Translate

11 Eylül 2024 Çarşamba

Hüsnü Yazıcı'nın Mübadelesi Araştırmaları Hakkında Özet Bilgi

 Hüsnü Yazıcı'nın Mübadelesi Araştırmaları Hakkında Özet Bilgi

Hüsnü Yazıcı, Selanik Sancağı mübadelesi, özellikle de Karacaova bölgesi ve Karacaabad kazası üzerine kapsamlı bir araştırma yapmış Türk bir yazardır. Yıllar süren çalışmaları sonucu elde ettiği bilgileri kitaplarında toplamış ve bu konuda önemli bir kaynak haline gelmiştir.

Yazıcı'nın Araştırmalarının Önemi ve Kapsamı

 * Derinlemesine İnceleme: Sadece kitapları değil, Bizans kaynakları, kilise kayıtları, Osmanlı arşivleri gibi birinci elden kaynakları da inceleyerek konuya çok yönlü bir yaklaşım sergilemiştir.

 * Akademik Eksiklikleri Doldurma: Akademisyenlerin yeterince ilgi göstermediği bir konuya eğilerek önemli bir boşluğu doldurmuştur.

 * Objektif Yaklaşım: Yabancı yazarların bazen kendi menfaatlerine göre değiştirdiği bilgileri tespit etmiş ve doğru kaynaklara dayalı olarak bu yanlışları düzeltmeye çalışmıştır.

 * Geniş Kitleye Ulaşma: Konuyu sadece akademisyenlere değil, tüm okuyuculara anlaşılır bir şekilde aktarmayı hedeflemiştir.

 * Toplumsal Bilinçlendirme: Mübadele konusunda farkındalık yaratmak ve Rumeli göçmenlerinin tarihini doğru bir şekilde kayıt altına almak için çaba göstermiştir.

Yazıcı'nın Eleştirdiği Noktalar

 * Yabancı Yazarların Yanlışları: Bazı yabancı yazarların, ortak kaynaklardan aldıkları bilgileri kendi görüşlerine göre değiştirerek yanlış bilgiler yaydığını belirtmiştir.

 * Yerli Akademisyenlerin Pasifliği: Mübadele konusunda çalışan yerli akademisyenlerin yeterince aktif olmadığını ve yanlış bilgilerin düzeltilmesi konusunda gereken çabayı göstermediğini ifade etmiştir.

 * Sivil Toplum Kuruluşlarının Yetersizliği: Mübadele ile ilgili kurulan vakıf ve derneklerin, araştırma yapmak yerine daha çok tur düzenleme ve edebiyat çalışmaları gibi etkinliklere ağırlık verdiğini söylemiştir.

Sonuç

Hüsnü Yazıcı, Selanik Sancağı mübadelesi üzerine yaptığı kapsamlı araştırmalarla bu konuda önemli bir boşluğu doldurmuş ve Türk tarihine önemli bir katkı sağlamıştır. Özellikle Rumeli göçmenleri için yazdığı eserler, hem tarihsel bir kaynak hem de kimlik bilinci oluşturmaya yönelik bir araç olarak değerlendirilebilir.

Ek Bilgiler:

 * Yazıcı, sadece mübadele üzerine değil, aynı zamanda yaşadığı bölge olan Sarıyer'in tarihi ve kültürü üzerine de çalışmalar yapmıştır.

 * Yazılarında sıklıkla tarihsel verilere ve belgelere atıf yaparak çalışmalarının bilimsel bir temele dayandığını göstermiştir.

İstanbul Semtlerinin Hikayeleri:

 İstanbul Semtlerinin Hikayeleri: 1

İstanbul'un her köşesi, kendine özgü bir tarihsel geçmişe sahip. Bu geçmiş, semtlerin isimlerinde de yansımış. İşte İstanbul'un 10 semtinin adının nereden geldiğine dair kısa bir yolculuk:

 * Aksaray: Adını, günümüzdeki Aksaray ilinden göç edenlerin buraya yerleşmesinden almıştır.

 * Ahırkapı: Padişahın atlarının barındığı ahıra yakınlığı nedeniyle bu isimle anılmıştır.

 * Akaretler: Sultan Abdülaziz'in bir vakıf kurarak gelir elde etmek amacıyla yaptırdığı binalardan dolayı böyle adlandırılmıştır.

 * Altunizade: İsmail Zühtü Paşa'nın yaptırdığı cami ve ailesinin altın ticaretinden gelmektedir.

 * Arnavutköy: Eskiden bu semtte Arnavutların yoğunlukta yaşaması sebebiyle bu adı almıştır.

 * Ataköy: Eski adı Baruthane olan semt, daha sonra Emlak ve Kredi Bankası tarafından yeni bir yerleşim alanı olarak düzenlenmiştir.

 * Ayazağa: Ayaz Ağa isimli birinin çiftliğinin bulunduğu yerden adını alır.

 * Ayrılık Çeşmesi: Hac alaylarının buradan ayrılması nedeniyle bu isimle anılır.

 * Bağlarbaşı: Eskiden bir Ermeni manastırına ait bağların bulunduğu yerden adını alır.

 * Balat: Rumca "saray" anlamına gelen palation sözcüğünden türemiştir.

 * Bebek: Fatih Sultan Mehmet'in gönderdiği bir komutanın lakabından gelmektedir.

 * Bedesten: Kumaş tacirlerinin toplandığı yerden dolayı bu adı almıştır.

 * Beylerbeyi: III. Murat devri beylerbeylerinden Mehmet Paşa'nın yalısının bulunduğu yerden almıştır.

 * Cihangir: Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu Cihangir için yaptırdığı camiden adını alır.

 * Çarşamba: Samsun Çarşamba ovasından gelenlerin yerleştirilmesiyle adını almıştır.

 * Çengelköy: Çengeloğlu Tahir Paşa'nın yaptırdığı mescitten dolayı bu isimle anılır.

 * Harem: Üsküdar Sarayı'nın harem dairesine gideceklerin kullandığı iskelerden birisidir.

 * Haydarpaşa: III. Selim vezirlerinden Haydar Paşa'nın yaptırdığı kışladan adını alır.

 * İhsaniye: Padişahın halka bağışladığı bir sarayın bulunduğu yerden adını alır.

 * Kabataş: Büyük bir taşın bulunduğu yerden ve bu taşın iskele haline getirilmesinden adını alır.

 * Kadıköy: Kadı Mehmet Efendi'nin yaptırdığı mescidden veya İstanbul'un ilk kadısına bağışlanması nedeniyle bu adı almıştır.

 * Kanlıca: Kanuni Sultan Süleyman tarafından getirilen Türkmen ve göçebe kabilelerin uzun süre yerleşmesi nedeniyle bu adı almıştır.

 * Kuzguncuk: Kuzgun Baba diye anılan bir dervişin burada oturmasından dolayı bu isimle anılır.

 * Taksim: İstanbul sularının bir bölümünün buradan taksim edildiği yerden adını alır.

 * Üsküdar: Farsça "konak" anlamına gelir ve kervanların konakladığı yerden adını alır.

 * Vaniköy: Eski adı Papazbahçesi'ydi. IV. Mehmet'in Şeyh-i Sultani Esseyit Mehmet Vani'ye hediye etmesiyle bu adı almıştır.

Bu liste, İstanbul'un zengin tarihine küçük bir pencere açıyor. Her semtin kendine özgü hikayesi, şehre ayrı bir renk katıyor.

Not: Bu sadece birkaç örnek. İstanbul'un her semtinin kendine özgü ve ilginç bir hikayesi var.

Türkler Anadolu'ya geldiğinde

 Türkler Anadolu'ya geldiğinde burası çok renkli bir kültürel mozaikti. Hititler, Frigler gibi kadim medeniyetlerden kalan izler vardı. Bizans İmparatorluğu, bölgenin büyük bir kısmına hakimdi. Rumlar, Ermeniler, Süryaniler gibi farklı halklar da yaşıyordu. Türklerin gelişiyle birlikte bu karmaşık yapı daha da zenginleşti. Malazgirt Zaferi ile Türklerin Anadolu'daki hakimiyeti sağlamlaştı. Farklı din ve kültürlere sahip insanlar bir arada yaşamaya başladı. Hatta bazı Türkler Hristiyanlığı kabul ederek Bizans'ın yanında yer aldı. Ancak Türklerin hoşgörülü tutumu sayesinde farklı dinlere mensup insanlar rahatça yaşayabildi. Bu durum, Anadolu'nun tarih boyunca farklı kültürlerin eridiği bir kazan olmasıyla sonuçlandı.

10 Eylül 2024 Salı

Karacaova dil

 Selanik Sancağı Karacaova Bölgesi Hakkında Düşüncelerim

Selanik Sancağı Karacaova Bölgesi, Osmanlı döneminde oldukça çeşitli bir etnik ve kültürel yapıya sahipti. Bölgede yaşayan Müslüman Türk, Arnavut, Boşnak, Mısırlı, Tatar, Kıpti ve Arap halklarının ortak bir nokta olarak bölgenin yerel dilini konuşmaları dikkat çekici.

Bu dilin farklı isimlerle anılması, dilbilimsel ve siyasi nedenlere dayanabilir.

 * Makedonca, Bulgarca, Bizim Dil, Slavca, Kapma Dil: Bu isimlendirmeler, dilin kökeni, siyasi aidiyetler ve konuşanların kendi algılarıyla ilgili olabilir.

 * Çok Dillilik ve Kültürel Zenginlik: Bölgedeki çok dillilik, Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı kültürleri bir arada yaşatan yapısının bir yansımasıdır. Bu durum, bölgeye zengin bir kültürel miras kazandırmıştır.

Sonuç olarak, Selanik Sancağı Karacaova Bölgesi, Osmanlı döneminde çok kültürlü bir yapıya sahip, zengin bir tarihsel ve kültürel mirasa sahip bir bölgedir. Bölgede konuşulan dilin çeşitli isimlerle anılması, bu zenginliğin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Kurulan Türk Devletlerinin Dili ve Dini

 Kurulan Türk Devletlerinin Dili ve Dini

Not: Türk devletlerinin dili ve dini, kurulan dönem, coğrafi konum ve siyasi etkileşimler gibi birçok faktöre göre değişkenlik göstermiştir. Bu nedenle kesin bir sıralama yapmak yerine, genel bir çerçeve çizmek daha doğru olacaktır.

Genel Bakış

 * İslamiyet Öncesi Dönem: Göktürkler, Hunlar gibi erken dönem Türk devletlerinde Tengricilik, Şamanizm gibi göktanrı inancına dayalı dinler hakimdi. Dil olarak da eski Türk dilleri konuşuluyordu.

 * İslamiyet Sonrası Dönem: Arap coğrafyası ile olan etkileşimler sonucu Türkler İslam dinini kabul etmeye başladılar. Bu dönemde Arapça ve Farsça gibi diller de devlet işlerinde ve kültür hayatında önemli bir yer tuttu. Ancak halk arasında Türkçe konuşulmaya devam edildi.

Önemli Türk Devletleri ve Özellikleri

 * Göktürkler: Tengricilik, eski Türk dili.

 * Avarlar: Tengricilik, eski Türk dili.

 * Uygurlar: Maniheizm, Budizm, daha sonra İslam, eski Türk dili ve Uygur alfabesi.

 * Karahanlılar: İslam, Türkçe ve Arapça.

 * Gazneliler: İslam, Farsça ve Türkçe.

 * Selçuklular: İslam, Farsça ve Türkçe.

 * Osmanlılar: İslam, Osmanlıca (Türkçe ve Arapça karışımı).

Özetle: Türk devletlerinde dil ve din, siyasi ve kültürel etkileşimler doğrultusunda sürekli bir değişim içinde olmuştur. Genel olarak İslam'ın kabulünden sonra Arapça ve Farsçanın etkisi artmış olsa da, Türkçe her zaman halkın ana dili olarak kalmıştır.

Selçuklular döneminde kullanılan dil,

 Selçuklular döneminde kullanılan dil, birden fazla faktöre bağlı olarak çeşitlilik gösterirdi.

 * Devlet Dili: Selçuklu devletinde resmi yazışmalar ve yönetim işleri genellikle Farsça ile yürütülürdü. Bu durum, İran'da kurulmuş olmaları ve İslam dünyasında Farsçanın önemli bir bilim ve edebiyat dili olması nedeniyle oldukça yaygındı.

 * Halk Dili: Halk arasında ise Türkçenin çeşitli lehçeleri konuşuluyordu. Özellikle Anadolu'da yaşayan Selçuklu Türkleri, Oğuz Türkçesine yakın bir lehçe kullanırlardı.

 * Din Dili: Dinî metinler ve ibadetlerde Arapça kullanılırdı. Bu durum, İslam dininin kutsal dili Arapça olması nedeniyle tüm İslam dünyasında aynıydı.

Özetle: Selçuklular, devlet işlerinde Farsça, halk arasında Türkçe ve dinde Arapça olmak üzere üç ana dil kullanırlardı. Bu durum, o dönemki çok kültürlü ve çok dilli yapının bir yansımasıdır.

Ek Bilgi:

 * Selçuklu Türkçesinin günümüz Türkçesinden farklı olduğunu unutmamak gerekir.

 * Selçuklu döneminde Türkçe edebiyat da gelişmeye başlamıştır. Ancak Farsça ve Arapça edebiyatın etkisi daha belirgindir.

Osmanlı Belgelerinde Türkçe ve Dil Politikaları

 Osmanlı Belgelerinde Türkçe ve Dil Politikaları

Analiz:

Sunulan belge özetleri, Osmanlı Devleti'nde dilin, özellikle Türkçenin, siyasi ve sosyal hayattaki önemini ve karmaşıklıklarını ortaya koymaktadır. Bu belgeler, farklı bölgelerde farklı milletlerin yaşadığı çok kültürlü bir imparatorlukta dilin nasıl bir araç olarak kullanıldığını ve dil politikalarının nasıl şekillendiğini göstermektedir.

Belgelerin Genel Temaları:

 * Dil ve Güvenlik: Bazı belgeler, Türkçeyi konuşan ancak farklı milletlerden kişilerin, özellikle de düşmanca faaliyetlerde bulunmak amacıyla Türk kıyafetleri giyerek Türkçeyi kullandıklarını göstermektedir. Bu durum, dilin kimlik ve güvenlikle ilişkisini ortaya koymaktadır.

 * Dil ve Eğitim: Özellikle gayrimüslim okullarda Türkçe öğretiminin zorunlu kılınması, dilin birleştirici bir unsur olarak kullanılmak istendiğini göstermektedir. Ancak, bu durum aynı zamanda farklı milletlerin kendi dillerini kullanma hakları ile de çelişmektedir.


Türkçe Konuşan Başka Milletler: Belge Analizi

Giriş:

Sunulan belgeler, Osmanlı Devleti'nde farklı milletlere mensup insanların Türkçe konuştuğuna dair önemli ipuçları sunmaktadır. Bu durum, devletin çok kültürlü yapısı, dil politikaları ve coğrafi konumu göz önüne alındığında oldukça doğal bir durumdur.

Belgelerin Analizi:

Belge Özeti :Midilli'den ikiyüz mevcutlu Türkçe bilir bir Rum çetesinin Türk askeri elbisesiyle Edremid'e çıkacağı haber alınmakla motorbotun serian gönderilmesine dair. (Karesi)Kurum :Yer Bilgisi :428 - 51Dosya Ek :Dili :Belge

 * Bulgarlar: Birçok belge, Bulgarların Türkçe konuştuğuna veya öğrenmeye çalıştığına işaret etmektedir. Özellikle Selanik ve çevresindeki olaylar, Bulgarların Türkçe konuşarak kimliklerini gizlemeye çalıştıklarını göstermektedir. Bu durum, muhtemelen siyasi veya sosyal nedenlerden kaynaklanmaktadır.

 * Diğer Milletler: Belgelerde, Arnavutça ve Türkçe konuşan silahlı gruplar gibi diğer milletlere ait örnekler de bulunmaktadır. Bu, Balkan coğrafyasında yaşayan farklı milletlerin etkileşimde bulunduğunu ve Türkçe'nin yaygın bir iletişim aracı olarak kullanıldığını göstermektedir.

 * Devletin Dil Politikaları: Osmanlı Devleti'nin resmi dili Türkçe olmasına rağmen, farklı milletlere mensup insanların kendi dillerini kullanmalarına da bir ölçüde izin verilmiştir. Ancak, devlet dairelerinde ve eğitimde Türkçe kullanımı teşvik edilmiştir.

Sonuç:

Bu belgeler, Osmanlı Devleti'nde Türkçe'nin sadece Türklerin değil, farklı milletlere mensup insanların da kullandığı bir dil olduğunu göstermektedir. Bu durum, devletin çok kültürlü yapısı, coğrafi konumu ve dil politikalarıyla açıklanabilir. Türkçe'nin bu kadar yaygın kullanılması, Balkan coğrafyasında farklı kültürler arasındaki etkileşimi ve iletişimi kolaylaştırmıştır.

Önemli Noktalar:

 * Siyasi Nedenler: Bazı durumlarda, farklı milletlere mensup insanlar Türkçe konuşarak kimliklerini gizlemiş veya siyasi amaçlar için kullanmış olabilirler.

 * Eğitim: Osmanlı Devleti'nde gayri müslim okullarında Türkçe öğretimi yapılması, Türkçe'nin yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur.

 * Coğrafya: Balkan coğrafyasının karmaşık etnik yapısı, farklı dillerin bir arada kullanılmasına neden olmuştur.

Ek Bilgiler:

 * Osmanlı Türkçesi: Osmanlı döneminde kullanılan Türkçe, günümüz Türkçesinden farklılık göstermektedir. Farsça ve Arapça dillerinden birçok kelime almıştır.

 * Dil Politikaları: Osmanlı Devleti'nin dil politikaları zaman içinde değişmiş ve farklı dönemlerde farklı uygulamalar görülmüştür.

Bu belgeler, Osmanlı Devleti'nin dil ve kültür tarihi hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.

 * Dil ve Bürokrasi: Devletin resmi dilinin Türkçe olması, bürokraside Türkçe bilgisinin önemini vurgulamaktadır. Ancak, çok kültürlü bir imparatorlukta farklı dilleri konuşan insanların da istihdam edilmesi gerektiği gerçeği, dil politikalarında bazı çelişkiler yaratmıştır.

 * Dil ve Kimlik: Belgeler, dilin bir kimlik belirleyicisi olarak kullanıldığını göstermektedir. Farklı milletlerin, kendi dillerini kullanarak kimliklerini korumaya çalıştıkları görülmektedir





Türk, Soy, genetik bir kavramdır

Dil ve din değişikliği, bir toplumun kimliğini etkileyebilir ancak mutlaka Türk soyunu kaybettirmez.


Neden mi?


 * Soy, genetik bir kavramdır: Dil ve din, kültürel ve sosyal öğelerdir. Genetik yapıyı değiştirmezler.


 * Kültürel asimilasyon uzun süreçler gerektirir: Bir toplumun tümüyle başka bir kültüre entegre olması nesiller boyunca süren bir süreçtir.


 * Kimlik, çok boyutludur: Dil ve din, kimliğin sadece bir parçasıdır. Tarih, coğrafya, gelenekler gibi diğer faktörler de kimliği şekillendirir.


Tarihi örnekler:


 * Türklerin tarih boyunca farklı dillere ve dinlere geçmiş olmaları: Göktürkler, Uygurlar, Osmanlılar gibi birçok Türk topluluğu farklı dönemlerde farklı dillere ve dinlere geçmiş olmasına rağmen Türk oldukları gerçeği değişmemiştir.


 * Diğer milletlerin dil ve din değiştirerek varlıklarını sürdürmesi: Tarih boyunca birçok millet, dış etkilerle dil ve dinlerini değiştirmiş ancak varlıklarını sürdürmüştür.

Kültürel asimilasyon uzun süreçler gerektirir: Bir toplumun tümüyle başka bir kültüre entegre olması nesiller boyunca süren bir süreçtir.


Torunlar: Bir topluluğun torunları, atalarının dilini ve kültürünü tamamen benimsemeyebilirler. Yeni nesiller, yaşadıkları çevrenin etkisiyle farklı bir dil ve kültüre sahip olabilirler. Bu nedenle, Slavlaşmış bir Türkün torununun kendini Türk olarak tanımlaması, tamamen kişisel bir tercihtir ve nesilden nesile değişebilir.


Sonuç olarak:


Dil ve din değişikliği, bir toplumun kimliğinde önemli bir değişim yaratabilir ancak Türk soyunu ortadan kaldırmaz. Kimlik, çok boyutlu bir kavramdır ve genetik yapı ile tarihsel süreçler de kimliği şekillendirir.


İstanbul'un Tarihi Dokusunu Keşfetmek: Bir Zamanlar ve Şimdi İstanbul;

 İstanbul'un Tarihi Dokusunu Keşfetmek: Bir Zamanlar ve Şimdi

İstanbul; sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir medeniyetler beşiği. Binlerce yıllık tarihi boyunca sayısız imparatorluğa ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerin harmanlandığı kozmopolit bir yapıya sahip olmuştur. Bu yazımızda, İstanbul'un zengin tarihini ve günümüzdeki yansımalarını birlikte inceleyeceğiz.

Tarihin Derinliklerinden Günümüze Bir Yolculuk

İstanbul'un tarihi, Neolitik döneme kadar uzanmaktadır. Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılar, bölgede insan yaşamınıın izlerini ortaya çıkarmıştır. M.Ö. 7. yüzyılda kurulan Bizantion, daha sonra Roma İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis olarak anılmıştır. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilerek Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.

Bizans Dönemi: Ayasofya gibi görkemli yapıların inşa edildiği, Hristiyanlığın merkezi olduğu bir dönemdir. Şehir, bu dönemde sanat, bilim ve ticarette önemli bir merkez olmuştur.

Osmanlı Dönemi: İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselişi ve çöküşüne tanıklık etmiştir. Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii gibi yapılar bu dönemin ihtişamını yansıtmaktadır. Şehir, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı kozmopolit bir yapıya sahip olmuştur.

Cumhuriyet Dönemi: Cumhuriyet ile birlikte İstanbul, modernleşme sürecine girmiştir. Avrupa'ya açılan bir pencere haline gelen şehir, yeni mimari yapılarla donatılmış ve ekonomik olarak büyümüştür.

İstanbul'un Kültürel Zenginliği

İstanbul, farklı dinlerin, kültürlerin ve etnik grupların bir arada yaşadığı bir şehirdir. Bu zenginlik, şehrin sokaklarında, mutfak kültüründe ve sanat hayatında kendini göstermektedir. Ayasofya, Süleymaniye Camii, Santa Maria Chiesa gibi farklı dinlere ait ibadethaneler yan yana durmaktadır. Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı gibi tarihi çarşılar, şehrin ticaret hayatının canlılığını yansıtmaktadır.

İstanbul'un Günümüzdeki Yüzü

İstanbul, geçmişiyle geleceği bir araya getiren dinamik bir şehirdir. Tarihi yarımada, modern iş merkezleri, şık mağazalar ve hareketli gece hayatıyla ziyaretçilerine unutulmaz deneyimler sunmaktadır. Boğaz manzarası, tarihi yapıları ve lezzetli yemekleriyle dünya üzerindeki en popüler turizm destinasyonlarından biridir.

Sonuç

İstanbul, sadece bir şehir değil, aynı zamanda bir kültür mirasıdır. Binlerce yıllık tarihi boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerin harmanlandığı kozmopolit bir yapıya sahip olmuştur. İstanbul'u ziyaret etmek, geçmişe yolculuk yapmak ve farklı kültürleri tanımak için eşsiz bir fırsattır.

Tasfiye Talepnamesi Hakkında

 Tasfiye Talepnamesi Hakkında 

Mübadele anlaşması kapsamında Yunanistan'daki Türklerin Türkiye'ye göç ederken bıraktıkları malların değerini göstermektedir.

Belgenin Önemi:

 * Detaylı Envanter: Yunanistan'daki mal varlığının türü, miktarı ve parasal değeri ayrıntılı olarak listelenmiştir.

 * Resmi Onay: Hem Mübadele Komisyonu hem de yerel makamlar tarafından onaylanmıştır.

 * Hak Edinme Temeli: Bu belge, göçmen ailenin Türkiye'de terk edilmiş mallardan hak talep edebilmesi için temel oluşturur.

İşleyiş:

 * Hazırlık: Mübadele Komisyonu tarafından belirlenen formatta doldurulmuştur.

 * Onay: Yerel ihtiyar heyeti ve karma komisyon tarafından incelenerek onaylanmıştır.

 * Talep: Göçmen ailesi, bu belgeyle Türkiye'deki yetkililere başvurarak kendilerine düşen mal varlığını talep etmiştir.

 * Doğrulama: Talepnamede belirtilen bilgiler, yerinde incelemelerle doğrulanmıştır.

Sonuç:

Bu belge, Mübadele anlaşmasının uygulanmasında önemli bir evrak olup, göçmenlerin haklarının korunması için kullanılmıştır.

Ek Bilgiler:

 * Mübadele Anlaşması: Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan, iki ülkedeki azınlıkların mübadelesini düzenleyen anlaşma.

 * Mübadele Komisyonu: Mübadele işlemlerini denetleyen ve kararlar alan resmi kurul.

 * İhtiyar Heyeti: Köy veya kasabalarda yaşayanların seçtiği, yerel sorunlarla ilgilenen temsilciler.

 * Karma Komisyon: Farklı ülkelerden temsilcilerin yer aldığı, ortak kararlar alan komisyon.

Not, azınlık nedir, bir ülkede, o ülkenin yurttaşı olmakla birlikte soyu, dili ve dini yönünden ülkenin sayıca baskın öğesi olan halktan az olan topluluk.

Hüsnü Yazıcı 

Hüsnü Yazıcı'nın "Karacaova" Eseri: Bir Değerlendirme

 Hüsnü Yazıcı'nın "Karacaova" Eseri: Bir Değerlendirme

Hüsnü Yazıcı'nın "Karacaova" adlı eseri, Bizans dönemi Balkanlar'ında, özellikle Makedonya'da yaşayan Türk kavimlerinin (Peçenekler, Kumanlar, Türkmenler) tarihi ve kültürel etkileri üzerine önemli bilgiler sunmaktadır. Eser, bu konuda yapılmış detaylı bir çalışma olup, Türklerin Balkanlar'daki varlığının uzun ve karmaşık bir süreç olduğunu göstermektedir.

Türk Kavimlerinin Balkanlar'a Göçü ve Yerleşimi

 * Peçenekler: 11. yüzyılda Bizans ile yaşanan çatışmaların ardından bir kısmı Makedonya'nın Moglena bölgesine yerleşmiştir. Hristiyanlığı kabul eden Peçenekler, zamanla yerel halkla karışmıştır.

 * Kumanlar: Özellikle Makedonya'da yerleşmişlerdir. Bölgedeki varlıkları, yer adları ve kişi isimlerinde de izlenmektedir.

 * Türkmenler: 16-19. yüzyıllarda, özellikle Juruk ve Konjarlar, Trakya ve Makedonya'nın güney bölgelerine göç etmişlerdir.

Türklerin Bölgedeki Etkileri

 * Dil ve Kültür: Yer adları, kişi isimleri ve bazı gelenekler Türk kökenlidir.

 * Siyasi Yapı: Kumanlar Bizans ordusunda görev almış ve bazı bölgelerde özerk bir yapıya sahip olmuşlardır.

 * Din: Peçeneklerin bir kısmı Hristiyan olsa da, diğer Türk kavimleri İslam dinine bağlı kalmış ve zamanla bölgede İslamın yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır.

Moglena Bölgesi

 * Kilit Nokta: Türk kavimlerinin yerleştiği ve etkileşimde bulunduğu önemli bir merkez olmuştur.

 * Çeşitli Etnik Grupların Bir arada Yaşadığı Bir Bölge: Türklerin yanı sıra Bulgarlar, Rumlar ve diğer etnik gruplar da bir arada yaşamıştır. Bu durum, bölgenin kültürel zenginliğini artırmış ancak aynı zamanda çatışmalara da neden olmuştur.

Kaynakların Değeri

"Karacaova" eseri, Bizans kaynakları üzerine yapılan detaylı bir çalışma olup, bölgedeki etnik ve kültürel karmaşanın daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Eserdeki veriler, Türklerin Balkanlar'daki tarihi hakkında önemli bilgiler sunmakta ve bu konuda araştırma yapanlar için değerli bir kaynak niteliğindedir.

Ek Notlar:

 * yörük ve Konyar: Göçebe veya yarı göçebe Türkmen topluluklarını ifade eder.

 * Moglena: Günümüzde Yunanistan ve Kuzey Makedonya sınırları içerisinde kalmaktadır.

Özetle, "Karacaova" eseri, Türklerin Balkanlar'daki tarihi ve kültürel etkileri üzerine kapsamlı bir çalışma olup, bu konuda önemli bir boşluğu doldurmaktadır.


7 Eylül 2024 Cumartesi

Karacaova'nın Efsunlu Toprakları

 Karacaova'nın Efsunlu Toprakları

Bizans'ın izleri, Türklerin yurdunda,

Karacaova'da bir destan mündemiç.

Hristiyan Türkler, Peçenek, Kuman, Uz,

Makedonya'nın kalbinde birden.

Osmanlı'nın sancağı altında birleşmiş,

Evladı Fatihan, Konyar, Yörük kardeşmiş.

Karacaabad'ın adı, tarih sayfalarında,

Kadim bir medeniyetin izleri var.

Alpomia, Moglena, Olivir adıyla,

Farklı dillere, kültürlere kucak açmış.

Karacaova'nın toprakları, bereketli,

Bin bir hikaye, bin bir sır saklamış.


Karacaova ile ilgili şiir, karacaova tarihinden esinlendik

Hüsnü Yazıcı



 Hüsnü Yazıcı


1964 Sarıyer Bahçeköy doğumlu,İlkokulu Bahçeköy’de, orta ve liseyi Sarıyer’de okudu.Ticaret hayatına Bahçeköy’de zahireci ve odun mütahiti olarak başladı, Askerlik dönüşü, 1987 yılında Sarıyer’de marketçilik yapmaya başladı,o zamanki şartlarda değişik promosyonlarla İstanbul’da ses getirdi.Askerliğini İzmir Poligonda 84/2 Talim Öğretmeni ve Yazıcı olarak yaptı. Bahçeköy Spor Kulüp Başkanlığı döneminde, kulüp binası ve lokali kazandırdı.Sarıyer Spor Kulübünde birinci lige çıkan takımda şampiyonluk gören yöneticilerden ve kulüpte haysiyet divan kurulu üyesidir.İki dönem Belediye Meclis Üyeliği ,DYP  Belde Başkanlığı, İsmar Marketçiler Kurucu Üyeliği,Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği Kurucu Üyeliği, ve çeşitli sosyal derneklerde üyeliği vardır. Babası hayrına, Bahçeköy Cami Şadırvanını 1994 yılında yapmıştır.Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü, Karacaova ve Göstelup Köyu, ve Karacaova/Karacaabad 1831 yılı nüfus defteri,Selanik Karacaova bölgesi mübadelede köylerinden gelen aileler adlı yazdığı dört kitabı bulunmaktadır.

SİYASİ YAŞANTIM

Siyasete ilgim yedi sekiz yaşlarında başladı dönemin başbakanı meclis başkanı bakanlar adlarını bilirdim konuları takip ederdim askerden sonra Dalan'ın kurduğu partide ilçe kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyeliği ilçe ve il delegeliği seçilerek bulundum, 1992 yılında köyümüz belde oldu DYP partisininin belde teşkilatının kurucu üyesi  belde başkanı ve iki dönem belediye meclis üyeliği ilçe ve il delegeliği görevlerinde bulundum 28 yaşındaydım  ara seçim olduğu için İstanbul'da biz Şile Ağva bir kaç yer daha vardı seçim zamanı bütün partilerin genel başkanları ve bakanlar geldi şanslı bir dönemdi köyün eksiklerin tamamına yakını oldu benim için ilginç olan gelen bakanları karşılamak için topluluk arabasının yanına kadar gider hoşgeldin için ben de tersine bakanın oturacağı masaya gider orda beklerdim iki dakika sonra bakan gelir masada ben varım hoşgeldin derim gelen bakan yanıma otururur ve konuşmasını yapar  bunu da belirtmeden yazıyı sonlamayım belde kurucu üyelerimiz köyün  büyükleri efendi saygılı itibarlı insanlardı. 2000 yılından beri siyasetle uğraşmıyorum seçmenim

SPOR KULUBÜ YÖNETİCİLİĞİ VE KULÜP BAŞKANLIĞİM

Spor yöneticiliğine 23 yaşında Bahçeköy  amatör spor kulubünde  yönetici seçilerek başladım ileriki yıllarda Bahçeköy kulüp başkanı oldum ve kulübe yönetimim ile sıfırdan  iki bina kazandırdım yönetim şeklinde yenilikler getirdim mesela maaşlı eleman sistemi gibi
Profosyonel kulüp yöneticiliğim Sarıyer spor kulubünde üç yıl yöneticilik oldu ve haysiyet divan kurulu üyesiyim Sarıyer 1inci lig den 2 nci lige düştüğünde yönetime bizler geldik ikinci yılında tekrar 1 inci lige çıkardık bugünkü süper lig


İŞ HAYATIM

İş hayatıma Bahçeköy de  70 li yıllarda orta okula giderken Kütahya çinileri satarak başladım daha sonra dükkanı bakkal yemci olarak değiştirdik o dönemlerde Bahçeköy alış veriş merkezi gibi idi hafta sonları çok kalabalık olurdu Belgrat ormanı piknik yerleri Bahçeköye hareket getiriyordu köyün havası kameriça çeşmesi ve kasapları meşhurdu aynı zamanda yeşilçam filimlerin platosu gibi idi askerlik dönüşü
 Sarıyer merkezde 1987 yılında Yazıcı marketi açtık dönemin en popiler marketi İstanbulun değişik semtlerinden müşteriler gelir ve bir çok yeniliklerin öncüsü olmuştuk çekilişsiz altın kampanyası ücretsiz gazete ekmek vesaire kampanyalarımız vardı 1999 yılında dükkanı ortağımıza devrettik 2000 yılında biz yeni dükkanımızı Sarıyer merkezde açtık ve işyerimiz devam etmekte İsmar Marketçiler kurucu üyesi ve yönetim kurulunda görev aldım Trakya birlik biryağ ın bayiliğini yaptım firmalardan aldığım plaketleri gurur ile vitrinimde tutuyorum




6 Eylül 2024 Cuma

Sarıyer: Ailelerin Tercih Ettiği Bir İlçe

 

Sarıyer: Ailelerin Tercih Ettiği Bir İlçe



Sarıyer: Ailelerin Tercih Ettiği Bir İlçe

Sarıyer, İstanbul'un Avrupa yakasında yer alan ve doğal güzellikleriyle öne çıkan bir ilçedir. Boğaz manzarası, yemyeşil parkları ve tarihi dokusu ile hem sakin hem de hareketli bir yaşam sunar. Özellikle aileler için sunduğu birçok avantajla dikkat çeker.

Neden Sarıyer Aileler İçin Ideal?

 * Doğa ile iç içe yaşam: Sarıyer'de yaşayan aileler, Belgrad Ormanı, Rumelihisarı gibi yeşil alanlarda doğa yürüyüşleri yapabilir, piknik yapabilir ve temiz hava alabilirler. 

 * Çocuklar için güvenli ortam: İlçedeki parklar, oyun alanları ve bisiklet yolları, çocukların güvenle oynayabileceği ve vakit geçirebileceği alanlardır.

 * Eğitim olanakları: Sarıyer'de birçok özel ve devlet okulu bulunur. Bu sayede aileler, çocukları için kaliteli eğitim imkanı bulabilirler.

 * Kültürel etkinlikler: İlçede düzenlenen festivaller, konserler ve sergiler, ailelerin birlikte keyifli vakit geçirmelerini sağlar.

 * Ulaşım kolaylığı: Toplu taşıma araçları ve feribot seferleri ile şehir merkezine ulaşım oldukça kolaydır.

Sarıyer'de Yapılabilecek Aktiviteler

 * Boğaz turu: Ailecek yapabileceğiniz en keyifli aktivitelerden biri boğaz turudur. Tarihi yalıları, köprüleri ve manzarayı izleyerek unutulmaz bir gün geçirebilirsiniz. 

 * Kilyos Plajı: Yaz aylarında serinlemek ve güneşlenmek için ideal bir yerdir. Çocuklarınızla birlikte kumda oynayabilir, denize girebilir ve piknik yapabilirsiniz. 

 * Sait Halim Paşa Yalısı: Tarihi bir yapı olan yalıyı ziyaret ederek geçmişe yolculuk yapabilirsiniz. Bahçesindeki çay bahçesinde dinlenebilir, manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. 

 * Müzeler: Sarıyer'de yer alan müzeleri ziyaret ederek çocuklarınıza tarih ve sanat hakkında bilgi verebilirsiniz.

Sarıyer'de Aile Dostu Mekanlar

Sarıyer'de birçok aile dostu kafe, restoran ve oyun parkı bulunmaktadır. Bu mekanlarda hem yemek yiyebilir hem de çocuklarınızın eğlenmesini sağlayabilirsiniz.

Sonuç

Sarıyer, doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve sunduğu olanaklarla aileler için ideal bir yaşam alanı ve hafta sonu kaçamağı için harika bir seçenektir. Eğer siz de sakin ve huzurlu bir yaşam arıyorsanız, Sarıyer'i mutlaka değerlendirmelisiniz

Unutulmayan Göçler: Mübadeleden Bugüne"

 



Unutulmayan Göçler: Mübadeleden Bugüne"

Mübadele, yüzyılı aşkın süredir hafızalarımızda derin izler bırakan, bir milletin köklerini söküp başka topraklara taşımak zorunda kaldığı acı bir deneyimdir. 1923 Lozan Barış Antlaşması'nın bir parçası olarak gerçekleşen bu zorunlu göç, sadece coğrafyaları değil, hayatları da kökten değiştirmiştir.

Mübadiller, yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan koparılıp, yeni ve yabancı bir çevreye sürülmüşlerdir. Bu süreç, hem bireysel hem de toplumsal travmalara yol açmıştır. Evlerini, işlerini, dostlarını ve sevdiklerini geride bırakan insanlar, yeni bir başlangıç yapmak zorunda kalmışlardır. Kimlikleriyle, kültürleriyle ve geçmişleriyle bağlarını koparmak kolay olmamıştır.

Mübadeleden etkilenen sadece mübadiller değil, aynı zamanda yaşadıkları yeni topraklarda yaşayan insanlar da olmuştur. Yeni gelenlerle yerleşik halk arasında yaşanan uyum sorunları, zaman zaman gerginliklere ve çatışmalara neden olmuştur.

Mübadeleden Bugüne

Mübadele, Türkiye ve Yunanistan tarihine damgasını vurmuş önemli bir olaydır. Bu olayın etkileri, günümüzde bile hissedilmektedir. Mübadillerin torunları, geçmişlerini unutmadan yeni nesillere aktarmaya çalışmaktadırlar. Mübadele üzerine yapılan araştırmalar ve yayınlar, bu konuya olan ilgiyi artırmaktadır.

Mübadele, sadece tarih kitaplarında yer alan bir olay olmaktan çıkmış, edebiyata, sinemaya ve sanatın diğer dallarına konu olmuştur. Romanlar, şiirler, filmler ve tablolarla bu acı deneyim, sanatçılar tarafından farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır.

Mübadele Neden Önemlidir?

Mübadele, sadece iki ülke arasındaki bir nüfus değişimi değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük zorunlu göçlerinden biridir. Bu nedenle, mübadeleyi anlamak, insanlık hâlinin en zorlu yönlerini kavramak için önemlidir.

Mübadele, bize şu soruları sormaya yöneltmektedir:

 * Kimlik nedir?

 * Aidiyet duygusu nasıl şekillenir?

 * Zorunlu göçler, bireyleri ve toplumları nasıl etkiler?

 * Geçmişle nasıl yüzleşilir?

 * Barış ve kardeşlik nasıl sağlanır?

Mübadele, sadece tarihçilerin değil, sosyologların, psikologların ve felsefecilerin de ilgisini çeken çok yönlü bir konudur. Bu konuda yapılacak daha çok çalışma, hem geçmişi anlamamıza hem de geleceğe daha iyi hazırlanmamıza katkı sağlayacaktır.

Sonuç

Mübadele, unutulmaması gereken bir tarihsel süreçtir. Bu süreçte yaşanan acıların unutulması, gelecekte benzer olayların tekrarlanmasına zemin hazırlayabilir. Mübadeleyi anlamak, geçmişimizle yüzleşmek ve geleceğe daha barışçıl bir bakış açısıyla bakmak için önemlidir.

Hüsnü Yazıcı 


Bahçeköy: Tarihi ve Doğal Güzellikleriyle Büyülü Bir Köy

 




Bahçeköy: Tarihi ve Doğal Güzellikleriyle Büyülü Bir Köy

İstanbul'un yeşilin en yoğun hissedildiği köşelerinden biri olan Bahçeköy, tarihi ve doğal güzellikleriyle dikkat çeken bir yerleşim yeridir. 

Tarihi Gelişim

Bahçeköy'ün kuruluşu, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar uzanmaktadır. Belgrat Seferi sonrasında bölgeye yerleştirilen Sırp esirlerle birlikte köyün temelleri atılmıştır. Daha sonraki yıllarda, özellikle 1924 yılında yapılan Lozan Antlaşması ile Selanik'ten göç eden Müslüman Türklerin kurucu aileler olarak iskan edilmesi ile  bahçeköy de hayat başlamıştır. 

Doğal Güzellikler

Bahçeköy'ün en önemli özelliklerinden biri, eşsiz doğal güzellikleriyle çevrili olmasıdır. Belgrat Ormanı, köyün hemen yanı başında yer alan ve İstanbul'un en büyük ormanlarından biri olma özelliğini taşımaktadır. Orman içerisinde bulunan tarihi bentler, göller ve piknik alanları, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Ayrıca, Atatürk Arberetumu gibi önemli bir bilimsel araştırma merkezi de Belgrat Ormanı içerisinde yer almaktadır.

Kültürel Zenginlikler

Bahçeköy, geçmişten günümüze kadar farklı kültürlerin etkisi altında kalmış ve zengin bir kültürel yapıya sahip olmuştur. Köyde yaşayan insanların farklı kökenlerden gelmesi, kültürel çeşitliliği artırmış ve geleneklerin yaşatılmasına katkı sağlamıştır. Bahçeköy'de düzenlenen festivaller, şenlikler ve kültürel etkinlikler, bu zenginliğin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Günümüzde Bahçeköy

Bahçeköy, günümüzde İstanbul'a yakınlığı ve doğal güzellikleri sayesinde özellikle hafta sonları yoğun ilgi gören bir yerleşim yeridir. Köyde yaşayan insanlar, hem şehrin karmaşasından uzaklaşmak hem de doğayla iç içe bir yaşam sürmek isteyenler için ideal bir ortam sunmaktadır. Bahçeköy'de yer alan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi gibi eğitim kurumları da köyün akademik anlamda önemini artırmaktadır.

Bahçeköy, tarihi, doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleriyle İstanbul'un en değerli yerleşim yerlerinden biridir. Köyün korunması ve gelecek nesillere aktarılması büyük önem taşımaktadır.

Hüsnü Yazıcı 

Bahçeköy'ün Unutulmaz İsimleri: Bir Hikaye Anlatısı



 Bahçeköy'ün Unutulmaz İsimleri: Bir Hikaye Anlatısı

Bahçeköy'ün tarihi, kasabaya adını veren pek çok önemli isimle doludur. Bu isimler, sadece birer kelime değil, aynı zamanda kasabanın dokusunu şekillendiren, hikayelerini yazan ve gelecek nesillere miras bırakan bireylerdir.

Abdullah Acar gibi isimler, sadece bir spor kulübünde yöneticilik yaparak değil, aynı zamanda kasaba hayatına aktif olarak katılarak iz bırakmışlardır. Hüsnü Yazıcı gibi isimler, sporun yanı sıra farklı alanlarda da önemli başarılara imza atarak kasabanın gururu olmuşlardır.

Neco gibi sanatçıların babalarının Bahçeköy'de yaşaması, kasabanın kültürel zenginliğini gösterir. Can Tüysüz gibi sporcular, Türkiye'ye kazandırdıkları başarılarla kasabanın adını duyurmuşlardır.

Süleyman Yazıcı, Hasan Güzel gibi isimler, kasabanın ilk odun müteahhitlerinden olmuş ve modernleşme sürecinde önemli rol oynamışlardır. Sönmez ailesi gibi aileler, kasabanın ekonomik hayatına yön vererek, bir döneme damga vurmuşlardır.

Mustafa Şen, Abdül Gül, İsmet Barlas, Fethi Barlas gibi muhtarlar, kasabanın altyapısının gelişmesinde büyük emek sarf etmişlerdir. Ali Kıvanç, Mustafa Çetin, Hüseyin İpek gibi ilk muhtarlar ise kasabanın yönetim tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.

Şevket Sönmez gibi ilk imamlar, kasabanın dini hayatına yön vermişlerdir. Ali Özbekrem, Abdullah Altıparmak, Dursun Esen, Nurettin Özbekrem, Mustafa Yazıcı ve isimlerini yazamadığımız ilk üniversite mezunları ise eğitim seviyesinin yükselmesinde öncü olmuşlardır.

İbrahim Erkaptan gibi isimler, spor kulüplerinin kurulmasında ve yönetilmesinde önemli rol oynayarak, kasabanın spor hayatına yön vermişlerdir. Baç ailesi, Ali Yazıcı, Mustafa Şen, Nadir Yılmazel, Hasan Bileyci gibi isimler ise kasabanın ilk kasaplarından olmuştur.

Yazıcı ailesi, Sönmez ailesi, Güzel ailesi gibi aileler, kasabanın ekonomik hayatında önemli bir yere sahip olmuşlardır. Mustafa Şen gibi isimler, kasabanın ilk aygaz bayii olarak hizmet vererek, modernleşme sürecinde önemli bir rol oynamışlardır.

Mehmet Sönmez gibi isimler, kasabanın ilk ayakkabı mağazalarını açarak, ticaretin gelişmesine katkı sağlamışlardır. Çoşkun ailesi, Usta ailesi gibi isimler ise kasabanın ilk lokantalarını açarak, kasabanın sosyal hayatına renk katmışlardır.

Hasan bey gibi isimler, kasabanın ilk saraçları olarak hizmet vererek, kasabanın ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Hüseyin Bargın gibi isimler ise kasabanın ilk kunduracıları olarak, kasabanın ekonomik hayatına katkı sağlamışlardır.

Osman usta gibi isimler, kasabanın ilk at arabası tamircileri olarak hizmet vererek, ulaşımın gelişmesine katkı sağlamışlardır. Abdül Gül, Hasan Yazıcı gibi isimler ise kasabanın ilk nalburları olarak,  katkı sağlamışlardır.

Tulum ailesi, Yazıcı ailesi, Çoşkun ailesi, Güzel ailesi gibi aileler, kasabanın ilk kahvelerini açarak, insanların sosyalleşmesine olanak sağlamışlardır. Yunus bey, Ali Yazıcı gibi isimler ise kasabanın ilk berberleri olarak, insanların kişisel bakımına hizmet vermişlerdir.

Süleyman Yazıcı, Gürhanel ailesi, Man ailesi gibi isimler, kasabaya ilk kamyonları getirerek, ulaşımın gelişmesine katkı sağlamışlardır. Man ailesi ve Konyalı Ömer gibi isimler ise kasabanın ilk oto tamircileri olarak, ulaşımın daha güvenli hale gelmesine katkı sağlamışlardır.

Mustafa Özbekrem gibi isimler, kasabanın ilk iğnecileri olarak, insanların ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Muzaffer Altınsoy gibi isimler, kasabanın ilk belediye başkanı olarak, kasabanın gelişimi için önemli çalışmalar yapmıştır.

Hüsnü Yazıcı, Mustafa Şen, Sami Kasap, Osman Aktaş, Mehmet Güney, Baki Yurttaş, Yakup Çakıroğlu,  isimler, kasabanın ilk meclis üyeleri olarak, kasabanın yönetimine katılmışlardır.

Kastamonulu Sadık bey gibi isimler, kasabanın ilk börekçileri olarak, insanların damak zevkine hitap etmişlerdir. Fehmi bey gibi isimler, kasabanın ilk okul müdürleri olarak, eğitimin gelişmesine katkı sağlamışlardır.

Süleyman Yazıcı gibi isimler, kasabanın ilk büyük düğünlerini yaparak, kasabanın sosyal hayatına renk katmışlardır. Hasan Barlas, Ahmet Altıparmak, İbrahim Konuk gibi isimler, kasabanın ilk polisleri olarak, güvenliğin sağlanmasında önemli rol oynamışlardır.

Ahmet Dalkıran, Foto Nuri kardeşler gibi isimler, kasabanın ilk fotoğrafçıları olarak, kasabanın anılarını ölümsüzleştirmişlerdir. Nurettin Özbekrem, Ahmet Sönmez gibi isimler, kasabanın ilk avukatları olarak, adalete hizmet etmişlerdir.

Ali Özbekrem, Abdullah Altıparmak, Hüseyin Çimen, Hüsnü Esen gibi isimler, kasabanın ilk orman mühendisleri olarak, çevrenin korunmasına katkı sağlamışlardır. Celal Barlas gibi isimler, kasabanın ilk subayları olarak, ülkesine hizmet etmişlerdir.

Bu isimler, sadece birer başlangıç noktasıdır. Bahçeköy'ün tarihinde iz bırakan birçok başka isim de vardır. Bu isimleri araştırmak ve onların hikayelerini öğrenmek, kasabanın geçmişini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Unutmayalım ki, bir kasabanın tarihi sadece binalardan ve sokaklardan ibaret değildir. Asıl önemli olan, o kasabada yaşayan insanların hikayeleri, hayalleri ve mücadeleleridir. 

Yazamadığım çok ilklerin öncü isimleri var kusura bakmasınlar, özet bir yazı oldu. 


5 Eylül 2024 Perşembe

Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği: Bir Mirasın Korunması ve Yaşatılması




 Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği: Bir Mirasın Korunması ve Yaşatılması

Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği, 2008 yılında,Evladı fatihan  olan Müslüman Türklerin Selanik'ten göç etmiş Bahçeköy 'ün kurucuları  olan 80 ailenin torunlarının bir araya gelmesiyle kurulmuş  bir sivil toplum kuruluşudur. Dernek, mübadeleyle birlikte Türkiye'ye gelen ailelerin kültürel mirasını korumak, yaşatmak ve gelecek nesillere aktarma amacıyla önemli çalışmalar yürütmektedir.

Derneğin Amaçları:

 * Kültürel Mirasın Korunması: Mübadele sürecinde yaşanan zorluklara rağmen korunmuş olan kültür, sanat, folklorik değerlerin gelecek nesillere aktarılması.

 * Tarihsel Araştırma: Yakın tarihimizdeki önemli dönüm noktalarından biri olan mübadeleyi bilimsel olarak araştırmak, belgelemek ve bu konuda farkındalık yaratmak.

 * Kültür Varlıklarının Korunması: Mübadillerin geride bıraktığı kültürel varlıkların korunması için çaba göstermek.

 * Sosyal Dayanışma: Mübadele göçmenleri ve sonraki kuşaklar arasında sosyal ve kültürel dayanışmayı güçlendirmek.

 * Barış Kültürü: Türkiye ve Yunanistan halkları arasında dostluk, sevgi ve işbirliğini geliştirmek, barış kültürünün yerleşmesi için çaba göstermek.

Derneğin Tarihçesi:

Birinci kuşak mübadiller, yeni yurtlarına yerleşme ve hayata tutunma mücadelesi vermişlerdir. İkinci kuşak ise sosyal hayata daha fazla katılmış, spor kulüpleri, dernekler gibi sivil toplum kuruluşları kurmuşlardır. Üçüncü kuşak ise köklerine daha fazla bağlanma ihtiyacı hissederek, kültürel miraslarını gelecek nesillere aktarmak amacıyla Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği'ni kurmuşlardır.

Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği, sadece bir dernek olmaktan öte, bir ailenin, bir kültürün ve bir tarihin yaşayan bir örneğidir. Dernek, mübadelenin izlerini taşıyan herkese kapılarını açarak, bu önemli mirası birlikte korumak ve geleceğe taşımak için çalışmaktadır. Derneğimize katılabilir, projelerimize destek olabilirsiniz.

Hüsnü Yazıcı 



Sarıyer Gazetesi nde yazılarım




Linki Sarıyer Gazetesi nde yazılarım 


https://sariyergazetesi.com/kultur-sanat/sariyerin-unutulmayan-hikayesi/

Atatürk'e karşı düşmanlık,

 Atatürk'e karşı düşmanlık, Türkiye'nin karmaşık tarihsel, siyasi ve sosyal yapısından kaynaklanan çok yönlü bir konudur. Bu düşmanlığın temel nedenleri arasında şunlar sayılabilir:

 * İdeolojik Farklılıklar: Atatürk'ün modernleşme ve laikleşme hedefleri, geleneksel değerlere bağlı bazı kesimleri rahatsız etmiştir. Özellikle dinin siyasetten ayrılması ve bazı İslamî uygulamaların kısıtlanması, bu kesimlerde tepkilere yol açmıştır.

 * Siyasi Çıkarlar: Bazı siyasi aktörler, kendi ideolojilerini ve çıkarlarını güçlendirmek için Atatürk'e karşı bir söylem geliştirmişlerdir. Bu durum, özellikle geçmişte ve günümüzde yaşanan siyasi çekişmelerde sıklıkla gözlemlenmiştir.

 * Tarihsel Revizyonizm: Atatürk'ün hayatı ve devrimleri hakkında farklı yorumlar ve hatta yanlış bilgiler yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu durum, özellikle genç nesiller arasında Atatürk'e karşı olumsuz bir algı oluşmasına neden olmuştur.

 * Korku ve Belirsizlik: Atatürk'ün başlattığı değişimler, toplumun bazı kesimleri için korku ve belirsizliğe yol açmıştır. Özellikle geleneksel yaşam tarzlarına bağlı olanlar, bu değişimlere ayak uymakta zorlanmışlardır.

 * Kişisel Nedenler: Bazı kişiler, Atatürk'e karşı düşmanlık beslemelerinin kişisel nedenleri olduğunu öne sürerler. Bu nedenler arasında, aileden gelen önyargılar, kişisel deneyimler veya psikolojik faktörler yer alabilir.

Bu nedenlerin bir araya gelmesi, Atatürk'e karşı farklı şiddetlerde ve farklı gerekçelerle düşmanlık besleyen çeşitli grupların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Önemli Not: Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve modern Türkiye'nin mimarı olarak kabul edilir. Onun fikirleri ve devrimleri, Türkiye'nin bugün olduğu yere gelmesinde büyük rol oynamıştır. Atatürk'e karşı yapılan eleştiriler, demokratik bir toplumda doğal karşılanabilir ancak bu eleştiriler, tarihi gerçekleri çarpıtmamalı ve kişisel hakaretlere dönüşmemelidir.

Bu konuda daha detaylı bilgi almak için aşağıdaki kaynakları inceleyebilirsiniz:

 * Kitaplar: Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatı ve devrimleri hakkında yazılmış birçok bilimsel çalışma bulunmaktadır.

 * Belgeseller: Atatürk'ün hayatı ve devrimleri hakkında yapılmış belgeseller, konuyu daha anlaşılır hale getirebilir.

 * Akademik Makaleler: Bu konuda yazılmış akademik makaleler, farklı bakış açılarını sunabilir.

Unutmayın ki, Atatürk'e karşı düşmanlık, Türkiye'nin demokratik geleceği için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu sorunun çözümü için, tarihsel gerçeklerin doğru bir şekilde öğrenilmesi, farklı görüşlere saygı duyulması ve toplumsal uzlaşının sağlanması gerekmektedir.

Not: Bu cevap, genel bir bilgi verme amacı taşımaktadır. Her bireyin Atatürk hakkındaki düşünceleri farklı olabilir ve bu farklılıklar saygı gösterilmelidir.

Cumhuriyet Döneminde Heykel Yapımının Amacı

 Cumhuriyet Döneminde Heykel Yapımının Amacı

Cumhuriyet döneminde heykel yapımının sürekliliğinin temel amacı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin modern kimliğini ve değerlerini görsel olarak ifade etmek, ulusal birlik ve beraberliği pekiştirmek ve yeni bir sanat anlayışını topluma yaymaktı.

Bu amacın altında yatan daha spesifik nedenler şunlar olabilir:

 * Modernleşme ve Batılılaşma: Heykel sanatı, o dönemde modern ve medeni kabul edilen Batılı ülkelerle uyumlu bir imaj çizmek için önemli bir araç olarak görülüyordu.

 * Ulusal Bilinç: Heykeller aracılığıyla milli kahramanlar, tarihi olaylar ve kültürel değerler yüceltilerek, halkta güçlü bir ulusal bilinç oluşturulmaya çalışılıyordu.

 * Sanatın Toplumsal Hayata Entegrasyonu: Heykeller, kamu alanlarına yerleştirilerek sanatın sadece elit bir kesimin değil, tüm halkın erişimine açık hale getirilmesini amaçlıyordu.

 * Yeni Nesillerin Yetiştirilmesi: Heykel sanatı eğitimine önem verilerek, yeni nesillere sanatın önemi ve güzelliği aşılanmaya çalışılıyordu.

Özetle, Cumhuriyet döneminde heykel yapımının sürekliliği, yeni bir devletin kuruluşunun heyecanı, modernleşme çabaları ve ulusal bir kimlik oluşturma isteğinin bir yansımasıydı.

4 Eylül 2024 Çarşamba

Karacaova Bölgesi Hakkında Tarihsel Araştırmalar İçin Önemli Notlar

 Karacaova Bölgesi Hakkında Tarihsel Araştırmalar İçin Önemli Notlar

Karacaova bölgesi gibi tarihi derinliklere sahip bölgelerin incelenmesinde, kaynakların güvenilirliği en kritik noktadır. Özellikle göç ve yerleşim gibi hassas konularda, iddiaların somut kanıtlarla desteklenmesi şarttır.

Neden Bizans ve Osmanlı Arşivleri Önemli?

 * Birinci el bilgi: Bu arşivler, o dönemlerdeki yaşamı, yönetimi ve nüfus hareketlerini doğrudan yansıtan belgeleri içerir.

 * Tarafsızlık: Kişisel yorumlardan ziyade, resmi kayıtlara dayandığı için daha objektif bir bakış açısı sunar.

 * Doğrulama: Bir yazarın iddiaları, bu arşivlerdeki bilgilerle karşılaştırılarak doğrulanabilir veya çürütülebilir.

Bir Yazının Kaynak Olarak Kabul Edilmesi İçin Şartlar:

 * Uyum: Yazarın iddiaları, Bizans ve Osmanlı arşivlerindeki bilgilerle tutarlı olmalıdır.

 * Kanıt: Yazar, iddialarını destekleyen somut belgeler sunmalıdır (örneğin, nüfus sayımları, yerleşim kayıtları).

 * Tarafsızlık: Yazarın kişisel önyargıları veya siyasi görüşleri, araştırmayı etkilememelidir.

Tarih Araştırmalarının Disiplinli Yöntemi:

 * Zaman: Kaynağın üretildiği tarih, bilgilerin güncelliğini ve güvenilirliğini belirler.

 * Bölge: Kaynağın üretildiği yer, yerel özelliklerin anlaşılmasında önemlidir.

 * Yazar/Sahip: Kaynağın üreticisinin kimliği, yazarın uzmanlığı ve tarafsızlığı hakkında bilgi verir.

 * Analiz: Kaynağın diğer kaynaklarla olan ilişkisi, bilginin doğrulanmasında kullanılır.

 * Bütünsellik: Kaynağın orijinal hali, bilgilerin tam ve doğru anlaşılmasını sağlar.

 * Güvenilirlik: Kaynağın içeriğini doğrulayan kanıtların varlığı, bilginin kabul edilebilirliğini belirler.

Özetle, Karacaova bölgesi gibi tarihi zenginliklere sahip yerlerin incelenmesinde, bilimsel yöntemlere bağlı kalınmalı ve kaynakların kritik bir gözle değerlendirilmesi gerekmektedir. Sadece kişisel anılar veya duyumlar değil, somut belgelerle desteklenen araştırmalar, tarihe daha doğru bir ışık tutacaktır.

3 Eylül 2024 Salı

1568 yılı Gostolob - Gustulüp köyü Osmanlı dönemi

 Karye­i Gostolob, an­zeamet­i müşarun­ileyhİbrahim  tabi­i Yenice­i Vardar

Çiftlik­i Hasan, merd­i timar, haliya der­yed­i Memiveled­i O

Çiftlik­i Hamza, haliya der­yed­i Hüseyin veled­i O, Ç (çift)

Çiftlik­i Hacı Cafer, nim (yarım çiftlik)

Mahmud(veled­i) İlyas, nim (yarım çiftlik)

Mahmud(veled­i) Hasan, nim (yarım çiftlik)

Osmanlıca Belge Tercümesi ve Analizi

Belgenin Genel İçeriği:

Bu Osmanlıca belge, bir köyün (Gostolob) ve ona bağlı çeşitli çiftliklerin mülkiyet ve işletme durumunu açıklamaktadır. Belgedeki terimler, o dönemdeki toprak düzenine ve idari birimlere dair önemli bilgiler vermektedir.

Tercüme:

 * Karye-i Gostolob: Gostolob köyü.

 * Anzeamet-i müşarun ileyh İbrahim: Bu köye bağlı olan İbrahim'e ait.

 * Tabi-i Yenice-i Vardar: Yenice-i Vardar'a bağlı (idari olarak).

 * Çiftlik-i Hasan, merdi timar: Hasan çiftliği, timarlı bir çiftliktir. (Timar: Belirli bir geliri olan ve bu gelirle devlete hizmet eden sipahilerin kullandığı toprak parçası.)

 * Haliya deryed-i Memiveled-i O: Memi oğlu'nun deniz (yani büyük) hali (tarla) sahibi.

 * Çiftlik-i Hamza, haliya deryed-i Hüseyin veled-i O, Ç: Hamza çiftliği, Hüseyin oğlu'nun deniz hali sahibi, bir çiftlik.

 * Çiftlik-i Hacı Cafer, nim: Hacı Cafer çiftliği, yarım çiftlik.

 * Mahmud(veled-i) İlyas, nim: İlyas oğlu Mahmud, yarım çiftlik sahibi.

 * Mahmud(veled-i) Hasan, nim: Hasan oğlu Mahmud, yarım çiftlik sahibi.

Analiz:

 * Toprak Düzeni: Belge, Osmanlı toprak düzeninde sıkça görülen timar sistemi ve çeşitli büyüklükteki çiftliklere dair örnekler vermektedir. Timar, sipahilerin devlet hizmet karşılığında kullandığı toprak parçası iken, çiftlikler ise daha küçük ve genellikle çiftçiye ait olan tarım arazileridir.

 * Mülkiyet ve İşletme: Belgede bahsedilen kişilerin mülkiyet hakları ve tarım arazilerinin büyüklükleri belirtilmektedir. "Haliya deryed" ifadesi, geniş bir tarım arazisine sahip olmayı ifade eder.

 * İdari Bağlılık: Gostolob köyünün Yenice-i Vardar'a bağlı olduğu belirtilmektedir. Bu da bölgedeki idari yapılanma hakkında bilgi vermektedir.

Sonuç:

Bu Osmanlıca belge, basit gibi görünse de, Osmanlı toprak sistemi, mülkiyet ilişkileri ve idari yapılanma hakkında önemli ipuçları sunmaktadır. Belgedeki terimler ve kavramlar, o dönemdeki kırsal hayatı ve ekonomik durumu anlamak için anahtar niteliğindedir.

Ek Bilgiler:

 * Çeviri Notları: Belgede geçen bazı terimler, günümüz Türkçesinde tam karşılığı olmayan veya anlamı değişen terimlerdir. Bu nedenle çeviride bazı açıklamalar yapılmıştır.


1 Eylül 2024 Pazar

Karacaova (Karacaabad) Bölgesinin Tarihsel Gelişimi


Karacaova (Karacaabad) Bölgesinin Tarihsel Gelişimi

Karacaova (Karacaabad), tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış önemli bir bölgedir. Özellikle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin önemi artmıştır.

Bizans Dönemi

 * Hristiyan Türkler: Bölgede Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz-Oğuz gibi Hristiyan Türk toplulukları yaşamını sürdürmüştür.

 * Makedonya'nın En Büyük Türk Yerleşimi: Bizans döneminde Karacaova, Makedonya'nın en büyük Türk yerleşim yeri olarak kabul edilir.

Osmanlı Dönemi

 * Müslüman Türkler: Osmanlı hakimiyetiyle birlikte bölge ağırlıklı olarak Müslüman Türklerin yaşadığı bir yer haline gelmiştir.

 * Evladı Fatihan, Konyar, Yörük: Bölgedeki Türkler, Evladı Fatihan, Konyar ve Yörük gibi farklı kökenlere sahip topluluklardan oluşmaktaydı.

 * Karacaova ve Karacaabad Adları: Osmanlı döneminde bölgeye Karacaova adı verilmiş, idari merkezi olan kaza ise Karacaabad olarak anılmıştır.

Farklı Dönemlerdeki Adları

 * Bizans, Bulgar ve Sırp Dönemleri: Bu dönemlerde bölgeye sırasıyla Alpomia, Moglena ve Olivir adları verilmiştir.

Özetle, Karacaova (Karacaabad) bölgesi, tarih boyunca farklı adlarla anılmış ve çeşitli halklara ev sahipliği yapmıştır. Bölgenin, özellikle Türkler açısından önemli bir yerleşim merkezi olduğu ve bu durumun Bizans döneminden itibaren devam ettiği görülmektedir.

Yazıcı Ailesi: Mübadelenin İnsan Yüzü

 




Yazıcı Ailesi: Mübadelenin İnsan Yüzü

1923 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi anlaşmasıyla milyonlarca insanın hayatını kökten değiştirdi. Bu zorlu süreçte, evladı fatihan Müslüman Türkler den Yazıcı ailesi de yeni bir hayata başlamak zorunda kaldı. Torun Hüsnü Yazıcı'nın anlatımıyla şekillenen aile hikayesi, mübadelenin bireysel etkilerini gözler önüne sererek, bu büyük insanlık trajedisinin derinliğini ortaya koyuyor.

Selanik'ten Bahçeköy'e: Köklü Bir Ailenin Hikayesi

1700'lü yıllardan itibaren Selanik'in Karacaabad kazası, Gustulüp köyünde yaşayan Yazıcı ailesi, nesiller boyu bölgeye kök salmıştı. Osmanlı devlet arşivlerinde "yazıcı" olarak geçen aile, köylüler arasında saygın bir konuma sahipti. Ailenin soy ağacı, 1831 yılı nüfus defterinde 1700 yıllarına kadar takip edilebiliyor ve bu defterde "Yazıcı" lakaplı Mehmet Efendi'nin Fustan köyünden Ümran Hanım ile evlendiği ve bu evlilikten Hüsnü, Basri ve diğer çocuklarının olduğu belirtiliyor.

Ancak 1923 yılında gerçekleşen mübadele, bu köklü ailenin hayatını sonsuza dek değiştirdi. Aile, zorunlu göçle İstanbul'a geldi ve Bahçeköy'e  1924 yılında köyün kurucu aileleri olarak yerleştirildi. Mübadele öncesinde köyünde saygın bir konumu olan Yazıcı Hüsnü Efendi, yeni yuvasında da topluma faydalı olmak için çabaladı. Köye gelen misafirleri ağırladı, köyün sorunlarıyla ilgilendi ve çevresinde sevilen bir kişi oldu.

Kayıplar ve Yeni Başlangıçlar

Mübadele, Yazıcı ailesi için büyük kayıplar anlamına geliyordu. Selanik'teki evleri, toprakları ve sevdikleri geride kalmıştı. Bahçeköy'e geldiklerinde kendilerine verilen ev ve tarla, eski yaşamlarına göre oldukça yetersizdi. Üstelik, yaşadıkları ev kısa süre sonra bir yangında kül oldu. Ancak aile, bu zorluklara rağmen yılmadı ve yeni bir hayat kurmak için çabaladı.

Ailenin büyük oğlu Hüsnü, Trablusgarp'ta askerlik yaptığı sırada yaşadığı bir olay, ailenin hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Askerliğe giderken kayınpederine emanet ettiği altınları, dönüşünde bulamadı. Bu olay, ailenin yaşadığı zorlukların yanı sıra, o dönemki insanların güven duygusunun ne kadar zedelendiğini de gösteriyordu.

Bahçeköy'de Yeni Bir Hayat

Yazıcı ailesi, Bahçeköy'de yeni bir hayata başlarken, hem geçmişe özlem duyuyor hem de geleceğe umutla bakıyordu. Ailenin erkek bireyleri, tarım, ticaret ve hayvancılıkla uğraşarak geçimlerini sağlamaya çalıştı. 

Hüsnü Efendi, Bahçeköy'de de saygın bir konuma geldi. Komşularına yardım eden, sorunlarını dinleyen ve çözüm bulan bir kişi olarak tanındı. Aynı zamanda, köyün sosyal ve kültürel hayatına da önemli katkılar sağladı.

Mücadelenin İnsan Yüzü

Yazıcı ailesinin hikayesi, mübadelenin sadece bir istatistik değil, aynı zamanda bireylerin yaşadığı acı dolu bir deneyim olduğunu göstermektedir. Ailenin yaşadığı kayıplar, özlemler ve yeni bir hayata adapte olma mücadelesi, mübadelenin insan yüzünü ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, ailenin dayanışması, birbirine destek olması ve yeni bir hayata tutunma çabası, insan ruhunun gücünü de gözler önüne sermektedir.

Miras ve Gelecek

Yazıcı ailesi, yaşadıkları zorluklara rağmen gelecek nesillere güçlü bir miras bıraktı. Çalışkanlık, dayanışma, yardımseverlik gibi değerler, ailenin temel taşlarını oluşturdu. Ailenin çocukları, farklı mesleklerde çalışarak toplum hayatına katıldı ve aile adını daha da ileriye taşıdı.

Sonuç

Yazıcı ailesinin hikayesi, mübadelenin bireyler üzerindeki derin izlerini gözler önüne seren önemli bir örnektir. Bu hikaye, aynı zamanda geçmişle gelecek arasında bir köprü kurarak, gelecek nesillere bırakılan değerlerin önemini vurgulamaktadır. Ailenin yaşadığı zorluklar ve başarılar, bize insan ruhunun dayanıklılığını ve umudun gücünü hatırlatmaktadır.

Anavatandan Ata toprağına  görevli gidiş, Ata toprağından Ana vatana zorunlu  göç yolculuğu

31 Ağustos 2024 Cumartesi

Mübadele, Mülteci, Sığınmacı, Göçmen ve Mübadil Kavramları

 Mübadele Nedir?

Mübadele, iki ülke veya toplum arasındaki nüfus değişimidir. 

1923 Türk-Yunan nüfus   mübadelesi, Lozan Antlaşması ile birlikte gerçekleştirildi. Yaklaşık 1 milyon Rum ve 550 bin Türk, yaşadıkları toprakları terk ederek karşılıklı olarak yer değiştirdi.

 Mübadele öncesinde her iki toplumun taşınmaz malları özel komisyonlarca değerlendirildi ve resmi kayıtlara geçirildi.

Mübadele, her iki toplum için de büyük ekonomik ve sosyal kayıplara yol açtı.

 Mübadeleyle mecburi göç edenlerin geriye kalan mallarının karşılığı verilmesi planlanmıştı ancak bu uygulama tam olarak gerçekleşmedi. 

Mübadele, iki ülke için de derin izler bırakan bir süreç oldu. Hem ekonomik hem de sosyal hayatta büyük dönüşümler yaşandı.


Mülteci, Sığınmacı, Göçmen ve Mübadil Kavramları


Günümüzde sıkça duyduğumuz "mülteci", "sığınmacı", "göçmen" ve "mübadil" gibi kavramlar, birbirine benzer görünmekle birlikte farklı anlamlara sahiptir. Bu kavramları doğru anlamak, göç hareketlerini daha iyi kavramamız için önemlidir.


Mülteci Kimdir?

 * Tanım: Vatandaşı olduğu ülkede ırkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulüm göreceği korkusu taşıyan ve bu nedenle ülkesini terk etmek zorunda kalan kişidir.

 Uluslararası koruma altındadırlar ve yaşadıkları ülkede temel hak ve özgürlüklerden yararlanırlar.


Sığınmacı Kimdir?

 Mülteci statüsü için başvuran ancak henüz bu statü verilmemiş kişidir.

Mülteci olma olasılığı değerlendirilirken geçici olarak koruma altına alınırlar.


Göçmen Kimdir?

 Daha iyi bir yaşam, iş imkanı veya eğitim gibi nedenlerle gönüllü olarak yaşadığı ülkeden başka bir ülkeye veya bölgeye yerleşen kişidir.

Mübadil Kimdir?

Devletler arasında yapılan anlaşmalar sonucu, yaşadığı ülkeden zorunlu olarak başka bir ülkeye yerleştirilen kişidir.

 Göç kararında kendi iradeleri olmadığı için diğer gruplardan ayrılırlar.

Özetle:

 Mülteci: Zulümden kaçan, uluslararası koruma altındaki kişi.

Sığınmacı: Mülteci olma olasılığı değerlendirilen kişi.

Göçmen: Daha iyi yaşam için gönüllü göç eden kişi.

 Mübadil: Devletler arası anlaşma sonucu zorunlu göç eden kişi.

Hüsnü Yazıcı 


Bir Hatıra Yolculuğu

Bir Hatıra Yolculuğu

Mayıs 2008'de, Lozan Mübadilleri Vakfı'nın düzenlediği bir geziyle tarihin derinliklerine doğru unutulmaz bir yolculuğa çıktık. Bahçeköy'den yola çıkan otobüsümüz, gece yarısı karanlığında ilerlerken heyecanımız giderek artıyordu. Sabahın ilk ışıklarında Ipsala sınır kapısını geçerek Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesine ulaştık.

Tarihin İzinde Bir Yolculuk

Meriç ve Karasu nehirleri arasında kalan bu topraklar, yüzyıllardır Türklerin yaşadığı köklü bir geçmişe sahip. Gümülcine ve İskeçe gibi şehirlerdeki yoğun Türk nüfus, bizi derinden etkiledi. Dedeagac üzerinden Gümülcine'ye ulaştık ve ardından Rodop Dağları'nın eteklerindeki Türk köylerini geçerek İskeçe'ye vardık. Drama'da yöresel lezzetleri tadıp, Seres'te tarihi kaleyi ziyaret ettik.

Atalarımızın Topraklarında

Selanik'e doğru yol alırken, Langada ve Vodina gibi kasabalarda durarak atalarımızın izini sürdük. Vardar Ovası'nın bereketli topraklarında, mübadele sırasında Anadolu'dan getirilen Rumların yerleştirildiği köyleri gezdik. Özellikle Karacaova'daki ziyaretlerimiz, unutulmaz anılar biriktirmemize vesile oldu.  Kuzuşene'de düzenlenen gece, bizleri bir araya getirerek kardeşlik bağlarımızı güçlendirdi.

Geçmişle Geleceğin Buluşması

Vodina'da şelaleyi ziyaret edip, yöresel ürünler satın aldık. Gezdiğimiz köylerde, insanların sıcakkanlılığı ve misafirperverliği bizi çok etkiledi. Sieste saatlerinde sessizleşen sokaklar, akşamları yeniden canlanıyordu. Ancak atalarımızın evlerini bulabilmek mümkün değildi. Zamanın acımasızlığı, her şeyi değiştirmişti.

Selanik'te Anılar Canlandı

Selanik'te Beyaz Kule, sahil ve Atatürk'ün evini ziyaret ederek, mübadelenin zorlu süreçlerini bir kez daha hatırladık. Kavalya'da yola koyulmadan önce, deniz ürünleriyle donatılmış lezzetli bir akşam yemeği yedik. Gümrükte alışveriş yapıp, Tekirdağ'da mola verdikten sonra yorgun ama mutlu bir şekilde evlerimize döndük.

Bir Miras, Bir Sorumluluk

Karacaova mübadilleri olarak, Sarıyer, Kemerburgaz,  İzmir, Alaçatı, Çanakkale, Biga, Edirne, Kıyık, Bursa, Gürsu, Bilecik, Vezirhan ve Kütahya gibi farklı yerlere yerleştik. Birinci kuşak, sıfırdan başlayarak büyük zorluklar aştı ve ikinci kuşağa daha rahat bir yaşam sundu. Üçüncü kuşak ise geçmişini merak ederek, atalarının izini sürüyor. bu gezi, bize geçmişimizi hatırlatırken, geleceğe daha sıkı bağlanmamızı sağladı.

Atatürk Arboretumu

Atatürk Arboretumu

Bir Yaşamın İzinde, Doğanın Kalbinde

İstanbul'un yeşilin en yoğun hissedildiği köşelerinden biri olan Bahçeköy, bünyesinde barındırdığı doğal güzelliklerle ziyaretçilerini büyüler. Bu eşsiz coğrafyada yer alan Atatürk Arboretumu ise, hem bilimsel hem de estetik açıdan büyük öneme sahip bir yeşil ada olarak dikkat çeker.

1939 yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi tarafından başlatılan arboretum projesi, uzun yıllar süren çalışmalarla günümüzdeki görkemli haline ulaşmıştır. 1973 yılında 56 hektara yayılan alan, 1980 yılında Atatürk'ün doğumunun yüzüncü yılı anısına Atatürk Arboretumu olarak adlandırılmış ve 343 hektara çıkarılarak önemli bir dönüm noktası yaşamıştır.

Atatürk Arboretumu, dünyanın en büyük arboretumlarından biri olma özelliğini taşır. Burası, adeta canlı bir ağaç ve bitki müzesi gibidir. Dünyanın dört bir yanından getirilen binlerce ağaç türü, bu eşsiz koleksiyona katılmıştır. Her bir ağacın üzerindeki kimlik kartı, ziyaretçilere ağacın türü, geldiği coğrafya ve yaşı hakkında bilgi verir. Arboretum içindeki göletler, yürüyüş parkurları ve çeşitli bitki örtüsü, ziyaretçilere huzurlu ve keyifli bir deneyim sunar.

Arboretum, sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda bilimsel araştırmalara da ev sahipliği yapar. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi ile olan işbirliği sayesinde, arboretumda birçok önemli bilimsel çalışma yürütülmektedir. Özellikle bitki ıslahı, genetik çeşitlilik ve iklim değişikliğinin etkileri gibi konularda yapılan araştırmalar, bilim dünyasına önemli katkılar sağlamaktadır.

Atatürk Arboretumu, Orta Avrupa, Akdeniz ve Güney Avrupa, Karadeniz ve kısmen Kafkas olmak üzere üç farklı floraya ait 450'den fazla ağaç türünü bünyesinde barındırır. Bu zengin biyolojik çeşitlilik, arboretumun bilimsel önemini daha da artırmaktadır.

Not, Ulaşım ve Ziyaret Bilgileri

Atatürk Arboretumu, İstanbul'a ulaşımın oldukça kolay olduğu bir konumdadır. Taksim'e 20, Boğaz sahiline 6  kilometre uzaklıkta bulunan arboretum, toplu taşıma araçları veya özel araçlarla rahatlıkla ulaşılabilir. Arboretum, yılın her mevsimi ziyaret edilebilecek bir yerdir. Ancak bahar ve sonbahar ayları, doğanın en güzel renklerini sunduğu için ziyaret için en uygun zamanlardır.

Hüsnü Yazıcı 

BelgratOrmanı

 Belgrad Ormanları: İstanbul'un Yeşil Kalbi

İstanbul'un Kuzeyindeki Yeşil Cennet

İstanbul'un kuzeyinde yer alan Belgrad Ormanları, 5.300 hektarlık geniş bir alana yayılmış, şehrin hem akciğeri hem de doğal bir mirasıdır. Yıllardır İstanbul halkının dinlenme ve rekreasyon alanı olarak kullanılan orman, tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülemektedir.

Belgrad Ormanları adını, Kanuni Sultan Süleyman'ın Belgrad seferi dönüşünde getirdiği esirlerin buraya yerleştirilmesinden alır. Osmanlı döneminde şehrin su ihtiyacının büyük bir kısmı bu ormandaki bentlerden sağlanmıştır. Kömürcü Bent, Büyük Bent, Topuzlu Bendi gibi tarihi yapılar, hem sulama sisteminin önemli bir parçası olmuş hem de ormanın doğal güzelliklerine ayrı bir hava katmıştır.

Ormanın en dikkat çekici özelliklerinden biri, zengin bitki örtüsüdür. Meşe, kayın, gürgen ve kestane ağaçları, ormana hakim türler arasında yer alır. Ayrıca, çeşitli çalı ve bitki türleri de ormanın biyolojik çeşitliliğini artırır. Belgrad Ormanları, birçok kuş türüne de ev sahipliği yapar.

Belgrad Ormanları, İstanbul halkının hafta sonlarını değerlendirmek için sıkça tercih ettiği bir yerdir. Orman içindeki yürüyüş parkurları, piknik alanları, bisiklet yolları ve spor tesisleri, ziyaretçilere farklı aktiviteler sunar. Özellikle Neşet Suyu çevresi, temiz havası ve doğal güzellikleriyle öne çıkar.

Belgrad Ormanları, uzun yıllardır koruma altında olan bir alandır. Ancak, artan nüfus ve şehirleşme, ormanın doğal yapısını tehdit etmektedir. Bu nedenle, ormanın korunması ve sürdürülebilir kullanımı büyük önem taşımaktadır.

Not

 Ormanı temiz tutun, çöp bırakmayın.

  Ateş yakmayın, sigara izmaritlerini yere atmayın.

 Bitkilere zarar vermeyin, hayvanları rahatsız etmeyin.

 Ormanın doğal yapısını korumak için belirlenen yolların dışında dolaşmayın.

Belgrad Ormanları, İstanbul'un en değerli doğal miraslarından biridir. Hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine unutulmaz anlar yaşatan bu orman, gelecek nesillere aktarılması gereken bir değerdir.

30 Ağustos 2024 Cuma

Peçenek Türkleri Büyükdere de

 Sarıyer'in Unutulmayan Hikayesi: Boğazı  Atla Yüzen 15 Bin Peçenek Türkleri 

Sarıyer, İstanbul'un gözde ilçelerinden biri olmasının yanı sıra, köklü bir tarihe sahip.  İki denizi birleştiren Boğaz, Marmara ve Karadeniz'i aynı anda görebildiğimiz eşsiz coğrafyasıyla, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda tarihi olaylara tanıklık etmiş olmasıyla da dikkat çekiyor.

Bizans kaynaklarından öğrendiğimiz üzere, 15 bin kişilik bir Peçenek Türk topluluğu, bir zamanlar Bizans'a paralı askerlik yaparken, Selçukluların ilerlemesini durdurmak üzere yola çıkmış. Ancak Üsküdar'a ulaştıklarında, soydaşlarına karşı savaşmak istemeyerek geri dönmek istemişler. Bizanslıların engellemesi üzerine çaresiz kalan Peçenekler, atlarıyla birlikte boğaza atlayarak yüzer halde Sarıyer Büyükdere'ye ulaşmışlar. Bu sayede, dünyada boğazı denizde atla geçen ilk Türkler olarak tarihe geçmişler.


Bu unutulmaz olayı ve iki denizin birleşmesini aynı anda görülmesi Sarıyer Spor Kulübü önü ve Büyükdere sahili gibi sembolik noktalara bu hikayeyi anlatan bilgilendirme panoları yerleştirilerek, hem yerli hem de yabancı turistlerin bu tarihi olaya tanıklık etmeleri sağlanabilir.

Bu tür tarihi olayları gelecek nesillere aktarmak, ilçemizin zengin mirasını korumak ve gelecek kuşaklara taşımak adına hepimizin görevidir.


Hüsnü Yazıcı

29 Ağustos 2024 Perşembe

Sarıyer Gazetesi nde kitabım ile ilgili yazı

 SARIYER GAZETESİ'NDE

BEŞİNCİ KİTABIMIN HABERİ 


Hüsnü Yazıcı’dan Sarıyer’e yeni eser


Sarıyer’in sevilen isimlerinden Hüsnü Yazıcı, geçmişten günümüze mübadele yıllarını anlatan eserlerine bir yenisini daha ekledi. “Mübadele Selanik’ten Sarıyer’e 1924” kitabı yayınlanan Yazıcı, Sarıyer Gazetesi’ni ziyaret ederek kitabı üzerine sohbet etti.



Rukiye Ay29 Ağustos 2024, 18:16 yayınlandı






  


Sarıyer’in sevilen simalarından Hüsnü Yazıcı, mübadele yıllarını anlattığı kitaplarına bir yenisini daha ekledi. Araştırmalarıyla zenginleştirdiği ve Sarıyer’in geçmişten bugüne kadar mübadele yıllarına kaynak oluşturacak bilgilerle kaleme aldığı 4 kitabına bir yenisini daha ekleyen Hüsnü Yazıcı, Sarıyer Gazetesi’ne ziyarette bulundu. Sarıyer Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Bekir Batu ile Haber Müdürü Rukiye Ay’ın misafiri olan Hüsnü Yazıcı önemli değerlendirmelerde bulundu.





“AKADEMİSYEN DEĞİLİM, AKTARACAK SÖZÜ OLAN YAZABİLİR”


Renkli kişiliği ve araştırmayı seven yapısıyla çevresindekilerin sevgisini kazanan Hüsnü Yazıcı, basılı olarak yayınlanan beşinci kitabı “Mübadele Selanik’ten Sarıyer’e 1924” isimli kitabı üzerine değerlendirmelerde bulundu. Yazıcı, “Bu kitapta ailemin geldiği ata toprağı Selanik Karacaova bölgesi ve Anavatanda iskan oldukları Sarıyer bölgesi Bahçeköy’ün bilgileri ailem ve biraz da benim hakkımda hatıraları yazdım. Mübadele konusuna ilgim ilk olarak 2005 yılında başladı. Akademisyen değilim, akademisyenlerin yapması gereken çalışmalardaki boşlukları yerinde kaynaklarını araştırarak yazıyorum. Yazar olmak için eğitim zorunlu değildir, yazarlık becerisi olan herkes yazar olarak çalışabilir. Söyleyecek, aktaracak sözü olan herkes kitap yazabilir ve kitap çıkarabilir. Kitaplarım çok sayıda kütüphaneye kaynak eser olarak girdi ve o yılları araştıran öğrenciler için de kaynak bilgiler sağlıyor. O yılları hem yaşayan hem de araştıran bir isim olarak bu beni çok mutlu ediyor” dedi.





 “KISA VE ÖZ YAZILARLA BİLGİLERİ PEKİŞTİRMEYİ AMAÇLIYORUM”


Kitaplarının genellikle az sayfa sayısına sahip olduğuna da dikkat çeken ve bunu ne için yaptığını da anlatan Hüsnü Yazıcı; “Günümüzde ne yazık ki kitap okuma oranları yeterli seviyede değil! Ben de kitaplarımla bilgileri pekiştirmeyi hedeflerken bunu da göz önünde bulunduruyorum. Yani benim kağıt olarak basılı beşinci ve dijital ortamda da yer alan kitaplarımla sayıları dokuzu bulan araştırma kitaplarımı herkes rahatlıkla kısa sürede okuyabilir. Mübadele yıllarını Sarıyer’de yaşadığım ve o yıllardan günümüze anılarımızın da kaynak oluşturduğu için merak eden herkesin okumasını tavsiye ederim. Google Kitaplar’dan da rahatlıkla ulaşıp okuyabilirler” diye konuştu.





Hüsnü Yazıcı, geçmişten bugüne Sarıyer’de mübadele yıllarını anlatan ve fotoğraflarla da tarihe not düştüğü kitabını Sarıyer Gazetesi ekibi adına imzalayarak misafirperverliklerinden ötürü teşekkür ettiği Sarıyer Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Bekir Batu’ya takdim etti. Sarıyerliler için önemli ve faydalı bir çalışma olduğunun altını çizen Bekir Batu, ziyaretinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek Hüsnü Yazıcı’ya başarılar diledi.





HÜSNÜ YAZICI KİMDİR?


1964 Sarıyer Bahçeköy doğumlu, ilkokulu Bahçeköy’de, orta ve liseyi Sarıyer’de okudu. Ticaret hayatına Bahçeköy’de zahireci ve odun mütahiti olarak başladı. Askerlik dönüşü, 1987 yılında Sarıyer’de marketçilik yapmaya başladı. O zamanki şartlarda değişik promosyonlarla İstanbul’da ses getirdi. Askerliğini İzmir Poligon’da 84/2 Talim Öğretmeni ve Yazıcı olarak yaptı. Bahçeköy Spor Kulübü Başkanlığı döneminde, kulüp binası ve lokali kazandırdı. Sarıyer Spor Kulübü’nde birinci lige çıkan takımda şampiyonluk gören yöneticilerden ve kulüpte haysiyet divan kurulu üyesidir. İki dönem Belediye Meclis Üyeliği, Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği Kurucu Üyeliği ve çeşitli sosyal derneklerde üyeliği vardır. Babası hayrına, Bahçeköy Cami Şadırvanı’nı 1994 yılında yapmıştır. “Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü”, “Karacaova ve Göstelup Köyü ve Karacaova/Karacaabad 1831 yılı nüfus defteri”, “Selanik Karacaova Bölgesi Mübadelede Köylerinden Gelen Aileler” adlı yazdığı baskılı 4 kitabı, 5 kitabı da dijital e-kitap ile toplamda 9 kitabı bulunmakta.









Beşinci kitabım hakkında

 Hüsnü Yazıcı'dan Sarıyer'e Yeni Bir Eser: "Mübadele Selanik'ten Sarıyer'e 1924"

Sarıyer'in sevilen simalarından Hüsnü Yazıcı, mübadele yıllarını anlatan kitaplarına bir yenisini daha ekledi. Yeni kitabı "Mübadele Selanik'ten Sarıyer'e 1924" ile Sarıyer'in geçmişine ışık tutan Yazıcı, bu çalışmasında aile geçmişini ve mübadelenin Sarıyer'e etkilerini detaylı bir şekilde anlatıyor.

Sarıyer Gazetesi'ni Ziyaret Etti

Yazıcı, yeni kitabı hakkında konuşmak üzere Sarıyer Gazetesi'ni ziyaret etti. Gazete İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Bekir Batu ve Haber Müdürü Rukiye Ay ile bir araya gelen Yazıcı, önemli değerlendirmelerde bulundu.

Akademisyen Olmadan Yazmak

Yazıcı, akademisyen olmadan da önemli araştırmalar yapılabileceğini ve bilgi paylaşımında bulunulabileceğini vurguladı. Kendi deneyimlerini ve araştırmalarını birleştirerek yazdığı kitapların, mübadele dönemi hakkında bilgi edinmek isteyenler için önemli bir kaynak olduğunu belirtti.

Kısa ve Özet Kitaplar

Yazıcı, kitaplarının genellikle kısa ve öz olmasına dikkat ettiğini belirterek, günümüzde kitap okuma alışkanlıklarının azalması nedeniyle insanların kısa sürede bilgi edinebilmeleri için bu yöntemi tercih ettiğini söyledi.

Sarıyer'in Geçmişi İçin Önemli Bir Kaynak

Yazıcı'nın kitabı, Sarıyer'in geçmişine ilgi duyanlar için önemli bir kaynak niteliği taşıyor. Kitapta yer alan fotoğraflar ve anlatılar, o dönemin atmosferini yansıtıyor.

Hüsnü Yazıcı Kimdir?

Sarıyer'de doğan ve büyüyen Hüsnü Yazıcı, ticaret hayatının yanı sıra sosyal hayata da aktif olarak katılmış bir isim. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev almış ve Sarıyer'in gelişimi için önemli çalışmalar yapmıştır. Yazıcı, mübadele yıllarını anlatan bu kitabı ile de tarih bilincine katkıda bulunuyor.

Sonuç

Hüsnü Yazıcı'nın "Mübadele Selanik'ten Sarıyer'e 1924" kitabı, hem Sarıyer'in hem de Türkiye'nin geçmişine ışık tutan önemli bir eser. Yazıcı'nın bu çalışması, gelecek nesillere aktarılması gereken değerli bir miras niteliğinde.