57.Alay, Çanakkale Savaşı'nda Anzak çıkarmasını durdurarak savaşın kaderini değiştiren kahraman bir Türk birliğidir. 25 Nisan 1915'te başlayan ve savaş boyunca devam eden çatışmalarda büyük kayıplar vermiştir. Alayın mevcudunun büyük bir kısmı şehit olmuş, ancak tamamı değil. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki bu alay, vatan sevgisi ve fedakarlığın sembolü olarak tarihe geçmiştir. Çanakkale'deki kahramanlıklarının ardından 57. Alay, önce Galiçya Cephesi'nde, ardından da Filistin Cephesi'nde savaşmıştır. 1918'de Filistin Cephesi'nde tamamen dağılmış ve savaştan sağ çıkıp dönebilenlerin sayısı çok az olmuştur.
HÜSNÜ YAZICI BİLGİ AMAÇLI YAZDIĞI KONULAR
Translate
21 Mart 2025 Cuma
Çanakkale savaşında madalya alanlardan Örnekler
Çanakkale Savaşı'nda üstün hizmet gösteren subaylara Osmanlı Devleti tarafından Harp Madalyası, İmtiyaz Madalyası ve Liyakat Madalyası gibi ödüller verilmiştir. Ancak, madalya alan subayların tam listesi resmi olarak yayımlanmamıştır. Bununla birlikte, savaşta önemli roller üstlenen ve ödüllendirildiği bilinen bazı komutanları detaylarıyla aşağıda sıralıyorum:
1. Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938)
- Görevi: 19. Tümen Komutanı, Anafartalar Grup Komutanı
- Öne Çıkan Başarıları:
- 25 Nisan 1915'te Anzak çıkarmasına karşı Conk Bayırı’nda savunmayı yönetti.
- 10 Ağustos 1915'te Süngü Hücumu ile düşmanı püskürttü.
- Anafartalar Zaferi'ni kazandı.
- Aldığı Madalyalar:
- Osmanlı Harp Madalyası
- Osmanlı İmtiyaz Madalyası
- Alman Demir Haç Nişanı
- Avusturya-Macaristan Harp Madalyası
2. Cevat Çobanlı Paşa (1870-1938)
- Görevi: Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı
- Öne Çıkan Başarıları:
- 18 Mart 1915’te müttefik donanmasının ağır kayıplar vererek geri çekilmesini sağladı.
- Çanakkale Boğazı'ndaki mayın hatlarını düzenledi.
- Aldığı Madalyalar:
- Osmanlı Harp Madalyası
- Osmanlı Liyakat Madalyası
3. Esat Paşa (1862-1952)
- Görevi: 3. Kolordu Komutanı
- Öne Çıkan Başarıları:
- 25 Nisan 1915’te düşmanın ilerlemesini durdurdu.
- Arıburnu ve Kocaçimen savunmasını yönetti.
- Aldığı Madalyalar:
- Osmanlı Harp Madalyası
- Alman Demir Haç Nişanı
4. Fevzi Çakmak (1876-1950)
- Görevi: 5. Kolordu Komutanı
- Öne Çıkan Başarıları:
- Çanakkale cephesinde 5. Kolordu’yu yönetti.
- Anafartalar ve Arıburnu'ndaki savunma hatlarını güçlendirdi.
- Aldığı Madalyalar:
- Osmanlı Harp Madalyası
- Osmanlı İmtiyaz Madalyası
5. Vehip Paşa (1877-1940)
- Görevi: 2. Ordu Komutanı (1916)
- Öne Çıkan Başarıları:
- Savaşın son aşamalarında Çanakkale Cephesi’nde önemli savunma hatlarını yönetti.
- Aldığı Madalyalar:
- Osmanlı Harp Madalyası
- Osmanlı Liyakat Madalyası
6. Selahattin Adil Paşa (1881-1961)
- Görevi: 12. Tümen Komutanı
- Öne Çıkan Başarıları:
- Kilitbahir ve Seddülbahir savunmasını yönetti.
- Aldığı Madalyalar:
- Osmanlı Harp Madalyası
Bu subayların dışında da pek çok kahraman komutan ve asker ödüllendirilmiştir. Ancak, tam bir listeye ulaşmak için Osmanlı arşivleri ve askeri belgeler detaylı bir şekilde incelenmelidir.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynakları inceleyebilirsiniz:
Atatürk Ansiklopedisi: Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Cephesi'ndeki rolü ve aldığı madalyalar hakkında detaylı bilgi sağlar.
Çanakkale Muharebeleri 1915: Harp Madalyası'nın tasarımı ve önemi hakkında bilgi sunar.
Millî Savunma Bakanlığı: Çanakkale ve Kore Şeref Madalyası ile ilgili resmi bilgilere ulaşabilirsiniz.
Anadolu Ajansı: Çanakkale Savaşları'nda kullanılan madalyalar hakkında bilgi sağlar.
Bu kaynaklar, Çanakkale Savaşı'nda madalya alan subaylar ve kullanılan madalyalar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmenize yardımcı olacaktır.
18 Şubat 2025 Salı
Nutya Köyü Efsanesi ve Tarihsel Gerçekler:
Nutya Köyü Efsanesi ve Tarihsel Gerçekler:
OKUYALIM OKUTALIM PAYLAŞIM YAPALIM
Nutya köyü ile ilgili anlatılan din değiştirme efsanesi, tarihsel araştırmalarla çürütülmüştür. Köyün papazının İslam'a geçtiği ve imamlık yaptığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.
Efsanenin Kökeni ve Yaygınlaşması
Bu efsane, bir seyyah yazarın köy hakkında bilgi edinmek için köy halkıyla görüşmek yerine yolda karşılaştığı bir kişiden aldığı bilgilere dayanmaktadır. Bu kişi, kimliği belirsizdir ve verdiği bilgilerde din değişikliğinden bahsetmektedir. Yazarın bu bilgileri doğrulamadan kitabında yayınlaması, efsanenin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Hatta Vikipedi gibi kaynaklarda bile bu yanlış bilgiler yer almaktadır.
Tarihsel Gerçekler
Tarihsel araştırmalar, efsanede bahsedilen din değişikliği olayının yaşanmadığını göstermektedir. 18. yüzyıl piskoposluk listesine göre, bahsedilen isimlere sahip bir piskopos bulunmamaktadır. Ayrıca, İslam'a geçiş yılı olarak belirtilen 1759'da Moglen piskoposu, 1746'dan 1762'ye kadar görevde olan Joachim'dir.
Piskoposluk Merkezi ve Din Değiştirme İddiaları
* yüzyılın ortalarında, piskoposluk merkezi ve çevresindeki halkın din değiştirmesiyle ilgili iddialar ortaya atılmıştır. Özellikle, yerel piskopos İoannou, İoanikiou veya Alexandrou'nun 1759 yılında toplu halde İslam'a geçişi efsanesi yaygınlaşmıştır. Ancak, kayıtlarda böyle bir piskopos ismi geçmemektedir ve bu efsane de tarihsel kanıtlarla desteklenmemektedir.
Nutya Köyü'nün Tarihsel Konumu ve Nüfusu
1720 yılına ait müdevver defterine göre, Nutya köyü Gevgeli'ye bağlıydı. 1831 yılı nüfus sayımında ise Yenice-i Vardar Karacaova/Karacaabad'a bağlı bir köy olarak geçmektedir. Köyde Evlad-ı Fatihan kayıtları bulunmaktadır ve karma bir nüfusa sahipti.
Sonuç
Nutya köyü ile ilgili anlatılan din değiştirme efsanesi, tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir. Köyün konumu ve nüfusuyla ilgili bilgiler ise Osmanlı arşiv kayıtlarına dayanmaktadır. Efsanelerin halk arasında yaygın olması ve sözlü gelenek yoluyla aktarılması, tarihsel gerçeklerle karıştırılmasına neden olabilir. Bu nedenle, tarihsel araştırmalarla desteklenen bilgilere itibar etmek önemlidir.
Öneri
Nutya köyü hakkında doğru ve güvenilir bilgilere ulaşmak için, Osmanlı arşiv kayıtları, piskoposluk listeleri ve diğer tarihsel kaynakları incelemek gerekmektedir. Efsanelerin halk arasındaki yaygınlığına rağmen, tarihsel gerçeklerin ortaya çıkarılması ve doğru bilgilerin yaygınlaştırılması önemlidir.
KÖY OSMANLI DÖNEMİNDE SELANİK SANCAĞINA BAĞLI KARACAABAD KAZASI KARACAOVA BÖLGESİNİN NUTYA KÖYÜ
Hüsnü Yazıcı
Not, Tarihsel araştırmalar, sürekli devam eden bir süreçtir. Yeni bilgiler ortaya çıktıkça, mevcut bilgiler yeniden değerlendirilir ve yorumlar değişebilir. Toplu din değişimi Yunan ve Osmanlı kayıtlarında yok bireysel din değişimi olmuştur. Bireysel din değişimleri, genellikle resmi kayıtlara geçmeyebilir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu gibi çok dinli toplumlarda, din değiştirenlerin motivasyonları ve süreçleri farklılık gösterebilir.
https://www.pellanews.gr/episkopi-almopias-syntomi-istoria-tis-166965
15 Şubat 2025 Cumartesi
Karacaova Bölgesi: Tarihsel Araştırmalardaki Boşluk ve Kaynak Sorunu
Karacaova Bölgesi: Tarihsel Araştırmalardaki Boşluk ve Kaynak Sorunu
Selanik sancağına bağlı Karacaova bölgesi, ne yazık ki, birinci kuşak mübadillerin yazılı bilgi aktarımında bulunmaması ve Türk tarihçilerinin de bu konuyu yeterince ele almaması nedeniyle günümüzde dahi araştırma açısından sıkıntılı bir bölge olmaya devam etmektedir. Bu durum, bölge hakkında araştırma yapan vakıf ve derneklerin sıklıkla Bulgar, Sırp ve Yunan milliyetçisi yazar ve bilim adamlarının taraflı eserlerine başvurmasına neden olmaktadır. Bu eserler, genellikle kendi ülkelerinin menfaatlerini ön planda tuttuğu için nesnel bir bakış açısı sunmaktan uzaktır. Örnek olarak, bir Bulgar milliyetçisi yazarın 1900'lerde yolda karşılaştığı bir kişinin anlattıklarını, kimliği ve savundukları belirsiz bu kişinin sözlerini, herhangi bir kanıtı olmadan kitap ve makale olarak yayımlaması verilebilir. Maalesef bazı derneklerimiz de bu türden asılsız iddiaları, gerçek belgelerle destekleniyormuş gibi paylaşmaktadır.
Bu eksikliği görerek Karacaova bölgesi ile ilgili ilk ciddi çalışmayı yapan ve kaynak bilgilerini paylaşan bir araştırmacı olarak, aynı zamanda Karacaova bölgesi ile ilgili yazdığım kitapların dünya üniversite kütüphanelerinde kaynak olarak bulunduğunu belirtmek isterim. Bir mübadil torunu olarak yirmi senedir Karacaova bölgesini, birinci elden tarih kaynakları olan Bizans yazarları, kilise kayıtları ve Osmanlı arşivlerini inceleyerek, kayıtlı bilgileri belgeleyerek kitap ve makaleler yazarak kayıt altına aldım. Kitaplarım dünya üniversite kütüphanelerinde bulunmaktadır ve referans kaynak olarak gösterilmektedir. Hatta Bingtom Üniversitesi ve Family Search ortak çalışması sonucu kitabım yirmi dile çevrilerek indekslenmiştir.
Bu noktada derneklerimizden beklentim, yalnızca gezi düzenlemekle kalmayıp tarihimizi de araştırıp tarafsız bir şekilde kayıt altına almaları ve bunları gruplarda yazılı kaynak bilgileriyle birlikte paylaşarak kalıcı hale getirmeleridir.
Ek Bilgiler:
* Karacaova bölgesi, günümüzde Yunanistan sınırları içerisinde yer almaktadır.
* Bölge, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
* Mübadele döneminde bölgedeki Müslüman/Türk nüfus Türkiye'ye göç etmiştir.
* Bölge hakkında yapılan araştırmalar, genellikle sınırlı ve taraflı kaynaklara dayanmaktadır. Çalışmalarım, bölge tarihine ışık tutmakta ve önemli bir kaynak oluşturmaktadır.
Hüsnü Yazıcı
Mitolojik dev Almopa'nın ülkesi olan Almopia, Antik Çağ'dan beri bu isimle anılmış, sakinleri ise Almopes adıyla anılmıştır.
MS 10. yüzyılın başlarından itibaren. 11. yüzyılda bölge Samuel Bulgarları tarafından fethedilince Almopia, topraklarında sık sık görülen bu doğa olayı nedeniyle, Slavca sis, pus anlamına gelen magkla kelimesinden türetilen, sisli yer anlamına gelen Mogleni veya Moglena adını aldı.
11. yüzyıldan beri, coğrafi terimler (ta) Moglena, Moglena, Moglaina ve (i) Mogleni, aynı zamanda ilk piskoposu Aziz Hilarion'un bulunduğu yerel aynı adlı piskoposluğun bulunduğu kilise bölgesini de nitelemektedir.
1382-1389 yılları arasında Almopia bölgesi Osmanlılar tarafından fethedilince bölgenin ismi Moglena'dan Karadzova'ya değiştirildi. Yeni ismini haklı çıkaracak en olası versiyonlar şunlardır:
a) Türkçe karatza + ova kelimelerinin bileşiminden; karatza = siyah, koyu renkli ve ova = yer, ova; dolayısıyla Karatzova = siyah topraklı yer, siyah topraklı.
b) Bölgenin ilk Osmanlı komutanı Karaca Abat'ın isminden gelmektedir.
Makedonya'nın kurtuluşundan (1912-13) bu yana Yunan Devleti, Slav ve Türk yer adlarını ilk kez Helenleştirme girişiminde bulunmuş ve Karatzova ilinin adını, bölgenin tarihi yerleşim yeri Notia'ya atfen Enotia ili olarak değiştirmiştir.
1927 yılında Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile. HAYIR. 304/21-12-1927 tarihinde Enotia eyaletinin adı orijinal antik ismi olan Almopia eyaletine değiştirildi.
Almopia dini bölgesinin tarihi, hem bölgenin tarihi "bir zamanlar parlak" Moglen Piskoposluğu sınırları içindeki konumu, hem de bölgede kurulan ve işletilen kutsal manastırlar ve bölgede öne çıkarılan azizler nedeniyle özel bir ilgiye sahiptir.
(Ta) Moglena veya Moglaina veya Moglaina veya (the) Mogleni terimi ilk kez 11. yüzyıl Bizans kronikçilerinin metinlerinde coğrafi-idari bir içerikle ortaya çıkar ve 14. yüzyıla kadar bugünkü Chrysi yerleşiminin yeri olarak tanımlanan ve sonraki yüzyıllarda Notia yerleşiminin etrafındaki alanla özdeşleştirilen Bizans kale-şehri etrafındaki coğrafi alanı ifade eder.
Aynı terim, yaklaşık olarak aynı yüzyılda "Moglana Piskoposluğu" olarak karşımıza çıkmakta olup, eşanlamlı bölgenin dini karakterini göstermektedir.
Bulgar Katili II. Basileios, Bulgar Çarı Samuel'i kesin olarak yenilgiye uğrattıktan sonra (MS 1018), aynı yıl kurtardığı topraklarda bağımsız Ohri Başpiskoposluğu'nu kurdu. Kurşunla damgalanmış mühürleriyle, Moglaina veya Moglena bölgesinde aynı adı taşıyan bir piskoposluk kuruldu ve Orta ve Batı Makedonya bölgesindeki 30 diğer piskoposlukla birlikte Ohrid Başpiskoposluğu'na dahil edildi.
Dokuz asırdır, yani Moglen Piskoposluğunun kuruluş yılından (1018) itibaren, Yunanistan Kilisesi'ne bağlandığı 1928 yılına kadar, unvanında hiçbir değişiklik görülmemiştir. İmparatorluk kuruluş mührü ile formüle edilen orijinal "Moglana Piskoposluğu" unvanı, daha sonraki yüzyıllarda "Moglena Piskoposluğu"na dönüşmüş olup, bu dönem boyunca Ohri Başpiskoposluğu ve Ekümenik Patrikhane'nin tüm nizamnamelerinde yer almaktadır.
Yukarıdaki gözlemlere dayanarak, Moglaina veya Moglena piskoposluğunun kurucusunun, 11. yüzyılın başlarında (1018) Bulgar katili olan ve meşhur mührü bulunan İmparator II. Basileios olduğu sonucuna varıyoruz.
Ohrid Başpiskoposluğu Kuralları'nı takip ettiğimizde iki önemli gerçeği fark ediyoruz: Birincisi, Moglen Piskoposluğu, ilk yüzyıllarda, Ohrid Başpiskoposluğu'nun birincil merkezi olan Kastoria Metropolitliği'ne bir ölçüde bağımlıydı. İkinci olarak, 1660 yılından kısa bir süre sonra Moglen unvanına "ve Moleschon" ifadesi eklenerek "Moglen ve Moleschon Piskoposluğu" olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda bu unvan "Moglen ve Katranitsis"e dönüştürülmüştür.
"Moleschon" alanı şüphesiz ikinci bir piskoposluğa işaret ediyor; bu piskoposluğun eklenmesi Moglena'nın idari sınırlarında bir değişikliğe yol açıyor. Daha sonra "Moleschon" unvanının "Katranitsa"ya dönüşmesi, Moleschon piskoposluğunun, günümüzdeki Eordaia eyaletiyle özdeşleştiği ve buradaki en önemli yerleşimin, günümüzde Eordaia'nın Pyrgoi'leri olan Vermion'un tarihi Katranitsa'sı olduğu sonucuna varmamızı sağlıyor.
Görünen o ki, Moglana piskoposluğu kurulduğu ilk yüzyıllarda çok geniş bir dinsel bölgeydi. İmparatorluğun kuruluş mühründe ana hatları açıkça belirtilmiştir: "Ve Moglaina piskoposu bu Moglaina'da ve Prosakos'ta ve Morichovan'da ve Setina'da ve Ostrovon'da ve Zaodrya'da."
Prosakos ve Morichova'nın Almopia'nın kuzeyinde ve Üsküp eyaleti sınırları içinde yer aldığını hesaba katarsak, Setini, Florina'nın doğusunda, merkezi Setina köyü (bugünkü Skopos) olan coğrafi bir alandır, Ostrovos, bugünkü Arnissa bölgesidir ve son olarak Zaodrya için iki versiyon vardır: a) coğrafi terim olan Eordaia'nın bir paretimolojisidir b) Aziz Nikanoros'un Başkalaşım Manastırı'nın bulunduğu Grevena'daki Zavorda'yı ifade eder, gördüğünüz gibi çok geniş, büyük bir piskoposluktan bahsediyoruz.
Surlarının ve kalesinin bir kısmı korunan bugünkü Hrisi (Zlatina) köyü, en azından bölgenin Osmanlılar tarafından fethine (1382-1389) kadar Moglen Piskoposluğu'nun merkezi olarak kabul edilir. Osmanlıların egemenliği ve Almopia ovasının fanatik Müslüman kabileler tarafından iskan edilmesiyle birlikte, piskoposluk merkezi, güvenlik nedenleriyle, nispeten uzak ve yarı dağlık Notia kasabasına taşındı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk yüzyıllarında, Moglen'in çok az piskoposu hakkında bilgimiz var; bunlar çoğunlukla yabancı kaynaklar aracılığıyla, imparatorluk piskoposluğu için para toplamak amacıyla çoğunlukla Doğu Ortodoks ülkelerindeki kiliselere yaptıkları turlardan anlaşılıyor.
Piskoposların isimleri sorunu, 18. yüzyılın ortalarında, piskoposluk merkezi ve çevresindeki halkın ve ayrıca yerel piskopos İoannou, İoanikiou veya Alexandrou'nun 1759 yılında efsanevi kitlesel İslam'a geçişinin gerçekleşmesiyle daha da keskinleşti. Bu durum piskoposluğun daha da gelişmesine eşlik ediyor. Yerel halk geleneğine göre, din değiştiren piskopos Larissa'da imam oldu ve piskoposluk merkezi Notia'dan Eordaia'daki Katranitsa'ya taşındı.
Bu efsane sözlü gelenek yoluyla korunduğu için, tarihsel araştırmalarla kısmen çürütülmüştür: 18. yüzyıl piskoposluk listesine ve piskoposların ardışıklığına bakıldığında, yukarıda adı geçen isimlere sahip hiçbir piskopos görünmemektedir ve İslam'a geçiş yılı (1759) olarak belirtilen Moglen piskoposu, 1746 yılından doğal ölüm yılı olan 1762'ye kadar sürekli olarak piskoposluk yapan Joachim'dir.
1706: Ignatius (Moglena ve Moleschos'lu). 1714: Cebrail.
1725: Parthenios. 1736: Prokhor. 1740: Anthimos.
1746: Joakim (Moglen ve Katranitsis'li).
1762: Alman. 1767: Gideon. 1774: Agathangelos.
1783: Cebrail. 1798: Timoteos. 1824: Neofitos. 1858: Meletios.
1865: Prokopios. 1877: Alman II. 1881: Kallinikos. 1891: Averkios.
1894: İoannikios. 1905: Anthimos. 1908: Hadjiefstathiou Zümrüdü.
1910: Constantios Rousis.
1912: Polykarpos Sakellaropoulos (Moglen ve Florina'lı).
1926: Hrisostomos Kavourides. 1932: Joachim.
1932-1967: Vasileios Papadopoulos (Florina, Almopia ve Eordaia).
1967-2023: Theoklitos Passalis (Florina, Prespa ve Eordaia).
22-10-2023'ten bugüne: Irinaios Laftsis.
Piskoposluğun Ohri tahtına bağımlılığı, 1767 yılında Başpiskoposluğun kaldırılmasına kadar sürdü. O yıldan bu yana Moglen Piskoposluğu, Ekümenik Patrikhane'nin Metropolitliği konumundadır.
Moglen Piskoposluğunun yeni yönetim altındaki tarihi seyrinde dikkat çeken bir gerçek, artık bir Metropolitliğe yükseltilmiş olması ve Ekümenik Patrikhane Metropolitlikleri sıralamasında 57. sırada yer almasıdır. Ekümenik Taht'a bağımlılık rejimi 1767 yılından 1928 yılına kadar sürdü, 1928 yılında 2003 sayılı Kanun çıkarıldı. 3615 sayılı Kanuna göre, "Yeni Topraklar" Metropolitlikleri, idari bakımdan Yunanistan Otosefal Kilisesi Kutsal Sinoduna tabidir (Resmi Gazete: 120/11-7-1928, sayı A).
Metropolün 1912 yılına kadarki adı "Moglena ve Katranitsa" idi. Bu yıldan itibaren "Moglen ve Florina Metropolü" ünvanını almıştır. 1943 yılında (Resmi Gazete 324/27-9-1943, sayı A) Yunanistan Kilisesi Tüzüğü'nde 1967 yılına kadar "Florina, Almopia ve Eordaia Metropolü" unvanını taşımaktadır.
1967'den bu yana Almopia dini bölgesi Florina Metropolitliği'nden ayrılarak Edessa ve Pella Metropolitliği'ne eklenmiştir ve iki Metropolitlik bundan sonra şu adlarla anılacaktır: a) Florina Metropolitliği, Florina, Prespa ve Eordaia Metropolitliği ve b) Edessa Metropolitliği, Edessa, Pella ve Almopia Metropolitliği.
Pella News ten alıntıd https://www.pellanews.gr/episkopi-almopias-syntomi-istoria-tis-166965
ETİKETLER
Ioannis Papalazarou
Almopia Piskoposu
Almopia Piskoposluğu - Kısa tarihi
Almopia Piskoposluğu - Kısa tarihi
16 Ocak 2025 - 16:18
PellaHaber Ekibi
bağlantı
Yorumlar
zerziler
Pavlidis_Ekkokistiria
xellafarm
Yazan: Papalazarou Ioannis, editör/ortak yazar
(Bölüm 1)
Kutsal Metropolis Edessa, Pelli ve Almopia, Ekim 2024'ten itibaren, kendi sınırları içinde, Metropolitimizin yardımcısı olarak ve Aridaia'da yerleşik ikinci bir Piskoposun bulunmasının özel mutluluğunu ve onurunu yaşamaktadır; bu, Helen Kilisesi'nin çok az Metropolis'inin sahip olduğu bir ayrıcalıktır. Bir Piskoposluk ve Piskoposluk makamı olan Almopia'yı "sonsuza kadar" tanıma fırsatı.
Mitolojik Dev Almope'nin ülkesi olan Almopia, Antik Çağ'dan bu yana sakinleri gibi Almope olarak da anılmıştır.
MS 10. yüzyılın başlarından itibaren yüzyılda bölge Samuel Bulgarları tarafından fethedildiğinde Almopia, topraklarında sık sık görülen bu doğa olayı nedeniyle Slavca sis, kasvet anlamına gelen magla sözcüğünden yola çıkarak Mogleni veya sisli yer olarak yorumlanan Moglena adını almıştır.
11. yüzyıldan bu yana, coğrafi terim (ta) Moglena, Moglena, Moglaina ve (h) Mogleni, aynı zamanda Osios Hilarion'un ilk piskoposuyla aynı adı taşıyan yerel piskoposluğun bulunduğu dini bölgeyi de karakterize eder.
1382-1389 yılları arasında Almopia bölgesi Osmanlılar tarafından fethedildiğinde isim değiştirilerek Moglena'dan Karajova olarak anılmıştır. Yeni adını haklı çıkaran en olası versiyonlar şunlardır:
a) Türkçe karaca + ova kelimelerinin bileşiminden, burada karaca = siyah, koyu renkli ve ova = yer, ova, yani Karadjova = kara topraklı, kara topraklı yer.
b) Bölgenin ilk Osmanlı komutanının adından: Karaca Abat.
Makedonya'nın kurtuluşundan (1912-13) bu yana, Yunan Devleti, Slav veya Türkçe yer adlarını ilk Helenleştirme girişiminde bulundu ve Karatzova eyaletine, bölgenin tarihi yerleşim yeri Notia'nın adı olan Enotia eyaleti adını verdi.
1927 yılında F.E.K.'da yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile. hayır altında 304/21-12-1927 sq.A', Enotia eyaletinin adı orijinal antik adı olan Almopia eyaleti olarak değiştirildi.
Dini bölge Almopia'nın tarihi, hem bölgenin tarihi "bir zamanlar parlayan" Moglen Piskoposluğunun daha geniş sınırları içindeki konumu hem de bölgede kurulan ve faaliyet gösteren kutsal manastırlar ve burada vurgulanan azizler açısından özellikle ilgi çekicidir.
(The) Moglena veya Moglaina veya Moglaina veya (h) Mogleni terimi ilk olarak 11. yüzyıl Bizans tarihçilerinin metinlerinde coğrafi-idari içerikle ortaya çıkar ve 14. yüzyıla kadar mevcut yerleşimin konumuyla tanımlanan Bizans kalesi polisma çevresindeki coğrafi bir alanı ifade eder. Chrysi ve sonraki yüzyıllarda Notia yerleşiminin çevresindeki alanla birlikte.
Aynı terim aynı yüzyılda "Moglaina Piskoposluğu" olarak da karşımıza çıkıyor ve aynı adı taşıyan yerin dini karakterini gösteriyor.
Bulgar Katili II. Basil, Bulgar Çarı Samuel'in (MS 1018) kesin yenilgisinden sonra, kurtardığı topraklarda aynı yıl bağımsız Ahrid Başpiskoposluğunu kurdu. Kurşun mührüyle Moglaina veya Moglena bölgesinde aynı adı taşıyan bir piskoposluk kuruldu ve bu piskoposluk, Orta ve Batı Makedonya'nın daha geniş bölgesindeki diğer 30 piskoposlukla birlikte Ahri Başpiskoposluğu'na katıldı.
Dokuz yüzyıl boyunca, yani Moglen Piskoposluğunun kurulduğu yıldan (1018) Helen Kilisesi'ne ilhak edildiği 1928 yılına kadar, unvanında herhangi bir değişiklik bulunmadı. Daha sonraki yüzyıllarda "Moglaina Piskoposluğu"na dönüştürülen imparatorluk kuruluş mührü ile ifade edilen ilk başlık olan "Moglaina Piskoposluğu", bu süre boyunca Ahrid Başpiskoposluğu veya Ekümenik Patrikhane'nin tüm Süreli Yayınlarında görülmektedir.
Yukarıdaki açıklamalara dayanarak, Moglainen veya Moglen piskoposluğunun kurucusunun, 11. yüzyılın başlarında (1018) ünlü mührüyle İmparator II. Basil Bulgaroktonos olduğu sonucuna varıyoruz.
Ahridon Başpiskoposluğunun Taktiklerini takip ettiğimizde iki dikkate değer gerçek buluyoruz: Birincisi, Moglen Piskoposluğu ilk yüzyıllarda Ahridon Başpiskoposluğunun merkezi olan Kastoria Metropolis'ine bir şekilde bağımlıydı. İkinci olarak, 1660 yılından kısa bir süre sonra Moglenon unvanına "ve Moleshon" terimi eklenmiş ve "Moglenon ve Moleshon Piskoposluğu" olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda bu unvan "Moglenon ve Katranitsis" olarak değiştirilmiştir.
"Moleschon" bölgesi şüphesiz ikinci bir piskoposluğu işaret ediyor ve bunun eklenmesi Moglen'in idari sınırlarında bir değişikliğe yol açıyor. "Moleschon"dan "Katranitsis"e kadar olan unvanın daha sonra oluşması, bizi Moleschon piskoposluğunun, en önemli yerleşimin bugünkü Eordaia'nın Pyrgoi'si olan Vermium'un tarihi Katranitsa'sı olduğu mevcut Eordaia eyaleti ile tanımlandığı sonucuna varmamıza yol açıyor.
Görünüşe göre Moglaina piskoposluğu, varlığının ilk yüzyıllarında çok geniş bir dini bölgeydi. İmparatorluk kurucu mühründe ana hatları açıkça tanımlanmıştır: "Ve bu Moglaina, Prosacon, Morihovan, Setinin ve Ostrovon ve Zaodrya'daki Moglaina piskoposu".
Prosakos ve Morihova'nın Almopia'nın kuzeyinde ve Üsküp eyaleti içinde yer aldığını dikkate alırsak, Setini, Florina'nın doğusunda, Setina (bugünkü Skopos) köyü merkezli bir coğrafi bölgedir, Ostrovos bugünkü Arnissa'nın alanıdır ve son olarak Zaodrya için iki versiyon vardır: a) etimolojisidir coğrafi terim Eordaia b) Aziz Nikanoros Başkalaşım Manastırı'nın bulunduğu Grevena'nın Zavorda'sını ifade eder, anladığınız gibi çok geniş, büyük bir piskoposluktan bahsediyoruz.
Moglen Piskoposluğunun merkezi olarak, en azından bölgenin Osmanlılar tarafından fethine kadar (1382-1389), surlarının ve kalesinin bir kısmının korunduğu şimdiki Chrysi (Zlatina) köyü kabul edilir. Osmanlıların hakimiyetine girmesi ve fanatik Müslüman kabilelerin Almopia ovasına yerleşmesiyle birlikte, piskoposluk merkezi güvenlik nedeniyle biraz uzak ve yarı dağlık Notia kasabasına taşındı.
Türk yönetiminin ilk yüzyıllarında, geniş piskoposluk için fon toplamak amacıyla Doğu'daki, çoğunlukla Ortodoks ülkelerdeki Kiliselere yaptıkları turlardan, çoğunlukla yabancı kaynaklar aracılığıyla, çok az sayıda Moglen piskoposunu tanıyoruz.
Piskoposların isimleri sorunu, 1759'da piskoposluk merkezi ve çevresi sakinlerinin yanı sıra yerel piskopos Ioannou, Ioanikiou veya Alexandros'un efsanevi kitlesel İslam'a geçişinin gerçekleştiği 18. yüzyılın ortalarında daha da keskin bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu gerçek, piskoposluğun daha da gelişmesine eşlik ediyor. Yerel popüler geleneğe göre, din değiştiren piskopos Larissa'da imam oldu ve piskoposluk koltuğu Notia'dan Eordaia'daki Katranitsa'ya taşındı.
Bu efsane sözlü gelenek yoluyla varlığını sürdürdüğü için, tarihi araştırmalarla kısmen çürütülmüştür: 18. yüzyılın piskoposluk listesi ve piskoposların silsilesinden sonra, yukarıda belirtilen isimlerde bir piskopos görünmemektedir ve İslam'a geçiş yılı (1759) olarak anılan Moglen piskoposu Joachim'dir. 1746 yılından, doğal ölümü olan 1762 yılına kadar sürekli olarak başrahip olarak görev yaptı.
1706: Ignatius (Moglenon ve Moleshou). 1714: Cebrail.
1725: Parthenios. 1736: Ön Koro. 1740: Antimos.
1746: Joachim (Moglenon ve Katranitsis).
1762: Almanca. 1767: Gideon. 1774: Agathangelos.
1783: Cebrail. 1798: Timoteos. 1824: Acemi. 1858: Meletius.
1865: Prokopius. 1877: Almanca II. 1881: Kallinikos. 1891: Aberkios.
1894: Ioannikios. 1905: Antimos. 1908: Hatzievstathiou Zümrüdü.
1910: Constantios Rousis.
1912: Polykarpos Sakellaropoulos (Moglenon ve Florini).
1926: Chrysostomos Kavouridis. 1932: Joachim.
1932-1967: Vasilios Papadopoulos (Florini, Almopia ve Eordaia).
1967-2023: Theoklitos Passalis (Florini, Prespon ve Eordaia).
22-10-2023'ten bugüne: Irenaios Laftsis.
Piskoposluğun Akrid tahtına bağımlılığı 1767 yılında Başpiskoposluğun kaldırılmasına kadar sürer. Bu tarihten itibaren Moglen Piskoposluğu Ekümenik Patrikhane'nin Metropolü olur.
Yeni rejim altındaki Moglen Piskoposluğunun tarihi seyrinin dikkate değer bir gerçeği, artık Metropolis statüsüne yükseltilmesi ve Ekümenik Patrikhane Metropolisleri sıralamasında 57. sırada yer almasıdır. Ekümenik Taht'a bağımlılık rejimi 1767 yılından 1928 yılına kadar sürer; N. 3615, "Yeni Ülkeler" Metropolisleri idari olarak Yunanistan Otosefali Kilisesi Kutsal Sinoduna bağlıdır (Hükümet Gazetesi: 120/11-7-1928 sq.A').
Metropolis'in 1912 yılına kadarki adı "Moglen ve Katranitsis" idi. Bu yıldan itibaren "Moglen ve Florina Metropolü" adını aldı. 1943 yılında (Resmi Gazete 324/27-9-1943 bölüm A), Yunanistan Kilisesi Kanuni Tüzüğü'nde 1967 yılına kadar "Floris, Almopia ve Eordaia Metropolü" unvanını taşımaktadır.
1967 yılından itibaren dini Almopia bölgesi, Florina Metropolü'nden ayrılmış ve Edessa ve Pelli Metropolü'ne eklenmiştir ve iki Metropolis bundan böyle şu adlarla anılacaktır: a) Florina, Prespon ve Eordaia Metropolü olarak Florina Metropolü ve b) Edessa, Pellis ve Pellis Metropolisi olarak Edessa Metropolisi. Almopia.
4 Şubat 2025 Salı
1924 Mübadelesi ile Selanik'ten Türkiye'ye Göç Eden Bir Ailenin Hikayesi: Yazıcı Ailesi
1924 Mübadelesi ile Selanik'ten Türkiye'ye Göç Eden Bir Ailenin Hikayesi: Yazıcı Ailesi
Bu hikaye, Selanik Sancağı'na bağlı Karacaabad kazasının evladı fatihan kayıtlı Güstulüp köyünden 1924 mübadelesi ile Türkiye'ye gelen bir ailenin, Yazıcı ailesinin öyküsünü anlatmaktadır. Ailenin kökenleri, Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır.
Ailenin Kökenleri ve Osmanlı Dönemi:
Hikaye, 1700 yılında Hasan Bey ile başlar. Oğlu Ahmet, 1751 doğumludur ve 1831 yılı nüfus sayımında lakabı Yazıcı olarak geçer. Ahmet'in 1799 doğumlu oğlu Hüseyin'dir. Hüseyin'in oğlu ve aynı zamanda İpekçi Yazıcı lakabıyla tanınan Mehmet Efendi'dir. Mehmet, Fustan köyünden Ümran Hanım ile evlenir. Bu evlilikten Hüsnü, Basri ve bir çocuk daha dünyaya gelir.
Mehmet Efendi'nin erkek kardeşi Molla lakaplı Hasan Efendi, eşkiyalar tarafından öldürülür. Mehmet ve kız kardeşinin mezarları Güstulüp köyündedir.
Mübadele ve Türkiye'ye Geliş:
1924 mübadelesi ile Mehmet Efendi'nin eşi ve oğulları İstanbul'a gelir ve Bahçeköy'e yerleşirler. Mehmet Efendi'nin amcasının oğlu Cemal ise İzmir Reisdere köyü Alaçatı'ya iskan edilir.
Karacaova'da saygın bir kişi olan Yazıcı Mehmet Efendi, köyün ileri gelenlerindendir ve misafir ağırlamayı sever. Köydeki iki katlı, bahçeli evinde ailesiyle yaşar ve misafirlerini ağırlar. Aile, geçimini dutçuluk ve tarım ürünlerini satarak sağlar. Ancak, talihsiz bir olay yaşanır ve Mehmet Efendi'nin nişanlı oğlu, tarlada çalışırken orakla bacağını keser ve üç gün sonra hayatını kaybeder. Diğer oğlu Basri Efendi de Bahçeköy'de genç yaşta vefat eder.
Hüsnü Efendi'nin Hayatı:
1893 doğumlu Hüsnü Efendi'nin, memlekette bir kızı vardır. Askerlik görevi için Trablusgarp'a gideceğinden, dünyalığını güvendiği kayınpederine teslim eder. Ancak, döndüğünde kayınpederi, eşi ve kızı kolera hastalığından ölmüştür. Kayınpederinin altınları saklamadığı anlaşılır.
Hüsnü Efendi, memlekette aynı köyden 1903 doğumlu Hasine Asiye Hanım'la evlenir. Aile, 1924 yılında mübadele ile Türkiye'ye gelir ve Bahçeköy'e iskan edilir. Ancak, bıraktıkları mallar kadarını alamazlar.
İskan ve Malların Durumu:
19 Ocak 1924 tarihinde Bahçeköy'e yerleşen Yazıcı ailesine, bir bahçe, iki tarla, 44 metrekarelik bir ev (daha sonra yanınca 116 metrekarelik başka bir ev verilir), bir pulluk, bir öküz ve arpa tohumu verilir.
Selanik'te bıraktıkları mallar ise oldukça değerlidir: 1294 altın değerinde mal, iki katlı bir ev, harman yeri, samanlık, beş dönüm dutlu tarla ve yedi dönüm kır tarlası.
Görüldüğü gibi, verilen malların değeri, bıraktıkları malların değerinden çok düşüktür.
Bahçeköy'de Yaşam:
İlk iskan oldukları ev yanar. Hasine Asiye Hanım bu duruma çok üzülür. Ancak, 1940'lı yıllarda yanan evin karşısında bir arsa satın alırlar ve alt katları dükkan olmak üzere iki katlı iki ev yaparlar. Daha sonra, beş erkek kardeş birleşerek 1972 yılında iki apartman inşa ederler.
1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca Hüsnü Efendi, lakapları olan "Yazıcı"yı soyadı olarak alır.
Hüsnü Efendi, 1940-1970 yılları arasında Bahçeköy'e gelen misafirleri ağırlar ve evi yeterli olmazsa kahvehanesini misafirler için tahsis ederdi. Çiftçilik ve hayvancılıkla da uğraşır, ürünlerini çevredeki yerleşim yerlerine satardı. Kısa süreli bir Edirne macerası da yaşar.
Hüsnü Efendi, beş erkek bir kız olmak üzere altı çocuk sahibi olur. Eşini 1968 yılında kaybeder ve kendisi de 1972 yılında vefat eder. Anlattığına göre, memleketindeki yaşamı varlıklı ve güzel geçmiştir.
Ailenin Geleceği:
Hüsnü Efendi'nin altı çocuğu, çeşitli işlerle uğraşarak iyi bir yaşam sürerler. Çocukları; ormancılık, bakkallık, kasaplık, yemcilik, kahvecilik, hayvancılık ve bahçecilik işleriyle uğraşırlar. Kız çocuğu Necibe ise Bahçeköy'de evlenir.
Sonuç:
Mübadele ile gelen ailenin çocukları ve torunları hayatlarından memnundur. Hikaye, 1972 yılına kadar anlatılmıştır. Anlatılan öyküler genellikle acı ve ızdırap dolu olsa da, aile Allah'a şükrederek huzurlu bir yaşam sürmüştür. Torun Hüsnü Yazıcı olarak bu önemli hikayeyi yazdığı için mutludur.
Bu yazı, bir ailenin mübadele ile değişen hayat hikayesini ve yeni yurtlarında kurdukları yaşamı anlatmaktadır. Aynı zamanda, dönemin sosyal ve ekonomik koşulları hakkında da bilgi vermektedir.
1924 Mübadelesinde Selanik'ten Sarıyer'e İskan Edilen Yazıcı ailesinin Bahçeköy iskanında aldığı malları ve bıraktığı mallar hakkında bilgi:
1924 Mübadelesinde Selanik'ten Sarıyer'e İskan Edilen Yazıcı ailesinin Bahçeköy iskanında aldığı malları ve bıraktığı mallar hakkında bilgi:
İskan Tarihi:
* Rumi: 19 Kanunisanı 1924
* Miladi: 19 Ocak 1924 Cumartesi günü Bahçeköy’e yerleşim
İskan Edilen Yazıcı Ailesine Bahçeköy'de Verilen Mallar:
* Bir bahçe
* İki tarla
* Bir ev (44 metrekare) Bahçeköy merkezde bulunan parkın olduğu yer kameriça çeşmesinin arkası bu ev yanıyor başka mahalleden 116 metre kare ev veriliyor
* Bir pulluk
* Bir öküz
* Arpa tohumu
Not: Belgede aile reisi ve aile sayısı, doğum yeri, iskan olduğu yer, iskan zamanı ve alınan mallar yazmaktadır. Kaynak: T.C. Sıhhat ve İctimai Muaveneti Vekaleti İskan Umum Müdürlüğü.
Yazıcı ailesinin Bıraktığı el konularak kayıt altına alınan Malları (Selanik):
* 1923 yılında bırakılan malın değeri: 1294 altın (bugün bir altın Cumhuriyet altın değerinde)
* Bir dönüm bahçe içinde iki katlı ev
* Harman yeri
* Samanlık
* Beş dönüm dutlu tarla
* Dört parçada yedi dönüm kır tarlası
Kaynak: Tasfiye Talepnamesi, Devlet Arşivleri
Özet:
1924 mübadelesi ile Selanik'ten Sarıyer'e iskan edilen aileye, bıraktıkları malların karşılığında belirli miktarda toprak, ev, tarım aleti ve tohum verilmiştir. Ancak, belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, verilen malların değeri genellikle bıraktıkları malların değerinden düşüktür. Bu durum, mübadillerin yaşadığı zorlukları ve kayıpları göstermektedir.
Ek Bilgiler:
* Mübadele, Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan bir nüfus mübadelesidir. Bu mübadele ile her iki ülkede yaşayan Rumlar ve Türkler yer değiştirmiştir.
* Mübadele, birçok ailenin doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalmasına neden olmuştur.
* Mübadiller, yeni yurtlarında yeni bir hayata başlamak zorunda kalmışlardır.
Editörlük Notu:
Metin, daha anlaşılır ve akıcı bir hale getirilmiştir. Bilgiler daha düzenli bir şekilde sunulmuş ve ek bilgiler eklenerek metnin zenginleştirilmesi sağlanmıştır.
30 Ocak 2025 Perşembe
1924 Mübadelesinde Selanik'ten Sarıyer'e İskan Edilen Ailelerin Malları
1924 Mübadelesinde Selanik'ten Sarıyer'e İskan Edilen Ailelerin Malları
İskan Tarihi:
* Rumi: 19 Kanunisanı 1924
* Miladi: 19 Ocak 1924 Cumartesi
İskan Edilen Ailelere Verilen Mallar (Genel):
* Bir bahçe
* İki tarla
* Bir ev
* Bir pulluk
* Bir öküz
* Arpa tohumu
Not: Belgede aile reisi ve aile sayısı, doğum yeri, iskan olduğu yer, iskan zamanı ve alınan mallar yazmaktadır. Kaynak: T.C. Sıhhat ve İctimai Muaveneti Vekaleti İskan Umum Müdürlüğü.
Örnek Aile (Bahçeköy'e İskan Olan Aile):
Bırakılan Mallar (Selanik):
* 1923 yılında bırakılan malın değeri: 1294 altın
* Bir dönüm bahçe içinde iki katlı ev
* Harman yeri
* Samanlık
* Beş dönüm dutlu tarla
* Dört parçada yedi dönüm kır tarlası
Kaynak: Tasfiye Talepnamesi, Devlet Arşivleri
Alınan Mallar (Bahçeköy):
* 44 metrekare ev
* Bir bahçe
* İki tarla
* Bir öküz
* Bir pulluk
* Arpa tohumu
Kaynak: T.C. Sıhhat ve İskan Müdürlüğü
Özet:
1924 mübadelesi ile Selanik'ten Sarıyer'e iskan edilen ailelere, bıraktıkları malların karşılığında belirli miktarda toprak, ev, tarım aleti ve tohum verilmiştir. Ancak, belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, verilen malların değeri genellikle bıraktıkları malların değerinden düşüktür. Bu durum, mübadillerin yaşadığı zorlukları ve kayıpları göstermektedir.
Hüsnü Yazıcı
Bahçeköy'ün kuruluş yılları 1521'e kadar uzanmaktadır. 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması neticesinde, 19 Ocak 1924 tarihinde Selanik Sancağı'na bağlı bölgelerden mübadele ile gelen Müslüman Türkler buraya yerleştirilmiştir. Daha sonraki yıllarda, Türkiye'nin çeşitli şehirlerinden göç almıştır.
25 Ocak 2025 Cumartesi
KARACAOVA TARİHİ VE MİRASI
Selanik Sancağı’na bağlı Karacaova Bölgesi, tarih sahnesinde Ayestefanos, Berlin Antlaşması’ndan Enver Paşa’ya, Haçlı Savaşları’ndan Bizans tarihçilerinin eserlerine, kilise kayıtlarından Osmanlı arşivlerine kadar birçok farklı kaynakta karşımıza çıkmaktadır. Bu bölge, topraklarının verimliliğiyle büyük bir değere sahip olmuştur. Osmanlı döneminde bölgede yaşayan halkın eğitim düzeyi, meslek yapıları ve ekonomik faaliyetleri dikkat çekicidir. Çiftçilikte ipek kozası, biber gibi ürünlerde öncülük eden Karacaova halkı, Osmanlı kayıtlarında da geniş bir yer bulmuş, 1650’li yıllara kadar köylerdeki Müslüman ve Türk nüfusun detaylı bilgileri belgelenmiştir.
Karacaova, yalnızca tarımsal ve kültürel zenginliğiyle değil, aynı zamanda önemli isimleriyle de anılmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmen amcası ve nahiye müdürü olan eniştesi bu bölgeye ait tarihi şahsiyetlerdendir. Onların izleri, bölgenin Osmanlı dönemindeki gelişmişliğini ve entelektüel birikimini yansıtmaktadır.
Karacaova’nın Osmanlı dönemindeki zengin tarihini ve kültürel mirasını yazmakla bitirmek mümkün değildir. Bu bölgenin geçmişine ışık tutmak, kökenleri Karacaova’ya dayanan ailelerin torunları için adeta bir şeref tablosudur.
22 Ocak 2025 Çarşamba
KARACAOVA BÖLGESİ ENVER PAŞA
KARACAOVA BÖLGESİ
ENVER PAŞA
Enver Bey’in Meşrutiyet mücadelesi sırasında, Rumeli’deki koşullar oldukça zorluydu. Bu zorlu şartlar altında, Enver Bey ve Halil Bey, Selanik sancağına bağlı Karacaova bölgesindeki stratejik önemi yüksek bir çiftliğe yöneldiler. Karacaova, Balkanlar’daki İttihatçı faaliyetleri açısından kritik bir yerdi. Burada, Halil Bey’in ayrılması planlanıyordu. Ancak Enver Bey’in yolu, eşkıyalarla doluydu.
Bu tehlikeli yolculuk için Enver Bey, kıyafetlerini değiştirdi. Beyaz potur, kırmızı kuşak, mintan ve fesle giydiği bir fermele (bir tür yelek) ile Kayalarlı bir köylüye dönüştü. Yeni kimliğiyle “Ahmet Dayı” olarak tanınıyordu.
Karacaova, yalnızca bir geçiş noktası değil, aynı zamanda Enver Bey’in mücadelesindeki önemli rolü ve dönemin siyasi ve coğrafi bağlamındaki stratejik konumu ile Meşrutiyet mücadelesinin temel taşlarından birini oluşturuyordu.
Kaynak: Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa
Düzeltme yapılmıştır
Hüsnü Yazıcı
Meşrutiyet mücadelesi,
Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılın sonlarından itibaren, halkın yönetimde daha fazla söz sahibi olma isteğiyle başlayan, padişahın mutlak yetkilerine karşı yapılan siyasi bir hareketti. Bu süreç, Osmanlı'da halkın ve aydınların padişahın keyfi yönetimine karşı çıkarak, daha özgürlükçü bir yönetim biçimi talep etmeleriyle şekillendi.
Meşrutiyetin ilan edilmesiyle, halkın yönetime katılımı artacak, anayasa, seçim ve parlamenter sistem gibi modern devlet uygulamaları hayat bulacaktı. Bu mücadelede, özellikle II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte, genç Osmanlılar ve İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi hareketler büyük rol oynadı. 1876 yılında I. Meşrutiyet'in ilanı, kısa sürede sona ermiş, ancak 1908'de II. Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı'da önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu süreç, Osmanlı'daki siyasi, sosyal ve kültürel yapıları derinden etkileyerek, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin atılmasında büyük rol oynamıştır.
21 Ocak 2025 Salı
Kitaplarımın konu özetleri
Karacaova bölgesinden mübadele ile gelen tüm köylerin ve bu köylerde yaşayanların isim listesi, tasfiye talepnamelerinde yer alan dosya numaralarıyla birlikte sunulmaktadır. Bu numaralar, Başbakanlık Arşivlerinden mübadeleye dair aile bilgilerini bulmamıza olanak tanır. Bu bilgiler, büyüklerimizden aktarılan (hatta en küçük bir ayrıntı dahi olsa) anıların yardımıyla dedelerimizin kimlik bilgilerine ulaşmamızı sağlamaktadır.
Müstedinin hüviyet bilgisi, adı ve baba adıyla birlikte yazıldığı için bir nesil daha ileriye gitmek mümkündür. Aynı zamanda, geride bırakılan malların türü, değerleri ve gelinen yerin tam adı ile bağlı olduğu yer hakkında bilgi edinme fırsatı sunar. Eğer mevcutsa, aile lakaplarına dair bilgilere de ulaşılabilir. Ayrıca, geride bırakılan yerlerdeki vakıf malları (cami, imaret gibi) hakkında da bilgi edinme şansı doğmaktadır. Aynı köy veya kasabadan kimlerin tasfiye talebi kaydı oluşturduysa, onların da bilgilerine ulaşmak mümkündür. Herkesin aynı yere iskan edilmediği için, kayıp akrabalarınızı bulma ya da hemşehrilerinize ulaşma imkânı da doğmaktadır.
Kitaptaki bu bilgiler, Türkiye’deki iskan ve miras konularında bilgi edinmek isteyenler için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır. Emlakçılar ve avukatlar, bu belgelerden faydalanarak değerli bilgilere ulaşabilmektedir.
Kitapta ayrıca, 1568, 1683 ve 1831 yıllarında yapılan tahrir defterleri ve nüfus sayımları da yer almakta olup, Karacaova bölgesinin Gustulüp köyündeki Müslüman Türk nüfusuna dair bilgiler ve isimler içermektedir.
Kitabımda diğer önemli bir konu, . Örneğin, bir kişi ailesinin Karacaova'dan, Gustulüp köyünden geldiğini söyler ve buna göre araştırma yapar. Ancak Osmanlı arşivlerinde bu köyün adı farklı şekillerde geçmektedir: Tasfiye talepnamelerinde "Göstelup ," tahrir defterlerinde "Gastılop," "Gostolob" Gastelop veya "Gustulüp" gibi farklı yazımlarla kaydedilmiştir. Bu durum, araştırma yapanların en çok zorlandığı noktadır. Bu isim farklılıkları nedeniyle, birçok kişi aradığı bilgiye ulaşamamaktadır. kitabımda Karacaova’dan gelen tüm köyler bir arada ve detaylı bir şekilde ele alındığı için, okuyucular istedikleri bilgilere kolayca ulaşabilmektedir.
Arşiv Kaynaklarına Erişim Kolaylığı: Başbakanlık arşivlerindeki karmaşıklığı azaltarak, mübadeleyle ilgili bilgileri daha kolay erişilebilir hale getiriyor.
20 Ocak 2025 Pazartesi
araştırmacı ve yazar olarak bilgi üreticisi ve paylaşımcısı
Tarihçi olmayabilirim, ancak yazdığım kitabın Binghamton Üniversitesi’nde akademisyenler ve öğrenciler tarafından incelenmesi ve FamilySearch ortaklığıyla 20 dile çevrilerek indekslenmesi, çalışmamın geniş bir çevrede kabul gördüğünü açıkça ortaya koyuyor. Bu kadar geniş çaplı bir çalışmanın parçası olmak, beni bağımsız bir araştırmacı ve yazar olarak bilgi üreticisi ve paylaşımcısı konumuna taşıyor.
Belgelerden yola çıkarak tarihsel olayları anlatmam ve kayıt altına almam, beni yerel tarih ve bölge tarihi alanında uzmanlaşmış bir araştırmacı olarak değerlendirilebilir kılıyor. Üstelik kitabımın başka eserlerde kaynak olarak gösterilmesi, çalışmamın akademik çevrelerde ne denli değer gördüğünün bir kanıtı. Yazdığım eserin bu denli yaygınlaşması, hem akademik dünyaya hem de topluma önemli bir katkı sunduğumu gösteriyor.
19 Ocak 2025 Pazar
Kuva yı Milliye min telgrafı
Belge Özeti : Yunanlıların tecavüzlerine karşı mücadele eden Kuva-yı Milliye'nin, jandarma kadrolarına idhaliyle düzenli kuvvet şekline getirilmesine dair Kalem-i Mahsus'dan Menteşe Mutasarrıflığı'na çekilen telgraf. Yer Bilgisi : 103 - 124 Dosya Ek : Belge Tarihi : H-16-12-1337 Kurum : DH.ŞFR.
"Yunanlıların tecavüzlerine karşı mücadele eden Kuva-yı Milliye" ifadesi, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında, özellikle Yunan işgaline karşı direniş gösteren yerel milis güçlerini tanımlayan bir terimdir. Kuva-yı Milliye, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve Yunan kuvvetlerinin Anadolu'yu işgali sırasında, halkın kendi savunmalarını yapabilmesi için oluşturduğu silahlı direniş güçleridir. Bu kuvvetler, düzenli ordu kurulamadan önce, halkın kendi savunmasını sağlamak amacıyla yerel düzeyde bir araya gelen gruplardan oluşuyordu.
Yunanlıların tecavüzleri, Yunan işgali sırasında Türk halkına yönelik gerçekleştirdiği zorla yerinden edilme, öldürme, tecavüz etme ve diğer savaş suçlarını ifade eder. Kuva-yı Milliye, bu tür saldırılara karşı halkın direniş gösterdiği, savaşın erken dönemlerinde önemli bir rol oynamıştır.
Maraş olayların Özeti, işgal dönemi
Belge Özeti : Maraş'ta Fransız ve Ermenilerin ahaliye tecavüzleri nedeniyle şehirde çarpışmaların meydana geldiği, hükumetin mümessiller nezdinde acil ve ciddi teşebbüslerde bulunması, Fransız ve Ermenilerin yaptığı katliamların protesto edilerek durdurulmasının istenildiği.
Yer Bilgisi : 25 - 0 - 124
Dosya Ek :
Belge Tarihi : 22.1.1920
Kurum : 110-9-1-11
Dili :
Maraş olayların özeti
Belgede, 22 Ocak 1920 tarihinde Maraş'ta Fransız ve Ermeni kuvvetlerinin yerel halka yönelik gerçekleştirdiği şiddet eylemlerinin ve bunun sonucunda şehirde meydana gelen çatışmaların detaylarına yer verilmektedir. Belge, dönemin işgalci güçleri olan Fransızlar ve yerel işbirlikçileri olarak Ermeni milislerinin, Maraş halkına karşı tecavüz, şiddet ve zulüm uyguladığını, bunun da yerel halk arasında büyük bir öfkeye yol açtığını vurgulamaktadır. Bu eylemler, şehirde ciddi çatışmalara neden olmuş, halk direnişe geçmiş ve buna karşılık hükümetten acil ve ciddi müdahale talepleri yükselmiştir.
Halk, Fransız ve Ermenilerin gerçekleştirdiği katliamların durdurulması için hükûmetten güçlü bir tepki ve uluslararası düzeyde diplomatik girişimler beklemiştir. Belge, Maraş'taki yerel halkın, bu saldırılara karşı korunmasını talep etmiş ve Fransız-Ermeni işbirliği sonucu yaşanan zulmün durdurulması gerektiğini ifade etmiştir. Aynı zamanda, yerel yönetimlerin ve mümessillerin acil müdahalelerle bu vahşet karşısında halkın yanında yer alması gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu tür belgeler, dönemin tarihsel koşullarını anlamak, işgal altındaki Anadolu'daki halkın yaşadığı zulmü ve buna karşı gösterdiği direnişi gözler önüne sermek için büyük öneme sahiptir. Aynı zamanda, bu olayların Kurtuluş Savaşı'nın sebeplerine ışık tuttuğu ve halkın bağımsızlık mücadelesini nasıl şekillendirdiği konusunda önemli bilgiler sunmaktadır.
15 Ocak 2025 Çarşamba
Balkanlarda Türk ve Müslüman Kıyımları: Geri Planda Kalan Bir Trajedi
Balkanlarda Türk ve Müslüman Kıyımları: Geri Planda Kalan Bir Trajedi
Batılı ülkeler, tarih boyunca Balkan milliyetçiliklerini desteklerken, bölgedeki Müslüman nüfusun yaşadığı acıları görmezden gelmiştir. Bu çifte standart, hem tarih yazımında hem de diplomatik söylemlerde kendini göstermektedir. Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesiyle birlikte, milyonlarca Müslüman ya hayatını kaybetmiş ya da zorunlu göçe maruz kalmıştır. Ancak bu trajedi, uluslararası kamuoyunda hak ettiği ilgiyi hiçbir zaman görmemiştir.
Bu durumun değişmesi için bazı adımlar atılmalıdır:
1. Uluslararası Farkındalık: Balkan Müslümanlarının yaşadığı acılar, uluslararası platformlarda daha fazla gündeme getirilmeli ve bu konuda yapılan akademik çalışmalar desteklenmelidir.
2. Tarihsel Gerçeklerin Tanıtımı: Türk tarihçileri ve yazarları, bu trajediyi bilimsel ve tarafsız bir şekilde ele alarak dünya kamuoyuna tanıtmalıdır.
3. Müslüman Dünyasının İşbirliği: Geçmişte yaşanan bu acılar, İslam dünyasında birlik ve dayanışma bilinciyle ele alınmalı, benzer olayların tekrarlanmaması için uluslararası işbirliği sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, Balkanlar’da Müslümanların maruz kaldığı kıyımlar, tarihsel ve siyasi önyargılar nedeniyle uzun süre geri planda kalmıştır. Tarihin bu karanlık sayfasının aydınlatılması, hem geçmişle yüzleşmek hem de gelecekte benzer trajedilerin önlenmesi için bir zorunluluktur.
10 Ocak 2025 Cuma
Sarıyer’in Nüfus Yapısı ve Tarihsel Süreci
Sarıyer, 1930’da ilçe olmadan önce Beyoğlu’na bağlı
Sarıyer, 1930’da ilçe olmadan önce Beyoğlu’na bağlı bir nahiye olarak idare ediliyordu. Ancak Boğaz kıyısındaki konumu, hızla artan nüfusu ve ekonomik faaliyetlerinin yoğunluğu nedeniyle ayrı bir ilçe olarak yapılandırılması kaçınılmaz hale geldi. Özellikle balıkçılık ve ticaretin ön planda olduğu bu bölge, sahil yerleşimi olmanın getirdiği stratejik önemle dikkat çekiyordu.
1930’da alınan kararla Sarıyer, Beyoğlu’ndan ayrılarak ilçe statüsü kazandı. Bu kararda etkili olan temel unsurlar şunlardı:
1. Hızla Büyüyen Nüfus ve Yerleşim Alanı: Bölgenin büyümesi ve nüfus yoğunluğunun artması, yeni bir idari yapılanmayı zorunlu kıldı.
2. Ekonomik Potansiyel: Balıkçılık ve ticaretin yanı sıra sahil köylerinin stratejik değeri, Sarıyer’in bağımsız bir ilçe olarak öne çıkmasına neden oldu.
3. İdari ve Ulaşım Kolaylığı: Yönetimsel işlemlerin daha etkin şekilde yürütülmesi için bölgenin ayrı bir idari yapı olarak düzenlenmesi gerekti.
Hüsnü Yazıcı
Kaynak: İstanbul İlçe Tarihçeleri - İstanbul Valiliği.
9 Ocak 2025 Perşembe
Caroline Finkel’in “Hiking Istanbul’s Hinterland” adlı çalışması,
Caroline Finkel’in “Hiking Istanbul’s Hinterland” adlı çalışması, İstanbul’un kırsal bölgelerini, köylerini ve banliyölerini keşfetmek isteyenler için hazırlanmış önemli bir rehberdir. Kitap, İstanbul’un doğal güzelliklerini ve kültürel zenginliklerini yürüyüş rotalarıyla birleştirerek okuyuculara bu bölgeleri tanıtır.
Benim yazdığım “Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü” adlı kitabım, Bahçeköy’ün tarihi, kültürü ve sosyal yapısını ele alan bir eser olarak, Caroline Finkel’in kitabında kaynak gösterilen çalışmalar arasında yer alıyor. Bu, Bahçeköy ve çevresi hakkında bilgi verirken, kitabımın referans alındığını ve bölgenin tarihine dair sunduğum bilgilerin ne kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor.
Caroline Finkel’in bu çalışmasında kitabımın kaynak olarak gösterilmesi, Bahçeköy’ün tarihine ışık tutmaya yönelik çabalarımın somut bir yansımasıdır. Bu da bana, bu tür çalışmalara katkıda bulunmanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.