16 Nisan 2023 Pazar

Evladı fatihan yapısı alıntıdır

 Devletin hemen her dönem önemli bir askeri kuvvet olarak benimsediği,

ayrıca iç güvenlik, vergi toplama vb. konularda da mühim roller yüklediği bu teşkilat,

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yeni ordu için bir tür insan kaynağı olarak

görülmüştür. Bu çerçevede söz konusu taifenin Asakir-i Mansure-i Muhammediye

ordusuna dâhil edilmesi amacıyla bölgede 1827’den itibaren geniş çaplı nüfus sayımları

başlamıştır. Sayımlardan anlaşıldığı kadarıyla bu dönemde Rumeli’nin çeşitli kazalarında

yirmi beş binden fazla Evlâd-ı Fâtihân mensubu mevcuttur. Sayım sonrasında ise 1828’de

bunlar için bir nizamname hazırlanarak, birlikler oluşturulmuş ve subay atamaları

yapılmıştır. Buradan hareketle Evlâd-ı Fâtihân mensuplarının yeni orduya eklemlenmesi

süreci de başlamıştır.


1827-1828 sayımı ile 1830-1831’deki ilk ve genel nüfus sayımları ve sonrasındaki

tahrirlerin amacı göz önüne alındığında orduya alınabilecek kişilerin bulunabilmesi için

öncelikle geleneksel askeri sınıfa dâhil olan unsurlardan başlandığı görülmektedir. Farklı

yıllara ait nüfus 

olsa da tespit ettiğimiz bazı bulgular literatürdeki Evlâd-ı Fâtihân kavramıyla ilgili yaygın

bazı kanaatlerin gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere

bu yapı temelde askeri bir oluşum olup, mensupları ayrıcalıklı bir zümredir. Ayrıca,

teşkilatın etnik olarak Türk, dini olarak yalnızca Müslümanlardan oluştuğu kanaati

yaygındır. Bununla beraber 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir teşkilat olma vasfını

kaybeden bu yapının artık soyut bir forma dönüştüğü anlaşılmaktadır. Nitekim Evlâd-ı

Fâtihân tabirinin 1850’den sonra ayrıcalık yaratacak bir tür romantizm unsuru olarak

kullanıldığı/kullanılmaya başlandığı görülür. 19. yüzyılın sonundan günümüze kadar

gelen süreçteyse Evlâd-ı Fâtihân kavramı uzun süre Türk hâkimiyetinde kalan Rumeli

coğrafyasına özlemle karışık bir aidiyet bağlamını almıştır. Bu hissiyatın arka planında

büyük olasılıkla 93 Harbiyle başlayıp, Balkan savaşıyla devam eden Rumeli’den

Anadolu’ya olan zorunlu göçler yatmaktadır. Nitekim Balkan kökenli Türklerin/

Müslümanların büyük çoğunluğunun günümüzde dahi kendisini Evlâd-ı Fâtihân

gruplarının manevi mirasçısı olarak telakki ettiği malumdur. Buna karşılık çalışmamızda

öne çıkan bazı bulgular Evlâd-ı Fâtihân tahayyülüne aykırı bazı unsurlar barındırmaktadır.

Zira 18. yüzyıl başlarından itibaren gayrimüslimlerin de Evlâd-ı Fâtihân teşkilatına dâhil

edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar gayrimüslimlerin, Müslümanlar gibi cepheye gidip

gitmedikleri belirsiz olsa da bunların bir şekilde Evlâd-ı Fâtihân’a mensup oldukları

açıktır. Konuyla alakalı yazışmalarda Hristiyanların bu taifeye alınmasının kanuna aykırı

ve Evlâd-ı Fâtihân yapılanmasının asli olarak Müslümanlardan oluşan bir teşkilat olduğu

19. yüzyıl ricali tarafından ifade edilmektedir. Buna karşın yüksek olasılıkla bir önceki

asırda merkezi idarenin taşradaki otoritesinin azalması, mali ihtiyaçlateşkilatın düzenine aykırı olduğu söylenen bu tarz uygulamaların bir şekilde hayata

geçirilmesine neden olmuştur.

Evlâd-ı Fâtihân teşkilatına Gayrimüslimlerin girmiş olmasından duyulan

rahatsızlığa rağmen 1845’e kadar teşkilata dâhil olup çeşitli ayrıcalıklara sahip olan

zımmilere müdahale edilmediği anlaşılmaktadır. Bu durum, ihtiyaçlar ve imparatorluk

realitesi içinde değerlendirilmelidir. Nitekim klasik dönemden beri Hristiyan Sipahi,

Voynuk ve Martolos vb. isimlerle teşkil edilmiş ve Ortodoksların ağırlıkta olduğu

yapıların imparatorluğa çok uzun süre askeri alanda hizmet verdikleri de bilinmektedir.

Buradan hareketle Evlâd-ı Fâtihân teşkilatına zımmilerin dâhil edilmesi de pek şaşırtıcı

olmasa gerektir.