Translate

19 Aralık 2024 Perşembe

Rumeli’ye iskân politikası

 Rumeli’ye iskân politikası Osmanlı Devleti tarafından üç aşamalı bir süreç olarak uygulanmıştır. Bu süreçte bölgenin nüfus yapısını düzenlemek, tarımsal ve ekonomik faaliyetleri artırmak, sınır güvenliğini sağlamak ve yeni fethedilen toprakları Türkleştirmek amaçlanmıştır.


Birinci Aşama: Yeni Köylerin Kurulması

Anadolu’dan getirilen Müslüman Türk aileler, Rumeli’de uygun görülen yerlere yerleştirilerek yeni köyler kurulmuştur. Bu köyler genellikle Anadolu’dan gelen grupların geldikleri yerlerin isimlerini taşımıştır. Böylece, kültürel bağlar korunmuş ve yeni yerleşim yerleri tanıdık hale getirilmiştir.


İkinci Aşama: Karma Köyler

Bazı köylerde ise Anadolu’dan gelen Müslüman Türkler, yerel Hristiyan halklarla bir arada yaşamıştır. Bu tür köyler "karma köyler" olarak adlandırılmıştır. Burada dikkat çeken bir durum, Türklerin yerel halkın dilini öğrenmesi ve konuşmasıdır. Aynı şekilde, Türk köylerine yakın Hristiyan köylerinde de Türkçe bilen ve konuşanların olduğu görülmüştür. Bu durum, dilin ve kültürün etkileşim içinde olduğunu göstermektedir.


Üçüncü Aşama: Boşalan Eski Yerleşimler

Hristiyan halkın çeşitli nedenlerle boşalttığı köyler, Anadolu’dan getirilen Müslüman Türk aileler ile doldurulmuştur. Ayrıca, bu köylerin bir kısmı Osmanlı askeri görevlileri ve memur ailelerine çiftlikler olarak tahsis edilmiştir. Bu şekilde, hem bölgedeki tarımsal faaliyetlerin devamı sağlanmış hem de stratejik yerleşimler güvence altına alınmıştır.


Dil ve Etnik Kökenin Belirlenmesi

Rumeli’de konuşulan dillere bakılarak etnik kökenin net bir şekilde belirlenmesi zordur. Özellikle karma köylerde yaşayan Türkler, bölgenin yerel dillerini (örneğin Yunanca, Bulgarca veya Makedonca) konuşabilmekteydi. Aynı şekilde, Hristiyan köylerine yakın yaşayan Türk topluluklarının etkisiyle bu köylerde Türkçe konuşan bireyler de bulunmaktaydı. Bu durum, bölgedeki kültürel ve dilsel etkileşimin yoğun olduğunu ve insanların farklı kimlikler arasında bir köprü oluşturduğunu ortaya koymaktadır.


Sonuç olarak, Osmanlı’nın Rumeli’ye iskân politikası, sadece nüfus yerleşimini değil, aynı zamanda kültürel uyum ve ekonomik canlılığı da hedefleyen bir strateji olmuştur. Bu uygulama, bölgenin sosyo-kültürel yapısında derin izler bırakmış ve tarihsel olarak önemli bir dönüşüm sağlamıştır.


13 Aralık 2024 Cuma

Araçlar ve Sorumluluk

 Araçlar ve Sorumluluk


Araçlar, kendiliklerinden ne iyi ne de kötüdür; onların değeri ve etkisi, insanların niyetlerine ve eylemlerine bağlıdır. Örneğin, bir bıçak ekmek kesmek gibi temel bir ihtiyacı karşılamak için kullanılabilirken, aynı bıçak kötü niyetle bir silaha dönüşebilir. Bu durumda suç, bıçağın varlığında değil, onu kötüye kullanan kişidedir.


Benzer şekilde, internet bilgiye erişimi kolaylaştırarak büyük faydalar sağlayabilir; ancak aynı zamanda kötü niyetli amaçlar için de kullanılabilir. Bu durum, insanın niyet ve bilinç düzeyinin, araçların kullanımında ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.


Aynı ilke, teknoloji, para, güç gibi diğer insan yapımı araçlar için de geçerlidir. Bu araçlar, insanların hayatını kolaylaştırmak, geliştirmek ve güzelleştirmek amacıyla yaratılmıştır. Ancak bilinçsiz veya kötü niyetli bir şekilde kullanıldığında, zarar verici hale gelebilirler.


Sonuç olarak, araçların veya imkanların kendisi değil, onları kullanan insanların niyeti, sorumluluğu ve bilinci asıl belirleyicidir. Bu nedenle insanlar, hem yaptıkları eylemlerden hem de kullandıkları araçlardan doğan sonuçlar için ahlaki sorumluluklarını üstlenmelidir.


Bu bilinç, bireylerin hem kendileri hem de toplum için daha sağlıklı ve faydalı kararlar almasını sağlar.

11 Aralık 2024 Çarşamba

1919 yılı Paşaköylü Karaoğlan ve Panayot Çetesi


Paşaköylü Karaoğlan ve Panayot Çetesi


12 kişiden oluştuğu anlaşılan bu Rum çetesi, Büyükdere ve Sarıyer'e yakın bölgelerde faaliyet göstermekteydi. Özellikle Çırçır, Gülbahçe, Zekeriyaköy, Bahçeköy, Fıstıksuyu ve Hacıosmanbayırı civarında etkili olmuşlardı. Çete, zaman zaman Müslüman köylerine saldırılar düzenleyerek para ve mal gasp etmiş, ayrıca adam kaçırma eylemlerinde bulunmuştu.


Eşkıyayı takip eden Osmanlı müfrezesi, Gülbahçe'de çeteyle silahlı çatışmaya girdi. Bu çatışmada Teğmen Mehmet, Çengelköy polis memuru Hulusi ve Hisar İnzibat Başçavuşu Süleyman Efendi yaralandı. Çetenin iki üyesi teşhis edilebildi.


Bu olayların ardından, 27 Nisan 1919'da Dâhiliye Nezareti, Harbiye Nezareti'ne bir tezkere gönderdi. Bu tezkere ile Hacıosmanbayırı Süvari Karakolu'nun tamir edilerek yeniden açılması, Fıstıksuyu Karakolu'na jandarma gönderilmesi ve Yeniköy jandarma kuvvetlerinin artırılması talep edildi. Ayrıca Yıldız veya Zincirlikuyu’daki süvari karakollarından yeterli sayıda süvarinin her gün Zincirlikuyu-Maslak-Hacıosmanbayırı-Büyükdere Çayırı-İstinye güzergâhında devriye gezmesi istendi. Bu süreçte Maslak Köşkü’ndeki güvenlik önlemleri de artırıldı.



--


8 Aralık 2024 Pazar

 Bu yazı, bizzat kendim sordum ve araştırarak cevap yazdığım bir durumu ifade etmektedir.


Babamın hayrına cami şadırvanı yaptırdım. Şadırvana, babamın adını koyarak ‘Oğulları tarafından yapılmıştır’ yazılı bir tabela yerleştirdik. Ancak, yaklaşık 25 yıl sonra imam, bu yazıyı sebepsiz bir şekilde kaldırmış. Durumu müftülüğe ve CİMER’e yazılı olarak bildirdim. Yapılan inceleme sonucunda, resmi bir yazıyla tabelanın yerine konulması sağlandı.




Bu olayla ilgili ikinci olarak şu soruyla karşılaştım: Bazı kişiler, ‘Hayır gizli yapılır, neden isim yazdınız?’ diyerek eleştiride bulundu. Ben ise onlara, bunun bir sadaka değil, bir hasenat olduğunu, dini açıdan da böyle bir yazının sakıncası olmadığını ifade ettim."






Bu konuda iki farklı husus var:




1. İmamın Tabelayı Sökmüş Olması ve Müftülük ile CİMER'e Başvurmamız:




Bir kişinin hayrına yapılan bir esere onun adının yazılması İslam hukukunda ve gelenekte meşru bir uygulamadır. Özellikle camilerde ve hayratlarda, bu tür eserlerin bağışçılarının isimleri genellikle belirtilir. Bunun amacı, bağışçının unutulmamasını sağlamak, başkalarına örnek olmaktır. İmamın tabelayı kaldırma gerekçesi kişisel bir görüş veya yanlış bir anlayış olabilir. Ancak doğru bir şekilde müftülüğe ve CİMER’e başvurarak bu yanlışı düzeltmiş olmamız, hakkımızı aradığımızı gösterir. Sonuçta tabelanın yerine konması, yapılan hayrın doğru bir şekilde korunması açısından önemlidir.






2. "Hayır Gizli Olur" Eleştirisi:




İslam’da sadaka ve hayır yaparken gizliliğin faziletli olduğu vurgulanır, ancak bu her durumda bir zorunluluk değildir. Kur’an’da bu konuda şöyle buyrulur:




“Eğer sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Ama onları gizleyip fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır…” (Bakara Suresi, 271. Ayet)






Ancak bu hüküm daha çok şahsi sadakalarla ilgilidir. Büyük bir hayır eseri (mesela cami, şadırvan gibi) yaptırıldığında, bağışçının isminin belirtilmesi hem bir teşvik hem de bağışçının duasını almak için yapılabilir. Bu bir gösteriş ya da kibir amacı taşımazsa dinen sakıncalı değildir. Bu nedenle, “sadaka değil, hasenat yaptım” açıklamamız isabetlidir. Çünkü hasenat; insanlığa fayda sağlayan kalıcı hayırlardır ve onların yapan kişilere nispet edilmesi, teşvik edici bir gelenektir.








Sonuç olarak:




İmamın tabelayı kaldırması doğru bir davranış değil. Hakkımızı korumuş olmamız yerinde.




İsim yazdırmamız dini açıdan bir sakınca taşımaz, aksine diğer insanlara hayır yapmaları için güzel bir örnek oluşturur. Geleneksel olarak da bu zaten çokça uygulanan bir yöntemdir.









Eleştirilere bu şekilde açıklık getirebilir, hayrımızın kabul olması için dua etmeye devam edebiliriz


.



2 Aralık 2024 Pazartesi

HÜSNÜ YAZICI: BAŞARI VE FEDAKARLIKLA GEÇEN BİR YAŞAM

 HÜSNÜ YAZICI: BAŞARI VE FEDAKARLIKLA GEÇEN BİR YAŞAM


GİRİŞ


Bir insanın hayat hikâyesi, yalnızca o bireyin başarılarını değil, aynı zamanda yaşadığı dönemi, toplumu ve kültürü de yansıtır. Hüsnü Yazıcı'nın yaşam öyküsü, 1a964 yılında Bahçeköy’de başlayan ve ticaret, siyaset, spor yöneticiliği gibi pek çok alanda iz bırakan bir yolculuğu anlatır. Çocukluğunda ailesine destek olmak için başlayan ticaret hayatı, zamanla büyük başarılara dönüşmüş; siyasete olan ilgisi ise toplumun refahı için çalışan bir lider olarak onu ön plana çıkarmıştır. Hüsnü Yazıcı’nın hayatı, hem kişisel hem de toplumsal bir dönüşümün öyküsüdür.


1. ÇOCUKLUK YILLARI


Hüsnü Yazıcı, 1964 yılında İstanbul’un Sarıyer ilçesine bağlı Bahçeköy’de, kalabalık bir ailenin beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Bahçeköy, İstanbul’un doğal güzellikleri ve tarihi dokusuyla dikkat çeken bir köy olarak Hüsnü’nün çocukluk yıllarına şekil verdi. Babası ticaretle uğraşan bir esnaf, annesi ise ev işlerinde mahir bir kadındı. Hüsnü, bu ortamda küçük yaşlardan itibaren çalışkanlık ve sorumluluk bilinci kazandı.


Köy hayatı, sade ve bir o kadar da hareketliydi. Belgrad Ormanı’nın hemen yanı başında yer alan köy, doğanın güzellikleriyle iç içe bir yaşam sunuyordu. Kameriçe Çeşmesi’nin serin suları, kasapların meşhur ürünleri ve hafta sonları bölgeye piknik yapmak için gelen kalabalıklar, köyün dinamik atmosferini oluşturuyordu. Genç Hüsnü, bu hareketliliğin tam ortasında büyüdü.


Hüsnü, çocukluk yıllarında tarlada çalışmaktan çok dükkânda vakit geçirdi. Babasının yanında esnaflıkla tanıştı, müşteri ilişkilerini öğrenmeye başladı. Bu yıllar, onun ticarete olan ilgisini artırdı ve ileride kendi işini kurmasında önemli bir temel oluşturdu.


2. EĞİTİM HAYATI


İlkokulu Bahçeköy’de, ortaokulu ve liseyi Sarıyer’de okuyan Hüsnü, eğitim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olarak dikkat çekti. Derslerde gösterdiği başarı kadar sosyal yönüyle de ön plandaydı. Özellikle tarih ve matematik derslerine olan ilgisi, onun analitik düşünme becerilerini geliştirdi.


Ortaokul yıllarında, eğitimine devam ederken aynı zamanda ticaretle uğraşmaya da başlamıştı. Kütahya çinileri satarak küçük çaplı bir ticarete adım atan Hüsnü, bu işte elde ettiği başarıyla özgüvenini artırdı. Çiniler, o dönemde köyde oldukça rağbet görüyordu ve Hüsnü, müşteri memnuniyetini sağlamadaki başarısıyla kısa sürede tanındı.


3. TİCARETE ATILIM


Hüsnü Yazıcı’nın iş hayatındaki asıl dönüm noktası, 1987 yılında Sarıyer merkezde açtığı Yazıcı Market ile başladı. Dönemin şartlarına göre oldukça modern ve yenilikçi bir anlayışla işletilen bu market, kısa sürede Sarıyer’in en popüler alışveriş noktalarından biri haline geldi.


Yazıcı Market, İstanbul’un çeşitli semtlerinden müşterileri çekmeyi başardı. Hüsnü Bey, alışverişte müşteri memnuniyetine büyük önem veriyordu. Altın kampanyaları, ücretsiz gazete ve ekmek dağıtımı gibi promosyonlarla müşteri kitlesini genişletti. Bu yenilikçi uygulamalar, o dönemde pek çok esnaf tarafından örnek alındı.


1999 yılında, Yazıcı Market’i ortağına devreden Hüsnü Yazıcı, ticarette yeni bir başlangıç yaparak 2000 yılında yeniden kendi dükkânını açtı. Bu süreçte, İsmar Marketçiler Kurucu Üyeliği ve yönetim kurulu üyeliği gibi önemli pozisyonlarda bulundu. Aynı zamanda Trakya Birlik Biryağ’ın bayiliğini üstlenerek iş ağını genişletti.


4. ASKERLİK YILLARI


Hüsnü Yazıcı, 1984 yılında İzmir Poligon’da askerlik görevini yerine getirdi. Burada talim öğretmeni ve yazıcı olarak görev yaptı. Askerlik süreci, Hüsnü’nün disiplinli çalışma anlayışını pekiştirdi ve liderlik becerilerini geliştirdi.


Askerlikte edindiği tecrübeler, onun iş hayatında ve sosyal projelerinde daha organize olmasına katkı sağladı. Askerlik dönüşünde, ticarette daha büyük hedefler belirleyerek çalışmalarına hız verdi.


5. SİYASİ YAŞANTISI


Hüsnü Yazıcı, siyasete olan ilgisini çocukluk yıllarından itibaren hissetmiş bir isimdir. Henüz yedi-sekiz yaşlarındayken dönemin siyasi figürlerini tanır, ülke gündemini takip ederdi. Bu ilgi, ilerleyen yıllarda onu aktif bir siyasetçi haline getirdi.


1992 yılında, Bahçeköy’ün belde statüsü kazanmasıyla birlikte DYP’nin belde teşkilatının kurucu üyelerinden biri oldu. Belde başkanlığı yaptığı dönemde, Bahçeköy’ün altyapı sorunlarının çözülmesine yönelik önemli projelere imza attı.


Hüsnü Yazıcı, belediye meclis üyeliği yaptığı iki dönem boyunca, köy halkının ihtiyaçlarını gözeterek çalışmalar yürüttü. Eğitim, sağlık ve spor alanlarında yatırımlara öncülük etti. Bahçeköy Camii’nin şadırvanı, bu dönemde gerçekleştirdiği en anlamlı projelerden biri oldu.


6. SPOR YÖNETİCİLİĞİ


Hüsnü Yazıcı’nın sporla olan ilişkisi, 23 yaşında Bahçeköy Amatör Spor Kulübü’nde yönetici seçilmesiyle başladı. Kısa sürede kulüp başkanlığına yükseldi ve kulübe iki bina kazandırarak önemli bir başarıya imza attı. Yönetim anlayışındaki yenilikler, kulübün daha profesyonel bir yapıya kavuşmasını sağladı.


Sarıyer Spor Kulübü’nde üç yıl boyunca yöneticilik yapan Hüsnü Yazıcı, kulübün Süper Lig’e yükselmesinde önemli bir rol oynadı. Spor yöneticiliği, onun hem Bahçeköy hem de Sarıyer halkı tarafından daha fazla tanınmasını sağladı.


7. YAZARLIK VE TARİHE KATKI


Hüsnü Yazıcı’nın yazarlık alanındaki çalışmaları, köyünün tarihine olan ilgisinden doğdu. “Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü” adlı kitabı, bölgenin geçmişine ışık tutan bir eser oldu. Aynı zamanda, “Karacaova ve Göstelup Köyü” gibi kitaplarla, bölgenin göç ve mübadele tarihini belgeledi.


SONUÇ


Hüsnü Yazıcı’nın hayatı, çalışkanlık, yenilikçilik ve topluma hizmet etme arzusuyla şekillenmiş bir başarı hikâyesidir. Çocukluk yıllarında başlayan bu serüven, ticaret, siyaset ve spor gibi pek çok alanda iz bırakarak devam etmiştir. Hüsnü Yazıcı, geçmişi gelecekle buluşturan bir lider olarak her zaman hatırlanacaktır.