiyede yeterli sayıda jandarma bulunmadığından gerekli güvenlik önlemlerinin alınamayacağını bildirmiştir.


Belge Tarihi: 16 Mayıs 1322 (Hicri)

Miladi Tarih: 29 Temmuz 1906


Bu belge, dönemin yerel idaresinin sosyal ve adli sorunlara yaklaşımını, güvenlik güçlerinin yetersizliğini ve bölgedeki toplumsal çatışmaları yansıtan bir örnek niteliğindedir.

Kaynak, Osmanlı arşivleri

Hüsnü Yazıcı

Rumeli Balkan müzikleri,



Rumeli Balkan müzikleri, ses renkleri bakımından Türk klasik müziği ile benzerlik gösterir. Bu müzikler, genellikle klasik Türk müziği sazlarıyla icra edilir ve melodik yapıları, ritmik öğeleri ve duygusal tonları ile dikkat çeker. Rumeli türküleri, tarihsel olarak bu bölgedeki halkların yaşamını ve kültürünü yansıtarak, farklı öyküler anlatır. Özellikle bazı türkülerin, eşkiya öyküleri gibi dramatik konuları işlediği bilinir.


Karacaova ve Karacaabad köyleri, Osmanlı döneminden itibaren zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Bu köylerde oynanan geleneksel oyunlar, halkın sosyal hayatını ve eğlencelerini temsil eder. Karacaova ve Karacaabad'da oynanan oyunlar arasında yer alan "karayusuf", "alaybey", "çalsın davullar", "çaydan aşağıya gelseyrek", "kazibem", "kampana" ve "selanik" gibi oyunlar, köylerdeki toplumsal bağları güçlendiren, eğlenceyi ve halkın dayanışmasını simgeleyen ritüel hareketlerden oluşur. Bu oyunlar, köyün geleneksel yaşam biçimini, halkın eğlence anlayışını ve kültürünü temsil eder.


Kaynaklar:


Yazıcı, H. (2024). Karacaova ve Göstelup Köyü.



Ayastefanos'tan Berlin'e: Karacaova ve Çevresinde Sınırların Yeniden Çizilmesi

 


Ayastefanos'tan Berlin'e: Karacaova ve Çevresinde Sınırların Yeniden Çizilmesi


1878 yılı, Balkanların kaderini değiştiren önemli bir dönüm noktasıdır. Osmanlı-Rus Savaşı'nın (93 Harbi) ardından imzalanan Ayastefanos Antlaşması, bölgedeki güç dengelerini derinden sarsmıştır. Bu antlaşmaya göre, Karacaova ve çevresindeki Vardar Yenicesi, Kumanova, Kalkandelen, Ohri, Görice ve Kesriye gibi birçok stratejik bölge, Bulgaristan sınırları içine dahil edilmiştir. Ancak bu karar, bölgedeki Müslüman nüfus için ciddi sonuçlar doğurmuş, göçler ve mülk haklarıyla ilgili sorunları beraberinde getirmiştir.


Ayastefanos Antlaşması ve Bölgedeki Etkileri

Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu için büyük toprak kayıplarını öngörüyordu. Karacaova gibi Müslüman Türk nüfusun yoğun olduğu bölgelerin Bulgaristan’a bırakılması, bölgedeki demografik yapıyı kökten değiştirme potansiyeli taşımaktaydı. Bu durum, özellikle Müslüman halkın göçe zorlanmasına ve mülkiyet haklarının tartışmalı hale gelmesine yol açmıştır. Ancak, bu antlaşma sadece kısa bir süre yürürlükte kalmış ve bölgeyi derinden etkileyen bu kararlar yeniden gözden geçirilmiştir.


Berlin Antlaşması: Yeniden Düzenleme ve Karacaova’nın Osmanlı’ya Bırakılması

Büyük devletlerin müdahalesiyle Ayastefanos Antlaşması'nın şartları Berlin Kongresi'nde yeniden masaya yatırılmıştır. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması, Balkanlar’daki sınırları ve güç dengelerini yeniden düzenlemiştir. Karacaova ve çevresi, Bulgaristan’dan çıkarılarak yeniden Osmanlı egemenliğine bırakılmıştır. Bu karar, bölgede Osmanlı idaresinin devam etmesini sağlarken, Müslüman halk için bir güvence niteliği taşımıştır.


Sonuç: Tarihi Dönemeç ve Karacaova

Ayastefanos Antlaşması ile başlayan süreç, Berlin Antlaşması ile son bulmuş olsa da, bu dönemde yaşananlar Karacaova ve çevresinde derin izler bırakmıştır. Demografik yapının değişimi, zorunlu göçler ve mülkiyet sorunları, bölgenin tarihine damga vurmuştur. Karacaova’nın Osmanlı egemenliğinde kalması, bölgedeki Müslüman nüfusun yaşam koşullarını bir nebze olsun iyileştirmiştir. Ancak bu gelişmeler, bölgenin Balkan Savaşları’na giden yolculuğunda bir başlangıç noktası olarak da değerlendirilebilir.


Bu tarihi dönem, yalnızca Karacaova’nın değil, tüm Balkanların kaderinde önemli bir dönemeç olmuştur. Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları, bölge halkı için yeni zorlukların ve değişimlerin başlangıcını simgeler.

Kaynak, Osmanlı arşivleri 

Ayastefanos  bugünkü İstanbul Yeşilköy

Hüsnü Yazıcı 


Ayastefanos Antlaşması'nın Yeniden Düzenlenmesi: Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878)

 Ayastefanos Antlaşması'nın Yeniden Düzenlenmesi: Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878)


Avrupa devletlerinin Ayastefanos Antlaşması'na itirazları, Osmanlı topraklarındaki Rusya etkisinin aşırı güçlenmesinden kaynaklanıyordu. Bu durum, Berlin Kongresi'nde tartışılarak antlaşma yeniden düzenlendi.


Berlin Antlaşması'ndaki Başlıca Değişiklikler:


1. Bulgaristan:


Ayastefanos’ta öngörülen geniş Bulgaristan Prensliği üçe bölündü:


Kuzey Bulgaristan: Özerk Bulgar Prensliği olarak kurulacak.


Doğu Rumeli: Osmanlı'ya bağlı bir idari bölge olacak.


Makedonya ve Karacaova: Osmanlı egemenliğinde kalacak.



Karacaova ve çevresi, Bulgaristan sınırlarından çıkarılarak Osmanlı İmparatorluğu'na bırakıldı.




2. Sırbistan, Karadağ ve Romanya:


Bu devletlerin bağımsızlığı yeniden teyit edildi, ancak Ayastefanos'ta belirlenen sınırlar daraltıldı.


Karadağ, Ayastefanos’ta elde ettiği sahil şeridinden mahrum bırakıldı.




3. Ermenistan:


Osmanlı, Ermeniler için reform yapmayı taahhüt etti, ancak Rus işgali altındaki bölgeler Osmanlı'ya geri verildi.




4. Bosna-Hersek:


Osmanlı topraklarında kalmasına rağmen, yönetimi Avusturya-Macaristan’a bırakıldı.




5. Kars, Ardahan ve Batum:


Bu bölgeler, Ayastefanos’ta olduğu gibi Rusya’ya bırakıldı. Bayezit ise Osmanlı’ya geri verildi.




6. Balkanlar ve Etnik Yapı:


Balkanlar’da farklı etnik grupların çıkarları korunmaya çalışıldı.


Bölgesel düzenlemelerle Osmanlı'nın Balkanlardaki varlığı sınırlı da olsa devam etti.





Sonuç:

Berlin Antlaşması, Rusya'nın Ayastefanos ile kazandığı üstünlüğü dengeleyerek, Osmanlı'nın Balkanlardaki etkisini bir miktar korumasını sağladı. Karacaova gibi stratejik bölgeler Osmanlı’da kalırken, Bulgaristan’ın genişlemesi önlendi. Ancak bu antlaşma, Balkanlar'daki etnik ve dini gerilimleri yatıştırmadı, aksine gelecekteki çatışmaların zeminini hazırladı.


Ayastefanos Antlaşması (1878) Özeti

 Ayastefanos Antlaşması (1878) Özeti


Tarih ve Taraflar:


Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında 3 Mart 1878'de Ayastefanos (günümüz Yeşilköy) semtinde imzalanmıştır.


Anlaşmayı Osmanlı Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Berlin Sefiri Sadullah Bey ile Rus tarafında Kont Nikola İgnatiyef ve Aleksander Nidof hazırlamış ve imzalamıştır.



Ana Maddeler:


1. Karadağ:


Osmanlı ile Karadağ arasındaki sınır yeniden düzenlenecek.


Karadağ’ın bağımsızlığı Osmanlı tarafından tanınacak.


Karadağ’da Osmanlı memurları olmayacak; mültecilerin iadesi ve yerel sorunların çözümü sağlanacak.




2. Sırbistan:


Sırbistan’ın bağımsızlığı tanınacak.


Müslümanların Sırbistan’dan göç etmelerine izin verilecek ve mülk hakları korunacak.




3. Romanya:


Romanya’nın bağımsızlığı tanınacak.


Romanya Osmanlı tebaasına eşit muamele yapacak.




4. Bulgaristan:


Bulgaristan, Osmanlı'ya vergi veren özerk bir bölge olacak.


Bulgaristan sınırları genişletilecek ve yeni yönetim düzeni Rus ve Osmanlı gözetiminde oluşturulacak.


Bulgaristan'da Osmanlı askerleri bulunmayacak, ancak belirli noktalarda Osmanlı mühimmat hakkı korunacak.


Karacaova ve Çevresi: Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan Karacaova, Vardar Yenicesi, Kumanova, Kalkandelen, Ohri, Görice, Kesriye gibi bölgeler Bulgaristan’a dahil edilecektir. Bu düzenleme, bölgedeki Müslüman nüfusun göç etmesine veya mülk haklarının yeniden düzenlenmesine yol açmıştır.




5. Ermenistan ve Doğu Anadolu:


Rusya, Ermenilerin korunması için bölgede güvenlik önlemleri alacak.


Osmanlı bu bölgelerde Kürtler ve Çerkeslerin etkisini sınırlayacak.




6. Tazminatlar ve Toprak Kaybı:


Osmanlı, Rusya’ya 1,1 milyar ruble savaş tazminatı ödeyecek.


Ardahan, Kars, Batum ve Bayezit gibi Doğu Anadolu ve Kafkasya’daki bazı bölgeler Rusya’ya bırakılacak.




7. Tuna Nehri ve Girit:


Tuna’daki Osmanlı kaleleri yıkılacak, Tuna'da askeri gemiler bulunmayacak.


Girit adası için yeni bir düzenleme yapılacak.




8. Genel Hükümler:


Osmanlı ve Rusya arasındaki tüm savaş esirleri serbest bırakılacak.


İstanbul ve Çanakkale Boğazları Rus ticaret gemilerine açık olacak.





Sonuçlar:

Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar ve Kafkasya’da önemli toprak kayıplarına yol açmış ve bölgedeki dengeleri Rusya lehine değiştirmiştir. Karacaova gibi önemli yerleşimlerin Bulgaristan’a dahil edilmesi, bölgedeki Müslüman nüfusun sosyal ve ekonomik yapısını olumsuz etkilemiştir. Ancak, antlaşma Avrupalı devletlerin itirazlarına neden olmuş ve aynı yıl Berlin Antlaşması ile yeniden düzenlenmiştir.


Özeti :   Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması sureti; Mukaddemat-ı sulhiye, Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Berlin Sefiri Sadullah Bey, Rusya İmparatoru Harp Yaveri Devlet Şurası Azası Ferik Kont Nikola İgnatiyef ve Mösyö Aleksander Nidof memuriyetlerinde Ayastefanos'da akt ve tanzim edilmiş olduğu; Devlet-i Aliye ile Karadağ arasında münazaata nihayet verilecek; Karadağ hududunun tayini; Boyana Nehri seyrisefain nizamnamesi tanzim edilecek; Devlet-i Aliye emaretin istiklalini tasdik edecek; Osmanlı'da Karadağ memurları bulundurulması, iltica eden mücriminin iadesi, seyahat ve ikamet edenlerin hukuk-ı milele tabi olması, huduttaki ahalinin meseleleri için mukavele akdi, ittifak olmayanlar ve arazi terki dışındaki anlaşmazlıklar Rusya ve Avusturya hakimliğinde hal olması, Karadağ tayin edilen hududun dışını on gün içinde terk edecek, Sırbistan'ın istiklali tasdik edilecek, Sırbistan Bulgaristan hududunda Sırbistan'a ilhak edilecek arazideki Müslümanlar hariçte yaşamak isterlerse mülkleri iltizam edilecek, miri ve mevkuf emlak tesviye edilecek, Devlet-i Aliye Romanya'nın istiklalini tasdik eder, Romanya tebaasına Avrupalılar gibi muamele edilecek, Bulgaristan Devlet-i Aliye'ye vergi verip Hristiyan Emaret-i Mümtaze Heyeti'ne vazedilecek, hudutlarını Rusya ordusunun tahliyesinden önce Rus ve Osmanlı azasınca tayin edilecek, Bulgaristan Sırp hududu, Kumanova, Koçane, Kalkandelen, Drina, Ohri, Görice, Kesriye, Karacaova, Vardaryenicesi, Edirne, Söğütlü, Karahamza, Tekederesi, Çorlu Deresi, Lüleburgaz, Hakimtabya'dan Karadeniz'e Mankalya, Tulca, Tuna'ya ulaşacak, Bulgaristan'da intihap olunacak meclis Filibe veya Tırnova'da cem olunacak, Rusya ve Osmanlı nezaretinde Bulgar müstakile nizamnamesi tanzim edilecek, Ulah, Rum, İslam hakları itibara alınacak, Rusya Komiseri ve sonra da Avrupa devletleri nezaret edecek, Osmanlı askeri Bulgaristan'da olmayacak, Tuna kaleleri, Şumnu, Varna kalelerindeki mühimmat ve malzemeyi Osmanlı istimal edecek, tahliyeden sonra Bulgaristan'da Rus askeri bulunacak masrafları mahalli idare karşılayacak ve Karadeniz limanları, Varna ve Burgaz'dan nakliyat yapacak, Varna, Rusçuk ve diğer demiryolu için Osmanlı ile antlaşma yapılacak, Bulgaristan'da Osmanlı mühimmat ve levazımatı belirli yollardan geçecek, emaret ile antlaşma yapıp telgraf hattı kullanacak, mahalli terk edecek ahali mülkü, miri ve evkaf mülkleri komisyonca düzenlenecek, sahipsiz mallar satılıp Müslüman ve Hristiyan eytam ve eramile tahsis edilecek, Tuna üzerindeki kale ve istihkamlar hadmedilecek, Tuna'da harp sefinesi bulunmayacak, Tuna muhtelit komisyonu hukuk ve vezaifi ifa edecek, Devlet-i Aliye Sünne Boğazı'nı açıp sefine zararlarını tazmin edecek, Dersaadet Konferansı'ndaki Avrupa tekalifatı Bosna ve Hersek'te icra olunacak, vergi bakayası tahsil edilmeyecek, vergi miktarı Rusya, Avrupa ve Osmanlı arasında tayin edilecek, Girit Ceziresi ahalisinin arzusu nizamnamenin yeniden tanzimi, Arnavutluk, Tırhala, Rumeli'nin sair yerlerinin nizamnamesinin tanzimi, Ermenistan'da Rusya askerinin idaresinde olup Osmanlı'ya iade edilecek yerlerde Kürtlerden ve Çerkeslerden emniyetlerinin istikmali, Osmanlı'daki Rus tebaasına umumi af, İran hududunun temdidi, Harp tazminatı, muharebe masrafları, güney sahilleri sanayi, ticaret zararları, demiryolu hasarları, Kafkasya'daki zararlar, Osmanlı tebaası Rusların zararları, müşkilat-ı maliye sebebiyle, arazi terki suretiyle tesviye, Tulca, Sünne, Mahmudiye, İsakçı, Maçin, Babadağı, Hırsova, Köstence, Mecidiye terk olunacak; Ardahan, Kars, Batum, Bayezit, Soğanlı, Karadeniz'den Hopa Çayı, Çoruh, Artvin, Tortum, Gazlıgöl'den eski İran hududuna kadar bir milyar yüz milyon ruble mukabili terk edilecek, Osmanlı'daki Rus tebaası zararları Dersaadet Rusya Sefaretine verilecek istidalarla belirlenip ödenecek, süren davalar sonuçlandırılıp tazmin edilecek, terk edilen mahal ahalisi isterse mallarını satıp başka mahalle gidebilecek, gitmeyenler Rusya tebaası olacak, miri ve vakıf malları komisyonca kararlaştırılacak, kale ve terkedilecek yerlerdeki Osmanlı malları da komisyonca kaldırılacak; Rumeli ve Anadolu'da seyahat edenler, ruhbanlar, diğer milletlerin papazları gibi olacak; Rusya ruhbanları ve tesislerini resmen himaye edecek; Rusyalı olup Aynaroz'daki rahiplere müstemlekatları iade olunacak; Osmanlı'daki Rus tebaası müteahhitlerin akitleri eskisi gibi olacak, Kale-yi Sultani, Dersaadet, Haliç Rusya'dan gelen giden ticaret gemilerine açık olacak; Paris Beyannamesi gereği Karadeniz ve Azak Denizi Osmanlı ablukası uygulanmayacak; Besarabya Kıtası, Rusya ile Romanyalı azalarca suların taksimi ve saydgahlar tesviye edilecek; imparator ile padişahın sulh akdinden sonra Rusya Bulgaristan hariç Rumeli'yi tahliye eder ve tahliye için Marmara, Karadeniz, Trabzon limanlarını kullanır, Anadolu Kıtası altı ay içinde Kafkasya, Kırım ve Trabzon Limanı'ndan tahliye edilir, Rus askeri çekilinceye kadar Babıali idareye müdahil olmaz; muharebe sebebiyle Rusya vatandaşına müdahale edilmeyip ettirilmeyecek, tahliye sırasında Rusya askeri ile gitmek isteyene müdahale edilmeyecek; harp esirleri Hocabey ve Sivastopol'de iade olunacak, harp esiri masrafları tahsil edilecek, bu usulle Sırbistan, Karadağ ve Memleketeyn esirleri de iade edilecek, Bulgaristan ahalisinden Osmanlı'daki memurlar Osmanlı'ya tabi olacak; padişah ve İmparator tarafından tasdik edilip on beş gün içinde Petersburg'da teati edilecek.

Yer Bilgisi :   55 - 0 - 149

Dosya Ek :  

Belge Tarihi :   07.03.1878

 

 

Kurum :  110-9-1-3

Dili : 

Görüntü Sayısı : 7

Açıklayıcı 





7 Ocak 2025 Salı

Sarıyer

 

DERSAADET'in Sayfiye Semti Sarıyer


Eskiden Sarıyer halkı, yerleşik ve yazlık olarak ikiye ayrılmaktaydı; ancak şimdi bu ayrım yoktur. Sarıyer'in yerli halkı, karışıklık gösterir. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı dönemine kadar burada Rumlar, Ermeniler ve Anadolu'dan gelen yerli Türkler yaşamaktaydı. İstanbul'un fethi, Sarıyer'in de Türkleşmesine yol açmıştır. Sarıyer'e göç, özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda, yörenin önem kazandığı dönemde artmıştır.


Ruslarla yapılan savaşlar, özellikle 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı), Balkanlardan olduğu kadar Karadeniz Bölgesi'nden de büyük bir göç hareketine neden olmuştur. Birinci ve İkinci Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı sebebiyle İstanbul ile birlikte Sarıyer'e de göçler olmuştur. Bu süreçle birlikte çok farklı yerlerden insanlar Sarıyer'e yerleşmiştir. 1924 mübadelesinde ise, Selanik Sancağı'na bağlı Vodina Karacaova Bölgesi'nden gelen Müslüman Türkler, burada kendilerine yerleştirilmişlerdir.


Bu şekilde, Sarıyer’in yerli ve yerleşik halkı şekillenmiştir. Sarıyer'in Muhacir Mahallesi ve Koru Mahallesi, bu göçlerin bir sonucudur. Ayrıca, sayfiye yeri olarak gelenler de olmuştur. Bu grup, çoğunlukla zengin Türkler, Rumlar, Ermeniler ve az da olsa Yahudilerden oluşuyordu ve Sarıyer’in yazlık halkını meydana getiriyordu. Zamanında özellikle Hacı Hidayet'in Bağı, oldukça meşhur bir mesire yeri olmuştur.


Sarıyer ilçe merkezinde, pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlardan biri de Sarıyer Ali Kethüda Cami'dir. Sultan II. Mustafa döneminde (1695-1703), Sadrazam Kethüdası Ali Efendi tarafından inşa ettirilen bu cami, 1721’de Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kethüdası Maktul Mehmet Ağa tarafından onarılmış ve minaresi eklenmiştir. 19. yüzyıl ortalarında yeniden onarılan cami, 1969 yılında kayıkhane eklenerek tanzim edilmiştir. İstanbul'un en ışıklı camilerinden biri olarak bilinen bu cami, fevkani (iki katlı) olarak yapılmıştır. Ayrıca, köydeki Pazar Kayığı Cami'nin de bu caminin vakfında bulunan bir hatun tarafından yaptırıldığı kayıtlarda yer almaktadır.


Bostancıbaşı defterine göre, 19. yüzyılda Sarıyer’de 12 hane, bir han, dokuz kayıkhane, iki köşk, üç kahvehane ve üç iskele bulunmaktaydı.


Mirât-ı İstanbul adlı eserde, çarşı içerisinde Hacı Salih Paşa tarafından yaptırılan çeşmenin 1823 yılında Asaf İbrahim Paşa tarafından onarıldığı belirtilir. Taş iskelenin ortasında yer alan ve denize nazır olan çeşmenin ise Hacı Hafız Ahmet Kamil Efendi tarafından inşa edildiği kaydedilmiştir. Bir başka çeşme ise Ali Kethüda Cami yakınlarında olup, Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Aynı çevrede, sofada bulunan musluklar da Darüssade Ağalarından Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca, 1851 yılında Ahmet b. Ali tarafından bir başka çeşme inşa edilmiştir.


Mirât-ı İstanbul’da, Pazarbaşı'nda 1908 yılında yeniden inşa edilmiş bir askeri karakol binasından da söz edilmektedir.


Sarıyer, yabancı ülke elçiliklerinin yazlık binalarının bulunduğu, havası, denizi, ormanları, bağları ve mesire yerlerinin güzelliğiyle dikkat çeken bir yerdir. Sarıyer'e "Paşalar Köyü" denmesi, gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet dönemi sonrasında birçok paşanın burada yaşamış olmasındandır. Bu isim zamanla terk edilse de, hala hafızalarda yer etmektedir.


Sarıyer’in büyüleyici güzelliği, yeşilin her tonunun yer aldığı dağları, bağları ve bahçeleri, şifalı suları, nefis havası, sıcakkanlı insanları ve denizden yayılan iyot kokusu, insanı mest eden bir ortam yaratmaktadır. Bu güzellikler, Sarıyer’den kolayca ayrılmayı zorlaştırmaktadır. Sarıyer’in Çırçır Deresi, diğer adıyla Gül Deresi, önemli bir mesire yeriydi. Gül bahçelerinin bolluğundan dolayı burası Güller Vadisi olarak anılmaktaydı.


Eskiden İstanbul halkı, Kestane Suyu, Fındık Suyu, Hünkâr Suyu ve Çırçır Suyu kaynaklarının bulunduğu bu mesire yerlerine, gül kokusu ve bülbül sesi eşliğinde girmeyi tercih ederdi. Evliya Çelebi de bu gül bahçelerinden bahsetmiştir ve şunları yazmıştır: “Geniş bir dere içinde, Çelebi Solak adlı birinin gül bağı var ki, Sultan IV. Murad burada hayran kalmıştır. Sahibi, padişaha vermek istemiş fakat Sultan bunu kabul etmeyip, bağın daha da imar edilmesini istemiştir.”


Kumanlar, Peçenekler Konyar Yörük Moglena (Karacaova

 Kumanlar, Moglena (Karacaova Karacaabad) temasına yerleşerek, özellikle Makedonya’da hem kişi adlarının hem de yerleşim yerlerinin adlarının şekillenmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Bu durum, Kumanların bölgeye göç ederek kültürel ve etnik izler bıraktığını açıkça göstermektedir. Zamanla Kumanlara ait yerleşim birimlerinin adları, bölgenin coğrafyasına ve tarihine işlenmiştir.


1181-1184 yılları arasında Athos Dağı'ndaki Lavra Manastırı keşişleriyle yaşanan anlaşmazlıklar sırasında, belgelerde Kuman Türklerinden açıkça söz edilmiştir. Bu kayıtlar, Kumanların yalnızca bir yerleşimci topluluk olmadığını, aynı zamanda dönemin sosyal ve siyasi olaylarında da etkili olduklarını kanıtlamaktadır. Lavra keşişleriyle yaşanan bu anlaşmazlıklar, Kumanların bölgedeki varlığı ve etkileri hakkında daha somut bilgiler sunmaktadır.


Kumanların yalnızca yer adlarının oluşumunda değil, aynı zamanda Makedonya bölgesindeki siyasi ve dini ilişkilerde de derin bir iz bırakmış olabileceği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, Moglena teması ifadesi, bölgenin Bizans döneminde idari bir yapı içinde yer aldığını ve Kumanların bu bölgeye kültürel ve etnik katkılar sunduğunu ifade etmektedir.


Kaynak olarak:


Oikonomides, Nicolas: Studies in Byzantine Sigillography


Fine, John V. A.: The Late Medieval Balkans: A Critical Survey from the Late Twelfth Century to the Ottoman Conquest.

Bu eserlerde, Kumanların bölgedeki yerleşim, siyasi ve dini ilişkilerdeki etkilerine dair belgeler ve analizler yer almaktadır.


Peçenekler 

Chan Kegen, kabilesinden ayrılıp Bizans’a sığındı, Hristiyan oldu ve Bizans ordusunun hizmetine girdi. 1050 civarında, Bizans ordusunun başında Petçeneklere karşı savaştı ve onları yendi. Hayatta kalanlar Makedonya’daki Moglena’ya yerleştirildi.


Kaynaklar:


Anna Komnena, Alexiad


John Skylitzes, Synopsis of Histories

Zonaras'ın Epitome Historiarum eseridir



Moglena Yörük Konyar 

Osmanlı milletinin büyük bir kısmı, yavaş yavaş göçebe yaşam tarzını terk ederken, Anadolu ve Avrupa'daki Yörükler, eski yaşam biçimlerine sadık kalmaya devam etmektedir. Yörüklerin kış köyleri, Gümürdün’ün kıyı ovasında, Serfiçe'den Vardar’a kadar olan dağlık bölgelerde, Moglena bölgesinde ve Tesalya ovasında yer almaktadır. Bhodope yerlileri, Konjar adını, Türk kojun koyunundan veya Bulgar kon atından almış olarak yorumlasa da, Selanik ve Tesalya Konjarlarının efsanelerine bakıldığında, bu ismin aslında eski Selçuklu yerleşim yerleriyle bağlantılı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Konjar adı, antik İkonion olan Konie ile ilgilidir.


Yörük adı, Türkçe "yörümek" (gezmek) fiilinden türetilmiştir ve göçebe bir topluluğu tanımlar; Yörükler, gururla kendilerine bu ismi verirler (Ben Yörük’üm: Ben Yörük’üm). Yörüklerin lehçesi, yerel Türklerinkinden farklıdır. Vambery'ye göre, Küçük Asya'daki Yörüklerin dili, Azerbaycan Türkçesine daha yakın olup, Osmanlı İmparatorluğu’nda yerini Arapça ve Farsça gibi yabancı kelimelere bırakan birçok eski kelimeyi içerir.

Mahkumların öldürülmesi, savaşın ardından gece boyunca devam etse de, Anna Komnene’nin tüm Peçenek ulusunun soykırımını iddia etmesine rağmen, Lebounion Savaşı onların sonu olmamıştır. Birçok göçebe sağ kurtulmuş ve bu kişilerin çoğu, yeni Bizanslı derebeyleri tarafından batı Makedonya’daki Moglena Kalesi’ne nakledilmiş ve çevredeki bölgelere yerleşmek üzere organize edilmiştir.



Bizans Kaynaklı Kitaplardan Karacaova

Sayfa 477


XVI. ve XIX. yüzyıllar arasında, Türkmen Juruklar ve Türk Konjarları, Trakya ve Makedonya'nın güney bölgelerine, özellikle Moglena'ya yerleşmişlerdir. Bu işgalcilerin saldırıları sonucunda yerli Rumlar ve Bulgarlar sıkça İslam'a geçmiştir. Geçtiğimiz yüzyılda, Balkanlar'daki Tozluk ve Gerlovo bölgelerinin (Türkçe: Karlova, 45 köy) Asyalı Türk sömürgeciler tarafından işgal edildiği söylenmektedir. Gerlovo'daki tek Bulgar köyü olan Vrbica, 1776'da 20.000 kişilik nüfusuyla Kırım'dan Türkiye'ye taşınan Tatar padişahlarının ikametgahı olmuştur.


Sayfa 335


Athos Dağı’ndaki belgelerde, Kumanların etnik adından türeyen yer adlarına ilişkin pek çok referans yer almaktadır, ancak bunların hiçbiri Chalcidice Yarımadası'nda yer almamaktadır. Çar Stephen Uros III Decanski'nin (1321-1331) 1327'de Hilandar Manastırı'na bağışladığı köyler arasında Komanovo adlı bir köy de vardır; bu, modern Kumanovo kasabasının aynısı olabilir. Hilandar Manastırı ile Novo Selo arasında 1621 yılında yapılan anlaşmada geçen KovpavoBeC isimli yer de bu bağlamda dikkate değerdir. 1372 ile 1375 yılları arasında, Despot Jovan Draga ve kardeşi Konstantin’in verdiği bir ferman, Aumanicevo adlı bir köyün de dahil olduğu Aziz Panteleem Manastırı'na daha önce arazi bağışlandığını doğrulamaktadır.


Sayfa 512


Moglena, bölge 180, 326, 335.


Sayfa 67


Dinyeper'in doğusundaki topraklar; diğer bölgelerle birlikte, şefleri kalıtsal chan'lardı ve soylularına kangar deniyordu. Kuzeyde Dinyester şelalelerine kadar uzandılar ve orada Ruslarla sürekli savaşa girdiler; güneyde ise Tuna'yı geçerek Makedonya ve Trakya'nın her tarafını harap ettiler. Yunanlılar umutsuzluktan borçlarını ödemeye çalışsalar da Bizanslılar, parlak tavırlarıyla onların daha da zor durumda kalmalarına sebep oldular. Barbarlar arasındaki iç savaş, Aleksios'u kurtarmıştı. Seçkin bir Petçenek olan Chan Kegen, ülkeden kaçtı, din değiştirdi ve 1050'de Yunan ordusunun başında kendi vatandaşlarını yendi; bir kısmını da Makedonya'daki Moglena'ya yerleştirdi. Ancak diğer sürüler saldırılarına devam etti. 1122'de, Volga’daki kadim rakipleri Kumaniler ve Uzi'nin yanı sıra büyük imparator Kalo Johannes'in saldırısına uğrayana kadar süren bu göçebelik devam etti.


Sayfa 227


Moglena, 254.


Sayfa 335


Athos Dağı'ndaki belgelerde, Kumanların etnik adından türeyen yer adlarına dair pek çok referans yer alır. Ancak, bunların hiçbirinin Chalcidice Yarımadası'nda yer almadığı anlaşılmaktadır. Çar Stephen Uros III Decanski'nin (1321-1331) 1327'de Hilandar Manastırı'na bağışladığı köyler arasında Komanovo adlı bir köy bulunmaktadır ve bu, Üsküp’ün kuzeydoğusundaki modern Kumanovo kasabasının aynısı olabilir. Despot Jovan Draga ve kardeşi Konstantin’in 1372-1375 yılları arasında verdikleri bir ferman, Aumanicevo adlı bir köyün Aziz Panteleem Manastırı'na daha önce bağışlandığını doğrulamaktadır.


Sayfa 512


Moglena, bölge 180, 326, 335.


Sayfa 140


Osmanlı milletinin büyük çoğunluğu yavaş yavaş pastoral yaşamdan vazgeçerken, Anadolu ve Avrupa’daki Jürükler eski yaşam tarzlarına bağlı kalmaya devam etmiştir. Jürüklerin kış köyleri Gümürdün’ün kıyı ovasında, Seres'ten Vardar’a kadar olan dağlık bölgelerde, Moglena bölgesinde ve Tesalya Ovası’nda bulunmaktadır. Bhodope yerlileri, Konjar (Ngr. Koviagideg) adını Türk koyunlarından veya Bulgar atlarından yorumlasalar da, Selanik ve Tesalya Konjarları’nın efsanelerinden bunun eski Selçuklu ikametgahlarıyla ilgili olduğu açıktır.


Sayfa 139


Ortodoks Hristiyanlık, yavaş yavaş Slav tarımcılarıyla kaynaşarak yeni bir ulus yaratmış ve bu ulus kendisini Herrenvolk adıyla tanımlamıştır: Bulgarlar ve ülke Bulgaristan olarak adlandırılmıştır. Onuncu yüzyıldan on üçüncü yüzyıla kadar diğer büyük Türk grupları (Uzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar veya Kumanlar) Avrasya'dan gelerek aşağı Tuna'nın her iki yakasına yerleşmiş, arkalarında Orhun-Jenissej tipi runik yazılarla yazılmış pek çok yazıt bırakmışlardır. 960’tan sonra Bizans, Bulgaristan’ın büyük kısmını yeniden kontrol altına almıştır. Askeri açıdan yenilen büyük Peçenek grupları, Moglena dağ kantonuna (Yunanistan ve eski Yugoslav Makedonya sınırında) ve Bulgaristan’ın dağlık güneybatı köşesine yerleştirilmiş, burada ayrı bir etnik grup olarak hayatta kalmışlar



Göçebe kökenli Bizans askeri komutanlarının (Tatikios, İkhan, Skaliarios, Monastras, Ouzas ve Argyros Karadja) isimleri, bu tür birliklerin varlığını kanıtlar niteliktedir. Örneğin, Lebounion'daki yenilgiden sonra Moglena'ya yerleşen ve Bizans ordusuna katılan Peçeneklerden oluşan bir tagma, bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Zonaras, 740-741'e bakıldığında, Zlatarski'nin ve Kiihn'in eserlerinde de bu birliklerin varlığına dair önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu bağlamda, Meskon'un "Göçebe Etkileri" adlı çalışması da göçebelerin Bizans ordusundaki etkilerini detaylı bir şekilde ele almaktadır.


Kumanların kökeni üzerine yapılan tartışmalarda, Peçenekler de göz ardı edilemez. Peçeneklerin dilleri, Kumanların diline oldukça benzediği gibi, Balkanlar'da konfederasyonlarının Bizanslılar tarafından 1041'deki nihai yenilgilerinden sonra, on ikinci yüzyılda ortaya çıkması mümkündür. Bu dönemde, Ulah ve Kuman nüfusunun belirli bir karışımı dikkate alınmalıdır. Göçebe halkların çoğunda olduğu gibi, Kumanlar da yağmacı ve savaşçı bir kültüre sahipti ve zafer ya da yenilgilerinin ardından genellikle akın ettikleri bölgelerden geri çekiliyorlardı. Bununla birlikte, göçebe halkların bir kısmı, genellikle konfederasyonlarının büyük kısmından ayrılarak kalıcı yerleşimlere yönelirdi. Örneğin, bazı Kuman gruplarının Balkanlarda kalıp Ulahlarla birleşmiş olmaları mümkündür. Hem Kumanların hem de Ulahların göçebe yaşam tarzı arasında pek çok benzerlik bulunmakta olup, bu durum iki halkın kaynaşmasını kolaylaştırmış olabilir.


İmparator Andronikos Komnenos’un 1184 Şubat ayında yayınladığı ve Moglena bölgesindeki Kumanlardan, Ulahlardan ve Bulgarlardan bahseden prostagması, bu durumun somut örneklerinden biridir. Bu halklar, hayvancılıkla (muhtemelen at ve koyun) uğraşıyor ve Ulahlar ve Bulgarlardan farklı olarak özgür insanlardı, çoğunlukla eyaletin seçkinlerine ait oluyorlardı. Moglena’daki Kumanlardan, on yıl sonra (Ekim 1196’da) tekrar bahsedildiği ve aynı ilde oldukları göz önünde bulundurulursa, bu halkların bölgenin köklü yerleşimcileri oldukları rahatlıkla söylenebilir. Malingoudis ise, Asen ve kardeşlerinin, Balkan Dağları'nın ötesindeki yerel bir Kuman grubundan ortaya çıkmış olabileceğini öne sürmektedir.




Bu yazıda, tarihsel figürler, yerler ve olaylarla ilgili çeşitli önemli referanslar sunulmuştur. Aşağıda belirtilen bazı kişi ve yerler, Bizans İmparatorluğu, Bulgar Krallığı ve diğer Orta Çağ Avrupa devletleriyle ilgili kritik bilgilere ışık tutmaktadır:


1. Michael VIII Palaiologos (Bizans İmparatoru): Bizans İmparatoru Michael VIII Palaiologos, 1261'de Bizans tahtına çıkmış ve Bizans İmparatorluğu'nu yeniden kurarak, Latin İmparatorluğu'nu sona erdirmiştir. Onun döneminde, Epeiros’lu ve Doukas ailesiyle olan ilişkiler, Bizans’ın güç kazanmasında önemli rol oynamıştır. Michael VIII’in hükümetindeki önemli unsurlar arasında, devletin iç ve dış politikada gerçekleştirdiği reformlar ve Bizans'ı yeniden organize etme çabaları bulunmaktadır.



2. Michael IX Palaiologos (Bizans İmparatoru): Michael IX, Michael VIII'in oğludur ve 1294-1320 yılları arasında Bizans İmparatorluğu'nun ortak hükümdarı olarak görev yapmıştır. Onun döneminde Bizans İmparatorluğu, iç karışıklıklarla ve dış tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Michael IX, özellikle Bizans’ın içsel yapısındaki değişikliklerle tanınır.



3. Moldavya: Orta Çağ’da önemli bir bölge olan Moldavya, özellikle Doğu Avrupa’da, Bizans ve Bulgar imparatorluklarıyla olan ilişkileriyle bilinir. Bölge, sıklıkla savaşlar ve nüfus hareketliliklerine sahne olmuş, farklı kültürlerin etkisi altında kalmıştır. Ayrıca, Moldova Cumhuriyeti'nin bu bölgenin mirasını taşıdığı da unutulmamalıdır.



4. Moglena: Eyalet olarak bilinen Moglena, Orta Çağ’da Bizans ve Bulgar yönetimleri arasında sıkça el değiştiren bir bölgedir. Bölgenin tarihsel önemi, farklı kültürel etkileşimlerin ve stratejik konumunun bir sonucu olarak artmıştır.



5. Moravia: Orta Çağ Avrupa'sında önemli bir nehir olan Morava, bölgedeki çeşitli yerleşimlerin ve halkların etkileşimde bulunmasına olanak tanımıştır. Bu bölge, özellikle Slavyan halklarıyla ilişkilidir ve Morava Nehri’nin çevresindeki gelişmeler, bölgenin tarihini şekillendiren unsurlar arasında yer alır.



6. Moskova: Rusya'nın başkenti olan Moskova, Orta Çağ’da pek çok önemli savaşın ve diplomatik olayın merkezi olmuştur. Şehir, özellikle Rus Prenslikleri'nin birleşmeye başladığı ve Rus İmparatorluğu'nun temellerinin atıldığı bir dönemin simgesidir.



7. Munteania ve Milcov: Muntenia, Orta Çağ’da Romanya'nın önemli bir bölgesi olup, Milcov Nehri çevresindeki kasabalar, bölgesel güç mücadelelerinin yaşandığı yerlerdir. Bu bölgeler, tarih boyunca çeşitli devletler arası sınır çizimlerinin ve ticaret yollarının kesişim noktası olmuştur.





İmparatorluğun merkezini hedef alıyordu. Aleksios kurtuluşu bir başka Türk soyu olan Kumanlarda görerek onlar ille ittifak yapmış ve Kumanları Peçeneklerin üzerine salmıştır. Sayıları 40.000 olan Kumanlar, 29 Nisan 1091”de Meriç ağzında Lebounion denilen yerde Peçenekleri bozguna uğratarak kıyıma tabi tutmuşlardır.”? Mateos, bu savaşlar sırasında aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu birçok Peçenek”in tutsak edildiğini söyler.”” Bu tutsakların bir kısmı Bizans hizmetinde yararlanılmak üzere, ailesi ile birlikte, Moglena şehrine yerleştirilmiş. Bunlardan seçkin bir birlik oluşturulmuş ve bunlara Moglenarlı Peçenekler denilmişti. Zonaras, bu Peçeneklerin XII. yüzyılın başında dahi burada

Sayfa 178


 ÷

Mann'lara karşı – Moglena eyaletindeki Khosztiané adlı yerleşim yeri, vergi muafiyeti ve ölümünden sonra mülkün torunlarına bırakılması hakkı ile bağışlandı (LEMERLE-GUILLOU-SVORONOS 1970, 255-259). 182. Belgedeki listeye göre, Bizanslılar, Ruslar, Varegler, Kulpingonlar (kimlikleri hala tartışmalı), İngilizler, Normanlar, Almanlar, Bulgarlar, Sarazenler, Alanlar ve Abhazlar yer alıyor (MIKLOSICH-MÜLLER 1890, 47). Tüzük, Christodoulos'a keşişin imparatorun desteğiyle kurduğu manastırla birlikte Patmos adasını genel vergi muafiyeti ile tanıyarak ona ayrıcalıklı bir durum sağlamaktadır (MIKLOSICH-MÜLLER 1890, 44-48).


İmparatorluk, Aleksios’un hedefinde yer almakta, o da kurtuluşu bir başka Türk soyu olan Kumanlarda bulmuş ve onlarla ittifak yapmıştır. Aleksios’un Kumanları Peçenekler üzerine salmasıyla, 29 Nisan 1091'de Meriç ağzında Lebounion’da Peçenekler büyük bir bozguna uğratılmıştır. Sayıları 40.000’i bulan Kumanlar, Peçenekleri kıyıma uğratmış, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu birçok Peçenek tutsak edilmiştir. Bu tutsaklar, Bizans hizmetinde kullanılmak üzere Moglena şehrine yerleştirilmiştir. Buradan seçkin bir birlik oluşturulmuş ve bunlar "Moglena Peçenekleri" olarak bilinir olmuşlardır. Zonaras, bu Peçeneklerin XII. yüzyılın başında dahi burada yaşamaya devam ettiğini belirtir.



Türkmenler, Juruklar ve Kumanlar: XVI. ve XIX. yüzyıllarda, özellikle Makedonya ve Trakya'nın güney bölgelerine, Moglena gibi alanlara Türkmenler, Juruklar ve Kumanlar yerleşmiş. Bu yerleşimlerin yerli halkları, özellikle Rumlar ve Bulgarlar, İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlar.



2. Gerlovo ve Kırım Tatarları: Gerlovo'daki Bulgar köyü olan Vrbica, Kırım'dan Türkiye'ye göç eden Tatarların ikametgahı olmuş ve bu köydeki halkın 1776'da 20.000 kişiye ulaştığı belirtiliyor.



3. Kumanların Etkisi: Athos Dağı'ndaki belgelerde, Kumanlar'ın etnik adlarından türetilen yer adları geçiyor. Bu yerleşimler, Makedonya'da Kumanların etkisini gösteriyor. Ayrıca, 1327'deki bir bağışta, Komanovo adlı köyün bu adlandırma ile ilişkili olabileceği vurgulanıyor.



4. Peçenekler ve Makedonya: Peçeneklerin, Bizanslılar tarafından yenildikten sonra Makedonya'daki Moglena bölgesine yerleştirildikleri belirtiliyor. Peçenekler, orada dağ köylerinde yaşamaya başlamışlar ve Hristiyanlığa geçmişler.



5. Jürükler ve Türkler: Osmanlı'nın egemenliğinde, Jürükler gibi göçebe halkların yerleşim tarzları ve dilleri de öne çıkıyor. Bu halklar, Moglena ve çevresinde yaşamaya devam etmişler ve Türk dilinin Azerbaycan Türkçesi ile benzer özellikler taşıdığı ifade ediliyor.







İşte metnin olduğu gibi yazılmış hali:


---

4 Mayıs 2024 Cumartesi
Bizans kaynaklı kitaplardan Karacaova
Sayfa 477

Yaklaşık olarak XVI. 19. yüzyılda Türkmen Juruklar ve Türk Konjarları Trakya ve Makedonya'nın güney bölgelerine, özellikle Moglena'ya yerleştiler. Bu işgalcilerin saldırıları sonucunda yerli Rumunlular ve Bulgarlar sıklıkla İslam'a geçtiler. Geçtiğimiz yüzyılda Balkanlardaki Tozluk ve Gerlovo bölgelerinin (Türkçe: Karlova, 45 köy) Asyalı Türk sömürgeciler tarafından işgal edildiği söyleniyor. Gerlovo'daki tek Bulgar köyü olan Vrbica, yurttaşlarıyla birlikte (1776'da 20.000 kişiydi) Kırım'dan Türkiye'ye taşınan Tatar padişahlarının ikametgahı oldu. Diğer

W
Sayfa 335

Athos Dağı'ndaki belgelerde Kumanların etnik adından türeyen yer adlarına ilişkin pek çok referans yer alıyor, ancak bunların hiçbirinin Chalcidice Yarımadası'nda yer alamadığı anlaşılıyor. Çar Stephen Uros III Decanski'nin (1321-1331) 1327'de Hilandar Manastırı'na bağışladığı köyler arasında Komanovo adlı bir köy de vardı. Üsküp'ün kuzeydoğusundaki modern Kumanovo kasabasının aynısı olabilir. Hilandar Manastırı ile Novo Selo arasında 1621 yılında yapılan anlaşmada geçen KovpavoBeC isimli yer. Despot Jovan Draga' ve kardeşi Konstantin'in 1372 ile 1375 yılları arasındaki bir fermanı, Aumanicevo adlı bir köyün de dahil olduğu Aziz Panteleem Manastırı'na daha önce arazi bağışları yapıldığını doğruluyordu. Vardar nehrinin sağ kıyısında, Kavadarcı'dan çok da uzak olmayan bir yerde bulunmaktadır. Moglena temasına yerleşen Kumanlar'ın Makedonya'da bu tür kişi ve yer adlarının yaygınlaşmasına önemli katkıları olmuş olabilir. ‘Bu Türklerden aslında 1181 ve 1184’te Lavra keşişleriyle yaşanan anlaşmazlıklarla ilgili olarak özellikle bahsediliyor.

Sayfa 512

Moglena, bölge 180, 326, 33

Sayfa 67

Dinyeper'in doğusundaki topraklar; diğerdördübatıda.'^' Şefleri kalıtsal chan'lardı, soylularına ise kangar deniyordu. Kuzeyde Dinyester şelalelerine kadar uzandılar ve orada Ruslarla sürekli savaşa girdiler; güneyde Tuna'yı geçerek Makedonya ve Trakya'nın her tarafını harap ettiler; Yunanlılar umutsuzluk içindeydi; borcunu ödemeye çalıştılar ama Bizanslılar ışıltılı tavırlarıyla onların altına olan susuzluğunu daha da artırdılar; Barbarlar arasındaki iç savaş Aleksios'u kurtardı; Seçkin bir Petçenek olan Chan Kegen ülkeden kaçtı, din değiştirdi ve 1050'de Yunan ordusunun başında kendi vatandaşlarını yendi ve onların bir kısmını Makedonya'daki Moglena'ya yerleştirdi. Ancak diğer sürüler saldırılarına devam etti; ta ki 1122'de Volga'daki kadim rakipleri Kumaniler ve Uzi'nin yanı sıra büyük imparator KaloJohannes'in saldırısına uğrayana kadar. İyi planlanmış manevralarla canavarlar sonunda tuzağa düşürüldü; onlara HO yardımı vardı; kılıcın keskin tarafıyla yok edildiler ve tarihte bir daha asla ortaya çıkmadılar. Petçenekler, şimdiye kadar yaşamış en canavarca ve iğrenç kişiler olarak tanımlanıyor: şimdiye kadar yaşamış zavallılar; onlar sadakatsiz ve hainlerdi; açgözlülükleri doyumsuzdu; tutkuları acımasızdır; en sevdikleri yiyecekler kedilerin, farelerin, tilkilerin, kurtların çiğ eti; dillerini konuştukları Tatarlar gibi uzun saçları, sakalları ve uçuşan kıyafetleri vardı. Petçenekler hiçbir zaman atlarını bırakmadılar; sayısız süvari oluşturdular ve attıkları oklar kadar hızlı hücum ediyorlardı; hiçbir insanlık kıvılcımı, hiçbir yetiştirme ışını onlara ulaşmadı; onların nefret edilen isimleri on birinci yüzyıldan itibaren Bizans tarihçilerinin her sayfasında yer almaktadır; ve Alman rahipler kroniklerinde onlardan bahsederken pessiini ve vilissiini sıfatlarını eklemeyi asla ihmal etmezler. Köylerine veya kulübelerle inşa edilmiş kasabalarına katai deniyordu; Tuna Nehri'nde bir miktar tarım yapıyorlardı ve Cherson, Theodosia ve Karadeniz'deki diğer Yunan şehirleriyle canlı bir ticaret yapıyorlardı. Sığırlarını Ruslara sattılar ve ganimetlerini mor elbiseler, ipek elbiseler, değerli kürkler ve aromatik maddeler gibi her türlü Doğu lüksüyle takas ettiler. Kalabalıklarının dağılmasından sonra, başıboş kalan bazı Petçenekliler, Komnenos imparatorlarının Yunan ordularına katıldılar ve burada iyi hizmet ettiler; Macaristan Kralı Zultan ise Almanları korkutmak için batı sınırlarında bu canavarlardan bir koloni kurdu.

Sayfa 227

Moglena, 254.

Sayfa 335

Athos Dağı'ndaki belgelerde Kumanların etnik adından türeyen yer adlarına ilişkin pek çok referans yer alıyor, ancak bunların hiçbirinin Chalcidice Yarımadası'nda yer alamadığı anlaşılıyor. Çar Stephen Uros III Decanski'nin (1321-1331) 1327'de Hilandar Manastırı'na bağışladığı köyler arasında Komanovo adlı bir köy de vardı. Üsküp'ün kuzeydoğusundaki modern Kumanovo kasabasının aynısı olabilir. Hilandar Manastırı ile Novo Selo arasında 1621 yılında yapılan anlaşmada geçen KovpavoBeC isimli yer. Despot Jovan Draga' ve kardeşi Konstantin'in 1372 ile 1375 yılları arasındaki bir fermanı, Aumanicevo adlı bir köyün de dahil olduğu Aziz Panteleem Manastırı'na daha önce arazi bağışları yapıldığını doğruluyordu. Vardar nehrinin sağ kıyısında, Kavadarcı'dan çok da uzak olmayan bir yerde bulunmaktadır. Moglena temasına yerleşen Kumanlar'ın Makedonya'da bu tür kişi ve yer adlarının yaygınlaşmasına önemli katkıları olmuş olabilir. ‘Bu Türklerden aslında 1181 ve 1184’te Lavra keşişleriyle yaşanan anlaşmazlıklarla ilgili olarak özellikle bahsediliyor.

Sayfa 512

Moglena, bölge 180, 326, 335

Sayfa 140

Osmanlı milletinin büyük çoğunluğu artık yavaş yavaş pastoral yaşamdan vazgeçerken, Anadolu ve Avrupa'daki Jürükler eski yaşam tarzına takılıp kalmaya devam ediyor. Jürüklerin kış köyleri Gümürdün'ün kıyı ovasında, Seres'ten Vardar'a kadar olan dağlık bölgede, Moglena bölgesinde ve Tesalya ovasında bulunmaktadır. Bhodope yerlileri Konjari*) (Ngr. Koviagideg) adını Türk kojun koyunundan veya Bulgar kon atından yorumluyorlar, ancak Selanik ve Tesalya Konjarlarının efsanelerinden bunun eski Seldiuk ikametgahıyla ilgili olduğu açıktır. Antik İkonion olan Konie ile ilgilidir. Jürük adı, Türkçe jürümek gezgininden gelir ve genel olarak bir göçebeyi tanımlar; Gururla kendilerine öyle diyorlar (ben Jürükum: Ben Jürük'üm). Lehçeleri yerel Türklerinkinden farklıdır; Vambery'ye göre, Küçük Asya'da Jürüklerin dili Azerbaycan Türkçesine yaklaşmakta ve Osmanlılar arasında yerini Arapça ve Farsça yabancı kelimelere bırakan pek çok eski kelimeyi içermektedir.

Mahkumların öldürülmesi savaşın ardından gece boyunca devam etse de, Anna Komnene'nin tüm Peçenek ulusunun soykırımını iddia etmesine rağmen Lebounion savaşının onların sonu olmadığını belirtmek gerekir. Pek çok göçebe savaştan sağ kurtuldu ve bunların çoğu, yeni Bizanslı derebeyleri tarafından batı Makedonya'daki Moglena kalesine nakledildi ve çevredeki bölgeye yerleşmek üzere aniden şekillendi.

Page



Gennadij Litavrin, Kumanların askerlik hizmeti karşılığında devlet topraklarından yararlanma hakkı kazandığını belirtmiştir. Ostrogorsky ise, Kumanların askeri yapısının, pronoia sahiplerinin asker olma eğiliminde olduğunu savunmuştur. Ancak, bu belgede Kumanların askerlik hizmetleri ile pronoia sahiplerinin asker olma durumu arasındaki bağlantı doğrudan gösterilemiyor. Yine de, bu konuda Kontostefanos yasası ve 12. yüzyıldan gelen başka belgeler daha fazla bilgi sunarak, pronoia sahiplerinin asker olabileceği yönünde bir sonuca varılmasına yardımcı olabilir. Bu nedenle, yalnızca bu belgeden yola çıkarak pronoia sahiplerinin asker olduğu sonucuna ulaşmak mümkün değildir.


Lavra Manastırı, Bizans İmparatorluğu döneminde önemli bir dini ve ekonomik merkezdi ve bölgedeki çeşitli etnik gruplarla ilişkiler zaman zaman gergin olabiliyordu. Kumanlar, Orta Asya kökenli bir göçebe halk olup, Bizans'ın kuzey sınırlarında zaman zaman yerleşimlere müdahale etmiş ve bölgedeki manastırlarla çeşitli sorunlar yaşamıştır.

Metindeki olayda, Kumanlar, Lavra Manastırı'na ait bir dağa girerek orada hayvancılık yapmaya başlamış ve manastırın otlaklarını kullanarak hayvan barınakları inşa etmişlerdir. Ancak, bu kullanım karşılığında manastıra ait olan kira ücretini ödememişlerdir. Bu durum, manastırın rahiplerini rahatsız etmiş ve imparatora şikayet etmelerine yol açmıştır.

Andronikos I Komnenos, durumu çözmek için imparatorluk makamlarını devreye sokmuş ve vergi tahsildarlarına (praktores) Kumanlar'ın manastıra olan borçlarını ödemelerini zorlamalarını emretmiştir. Ayrıca, manastırın otlaklarını ve diğer varlıklarını korumak amacıyla, başkalarının elinde bulunan toprakların (özellikle Ulahlar ve Bulgarlara ait) alınmasının engellenmesini istemiştir. Bu, manastırın kontrolündeki toprakların ve gelirlerin korunması adına yapılan bir düzenlemedir.

Bu olay, dönemin ekonomik düzeni ve manastırların sahip olduğu topraklar üzerindeki kontrol mücadelesiyle bağlantılıdır. Manastırların, tarım ve hayvancılıkla ilgili toprakları üzerinde önemli haklara sahip olmaları, Bizans İmparatorluğu'nun yerel yönetim ve vergi sistemlerinde de önemli bir yer tutmuştur. Kumanlar ise, özellikle göçebe yaşam tarzları nedeniyle bu tür toprak kullanımına dair kuralları ihlal edebilen bir grup olarak yer almışlardır.




Bu metin, Bizans dönemine ait bir belgeyi açıklayan bir pasajdır. Belge, bazı işçilerin veya köylülerin (paroikoi veya douleutai) Lavra manastırına ait St. John Prodromos manastırının dışındaki yerleşim yerlerinde yaşamaya başladığını anlatmaktadır. Bu işçiler, manastırın verdiği yardım (praktikon) veya kaynaklardan faydalanamıyordu. Görevli, bu işçilerin vergi ve yükümlülüklerini düzgün bir şekilde yerine getirmediklerini bildiriyor ve onları düzene sokmak amacıyla bir şikayette bulunuyor. Vergi ödemeyen ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen bu işçiler, imparator tarafından başka bir yere yerleştiriliyor ya da tazminat verilerek başka bir çözüme kavuşturuluyor.

Metinde ayrıca, bu işçilerin Chostianes bölgesinden ayrılması istenmiş olsa da, bu emrin uygulanıp uygulanmadığı kesin değildir. Kumanlar, genellikle Orta Asya kökenli bir halktır ve metinde bahsedilen Kumanların, belirli bir köydeki yerleşim düzeni ve taşınma emriyle ilgisi olup olmadığı netlik kazanmamıştır. Bu belgenin içeriği, manastırın işleyişi, köylülerin yerleşim hakları ve vergilendirme gibi konuları ele alırken, aynı zamanda farklı yerleşim bölgeleri arasındaki sosyal ve idari ilişkileri de gözler önüne seriyor.





Bu metinde, 1181 tarihli iki farklı yasal düzenleme, Kumanların bölgedeki ekonomik ve sosyal yaşamına dair önemli bilgiler sunmaktadır. Kontostefanos'un kanununda, pronoia sahiplerinin "paroikoi evleri"nden bahsedilmektedir. Buradaki paroikoi, feodal düzende toprak sahibi sınıfın himayesinde yaşayan, topraklarını işleyen ve genellikle vergi ödeyen köylülerdir. Bu yasada, pronoia sahiplerinin bu köylere sahip oldukları ve onları kullanabildikleri belirtilmektedir. Ancak, Archontochorion bölgesindeki Pankratios Anemas'ın fiziksel bir varlığa sahip olduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır.

Öte yandan, 1181 tarihli başka bir yasal düzenlemede, Kumanların Hristianes bölgesinde yaşadığı ve "evleri ve otlakları"ndan bahsedilmektedir. Kumanların hayvan barınakları inşa etmeleri, onların geleneksel olarak pastoral bir yaşam sürdürdüklerini göstermektedir. Bu atıflar, Kumanların hayvancılık ve göçebe yaşam tarzlarına dair bir iz bırakmaktadır. Ayrıca, bu yasada Kumanların, tıpkı paroikoi gibi, bir tür toprak ve iş gücü ilişkisi kurdukları, manastırlara paralel olarak vergilerden ve işçilik hizmetlerinden faydalandıkları belirtilmektedir. Bu, Kumanların ekonomik yapıdaki yerlerini ve toprağa dayalı üretim ilişkilerini anlamak için önemli bir veri sunar.

Kısacası, her iki yasada da Kumanlar, feodal düzende kendi başlarına bağımsız bir grup olarak değil, daha çok bir çeşit toprak işleyen ve vergiler ödeyen paroikoi sınıfı olarak yer almışlardır. Bu durum, onların ekonomik ilişkilerini ve sosyal statülerini anlamada yardımcı olur.




5 Ocak 2025 Pazar

Ferdi Tayfur ile anımız

 



1997 yılında, Tarabya’daki Sevilans 1997 yılında, Tarabya’daki Sevilans Restaurant’ta üç arkadaş bir aradaydık. Gece saat 02:00 civarı, restoran artık kapalıydı ve içeride bizden başka kimse yoktu. Meyvelerimizi yerken içeri Ferdi Tayfur ve Ahmet Selçuk İlkan geldi. Onlar da masamıza oturdular ve koyu bir sohbete başladık.


Masadaki arkadaşlarımdan biri, Koska Helvaları'nın satış müdürü olan Tuğrul Bey, Ferdi Tayfur’dan "Huzurum Kalmadı" şarkısını söylemesini rica etti. Ferdi Bey, hiçbir tereddüt göstermeden, mikrofonsuz ve tüm samimiyetiyle, masada çıplak sesiyle şarkıyı söyledi. O an, masamızda yankılanan bu muhteşem ses, hepimiz için unutulmaz bir anı oldu.


Ferdi Tayfur gibi bir sanatçıyı yakından tanımak ve o anı yaşamak büyük bir şanstı. Mekânı cennet olsun, Allah rahmet eylesin.



3 Ocak 2025 Cuma

Rumeli Beylerbeyliği ile Anadolu Beylerbeyliği

 Rumeli Beylerbeyliği ile Anadolu Beylerbeyliği arasında, protokol açısından bir hiyerarşi farkı vardı. Rumeli Beylerbeyliği genelde Anadolu Beylerbeyliği'nin bir adım önünde kabul edilirdi. Bunun temel nedenlerinden biri, Rumeli topraklarının Osmanlı Devleti'nin genişleme politikalarındaki merkezi rolüydü.


Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul, Rumeli topraklarında yer aldığı için, Rumeli Beylerbeyliği stratejik olarak daha önemli bir konuma sahipti. Ayrıca, batıya doğru fetihlerin ağırlık kazandığı bir dönemde, bu bölge daha öncelikli hale gelmişti. Rumeli Beylerbeyi, bu sebeplerle Anadolu Beylerbeyi'ne kıyasla daha etkin ve kritik bir pozisyona sahip olurdu.


Ama unutmamak lazım ki her iki beylerbeyi de padişaha bağlıydı ve devlet yönetiminde büyük yetkilere sahipti. Protokoldeki bu fark, yalnızca idari ve stratejik önceliklerin bir yansımasıydı.


31 Aralık 2024 Salı

Karacaova Bölgesinde Etnik Çeşitlilik ve Dil Kullanımı

 Karacaova Bölgesinde Etnik Çeşitlilik ve Dil Kullanımı


Karacaova, Osmanlı döneminde farklı etnik grupların bir arada yaşadığı, kültürel çeşitliliğin ve entegrasyonun en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Bu bölge, sadece tarihi ve coğrafi olarak değil, aynı zamanda dil ve kültür açısından da önemli bir kesişim noktasıdır.


Bölgenin halkı, etnik kökenlerine bakılmaksızın Makedoncayı günlük yaşamda konuşmuştur. Bu durum, Karacaova'nın tarihi boyunca burada yaşamış farklı toplulukların birbirleriyle etkileşim içinde olduğunu ve yerel kültürün zengin bir şekilde şekillendiğini gösterir. Bölgedeki etnik çeşitlilik, Müslüman Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Mısırlılar, Tatarlar gibi farklı halklardan oluşan bir mozaik oluşturur. Bunun yanı sıra, Bizans döneminde iskân edilen Hristiyan Türkler, Peçenekler, Kumanlar ve Uzlar gibi Türk kökenli topluluklar ve öncesinde Makedon ön Bulgar, Ulah, Rum da bu etnik yapıyı şekillendiren unsurlar arasında yer alır. Bu gruplar, bölgenin diline ve kültürüne önemli katkılarda bulunmuş, Makedonca günlük iletişimde yaygın olarak kullanılan bir dil haline gelmiştir.


Ancak, bu durum sadece günlük yaşamla sınırlı değildir. Bölgenin yazılı dilinde Osmanlı Türkçesi hâkimdir. Osmanlı Türkçesi, özellikle Müslümanlar arasında resmi belgeler, dini metinler ve eğitim için baskın bir dil olmuştur. Osmanlı dönemi boyunca, Osmanlı Türkçesi, bölgedeki resmi işlemler ve iletişimde birincil dil olarak kullanılmıştır. Bu durum, Makedonca'nın günlük hayatta halk arasında yaygın olarak kullanılmasıyla bir denge oluşturmuş, Karacaova'da bir dilsel çeşitlilik yaratmıştır.


Karacaova'nın bu kültürel ve dilsel çeşitliliği, bölgedeki etnik grupların uyum içinde bir arada yaşamalarının bir yansımasıdır. Farklı halkların birbirlerinin dillerini, geleneklerini ve yaşam tarzlarını benimsemesi, bölgenin tarihsel sürecine derin bir anlam katmaktadır. Bu çeşitlilik, Karacaova'nın tarihini ve kültürünü anlamak isteyenler için önemli bir keşif alanıdır.


Sonuç olarak, Karacaova bölgesi, dil ve kültür bakımından büyük bir zenginliğe sahiptir. Makedonca'nın günlük yaşamda kullanılan dil olması, Osmanlı Türkçesi'nin ise yazılı ve resmi dil olarak hâkim olması, bu bölgedeki etnik çeşitliliğin ve kültürel entegrasyonun bir göstergesidir. Bu dilsel yapılar, Karacaova'nın tarihini anlamak için anahtar bir rol oynamaktadır.

Hüsnü Yazıcı 

Kaynaklar, Bizans birincil tarihçiler, kilise kayıtları, Osmanlı arşivleri, Tasfiye talepnameleri, seyyahlar 

29 Aralık 2024 Pazar

SARIYER LOZAN MÜBADİLLER DERNEĞİ GRUBU VE SAYFASINDA PAYLAŞTIĞIM YAZI?

 SARIYER LOZAN MÜBADİLLER DERNEĞİ GRUBU VE SAYFASINDA PAYLAŞTIĞIM YAZI?

Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği'nin zorluklarla kurulan kurucu üyelerinden biriyim. Yazdığım makaleler ve kitaplar, dünya çapındaki üniversitelerin kütüphanelerinde bulunmakta, akademisyenler ve öğrenciler tarafından projelerde kaynak olarak gösterilmektedir. Ayrıca, mübadeleye gönül vermiş mübadil dostların gruplarında ve sayfalarında sıkça paylaşılmakta ve ilgi görmektedir. Ancak, kurucusu olduğum Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği'nin sayfasında ve grubunda ne yazık ki bu paylaşımlar yapılmamaktadır. Üstelik, söz konusu sayfa ve grubu internette bizzat ben kurmuş olmama rağmen bu durum yaşanmaktadır.


Bu eksikliğin giderilmesi, hem derneğin misyonuna hem de mübadele tarihine olan katkıya daha fazla ivme kazandıracaktır. Çünkü bu eserler, yalnızca kişisel bir emeğin ürünü değil, aynı zamanda mübadele mirasının korunması ve gelecek nesillere aktarılması açısından büyük bir öneme sahiptir. Dernek sayfasında ve grubunda bu paylaşımların yer alması, mübadeleye gönül vermiş herkes için daha güçlü bir bağ ve bilgi kaynağı oluşturacaktır.

HÜSNÜ YAZICI

Selanik Karacaabad/Karacaova Bölgesi 1831–1904 Nüfus Defterleri kitabımda, Karacaova'nın 5 büyük köyünü ayrıntılı bir şekilde inceledim.

 Selanik Karacaabad/Karacaova Bölgesi 1831–1904 Nüfus Defterleri kitabımda, Karacaova'nın 5 büyük köyünü ayrıntılı bir şekilde inceledim. Bunun yanı sıra, Karacaova bölgesinde yaşayan halkların yaşamına dair birçok önemli bilgiyi de çalışmamda sundum. Kitapta yer alan başlıca konular şu şekildedir:


1. Okuryazarlık Oranları: Karacaova bölgesinde yaşayan halkların okuryazarlık oranlarına dair veriler.


2. Dini Yapılar: Bölgede bulunan cami ve mescitlerin sayısı.


3. Hastalıklar: Dönemin sık görülen hastalık türleri.


4. Hapishane Kayıtları: Hapishanede yatan suçluların halklara göre ayrımı ve sayıları.


5. Emlak ve Yerleşim: Köylerin isimleri ve hane sayıları; köylerdeki hane, han, hamam, dükkan gibi yapıların türleri ve adetleri.


6. Külliye ve Özel Yapılar: Külliyelerin ve diğer özel yapıların sayıları ve köy isimleriyle ilişkilendirilmesi.


7. Nüfus Karşılaştırması: Köylerin 1831 yılı nüfus kayıtlarının eski ve yeni sayımlarla karşılaştırılması; nüfus artışı veya azalışının tespiti.


8. İdari Hizmetler: Bölgedeki sıhhiye, telgraf, posta ve belediye hizmetlerinin durumu.


9. Demografik Dağılım: Halkların nüfuslarının dağılımı, doğum tarihleri ve demografik bilgiler.


10. Eğitim: Medrese sayıları, talebe sayıları; bölgedeki ilkokullar ve rüştiyelerin sayıları, isimleri ve mevcut öğrencileri.


11. Ekonomi: Devlet hizmetinde çalışan, ticaret ve sanayi ile meşgul olanlar ile işsizlerin sayıları.


12. Meslekler: 1831 yılı nüfus sayımına göre, köylerde yaşayan halkın isimleri, baba adları, çocukları, yaşları ve meslekleri; bölgede bulunan meslek sahipleri (çiftçi, asker vb.) hakkında detaylı bilgiler.


Bu bilgilerin tamamı Osmanlı Devleti'nin 1831 nüfus sayımları, tahrir defterleri ve diğer arşiv kaynaklarına dayandırılmıştır. Kitap, dönemin sosyal, ekonomik ve demografik yapısını derinlemesine inceleyen önemli bir çalışma olarak tasarlanmıştır.


---

27 Aralık 2024 Cuma

Haritalar, özellikle 1850'/ 1900 yıllarda Rumeli bölgesinde çizilenler, g Tğç



Haritalar, özellikle 1850'/ 1900 yıllarda Rumeli bölgesinde çizilenler, genellikle karmaşık etnik yapıları tek bir kategori altında tanımlama eğilimindedir. Bu, köylerde bir arada yaşayan Türkler, Arnavutlar, Boşnaklar, Tatarlar ve diğer grupların oluşturduğu çeşitliliği göz ardı ederek, demografik yapıyı basitleştirme veya belli bir siyasi bakış açısına göre yorumlama riskini doğurur.

Karma köylerin çoğunlukta olduğu bölgelerdeki halkın farklı etnik kökenleri, haritalarda yeterince yansıtılmadığında, bu bilgiler tarihsel gerçekleri ve kültürel zenginliği tam anlamıyla temsil edemez
Benim verdiğim cevap
















.

25 Aralık 2024 Çarşamba

Bu proje, Amerika Binghamton Üniversitesi ve Family Search ortaklığıyla hayata geçirilmiştir.



Bu proje, Amerika Binghamton Üniversitesi ve Family Search ortaklığıyla hayata geçirilmiştir.
Kitap Adı: Selanik Karacaabad/Karacaova Bölgesi 1831/1904 Nüfus Defterleri
Yazar: Hüsnü Yazıcı
Çalışmanın 20 farklı dile çevrilme süreci, akademisyenlerin katkıları ve üniversitelerin destekleriyle gerçekleştirilmiştir. Binghamton Üniversitesi’nden Akademisyen Sibel Karakoç ve öğrencilerinin yürüttüğü akademik çalışmalar, kitabın içeriğini derinleştirerek eserin önemli bir kaynak haline gelmesini sağlamıştır. Kitabın yayımlanması ve dil seçeneklerinin artırılmasında büyük emekleri bulunmaktadır.
Bir yazar olarak, kitabımın akademik çalışmalarda kaynak gösterilmesi benim için büyük bir gurur kaynağıdır.
Hüsnü Yazıcı












Selanik Karacaabad/Karacaova Bölgesi 1831–1904 Nüfus Defterleri kitabımda, Karacaova'nın 5 büyük köyünü ayrıntılı bir şekilde inceledim. Bunun yanı sıra, Karacaova bölgesinde yaşayan halkların yaşamına dair birçok önemli bilgiyi de çalışmamda sundum. Kitapta yer alan başlıca konular şu şekildedir:


1. Okuryazarlık Oranları: Karacaova bölgesinde yaşayan halkların okuryazarlık oranlarına dair veriler.


2. Dini Yapılar: Bölgede bulunan cami ve mescitlerin sayısı.


3. Hastalıklar: Dönemin sık görülen hastalık türleri.


4. Hapishane Kayıtları: Hapishanede yatan suçluların halklara göre ayrımı ve sayıları.


5. Emlak ve Yerleşim: Köylerin isimleri ve hane sayıları; köylerdeki hane, han, hamam, dükkan gibi yapıların türleri ve adetleri.


6. Külliye ve Özel Yapılar: Külliyelerin ve diğer özel yapıların sayıları ve köy isimleriyle ilişkilendirilmesi.


7. Nüfus Karşılaştırması: Köylerin 1831 yılı nüfus kayıtlarının eski ve yeni sayımlarla karşılaştırılması; nüfus artışı veya azalışının tespiti.


8. İdari Hizmetler: Bölgedeki sıhhiye, telgraf, posta ve belediye hizmetlerinin durumu.


9. Demografik Dağılım: Halkların nüfuslarının dağılımı, doğum tarihleri ve demografik bilgiler.


10. Eğitim: Medrese sayıları, talebe sayıları; bölgedeki ilkokullar ve rüştiyelerin sayıları, isimleri ve mevcut öğrencileri.


11. Ekonomi: Devlet hizmetinde çalışan, ticaret ve sanayi ile meşgul olanlar ile işsizlerin sayıları.


12. Meslekler: 1831 yılı nüfus sayımına göre, köylerde yaşayan halkın isimleri, baba adları, çocukları, yaşları ve meslekleri; bölgede bulunan meslek sahipleri (çiftçi, asker vb.) hakkında detaylı bilgiler.


Bu bilgilerin tamamı Osmanlı Devleti'nin 1831 nüfus sayımları, tahrir defterleri ve diğer arşiv kaynaklarına dayandırılmıştır. Kitap, dönemin sosyal, ekonomik ve demografik yapısını derinlemesine inceleyen önemli bir çalışma olarak tasarlanmıştır.


---