Belgrad
Ormanı’nda çıkan yangında 3 dönümlük arazinin yandığı
belirtilmiştir (DH.EUM.AYŞ.44/87). Ancak Mıss Julıa
Pardoe (1838), birçok kaynakta yer verilmemiş olan ve
Belgrad Ormanı’nda büyük bir alanın yanmasına sebep
olduğunu belirttiği, 1823 yılında yaşanan Yeniçeri
Katliamı’ndan bahsetmektedir (Bu olayın tarihi birçok
kaynakta 1826 olarak verilmektedir). Pardoe’ya göre
bu korkunç olay sırasında çok sayıda yaşlı ağaç da
alevler arasında kalmıştır. Buna ilişkin metin aşağıda
verilmiştir (Pardoe, 1838):
Belgrad Ormanı’nda Yeniçeri Katliamı
1823 yazına kadar Belgrad Ormanı Kestane,
Gürgen, Meşe, Ceviz, Ihlamur, Çınar ve her cins
kerestelik ağaç bakımından son derece zengindi.
Fakat ne yazık ki, 1823 yılında Belgrad’ın kuytu
köşeleri, yeniçeri kırımından kaçan dağılmış
yeniçeri birlikleri ile yanlarında getirdikleri ve
davalarında onlara destek olan ve katliam
sırasında onların tarafını tutup hayatta kalanların
sığınma yeri olmuştu. Bu grup, Belgrad Ormanı
ve Mudanya’nın dağlarına bölünmüştü. Daha
aktif olanları ise Anadolu’da ilerleyerek Bursa
dağlarını doldurdu ve ileri görüşten mahrum
olanlar da Karedeniz kıyısındaki sık ormanlara
saklandılar. Bu zavallı adamlar bir süre meyve
ve ot yiyerek hayatta kaldılar, fakat daha iyi
bir kaderden ümidi kesince kısa zamanda
umutsuzluğa kapılarak sekizer onar kişilik çeteler
halinde her geçen yolcuya saldırarak genelde
mallarını aldılar ve bazen de öldürdüler. Bir süre
sonra yollar güvenli bir şekilde geçilemez oldu.
Hükümet tarafından bunları yakalamak veya
dağıtmak için çeşitli ve hatta şiddetli çabalar
gösterildi, ancak sayıları birkaç yüze çıkınca
hem askeri kuvvetlere hem de polise meydan
okudular ve nadiren gruptan ayrılan bir yeniçeri,
birlikler tarafından yakalanıp, aceleyle asılıp
cesedi arkadaşlarının korkup teslim olmaları için
yol kenarına asılsa da bunun bir etkisi olmadı.
Yeniçerilerin uzayıp giden alçaklıklarına çok kızan
ve bunlardan bıkan padişah da sonunda ormanı
ateşe verip güçlerini yok etmeye karar verdi. Bu
kestirme çözüm hemen benimsendi ve ormanlar
birkaç yönden ateşe verildi. Yükseklerde ise
kaçmaya çalışan herkesi vurmaları emredilen bir
askeri kordon oluşturuldu. Bu sırada o şiddetli
alevlerin azap dolu ve merhametsiz bir ölüme
hizmet ettiği bilincinde olmasak, bu manzara
şaşırtıcı derecede muhteşem olabilirdi.
Yeryüzünde yüzyıllardan beri heybetli ve karanlık
duran, etrafındaki yaşlı tepelere meydan
okuyan, gizemli derinliklerinden yıldızları
esirgeyen, ihtişamlı gün ışığının yabani kuytu
köşelerine ulaşmasını engelleyen, balta girmemiş
yabanıllığında binlerce canlı saklayan bu orman,
birdenbire ateş çemberiyle.kuşatıldı. Dev cüsseli
ağaçlar, alevlerin dilleri onları bağladığında
titrediler, çatırdadılar, sallandılar ve birbirleri
üstüne yığıldılar, gökyüzüne karşı kömürleşmiş
ve yapraksız kaldılar. Bu sırada ürkmüş okyanus rüzgarları rakibine kısa bir soluk aldırmak için
çabaladı –ve ardından Asya’nın oyuk yankılarını
uyandıran bir kırılmayla kasvetli Çarpışan
Kayaları1
döven dalgalar derin bir renge büründü
ve denizi altın rengine boyadı. Vadinin üzerinde,
görkemli Bahçeköy Kemeri ise kar beyaz rengini
bir süre kaybederek yontulmuş cevherden
yapılmış gibi göründüğü sırada kömürleşmiş ağaç
gövdeleri dehşetli gürültülerle yere devrildiler.
Tahribat cesurca çalıştı. Belgrad ateş içinde
kalmıştı. Alevler birkaç kilometrekareyi kapladı ve
birkaç saat önce var olan her şey harap olmuştu.
Bu sırada susmayan tüfeklerin sesi acıdan feryat
eden ve inleyen insanlarınkine karışıyor, ortalığı
korkunç bir ahenkle dolduruyordu..
Belgrad Ormanı’na sığınanlardan hiç kimsenin
canlı çıkmadığına inanılmaktadır. Kaçaklardan
çoğu askerlerin kurşunlarıyla ölmüş, aşırı
derecede güçlü ve amansız olanları ise onlara
karşı kazandıkları zaferle bayram edenlerin
elinden gelen daha hızlı bir ölümü küçümseyerek
acılı bir ölümü tercih etmiş ve dolayısıyla
aralarında uzun zamandır saklandıkları orman
ağaçlarıyla birlikte sessiz bir cesaret içinde can
vermişlerdir..
Hüsnü Yazıcı