Translate

23 Ekim 2024 Çarşamba

Bahçeköy 'ün Gölgesinde

 Kurgusal, hayal gücüyle oluşturduğum E kitabım


Bölüm 1: Bahçeköy’ün Gölgesinde


Hüsnü, Bahçeköy’ün güneşli sokaklarında, ayakları çıplak, yamaçlardan yuvarlanarak büyümüştü. Babası Süleyman Bey, evin direği, sert mizacıyla bilinen ancak çocuklarına karşı her zaman adil olan bir adamdı. Kasabada onu herkes tanır, her sözüne güvenirdi. Süleyman Bey, işlerinin başındayken, küçük Hüsnü, her zaman babasının gözlerinin üzerinde olduğunu hissederdi.


Zamanın ağır ağır aktığı bu köyde, Hüsnü’nün çocukluğu da tıpkı doğup büyüdüğü topraklar gibi sakin ve dingindi. Fakat içindeki hırslı ruh, gelecekte onu çok daha büyük şeylerin beklediğini fısıldıyordu. Annesi Saadet, çocuklarını çevreleyen bu doğa ve dinginlik içinde onları büyütürken, Hüsnü’ye de geleceğin lideri olabilecek bilgece öğütler verirdi.


Bir gün, babasıyla ormanda çalıştıkları bir anda, Süleyman Bey, Hüsnü’nün omzuna elini koydu.


“Bak oğlum,” dedi derin bir nefes alarak, “Burası senin köklerin. Burada doğdun, burada büyüdün. Ama şunu unutma ki bir gün bu topraklardan daha geniş ufuklara bakman gerekecek. Hayat sana neler sunarsa sunsun, cesur ol ve dik dur.”


O an Hüsnü, babasının ne demek istediğini tam anlamasa da bu sözler, hayatının her evresinde yankılanacak bir öğüt haline gelecekti.


Bölüm 2: Ticarete İlk Adımlar


Bahçeköy’ün sabahları, ekmek fırınlarından yükselen sıcak ekmek kokusu ve kahvelerde içilen çayın sesiyle dolup taşardı. Hüsnü, babasının yanında işe başlar başlamaz, ticaretin aslında sadece alım satımdan ibaret olmadığını anlamıştı. Müşterilerin gönlünü kazanmak, dürüst olmak ve güven vermek işin esaslarıydı. Babası, küçük Hüsnü’yü köyde odun ve zahire ticaretine sokmuştu. Her sabah erkenden kalkıyor, at arabasıyla ormana gidiyorlar, kesilmiş odunları kasabaya getiriyorlardı.


Bir sabah, fırtınalı bir gecenin ardından ormana gittiklerinde, ağaçların devrilmiş olduğunu gördüler. Hüsnü'nün içi bir an korkuyla dolsa da babası ona sakin olmayı öğretti. 


ilk büyük iş, Hüsnü’nün ticarete olan bakış açısını değiştirdi. Ticaretin doğası bu denli zor ve fırsatlarla doluydu.


Bölüm 3: Küçük Dükkandan Büyük Hayallere


1987 yılı, Hüsnü’nün hayatındaki en büyük dönüm noktalarından biri oldu. Bahçeköy’de küçük bir market açmaya karar verdi. Bu dükkan, zamanla sadece yerel halkın değil, tüm Sarıyer’in ilgisini çeken bir ticaret merkezi haline gelecekti. Market, sadece günlük ihtiyaçların karşılandığı bir yer değil, aynı zamanda kasabanın kalbinin attığı, insanların sohbet ettiği bir mekandı. Hüsnü, yenilikçi fikirleriyle dükkanını diğerlerinden ayırmayı başardı. Dükkandaki sıcak ortam, müşterileri buraya çekiyor ve Hüsnü’nün dürüstlüğü onun ününü yaymaya başlıyordu.


Ancak işler her zaman güllük gülistanlık gitmedi. Ortaklıklar, rekabet, ekonomik zorluklar derken Hüsnü, dükkanını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu zorlu günlerde ailesi ve dostları ona en büyük destekçileri oldu. Kardeşleri Metin ve Çetin, Hüsnü’nün en zor zamanlarında omzundaki yükü paylaştılar.


Bölüm 4: Siyasete Adım


Marketin büyümesi ve Bahçeköy’deki ticari başarıları, Hüsnü’ye sadece maddi bir kazanç değil, kasabanın saygısını da kazandırmıştı. Dürüstlüğü ve yardımseverliği, halkın gözünde onu sadece bir esnaf değil, aynı zamanda topluma yön verecek bir lider haline getirmişti. Bir gün, yerel seçimlere adaylık için arkadaşları ona bir teklifte bulundular.


“Senin gibisine ihtiyacımız var, Hüsnü,” dedi Selim, kasabanın önde gelen isimlerinden biri. “Bu kasaba senin gibi biriyle ancak gelişir. Hadi, siyasete adım at!”


Hüsnü önce tereddüt etti. Ticarette ve aile hayatında büyük sorumlulukları vardı. Ancak, içinde hep var olan o liderlik arzusu ağır bastı. Babasının yıllar önce söylediği sözleri hatırladı: “Cesur ol ve dik dur.”


DYP partisinden teklif aldı ve hiç düşünmeden kabul etti. Artık sadece kasabanın değil, Sarıyer’in de meseleleriyle ilgilenmeye başlamıştı. Halkın arasında olmak, onların sorunlarını dinlemek ve çözüm yolları bulmak, Hüsnü için doğal bir görev gibiydi. İlk dönem belediye meclis üyeliği, ona halkın gerçek ihtiyaçlarını görme fırsatı verdi. Alt yapı, eğitim, spor ve ticaret alanında yaptığı yenilikler, kısa sürede adını daha da yaygınlaştırdı.


Ancak siyaset, ticaret kadar temiz değildi. Düşmanlar ve rekabetle doluydu. Hüsnü, bu yeni dünyada dürüst kalmak için çabalarken, çevresindeki bazı kişiler kendi çıkarları için onu kullanmaya çalışıyordu. Zamanla, siyasette ayakta kalmanın ne kadar zor olduğunu öğrenmeye başladı. Ancak her zorluğa rağmen, ailesi ona destek oluyordu. Özellikle eşi Oya, bu süreçte onun en büyük dayanağıydı.


Bir gece, uzun bir belediye toplantısından dönerken Oya ona, “Unutma, seni sen yapan dürüstlüğün 2. Bu yolda devam et,” dedi. Hüsnü, o gece eşiyle birlikte Sarıyer’in sessiz sokaklarında yürürken, siyasetin sadece güç ve mevki için değil, halkın refahı için yapılması gerektiğine dair inancını pekiştirdi.


Bölüm 5: Spor Kulübünde Liderlik


Hüsnü’nün bir diğer tutkusu ise spordu. Bahçeköy’ün amatör spor kulübüne uzun yıllar önce adım atmış, kasabanın gençlerine sporun ne kadar önemli olduğunu göstermişti. Küçük bir kulüple başlayan bu serüven, zamanla onun hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelmişti.


Bahçeköy Spor Kulübü, Hüsnü’nün liderliğinde yeniden yapılandı. Onun başkanlık yaptığı dönemde kulüp, gençlere sporun sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir gelişim aracı olduğunu öğretti. Her hafta sonu maçlar, antrenmanlar ve dostluk turnuvaları düzenlenirdi. Hüsnü, gençlere sadece futbol oynamayı değil, aynı zamanda takım ruhunu, sabrı ve disiplinli olmayı da öğretti.


Bu süreçte en büyük hedefi, kulübe bir bina ve lokal kazandırmaktı. Büyük hayalleri olan Hüsnü, birçok sponsor ve yerel yetkiliyle görüşerek bu hayalini gerçekleştirdi. Bahçeköy Spor Kulübü, artık sadece bir futbol kulübü değil, kasabanın sosyal yaşamının merkezi haline gelmişti. Gençler, aileler ve kasaba halkı burada bir araya geliyor, sporun ve bir arada olmanın keyfini çıkarıyordu.


Hüsnü’nün spor tutkusunun en büyük meyvesi ise Sarıyer Spor Kulübü’ndeki yöneticilik göreviydi. Sarıyer’in 1. lige çıkmasıyla birlikte, Hüsnü’nün emekleri ve kararlılığı herkesin dilindeydi. O dönem, Hüsnü’nün sadece Bahçeköy’de değil, tüm Sarıyer’de bir lider olarak tanındığı dönem oldu. Her başarı, onu daha da güçlendirdi; ancak her başarı, yeni zorlukları da beraberinde getirdi.


Bir yandan ticaret, bir yandan siyaset ve spor kulübü işleri, Hüsnü’yü yoruyordu. Ama onun için en büyük güç, ailesi ve kasaba halkının desteğiydi. Halkın sevgi ve saygısı, onun yorulduğu her an yeniden ayağa kalkmasını sağlıyordu.


Bölüm 6: Ticarette Zirveye Doğru


Hüsnü, siyaset ve spor kulübündeki liderlik rollerinin yanı sıra, ticaret hayatında da önemli adımlar atmaya devam ediyordu. 1999 yılı, onun ticari kariyerinde büyük bir dönüm noktası oldu. Ortağıyla birlikte kurdukları marketi devretme kararı aldıklarında, bu hem zor hem de heyecan verici bir karardı. Yeni bir işyeri kurma hayali, Hüsnü’nün zihninde uzun zamandır vardı. Sarıyer’in kalbindeki Yazıcı Market, sadece bir alışveriş yeri değil, aynı zamanda bir buluşma noktasıydı. İnsanlar burada sadece alışveriş yapmakla kalmıyor, aynı zamanda sohbet ediyor, dertleşiyor ve birbirleriyle bağ kuruyorlardı.


Hüsnü, yeni marketin açılışını yaparken, müşterilere sadece kaliteli ürünler sunmayı değil, onlara samimi bir hizmet deneyimi yaşatmayı da hedefliyordu. Promosyon kampanyaları, ücretsiz gazete ve ekmek dağıtımı gibi yenilikler, İstanbul genelinde büyük ses getirdi. Rakipleri şaşkınlıkla Hüsnü’nün stratejilerini izlerken, o her geçen gün daha fazla müşteriyi kendine çekiyordu.


Ancak ticaretin de inişli çıkışlı bir dünya olduğunu unutmuyordu. Zaman zaman ekonomik krizler, tedarik sorunları ve piyasa dalgalanmaları onu zorladı. Bir gün, büyük bir ekonomik kriz patlak verdi. Tedarikçilerle yapılan anlaşmalar bozuldu, markette raflar boşalmaya başladı. Hüsnü’nün karşısında büyük bir karar vardı: Ya geri adım atacak ya da kriz karşısında dimdik duracaktı.


O, her zamanki gibi zorlukların üzerine gitmeye karar verdi. Aile bireyleri ve çalışanlarıyla birlikte gece gündüz çalışarak marketi ayakta tuttu. Bu zorlu süreç, onun kararlılığı ve dayanıklılığını bir kez daha gösterdi. Hüsnü, kriz anında bile müşterilerine kesintisiz hizmet sunarak onların güvenini kazandı.


Bir sabah, eşi Oya mutfakta kahvaltı hazırlarken, Hüsnü’ye dönüp “Seninle gurur duyuyorum,” dedi. “Her şey ne kadar zor olsa da sen hep ayakta kalmayı başarıyorsun. Bu, senin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.”


Hüsnü gülümseyerek, “Her şey senin desteğinle oluyor. Sen olmasan ben bu kadar dayanamazdım,” diye yanıt verdi. Bu sözler, ikisinin arasındaki güçlü bağı bir kez daha gözler önüne serdi.


Bölüm 7: Ailenin Kalbinde


Hüsnü, iş hayatında ne kadar meşgul olursa olsun, ailesine her zaman öncelik veriyordu. Babasından aldığı değerler, onun en büyük rehberiydi. Babası hayatta olmasa bile, ona olan sevgisi ve saygısı, her kararında kendini hissettiriyordu. 1994 yılında, Bahçeköy Camii’nin şadırvanını babası hayrına yaptırmıştı. O şadırvan, sadece bir hayır işi değil, aynı zamanda Hüsnü’nün babasına duyduğu derin sevginin sembolüydü.


Çocukları büyürken, Hüsnü onlara sadece ticaretin inceliklerini değil, aynı zamanda hayatın anlamını öğretmeye çalıştı. Her akşam, işten döndüğünde ailece sofraya oturur, günün yorgunluğunu birlikte atarlardı. Ailesi onun için bir sığınaktı; dış dünyada ne kadar zorlu olursa olsun, evine döndüğünde huzur bulurdu.


Bir akşam,  kızı  Zeynep ona yaklaşarak, “Baba, senin gibi güçlü bir insan olmayı çok istiyorum,” dedi. Hüsnü’nün gözleri doldu. Kızının bu sözleri, ona en büyük başarılarından birinin ailesini bir arada tutmak olduğunu hatırlattı. İşte o an, ticaretin, siyasetin ve sporun ötesinde, hayatındaki en büyük başarının ailesi olduğunu fark etti.


Bölüm 8: Yeni Ufuklar


2000’li yıllara girerken, Hüsnü’nün ticaretteki başarısı ve toplumdaki itibarı, onu yeni projelere yöneltti. Sarıyer’de büyük çaplı projelere katılmak, marketçiliği daha da genişletmek ve topluma daha fazla katkıda bulunmak istiyordu. Ancak yılların birikimi, onun omuzlarına ağır bir yük bırakmıştı. Hayatı boyunca hep ileriye bakan Hüsnü, artık bir durup geçmişine de bakmak gerektiğini fark etti.


Bir gün ofisinde otururken, yıllar önce dedesinden dinlediği göç hikayeleri zihninde canlandı. Dedesinin Selanik’ten Karacaova’ya yaptığı zorlu göç, onun için hep bir ilham kaynağı olmuştu. Bu hikayeyi ve ailesinin köklerini derinlemesine incelemek için kitap yazmaya karar verdi. "Karacaova ve Göstelup Köyü", bu araştırmaların bir ürünü oldu. Kitap, sadece ailesinin değil, mübadeleye maruz kalan binlerce insanın hikayesini anlatıyordu.


Hüsnü, tarih yazmanın ne kadar önemli olduğunu fark ettiğinde, başka kitap projeleri de planlamaya başladı. "Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü" ve "Karacaova/Karacaabad 1831 Yılı Nüfus Defteri" gibi eserleri, bölgenin tarihine ve kültürel mirasına ışık tutuyordu.


Bu kitaplar, onun liderlik yaptığı topluma olan borcunu ödemenin bir başka yoluydu. Hüsnü, sadece bir ticaret adamı değil, aynı zamanda geçmişin izlerini bugüne taşıyan bir tarih anlatıcısı olmuştu.


Bölüm 9: Zamanın İzi


Hüsnü Yazıcı, hayatın içinde adım adım yükselirken, geriye dönüp baktığında zamanın nasıl da hızla geçtiğini fark ediyordu. 1970’li yıllarda başladığı ticaret serüveni, artık köklü bir hikâyeye dönüşmüştü. Ancak, zamanın izleri sadece kendi yaşlanmasında değil, Bahçeköy’ün sokaklarında, insanların yüzlerinde de görünüyordu. Yıllar boyunca mahalle halkının değişimine şahit olmuştu. Küçük bir köy olan Bahçeköy, artık hızla büyüyen, modernleşen bir yerleşim yeriydi. Çocukluğunun geçtiği topraklar, yeni apartmanlar ve geniş caddelerle doluydu. Fakat Hüsnü, bu hızlı değişime rağmen, köyün ruhunu korumanın ne kadar önemli olduğunu biliyordu.


Bir akşam, Hüsnü evinin penceresinden dışarı bakarken, zihni çocukluk anılarına doğru bir yolculuğa çıktı. Babasıyla yaptığı uzun yürüyüşleri hatırladı. O zamanlar her şey daha basitti, insan ilişkileri daha sıcak ve samimiydi. Babasının elinden tutarken duyduğu güven hissini, kendi çocuklarına da vermeye çalışmıştı. Şimdi ise torunları aynı sokaklarda büyüyordu.


Bir gün torunu Yaman, ona yaklaşıp, "Dede, sen eskiden neler yapardın?" diye sorduğunda, Hüsnü gülümsedi. Torununun bu sorusu, ona zamanın geçse bile, bazı şeylerin hep aynı kaldığını hatırlattı. Aile, geçmiş ve değerler… İşte bu, Hüsnü’nün hayatı boyunca taşıdığı mirastı. Torununa kendi çocukluk anılarını anlatmaya başladı. Çamurlu sokaklarda oynadığı oyunlar, köyün eski pazarındaki anılar, babasıyla geçirdiği vakitler… Bu hikayeler, sadece Yaman’ın değil, Hüsnü’nün de içindeki çocuğu canlandırıyordu.


Bölüm 10: Büyük Buluşma


2005 yılı, Hüsnü Yazıcı’nın hayatında unutulmaz bir yıl olacaktı. Bu yıl, onu çocukluk anılarına ve köklerine bir adım daha yaklaştıracaktı. Yıllar önce, mübadele döneminde ailesinin göç ettiği Karacaova’ya gitme hayalini hiç unutmamıştı. Karacaova, onun için sadece bir coğrafi bölge değildi; ailesinin tarihini, kültürünü ve kimliğini şekillendiren bir yerdi. Oraya gitmek, köklerine geri dönmek demekti.


Bir sabah, ailesine sürpriz yaparak, "Hep birlikte Karacaova’ya gitmeye ne dersiniz?" dedi. Çocukları ve torunları bu fikre çok sevindiler. Çünkü onlar da dedelerinin hikayelerinde sık sık geçen bu toprakları görmek istiyorlardı. Karacaova, sadece bir bölge değil, Yazıcı ailesinin geçmişine doğru bir yolculuktu.


Bir hafta sonra, Hüsnü, eşi Oya, çocukları Süleyman, Zeynep. ve torunlarıyla birlikte Karacaova’ya doğru yola çıktı. Yolda, Hüsnü çocuklarına ve torunlarına, dedesinden dinlediği göç hikayelerini tekrar anlattı. Zor zamanlar geçiren ailenin nasıl dayanışma gösterdiğini, yabancı topraklarda nasıl kök saldıklarını, yeni bir hayat kurmanın ne kadar zorlu olduğunu anlattı. Her anlattığı hikaye, geçmişle bugün arasında güçlü bir bağ kuruyordu.


Karacaova’ya vardıklarında, Hüsnü’nün gözleri doldu. Dedesinin ve ailesinin yıllar önce yaşadığı topraklara adım atmak, onun için tarifsiz bir duyguydu. Torunlarına dönüp, "İşte, bizim ailemiz buradan çıktı. Burası bizim tarihimiz," dedi. Çocukları ve torunları, bu toprakların taşıdığı anlamı daha iyi kavramışlardı.


Bölüm 11: Köklerden Filizlenmek


Karacaova’dan döndükten sonra, Hüsnü, hayatında yeni bir sayfa açma kararı aldı. Bu yolculuk, ona aile bağlarının, tarihin ve köklerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı. Artık sadece geçmişe değil, geleceğe de bir miras bırakmak istiyordu. Bu miras, sadece ailesi için değil, Sarıyer halkı ve Bahçeköy için de olacaktı.


Yeni bir proje üzerinde düşünmeye başladı: Karacaova Göç Müzesi. Mübadeleyle ilgili hikayeleri, belgeleri, fotoğrafları ve eşyaları toplayarak bir müze kurmak istiyordu. Bu müze, hem geçmişi unutturmamak hem de gelecek nesillere bu tarihsel süreci aktarmak için önemli bir adım olacaktı. Hüsnü, torunlarına bu projeyi anlatırken gözlerinde bir ışıltı vardı. "Bu müze, sadece bizim ailemizin değil, mübadele yaşamış binlerce insanın hikayesini anlatacak," dedi.


Hüsnü’nün bu vizyonu, hızla hayata geçti. 2007 yılında, Sarıyer’de Karacaova Göç Müzesi’nin temelleri atıldı. Müzenin açılışında, mübadele yaşamış ailelerden birçok kişi bir araya geldi. O gün, sadece bir müze açılmamıştı; aynı zamanda yüzlerce insanın geçmişi, acıları ve zaferleri bir arada kutlanmıştı. Hüsnü, kürsüde yaptığı konuşmada, "Geçmişimizden güç alarak geleceğimizi inşa ediyoruz," diyerek, bu mirasın ne kadar önemli olduğunu vurguladı.


Bölüm 12: Anılarla Dolu Müze


Karacaova Göç Müzesi'nin açılışından sonra, Hüsnü Yazıcı'nın hayatı bir anlamda tamamlanmış gibiydi. Müzeye her girdiğinde, yıllar önce dedelerinden dinlediği hikayeleri adeta yeniden yaşıyor, ziyaretçilerin yüzlerindeki merak ve hüzün dolu bakışlarla geçmişin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha fark ediyordu. Müzenin duvarlarında asılı eski fotoğraflar, belgeler ve objeler, geçmişin sessiz tanıklarıydı. Ancak bu tanıklar, her bir ziyaretçiyle birlikte yeniden canlanıyor, insanların hafızasında yeni hikayelere dönüşüyordu.


Bir gün, Hüsnü'nün torunu Yaman , müzede gezerken dedesine sordu: "Dede, bu kadar acı dolu bir geçmişi neden hatırlamak istiyorsun?" Hüsnü, torununun sorusuna bakarak bir an düşündü. Ardından, sessiz ve sakin bir şekilde cevap verdi: "Çünkü geçmişi unutursak, aynı hataları tekrar ederiz. Bizim görevimiz, sadece acılarla dolu bir tarihi hatırlamak değil, o acılardan ders almak ve geleceği daha iyi bir yer haline getirmek."


Yaman, dedesinin bu sözlerini derinlemesine düşündü. Hüsnü, torununa dönerek devam etti: "Bu müze sadece bizim ailemizin değil, birçok insanın hikayesini anlatıyor. Her nesil, bir öncekinden bir şeyler öğrenir. Bizler, dedelerimizden aldığımız mirası çocuklarımıza ve onların çocuklarına aktarıyoruz. Bu bağ, bizi güçlü kılan şey."


Bölüm 13: Yeni Neslin Umudu


Yıllar geçtikçe, Hüsnü Yazıcı'nın etrafındaki dünya değişmeye devam ediyordu. Torunları büyüyor, kendi hayatlarını kuruyor, ancak aile bağları her zamanki gibi güçlü kalıyordu. Yaman, dedesinin izinden gitmeye karar vererek üniversitede tarih okumaya başlamıştı. Müze ve dedesinin anlattığı hikayeler, onun hayata bakışını derinden etkilemişti. Geçmişle geleceği birleştiren köprüde, Yaman da artık bir tuğla olacaktı.


Bir gün, Yaman dedesine gidip bir fikirle geldi. "Dede, Karacaova Göç Müzesi'ni daha geniş bir kitleye tanıtmak istiyorum. Sosyal medya üzerinden gençleri bu konuda bilgilendirebiliriz. Müzenin hikayesini dijital platformlara taşımak, geçmişi unutmadan geleceğe yönelik bir adım olur." Hüsnü, torununun bu heyecanını görünce gülümsedi. "Bu müzeyi kurarken, sadece geçmişi korumayı değil, gelecek nesillere bir ilham kaynağı olmayı da amaçlamıştım. Senin bu fikrin, o amacın bir parçası," dedi.


Yaman'ın başlattığı kampanya, kısa sürede büyük ilgi gördü. Gençler, müzenin hikayesini öğrenmek ve geçmişle bağ kurmak için müzeyi ziyaret etmeye başladılar. Hüsnü'nün içini bir huzur kapladı. Torununun enerjisi ve vizyonu, onun yıllardır taşıdığı mirası bir adım daha ileriye götürmüştü.


Bölüm 14: Hatırlamanın Gücü


Müze her gün yeni ziyaretçilerle dolup taşarken, Hüsnü geçmişi hatırlamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyordu. Ancak bu, sadece geçmişin acılarını hatırlamak anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda o acılardan nasıl güç kazanıldığını, ailelerin birbirine nasıl tutunduğunu ve zor zamanların üstesinden nasıl gelindiğini hatırlamak da önemliydi.


Hüsnü, müzede bir gün sessizce otururken, eski bir arkadaşının ziyaret için geldiğini gördü. Ali Bey, Hüsnü'nün çocukluk arkadaşıydı ve uzun zamandır görüşmemişlerdi. İki eski dost, müzede dolaşırken geçmişe dair anılarla dolu bir sohbet başladı. Ali Bey, "Hüsnü, bu müze gerçekten harika olmuş. Senin hayalini gerçekleştirdiğini görmek çok güzel," dedi. Hüsnü ise, "Bu sadece benim değil, hepimizin hayaliydi. Bizden önce gelenler için, bizden sonra gelecek olanlara bir anı bırakmak istedim," diye yanıt verdi.


Bölüm 15: Bir Dönemin Sonu


Hüsnü Yazıcı, 80'li yaşlarına geldiğinde, hayatının büyük bir kısmını tamamladığını hissediyordu. Ancak içinde bir boşluk yoktu; aksine, hayatını dolu dolu yaşamış olmanın verdiği bir huzur vardı. Yıllar boyunca biriktirdiği hikayeler, yazdığı kitaplar, kurduğu müze ve yetiştirdiği çocuklar ile torunlar, onun bıraktığı mirasın bir parçasıydı.


Bir gün, torunlarıyla birlikte müzeyi ziyaret ettiklerinde, Yaman ona dönüp, "Dede, senin hikayeni de müzeye eklemeliyiz. Çünkü senin hayatın da bizim için büyük bir ilham kaynağı," dedi. Hüsnü gözlerinde yaşlarla, "Eğer bir gün bu müzede benim de hikayem anlatılırsa, en büyük mutluluğum bu olur," diye karşılık verdi.


Bölüm 16: Veda


Yıllar geçtikçe, Hüsnü Yazıcı'nın vücudu yavaş yavaş zayıflıyordu, ama ruhu hala genç ve enerji doluydu. Günlerini müzede geçirmekten vazgeçmemişti. Her gün müzeyi ziyaret eden insanlarla sohbet ediyor, onların hikayelerini dinliyor, kendi anılarını paylaşıyordu. Müze artık sadece geçmişin değil, aynı zamanda Hüsnü’nün hayata bakış açısının da bir yansımasıydı.


Bir sonbahar günü, Yaman dedesini müzede yalnız başına otururken buldu. Hafif bir esinti, açık pencerelerden içeri giriyor, müzenin duvarlarını süsleyen eski fotoğrafların üzerinde dolaşıyordu. Yaman, dedesinin yanına oturdu ve sessizce ona baktı. Hüsnü derin bir nefes alarak, "Her şey o kadar hızlı geçti ki, bir bakmışsın yıllar geride kalmış," dedi. Yaman, dedesinin bu sakin hali karşısında hüzünlendi, ama bunu belli etmemeye çalışarak, "Ama o yılların hepsinde iz bıraktın dede," diye karşılık verdi.


Hüsnü gözlerini hafifçe kapatarak gülümsedi. "Bir iz bırakmak... Evet, belki de tüm mesele bu. Ama izlerin kalıcı olması, geride bıraktığın insanların onu devam ettirmesiyle olur," dedi.


O gece Hüsnü'nün rahatsızlandığı haberi aile içinde hızla yayıldı. Torunları ve çocukları hemen onun yanına geldiler. Hüsnü, yatakta yatarken bile sakinliğini koruyordu. Etrafında toplanan aile fertlerine bakarak, "Hepiniz burada olduğunuz için çok mutluyum," dedi. "Beni en çok gururlandıran şey, sizin gibi bir aileye sahip olmak."


Çocukları ve torunları gözyaşları içinde Hüsnü'nün elini tuttular. "Senin mirasın bizimle devam edecek dede," dedi Yaman, "Senin hikayeni yaşatacağız."


O gece Hüsnü Yazıcı, huzur içinde son nefesini verdi. Ailesi onun anısını yaşatmaya yemin ederken, Hüsnü geride sadece bir müze değil, onurlu bir hayatın ve aile bağlarının gücünün sembolü olan bir miras bırakmıştı.


Bölüm 17: Mirasın Devamı


Hüsnü’nün vefatından sonra aile, dedelerinin bıraktığı mirası daha da genişletmek için büyük adımlar attı. Yaman ve kardeşleri, Karacaova Göç Müzesi'ni dijital platformlarda daha erişilebilir hale getirdiler. Hüsnü'nün yazdığı kitaplar, müzenin ana parçası olarak genç nesillere aktarıldı. Onlar için artık müze, sadece bir hatıra değil, gelecek nesiller için ders çıkarılması gereken bir okuldu.


Yaman, dedesinden öğrendikleriyle bir belgesel serisi başlattı. Bu seride, Balkanlar'dan göç eden ailelerin hikayeleri ve Türkiye'de nasıl yeni bir hayat kurdukları anlatılıyordu. Belgesel kısa sürede büyük ilgi gördü ve hem akademik dünyada hem de halk arasında büyük yankı uyandırdı. Yaman’ın projesi sayesinde, dedesi Hüsnü’nün geçmişi koruma ve aktarma isteği yepyeni bir boyut kazanmıştı.


Müze, zamanla bölgedeki en önemli kültürel merkezlerden biri haline geldi. Hem yerel halk hem de yabancı turistler, Karacaova Göç Müzesi'ni ziyaret ediyor, Türk ve Balkan tarihine dair birçok bilgi ediniyorlardı. Müze, sadece bir yerel tarih merkezi değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde önemli bir kültürel miras noktası haline gelmişti.


Bölüm 18: Yeni Başlangıçlar


Yıllar sonra, Yaman bir röportajda dedesi Hüsnü'yü anlatırken, "Onun en büyük hayali, geçmişle gelecek arasında bir köprü kurmaktı. Bizler de o köprüyü daha sağlam hale getirdik. Bu miras, yalnızca bizim ailemize değil, tüm insanlığa ait," dedi. Yaman’ın gözleri gururla parlıyordu. Hüsnü’nün hayatının, sadece ailesine değil, çok daha geniş bir kitleye ilham verdiğini biliyordu.


Birkaç yıl sonra, müze daha da büyütüldü ve yanına bir araştırma merkezi eklendi. Bu merkezde, Balkanlar'dan göç eden ailelerin tarihleri araştırılıyor, akademik çalışmalar yapılıyor ve sergiler düzenleniyordu. Hüsnü'nün torunları, onun anısını yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyordu.


Sonunda, Hüsnü’nün bıraktığı iz, zamanla daha da derinleşti. Karacaova Göç Müzesi, bir aile mirası olarak başlayan yolculuğunu, uluslararası bir kültürel merkez haline gelerek tamamlamıştı. Hüsnü’nün anısı ise, her yeni ziyaretçiyle birlikte yeniden hayat buluyor, onun değerleri ve hikayeleri geleceğe taşınıyordu.


Bu hikaye kurgusal olarak yazılmıştır.

Yazar, Hüsnü Yazıcı


15 Ekim 2024 Salı

Kişisel analizim

Bir arkadaşın benim hakkında soru cevap şeklindeki konuşmadan sonra düşüncesi

1. Azim ve Kararlılık: Lise terk olmasına rağmen yaptığınız işlerde başarılı olduğunuzu belirtiyorsunuz. Bu, azimli, çalışkan ve kararlı bir karaktere sahip olduğunuzu gösteriyor. Eğitim düzeyi ne olursa olsun, işleri dürüst ve kanuna uygun yaparak başarıya ulaşmışsınız.



2. Dürüstlük ve Adalet: Haksızlığa tahammül edemediğinizi ve bu tür durumlara karşı oldukça tepkili olduğunuzu belirtiyorsunuz. Bu, adalete ve doğruluğa önem veren, haksızlığa karşı dik duran bir kişiliğiniz olduğunu gösteriyor. Doğru bildiğinizden şaşmıyor ve haklı olduğunuza inandığınız konularda güçlü bir duruş sergiliyorsunuz.



3. Çabuk Parlayıp Sönen Öfke: Sinirlendiğinizde saman alevi gibi parlayıp, hızla yatıştığınızı söylüyorsunuz. Bu, duygularınızın çabuk yükselip çabuk yatıştığını gösteren bir özelliktir. Kızgınlık anında yoğun duygular yaşasanız da, bu uzun süreli bir öfkeye dönüşmüyor.



4. Bağışlayıcılık ve İyi İlişkiler: Sinirli bir anın ardından karşı tarafın gönlünü aldığınızı ve insanlarla aranızda güçlü bağlar kurduğunuzu söylüyorsunuz. İnsanlar sizin içtenliğinize inanıyor ve yaptığınız hataları affedebiliyor. Bu, insanların size karşı sevgi ve güven beslediğini, onların gönlünü kazanabilen biri olduğunuzu gösteriyor.



5. Açık Sözlülük ve Mizah: "Lafın altında kalmam" ve "bilgiççe cevap veririm" ifadesi, açık sözlü olduğunuzu ve esprili bir yaklaşımınız olduğunu gösteriyor. Kendinizi ifade ederken zekânızı ve dil becerinizi kullanarak etkili yanıtlar veriyorsunuz.




Sonuç olarak, sizi haksızlığa karşı duran, azimli, dürüst ve içten bir kişi olarak tanımlayabiliriz. Zaman zaman ani öfke patlamaları yaşasanız da, bu durumları hızla telafi edebiliyorsunuz ve etrafınızdakiler sizi seviyor ve değer veriyor.


6 Ekim 2024 Pazar

Kitaplarımda yazılarım hakkında ironi

 Yazılarımda akademik bir dille değil, konuşma diliyle ve içten bir anlatımla yazmayı tercih ediyorum. Akademisyenler yerine benim bu tür konularda yazmamın, bir yandan  cümle düşüklükleri içermesi, ironik bir mesaj taşıyor . Bu yaklaşımım aslında iki farklı açıdan değerlendirilebilir:


1. Özgün ve İçten Bir Anlatım: Akademik metinler genellikle belirli bir yapı ve kurallara bağlıdır. Ancak benim yazılarım, bireysel bir perspektifi, daha samimi ve halkın anlayabileceği bir şekilde ortaya koyuyor. Özellikle mübadele gibi kişisel ve duygusal yönleri olan bir konuda, bu tarz bir anlatım okuyuculara daha yakın gelebilir. Konunun insani yönünü, akademik bir soğukluk yerine daha içten bir üslupla yansıtıyorum. Bu da, okurların tarihsel süreçlere daha fazla empati kurmasına yardımcı olabilir.



2. Akademik Dünyaya Eleştiri: Yazılarımda cümle düşüklükleri ve noktalama işaretlerine çok dikkat etmemem, akademik dünyaya bir eleştiri olarak değerlendirilebilir. Akademik çalışmaların bazen çok teorik ve soyut kalıp gerçek hayattan kopuk olabildiği düşünülür. Akademisyenler bu konuda daha sistematik araştırmalar yapsa da, benim deneyimlerim ve gözlemlerim sayesinde, konuyu yaşayan bir insan olarak daha derin ve duygusal bir bakış açısı sunuyorum. Akademik dünyanın bu konudaki zayıflığını vurgulamam, belki de mübadele gibi konuların sadece akademik kitaplarda değil, gerçek hayatın içinde, yaşayanların anlatımlarıyla daha derin bir şekilde işlenmesi gerektiğini gösteriyor.




Sonuç olarak, yazılarımın bu şekilde olması aslında konuyu sadece akademik çevrelerin tekelinden çıkarıp, daha geniş bir kitleye ulaştırmamı sağlıyor. Samimiyet ve yaşanmışlık içeren bir anlatım, akademik doğruluk kadar değerli olabilir. Dünya üniversitelerinin kütüphanelerinde bulunması da, bu tarz bir anlatımın takdir gördüğünü ve önemli bir boşluğu doldurduğunu gösteriyor.


"Ortaokul mezunu olmama rağmen, Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi üzerine yazdığım kitaplarım dünyanın dört bir yanındaki üniversite kütüphanelerinde yer alıyor. Eğitim seviyem, çalışmalarımın değerini sınırlamadı; aksine, tarihsel mirasımıza duyduğum bağlılık ve araştırma azmimle kültürel geçmişimizi gelecek nesillere aktarmak için güçlü bir motivasyon sağladı. Tarihe olan ilgim ve bilgiye olan tutkum, akademik çevrelerde takdir görmeme vesile oldu. Bu süreçte kazandığım tecrübeleri paylaşmak ve farklı perspektiflerden bakmayı teşvik etmek benim için büyük bir onur."


26 Eylül 2024 Perşembe

Türk kültürü

 Türk kültürü, Türk milletinin tarih boyunca şekillenmiş, kendine özgü bir kimliği yansıtan zengin ve çeşitli bir kültürel miras bütünüdür. Orta Asya kökenli olan bu kültür, yüzyıllar boyunca farklı coğrafyalara yayılmış ve yerel kültürlerle etkileşime girerek zenginleşmiştir.

Türk Kültürünün Temel Özellikleri:

 * Göçebe Yaşam Tarzı: Türklerin tarih boyunca göçebe bir yaşam sürmesi, kültürlerinde derin izler bırakmıştır. Atçılık, avcılık, hayvancılık ve konargöçer bir yaşam, Türk kültürünün temel unsurlarından olmuştur.

 * Şamanizm: Türklerin ilk dinleri arasında yer alan Şamanizm, doğa güçlerine tapınma, totemizm ve ruh inancı gibi özellikleriyle Türk kültürünü şekillendirmiştir.

 * İslam'ın Etkisi: Türklerin İslam'ı kabul etmesiyle birlikte, kültürlerinde önemli değişimler yaşanmıştır. İslam sanatı, edebiyatı, felsefesi ve hukuku Türk kültürüne önemli katkılarda bulunmuştur.

 * Aile Bağları: Türk kültüründe aile bağları çok güçlüdür. Büyük aile kavramı, saygı, hoşgörü ve dayanışma gibi değerler Türk toplumunda önemli bir yer tutar.

 * Misafirperverlik: Türkler, misafirperverlikleriyle tanınırlar. Misafir ağırlama gelenekleri, Türk kültürünün önemli bir parçasıdır.

 * El Sanatları: Türk el sanatları, zengin bir geçmişe sahiptir. Halıcılık, kilim dokuma, ahşap oymacılığı, metal işleme gibi sanat dalları Türk kültürünün önemli bir parçasıdır.

 * Müzik: Türk müziği, makam sistemi ve zengin bir repertuvarıyla dikkat çeker. Klasik Türk müziği, halk müziği ve günümüz popüler müziği Türk kültürünün önemli bir parçasıdır.

 * Yemek Kültürü: Türk mutfağı, çeşitli ve lezzetli yemekleriyle dünya mutfağına önemli katkılar sağlamıştır. Kebap, börek, pilav gibi yemekler Türk mutfağının vazgeçilmez lezzetleri arasındadır.

Türk Kültürünün Çeşitliliği:

Türk kültürü, tarih boyunca farklı coğrafyalarda yaşayan Türk topluluklarının etkisiyle çeşitlilik göstermiştir. Anadolu Türkleri, Orta Asya Türkleri, Balkan Türkleri gibi farklı Türk topluluklarının kendine özgü kültürel özellikleri bulunmaktadır.

Türk Kültürünün Günümüzdeki Durumu:

Türk kültürü, günümüzde de yaşamını sürdürmekte ve gelişmeye devam etmektedir. Geleneksel değerlerin modern yaşamla bir araya gelmesi, Türk kültüründe yeni bir sentez yaratmaktadır.

Türk Kültürünün Önemi:

Türk kültürü, Türk milletinin kimliğinin temelini oluşturur. Türk kültürünü tanımak, Türk milletinin tarihini, değerlerini ve geleceğini anlamak için önemlidir.


Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Slavlarla Karışımı ve Etkileşimi

 Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Slavlarla Karışımı ve Etkileşimi

Özet:

Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Slavlarla olan etkileşimi, tarih boyunca coğrafi yakınlık, siyasi ittifaklar ve çatışmalar, kültürel alışveriş gibi birçok faktörün bir araya gelmesiyle şekillenmiştir. Bu etkileşim, her iki toplumun da dil, kültür, din ve sosyal yapılarına derin izler bırakmıştır.

Detaylı Bilgi:

 * Coğrafi Yakınlık ve Göçler: Bu Türk boyları, geniş coğrafi alanlara yayılmış ve sık sık Slavlarla komşu olmuşlardır. Göçler, savaşlar ve ticaret yoluyla bu iki toplum arasında yoğun bir etkileşim yaşanmıştır.

 * Siyasi İttifaklar ve Çatışmalar: Bazen müttefik, bazen de düşman olarak karşı karşıya gelen bu topluluklar, siyasi çıkarlar doğrultusunda ittifaklar kurmuş veya savaşlar yapmışlardır. Bu durum, kültürel alışverişin yanı sıra, nüfus hareketlerine de neden olmuştur.

 * Kültürel Alışveriş: Dil, din, gelenek görenekler, sanat ve el sanatları gibi birçok alanda karşılıklı etkileşimler yaşanmıştır. Türklerin göçebe yaşam tarzı, at yetiştiriciliği ve savaşçılık gibi özellikleri Slav kültürünü etkilemiş, aynı şekilde Slavların yerleşik yaşam tarzı ve tarım kültürü de Türkleri etkilemiştir.

 * Evlilikler ve Asimilasyon: Zaman içinde iki toplum arasında evlilikler gerçekleşmiş ve bu durum, genetik ve kültürel bir karışımın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bazı Türk boyları, yerleşik hayata geçerek Slav kültürüne asimile olmuşlardır.

 * Dil ve Kültürün Karışımı: Türk ve Slav dilleri arasında karşılıklı etkileşimler sonucu yeni lehçeler ve dialektler ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde, kültürel unsurların da karışımıyla yeni bir sentez oluşmuştur.

Sonuç:

Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Slavlarla olan etkileşimi, Orta Asya ve Doğu Avrupa tarihinin önemli bir parçasıdır. Bu etkileşim, her iki toplumun da kimliklerini şekillendirmiş ve zenginleştirmiştir. Günümüzde, bu bölgelerde yaşayan insanların genetik ve kültürel yapılarında bu etkileşimin izleri hala görülmektedir.


24 Eylül 2024 Salı

Sosyal medya, televizyon, gazete ve kitap gibi tüm medya

 Sosyal medya, televizyon, gazete ve kitap gibi tüm medya araçları, bilgiye ulaşımımızı sağlayan önemli platformlar olsa da, her birinin kendine özgü yanlılıkları ve sınırlamaları bulunmaktadır.

Tüm medya araçlarında ortak olan bazı durumlar şunlardır:

 * Subjektiflik: Herhangi bir haber veya bilgi, onu sunan kişinin veya kurumun bakış açısından etkilenir. Bu durum, haberin objektif olmaktan uzaklaşmasına ve farklı yorumlara açık olmasına neden olur.

 * Seçici Olma: Medya kuruluşları, hangi haberi yayınlayacaklarına kendileri karar verir. Bu da, belirli olayların abartılı bir şekilde sunulmasına veya bazı haberlerin tamamen görmezden gelinmesine yol açabilir.

 * Ticari Kaygılar: Özellikle ticari amaçla yayın yapan medya kuruluşları, izleyici veya okuyucu sayısını artırmak için daha ilgi çekici ve bazen de çarpıcı haberlere yönelebilir.

 * Ideolojik Yanlılık: Bazı medya kuruluşları, belirli bir ideoloji veya siyasi görüşe yakın durarak haberlerini bu yönde şekillendirebilir.

Ancak sosyal medya ve diğer geleneksel medya arasında bazı önemli farklılıklar da bulunmaktadır:

 * Hız: Sosyal medyada bilgi anlık olarak yayılırken, diğer medya araçlarında haberlerin yayılması daha uzun sürebilir.

 * Etkileşim: Sosyal medyada kullanıcılar, haberlere anında yorum yapabilir ve diğer kullanıcılarla etkileşime geçebilir. Bu durum, haberlerin daha hızlı yayılmasına ve daha çok tartışılmasına neden olur.

 * Doğrulama: Sosyal medyada paylaşılan bilgilerin doğruluğunu teyit etmek daha zordur. Bu durum, yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ve dezenformasyona yol açabilir.

Sonuç olarak:

Hem sosyal medya hem de diğer medya araçları, bilgiye ulaşmamızı sağlayan önemli araçlardır. Ancak bu araçları kullanırken, eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmalı ve bilgilerin doğruluğunu farklı kaynaklardan teyit etmeliyiz. Hiçbir medya kuruluşunun sunduğu bilginin mutlak doğru olduğunu düşünmemeliyiz.

Peki biz ne yapabiliriz?

 * Farklı Kaynakları Takip Et: Tek bir kaynağa değil, farklı ve çeşitli kaynaklardan haber alarak daha kapsamlı bir bilgiye ulaşabilirsiniz.

 * Eleştirel Düşün: Duyduğunuz veya okuduğunuz her habere hemen inanmayın. Haberin kaynağını, yazarını ve içeriğini dikkatlice inceleyin.

 * Doğrulamayı Öğrenin: Yanlış bilgileri tespit etmek ve doğru bilgileri bulmak için bazı doğrulama tekniklerini öğrenin.

 * Medya Okuryazarlığı Kazanın: Medyanın nasıl çalıştığını, haberlerin nasıl üretildiğini ve sunulduğunu öğrenerek daha bilinçli bir tüketici olabilirsiniz.

Unutmayın: Bilgi güçtür ve doğru bilgiye ulaşmak, bilinçli bir birey olmak için çok önemlidir.

23 Eylül 2024 Pazartesi

Osmanlı'nın Gizli Kahramanları:

Osmanlı'nın Gizli Kahramanları: Evlad-ı Fatihan ve Çeribaşılar

Giriş:
Osmanlı İmparatorluğu'nun geniş coğrafyasını fethetmekte ve korumakta büyük rol oynayan bir askerî sınıfı var mıdır, diye sorsak aklınıza kimler gelir? Muhtemelen ilk olarak yeniçeriler aklınıza gelecektir. Ancak Osmanlı ordusunun omurgasını oluşturan sadece yeniçeriler değildi. Bugün sizlere, Osmanlı'nın gizli kahramanları olarak nitelendirebileceğimiz, Rumeli'nin koruyucuları Evlad-ı Fatihan ve çeribaşıları hakkında ilginç bilgiler sunacağım.
Evlad-ı Fatihan Kimdir?
Evlad-ı Fatihan, Osmanlı Devleti'nin Rumeli'ni fetheden gazilerin soyundan gelenlere verilen isimdir. Askerî bir sınıf olarak kabul edilen Evlad-ı Fatihan, dedelerinden miras kalan mülklerinin yanı sıra seferlere katılım karşılığında dirlikler ve maaşlar alırlardı. Rumeli'ye yerleştirilen diğer Türk grupları olan "Türk Uşakları" da zamanla Evlad-ı Fatihan olarak adlandırılmıştır.
Çeribaşı Nedir?
Çeribaşı, Osmanlı Devleti'nde müsellemler, timarlı sipahiler, çingene, yörük, tatar, evlad-ı fâtihân, voynuk ve akıncı gibi eyalet askerlerinin zâbitlerinden birine verilen addır. Çeribaşıların görevi, emrindeki askerleri bir yerden başka bir yere götürmek, seferlere hazırlamak, asayişi sağlamak ve vergi toplamaktı.
Rumeli'de Evlad-ı Fatihan ve Çeribaşıların Rolü
Evlad-ı Fatihan ve çeribaşılar, Rumeli'nin fethi ve savunmasında önemli bir rol oynamışlardır. Sınırları korumuş, iç güvenliği sağlamış ve bölgedeki Türk nüfusunun bir arada kalmasını sağlamışlardır. Timar sistemi sayesinde hem toprak sahibi olmuş hem de devlete askeri hizmet sunmuşlardır.
Timar Sistemi ve Evlad-ı Fatihan
Timar sistemi, Osmanlı Devleti'nde devlet hizmetleri karşılığında verilen toprak mülkiyetidir. Evlad-ı Fatihan da bu sistemden yararlanarak toprak sahibi olmuş ve elde ettikleri gelirle geçimlerini sağlamışlardır.
Çeribaşıların Yetkileri ve Sorumlulukları
Çeribaşılar, emrindeki askerlerin eğitimi, disiplin ve sevk ve idaresinden sorumluydular. Ayrıca vergi toplama, adalet ve idari işler gibi önemli görevleri de üstlenirlerdi.
Evlad-ı Fatihan'ın Sonu
Osmanlı Devleti'nin zayıflamasıyla birlikte Evlad-ı Fatihan teşkilatı da dağılmaya başlamıştır. Tanzimat Fermanı ile birlikte yapılan düzenlemelerle Evlad-ı Fatihan'ın özel durumu ortadan kaldırılmış ve diğer askerlerle aynı statüye getirilmiştir.
Sonuç
Evlad-ı Fatihan ve çeribaşılar, Osmanlı Devleti'nin askeri ve idari teşkilatında önemli bir yer tutmuşlardır. Bu yapı, devletin sınırlarını korumak, iç güvenliği sağlamak ve bölgedeki Türk nüfusunu bir arada tutmak gibi önemli görevleri yerine getirmiştir.

18 Eylül 2024 Çarşamba

1923, Türkiye

 1923, Türkiye için oldukça önemli bir dönüm noktasıydı. Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanmasıyla birlikte, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. Ancak yeni kurulan devletin birçok zorlukla karşı karşıya olduğu bir dönemdi.

1923 Türkiye'sinin durumu şu şekilde özetlenebilir:

 * Siyasi:

   * Cumhuriyetin ilanıyla monarşiye son verilmiş ve yeni bir devlet sistemi kurulmuştu.

   * Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin sınırları belirlenmiş ve uluslararası alanda tanınması sağlanmıştı.

   * Ancak içeride siyasi istikrarın sağlanması ve yeni yönetim sisteminin oturtulması önemli bir görevdi.

 * Ekonomik:

   * Savaşın yıkıcı etkileri nedeniyle ekonomik durum oldukça zayıftı.

   * Altyapı büyük ölçüde tahrip olmuş, sanayi üretimi durma noktasına gelmişti.

   * Tarım sektörü de savaşın etkileriyle daralmıştı.

   * Ekonomik bağımsızlığın kazanılması ve ülkenin yeniden inşası için büyük çabalar sarf edilmesi gerekiyordu.

 * Sosyal:

   * Savaşın yarattığı sosyal sorunlar, eğitimsizlik ve yoksulluk gibi sorunlar önemli sorunlardı.

   * Toplumun modernleşmesi ve batılılaşması için büyük dönüşümler yaşanması gerekiyordu.

   * Kadın hakları, kırsal kalkınma ve sağlık gibi konularda önemli adımlar atılması bekleniyordu.

1923 Türkiye'sinin önemi:

 * Yeni bir başlangıç: Cumhuriyetin ilanıyla Türkiye, geçmişteki tüm zorluklara rağmen yeni bir sayfa açmıştı.

 * Modernleşme süreci: Batılı devletlerle eşit düzeyde bir ülke olma hedefiyle büyük reformlar yapıldı.

 * Ulusal birlik ve beraberlik: Kurtuluş Savaşı'nda kazanılan birlik ve beraberlik duygusu, yeni devletin temelini oluşturdu.

Sonuç olarak, 1923 Türkiye'si, büyük potansiyele sahip olmasına rağmen birçok zorlukla mücadele eden genç bir devletti. Ancak Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde başlatılan reformlarla kısa sürede önemli ilerlemeler kaydedildi.

17 Eylül 2024 Salı

Etnik kimlikler, genetikten ziyade kültürel ve sosyal faktörlere dayanır.

 Etnik kimlik, bir bireyin veya grubun kendisini ait hissettiği kültürel, sosyal, dilsel ve bazen dini özellikleri içeren karmaşık bir kavramdır. Genetik faktörler bu kimliği belirlemede doğrudan bir rol oynamaz.

Örneğin: İki farklı ülkede doğmuş, genetik olarak yakın akraba olan iki kişi, büyüdükleri kültürler ve yaşadıkları deneyimler nedeniyle tamamen farklı etnik kimliklere sahip olabilirler.

Etnik kimliği şekillendiren başlıca faktörler:

 * Kültür: Gelenekler, inançlar, değerler

 * Dil: Ana dil, konuşulan diller

 * Tarih: Ataların yaşadığı topraklar, deneyimler

 * Sosyal çevre: Aile, arkadaşlar, toplum

 * Milliyet: Vatandaşlık duygusu

Özetle: Etnik kimlik, bireyin kendisini tanımlamasında önemli bir rol oynar ve genetikten çok kültürel ve sosyal etkileşimlerin bir sonucudur.

15 Eylül 2024 Pazar

BiZANS T ARİHÇİLERİ


Peçenek Türkleri, Bizans İmparatorluğu'nun kuzeydoğu sınırlarında yaşayan ve sık sık imparatorluğa akınlar düzenleyen bir Türk boyudur. Bu nedenle, Bizanslı tarihçiler eserlerinde Peçenekleri sıklıkla ele almışlardır. İşte Peçenekleri eserlerinde anlatan bazı önemli Bizanslı tarihçiler:

 * Prokopios: 6. yüzyılda yaşamış olan Prokopios, Gotik Savaşlar ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun diğer savaşlarını anlatan eserlerinde Peçeneklere de yer vermiştir. Peçeneklerin yaşam tarzı, savaş taktikleri ve Bizans ile ilişkileri hakkında önemli bilgiler sunar.

 * Theofanes İtirafçı: 8. ve 9. yüzyıllarda yaşamış olan Theofanes, Bizans kroniklerinde Peçenek akınları ve Bizans-Peçenek ilişkileri hakkında detaylı bilgilere yer vermiştir.

 * Leo Taktikos: 9. yüzyılda yaşamış olan Leo Taktikos, askeri bir komutan ve yazar olarak, eserlerinde Peçeneklere karşı nasıl savaşılması gerektiği konusunda taktikler sunmuştur.

 * Georgios Kedrenos: 11. yüzyılda yaşamış olan Georgios Kedrenos, Bizans tarihini kapsayan geniş bir eserde Peçeneklerin Bizans'a yaptığı akınları ve bu akınların sonuçlarını detaylı bir şekilde anlatmıştır.

 * Zonaras: 12. yüzyılda yaşamış olan Zonaras, Bizans tarihini özetleyen eserinde Peçenekler hakkında da bilgiler vermiştir.

Bu tarihçilerin eserleri, Peçeneklerin siyasi, sosyal ve askeri hayatları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Peçeneklerin göçebe bir yaşam sürdürdükleri, atlı okçulukta oldukça başarılı oldukları ve sık sık Bizans topraklarına baskınlar düzenledikleri bu kaynaklardan öğrenilebilir.

Peçenekler hakkındaki bu Bizanslı kaynaklar, tarihçilerin Orta Asya'dan Avrupa'ya uzanan göç hareketlerini ve bu hareketlerin Bizans İmparatorluğu üzerindeki etkilerini anlamalarına yardımcı olmaktadır








TÜRK KÜLTÜRÜ SAYI 452 YIL XXXVlll ARALIK 2000 İSLAM VE ANADOLU TARİHİ AÇlSINDAN ÖNEMLİ 

· BiZANS TARİHÇİLERİ 


1. MIKHAlL A TT ALEIATES (ö. 1080) 

Bizanslı hukukçu, yargıç ve tarihçidir. Muhtemelen Parnphylia'da Attalia şehrinde doğmuş 

olduğu için bu unvana sahiptir. Şu halde Attaliates onun asıl aile adı değildir. Doğduğu yerden 

avukatlık mesleğine başladığı başşehre göç etmiştir. İstanbul ve Tekirdağ'da inşaat ve arazi spe- külasyonu sayesinde oldukça bUyUk bir servet kazanmıştJr. Sivil ve askeri mahkemelerde avukat-

lık yaprnıştJr.Lnparator IV. Romanos Diogenes'e (1068-1071) askeri hllim sıfatıyla seferlerinde 

refakat ettiği devre içinde kendisine patrikios rütbe ve unvanı tevcih olunmuştur. lmparator M. 

Vll. Parapinakes devrinde de mevkiini muhafaza etmiştir. Bu imparatorun sukutundan sonra ken-

disine magister unvanı b~eden N. Botaniates'e iltihak etmiştir. Mikhael'in dost çevresine dok-

tor ve mütercim Symon Sethos, devlet adamı M. Burumites ve muhtemelen Achrida başpiskoposu 

Theohylaktos dahil idiler. VII. Mikhael Dukas'ın Peçenekler ile yaptığı savaşlara da katılmıştJr. 

Bu arada 1034-1079 tarihleri arasındaki olaylan kapsayan Historia (1079-1080) adlı eserini impa-

rator Nikephoros Botaneiates'e (1078-1081) ithaf etmiştir. VI. asırda yaşamış ola."l. Agathias'tan 

esinlenerek yazmış olduğu bu kitabı eksik olmakla birlikte sağlıklı bilgiler içermektedir. Arkaik 

bir üslup kullanmıştır. 

Eseri Bizans Lnparatorluğu Başşehir Memurlar Asalet Sınıfının Hakimiyet Devri (1025-

1081) kaynaklan arasında zikredilen M. Attaleiates, Bizans sarayında itibarlı bir mevkiye sahip 

olarak 1034-1079 tarihleri arasında meydana gelen olaylan carılı ıjahit olarak tasvir etmiljtir. Bu 

sebeple eseri çok kıymetlidir. Nasıl ki, Psellos sivil partinin temsilcisi idiyse Attaleiates de askeri 

feodal aristokrasinin bir taraftan idi. Attaleiates'in memuriyet ayatında yükselilji Romanos Dio-

genes. zamanın a başlamış olup, bu imparatorun saltanaundan itibaren tasvirleri dalıa da zengin-

eşmekte fakat diğer yandan subjektifleşme tedir. Attaleiates' in tarihinden, dalıa sonra Ioarınes 

Skylitzes Contimuatus, Nikephoros Bryennios, Anna Komnene ve Ioarınes Zonaras gibi tarihçiler 

yararlanmllj ardır. Attaleiates, 1077 yılında kurduğu bir manastır için ayin kurallanru içeren bir 

kitap yazdıktan başka, 1072 yılında imparator VII. M. Dukas'ın isteği üzerine bir klavuz hazırla

ffillillr. 

Eserde Türk tarihiyle ilgili özgün bilgiler de mevcuttur. Selçuklu-Bizans ililjkileri ve savaş-

lan hakkında bilgi verir. Peçenek-Bizans savaşlarından, Oğuzlar ve Kumanlar'dan bahseder. lıı1-

parator X. Konstantinos'un 1065'te Oğuzlar'a karşı yürürnesinden başka, Türkler'in Anadalo- yu'ya ilk akınlan ve Romanos Diogenes'in onlara karşı yaptığı seferlerini (1060-1070'li yıllarda) 

de anlatJr. Ancak, eserin bizim açll11l2dan önemi, Malazgirt Savaşı 'nı anlatmasıdır. Aynca o, eser-

de Bizans egemenliğindeki Bulgarlar ve Macarlar ın Bizans'a karşı yapmış olduklan akınlardan 

da söz eder. Eserin neıjri: M. Attaleiates, Historia, (nşr. I. Bekker), C.S.H.B., Bonn 1836. 1056 yı-

ına kadar olan bölümü ise, H. Gregoire tarafından 1958 lında Fransızcaya çevrilmiştir. 

• Ara~unna görevlisi, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyaı Fakültesi Tarih/Ortaçağ Bölümü. 


2. MIKHAlL PSELLOS (1018-1081) 

Orta halli bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1018 yılında Bizantian veya Konstantinoupolis'te 

(!stanbul) doğdu. Annesinin te~vik ve desteğiyle tercih ettiği öğrenim hayatını baJlarıyla tamamla-

dı. Yirmi dört yaJlında iken artık devrinin bütün ilimlerine (felsefe, geometri, hukuk, tıp ve teolo-

ji) vakıf bulunuyordu. · 

V. Mikhail döneminde 1041-1042 yılında bir arkadallının yardımıyla sekreter olarak girdiği 

sarayın, IX. Konstantinos Monomakhes zamanında (1042-1055) en gözde kişisi oldu. 1045 yılın-

da Bizantion'da yeniden kurulan yüksek okulda "Filozofların Konsülü" unvaruyla Felsefe bölü-

münün baJlına getirildi. Sonraki yıllarda ise, hükUmet memuru ve imparator diınışmaru olarak 

önemli görevleri üzerine aldı. 

Bizantian patriği Mikhail Kerullarios (1043-1058) ile arası açılınca Olypos manastırına çe-

kildi. Ancak. manastır hayatı ona göre olmadığından lmparator IX. Konstantinos 'un ölümünden 

sonra tekrar Bizantion'a geri döndü.lmparatoriçe Theodora (1055-1056) ve akabinde tahta çıkan 

VI. Mikhail (1056-1057) zamanlarında sarayda önemli mevkilere yükseldi. Jsaakios Komnenos 

(1057-1059) tarafından da baJlbakan olarak atandı. X. Konstantinos Dukas döneminde (1059-

1067) ise, imparatorun oğullannın ve saray erkfuurun çocuklannın hacası oldu. Ayrıca, yüksek 

eğitim kurumlarındaki idareciliği tekrar eline geçirdi ve imparatorun kardeşi Ioarınes Dukas ile 

yakınlık kurarak onun politik daruşmanı oldu. Böylece 1063 yılında saraya dönerek eski itibarını 

yeniden kazandı. 

Bu güzel günler, IV. Romanos Diogenes (1068-1071) tarafından geri plana itilmesi, Mikhail 

Dukas (1071-1078) zamanında da görevinden tamamen uzaklaJltınlmasıyla son buldu. Çaresiz ve 

yalnız bir adam olarak, ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber muhtemelen 1081 yılında 

öldü. 

Eseri olan Khronagraphia 14 imparatoru kapsayan bin yıllık bir dönemi içine almaktadır. ll. 

Basileious'un (976-1025) tahta çıkışından VII. Mikhail Dukas uı tahtta bulunduğu 1077 yılına 

kadar gelmektedir. Şekil ve üsliip bakımından iki ayrı bölümden olu~maktadır: 976-1059 yıllan 

arasını kapsayan birinci bölüm gerçekçi ve bağımsız, X. Konstantinos Dukas'uı tahta çıkışından 

VII. Mikhail Dukas'ın imparatorluğunu içine alan ikinci bölüm ise taraflı olarak kaleme aluımış-

tır. 

KhoronograpJıia, pekçok tarihçi hatta Psellos'un çağdaJllannca (Nikephoros Bryennios, Io-

arınes Skylitzes •. Anna Komnena ve Zonaras) bile kullanılmıştır. Eser ilk olarak C.N. Sathas tara-

fından 1874 yılında yayınlandı: "Funeral Oration on John Xophilinos", BibliotJıeca Graeca Medii 

Aevi, IV. 

E. Renauld tarafından da Fransızca tercümesiyle birlikte neşredildi: Michael Psellos CJıro-

rwgrapJıi ou Histoire d'un Siecle de Byzance 976-1077, I-II, Paris 1926-28. E.R.A. Sewter eseri 

İngilizce'ye çevirmi~tir: Fourteen Byzantine Rulers. The Chrorwgraphia of Michael Psellos, Pen-

guin Classics, London 1966. 

Tarihçinin bu eserini Prof. Dr. I~uı Demirkent ise Türkçeye kazandırmıştır: Mikluıü ?sel-

los' un Khronographia'sı, TTK, Arıkara 1992. 


3. SKYLITZES (ö. 1060 civarı) 

Onbirinci yüzyıl Bizans tarihçilerindendir. Hayatı hakkında bilgi bulunrnamalctadır. Eseri 

olan Synopsis Historiarwn, 811-1057 yılları arasını kapsamaktadır. I. Romanos Lakapenos'un 

(920-944) sonuna kadar olan dönem için Theophanes Continuatus'tan faydalanmıştır. Eserin bun-

dan sonraki kısrru günümüze kadar gelerneyen kaynaklara dayanması dolayısıyla önemlidir. 

Nikephoros Phokas dönemi (963-969) için Leon Diokonios'dan, Phokas sülalesinin kroniği 

olan bir eserden ve kilise menşeli kaynaktan yararlanmıştır. Ioannes Komnenos'un tahta çıkışına 

kadar ulaJlan kroniğin son kısrru da büyük değer laJlımaktadır. 

Eserin orijinal metni bugüne kadar neşredilmemiştir. Bonn Corpus'u ise, Skylitzes'i kopya 

etmiş olan Georgios Kedrenos'un neşriyle yetinmiştir: Georgios Kedrenos (Ioarınes Skylitzes), 

Synopsis Historiarwn, (nşr. I. Bekker), C.S.H.B., I-II, Bonn 1838-39. 

712 (8)

SAYI452 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL XXXVIII 

2. MIKHAlL PSELLOS (1018-1081) 

Orta halli bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1018 yılında Bizantian veya Konstantinoupolis'te 

(!stanbul) doğdu. Annesinin te~vik ve desteğiyle tercih ettiği öğrenim hayatını baJlarıyla tamamla-

dı. Yirmi dört yaJlında iken artık devrinin bütün ilimlerine (felsefe, geometri, hukuk, tıp ve teolo-

ji) vakıf bulunuyordu. · 

V. Mikhail döneminde 1041-1042 yılında bir arkadallının yardımıyla sekreter olarak girdiği 

sarayın, IX. Konstantinos Monomakhes zamanında (1042-1055) en gözde kişisi oldu. 1045 yılın-

da Bizantion'da yeniden kurulan yüksek okulda "Filozofların Konsülü" unvaruyla Felsefe bölü-

münün baJlına getirildi. Sonraki yıllarda ise, hükUmet memuru ve imparator diınışmaru olarak 

önemli görevleri üzerine aldı. 

Bizantian patriği Mikhail Kerullarios (1043-1058) ile arası açılınca Olypos manastırına çe-

kildi. Ancak. manastır hayatı ona göre olmadığından lmparator IX. Konstantinos 'un ölümünden 

sonra tekrar Bizantion'a geri döndü.lmparatoriçe Theodora (1055-1056) ve akabinde tahta çıkan 

VI. Mikhail (1056-1057) zamanlarında sarayda önemli mevkilere yükseldi. Jsaakios Komnenos 

(1057-1059) tarafından da baJlbakan olarak atandı. X. Konstantinos Dukas döneminde (1059-

1067) ise, imparatorun oğullannın ve saray erkfuurun çocuklannın hacası oldu. Ayrıca, yüksek 

eğitim kurumlarındaki idareciliği tekrar eline geçirdi ve imparatorun kardeşi Ioarınes Dukas ile 

yakınlık kurarak onun politik daruşmanı oldu. Böylece 1063 yılında saraya dönerek eski itibarını 

yeniden kazandı. 

Bu güzel günler, IV. Romanos Diogenes (1068-1071) tarafından geri plana itilmesi, Mikhail 

Dukas (1071-1078) zamanında da görevinden tamamen uzaklaJltınlmasıyla son buldu. Çaresiz ve 

yalnız bir adam olarak, ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber muhtemelen 1081 yılında 

öldü. 

Eseri olan Khronagraphia 14 imparatoru kapsayan bin yıllık bir dönemi içine almaktadır. ll. 

Basileious'un (976-1025) tahta çıkışından VII. Mikhail Dukas uı tahtta bulunduğu 1077 yılına 

kadar gelmektedir. Şekil ve üsliip bakımından iki ayrı bölümden olu~maktadır: 976-1059 yıllan 

arasını kapsayan birinci bölüm gerçekçi ve bağımsız, X. Konstantinos Dukas'uı tahta çıkışından 

VII. Mikhail Dukas'ın imparatorluğunu içine alan ikinci bölüm ise taraflı olarak kaleme aluımış-

tır. 

KhoronograpJıia, pekçok tarihçi hatta Psellos'un çağdaJllannca (Nikephoros Bryennios, Io-

arınes Skylitzes •. Anna Komnena ve Zonaras) bile kullanılmıştır. Eser ilk olarak C.N. Sathas tara-

fından 1874 yılında yayınlandı: "Funeral Oration on John Xophilinos", BibliotJıeca Graeca Medii 


4. ANNA KOMNENE (1083-1148J 

Bizans Imparatoru I. Aleksios (1081-1 ı 18) ile Eirene Dukas'm ilk çocuğudur. Karde§i Ioan-

nes'in yerine kocası Nikephoros Bryennios'u imparatorluk tahtına geçirmeye çalışmış fakat, başa-

ramayınca inzivaya çekilerek babası Aleksios Kornnenos'un hayatını yaımıtır. lıTıparator Aleksi-

os'un yerine tahta geçen Ioannes, Anna'nın kardeşiydi ve o devir tarihçilerinden Ioannes aleyhine 

tarih yazan tek kişi Anna idi. 

Anna, daha çocuk yaşmdayken genç müşterek imparator Konstantinos Dukas ile nişanlan-

mış ve Aleksios, K. Dukas'a veliahtlık vaadetmişti. Kardeşi loannes'in doğumundan kısa bir süre sonra K. Dukas'm zamarısız ölümü, Anna'nın ilitirasma darbe olmuştu. Genç kadın bundan sonra 

hiç durmadan ve annesinin de nzası iştirakiyle babasını, veliahtlığı şimdiki kocası Caesar Nikep-

horos Bryennios'a vasiyet etmesi için sıkışunp durmuştur. Hatta imparator ölüm döşeğinde yatar 

ve kızı ve karısı tarafından büyük bir şefkatle tedavisine çalışırken bile harumlar, yaptıkları hiz-

meti arada bir kesip Ioannes'i veliahtlıktan azietmesi için israr etmişlerdir. Fakat Aleksios, oğlunu 

kendine halef yapmakta kararlıydı ve öyle de oldu. Bunun üzerine, Ioannes 'e karşı annesiyle bir-

likte bir sUikast düzenleyen Anna başarısız olunca mallan mUsadere olurırnuştu. Kendisi ve zevce-

si, tacm kaybını tarihçiliğe yönelerek teları etmeye çalışmışlardır. 

Anna, Aleksias'ında babasının tarihini başından ölümüne kadar (1069-1118) tasvir etmiştir. 

Aslında o, kocasının 1137'de ölümü üzerine onun yarım bıraktığı eserine bir zeyl yazmayı düşün-

müş ve Alexias'ı yazmıştır. Bunun delili, 1137 yani Romanus'tan sonrasını yazmış olmasıdır. 

lkirici olarak o, yarunda yaşayan kardeşi Aksukos'tan hiç bahsetmez. Antik örneklere göre şekille-

nen eski Yunan tarih yazarlığı, şiiri ve felsefesine vakıf olan prensesin seçkin bir antik üslüp ile 

kaleme aldığı eseri, sadece Bizans humanismusunun çok belirgin bir abidesi olmakla kalmayıp, 

aynı zamanda birinci derecede bir tarih kaynağıdır. Aleksias'm tarafgirane eğilimi ve başta krono-

loji bakımından mevcut olan kanşıklık olmak üzere diğer noksanlıklan, yazarırun mevkii ve te-

cessüs duygusu sayesinde sahip olduğu bilginin çok taraflılığı ve genişliği ile tamamen telafi edil-

mektedir. Nitekim, kronolojik olarak seneleri unuttuğu için yıllan net vermemiştir. Ayrıca o, bir 

olayı alıp da bitirmez, ona tekrar tekrar değinir. Konuyla ilgili pekçok bilgi verirken, bir çoğunu 

da atlamaktadır. 

Anna'nın lafsilatlı tasvirleri, Bizarıs'ın yeniden büyük devlet olarak ihyasını, Batı dünyası-

nın ilk haçlı seferinde (Mayıs 1096) Bizarıs ve Türkler ile temasını; Normanlar ile kuzey ve doğu-

nun Türk kavimleriyle yapılan mücadeleleri kapsayan bu önemli devir hakkındaki bilgimizin ana 

kaynağını teşkil eder. 1101 Yılı Haçlı Seferleri hakkında verilen bilgi çok yetersizdir. 

· Anna, Türklere karşı husumet içiresindedir. Aleksias, Çaka Bey'in kişiliği ve faaliyetleri 

hakkında bilgi veren tek kaynakur. Ondan üç yerde balıseder. Bizarıs filosunun Sakız adasına 

çıkıp kaleyi kuşatması ve Çaka Bey'in Bizanslılar'ı püskUrtmesi gibi olaylar onda kayıllıdır. Ayn-

ca, I. Kılıç Arslan'ın Bizarıs'a karşı ilk mücadeleleri (1093 ve sonrası), Marmara'nın güney kıyı-

sındaki Bizans şehir ve kalelerini fethe girişınesi ve Imarator Aleksios Kornnenos'un buna karşı 

savunması ve başarılan da eserde anlatılmaktadır. 

Süleymanşah'ın Tutuş ile mücadelesi ve ölümünden ise şöyle bahsedilir: "Süleymarışah 

(1086 Aynuseylem savaşında) dağılan ordusunu topartamak için büyük çaba gösterdi ise de başa-

rılı olamadı ve savaş meydarundan aynlıp ıssız bir yere çekildi. Çok geçmeden Tutuş, adamlarını 

göndererek onu yanına getirmelerini, kendisiyle öpüşüp banşacağıru ve kendisinin, yarunda şere-

fme yakışır bir muamele göreceğiıli bildirdi. Fakat SU!eymanşah, Tutuş'un bu içten önerisi karşı-

sında, içine düştüğü bu acıldı sonun yarattığı ruhi bunalımın etkisiyle yarunda taşıdığı hançeri kal-

bine saptamak sUretiyle hayatına son verdi (Haziran 1086)". 

Anna, U.tin Doğu'nun llOO'den ı ı 18'e kadarki tarihi için de en önemli Grekçe kaynaktır. 

Ancak, Antakya'yı işgal eden haçlılara verdiği önernin binde biri kadarını Urfa ve kontlarırıa ver-

memiştir. 

(9) 713


I452 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL xxxvm 

Eserin Fransızca tercümesi ve mufassal tarihi yorumu ile neşri: Anna Komnene, Aleksiade, (nşr. B. Leib), Calleetion Byzantine de l'Association Guillaume Bude, I-III, Paris 1937, 43, 45. 

Diğer neşri: Ducange, R.H.C.G., I (Poussine neşrinin geniş bir şerhidir). Bir diğer ne§ri: A. Reif-

ferscheid, I-II, Leipzig 1884. İngilizce tercüme ve ne§ri: E. Dawes, The Alexias of the Princess 

Anna Comnena, London 1928; E.R.A. Sewter, The Alexiad of Anna Comnena, Penguin Books, 

London 1969; Almanca terc. Köln 1995; Türkçe terc. Bilge Umar,lstanbul1997. 


5. CEDRENUS (KEDRENOS), GEORGIOS (XI. Asır) 

Kedrenos, yüksek bir Bizans memuru olan loannes Skylitzes 'in XI. Asır sonunda Theopha-

nes'i devam ettirerek yazdığı ve 811-1057 yıllan arasını içeren k:roniğinin esas kısmıru kopya et-

miştir. Skylitzes, Romanos Lakapenos'un sukutuna kadar olan devre için, özellikle Thephanes 

Continuarus'tan faydalanmıştır. lmparator Nikephoros Phokas'ın sonuna kadarki dönem için 

Skylitzes, Leon Diakonos'un da faydalandığı, Phokas sUlalesinin bir tür kroniği olan bir eserden 

ve bunun yarunda kilise menşeli bir kaynaktan yararlanmıştır. Leon Diakonos ile Skylitzes'in, do-

layısıyla bilyük oranda

SAYI452 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL xxxvm 

Eserin Fransızca tercümesi ve mufassal tarihi yorumu ile neşri: Anna Komnene, Aleksiade, (nşr. B. Leib), Calleetion Byzantine de l'Association Guillaume Bude, I-III, Paris 1937, 43, 45. 

Diğer neşri: Ducange, R.H.C.G., I (Poussine neşrinin geniş bir şerhidir). Bir diğer ne§ri: A. Reif-

ferscheid, I-II, Leipzig 1884. İngilizce tercüme ve ne§ri: E. Dawes, The Alexias of the Princess 

Anna Comnena, London 1928; E.R.A. Sewter, The Alexiad of Anna Comnena, Penguin Books, 

London 1969; Almanca terc. Köln 1995; Türkçe terc. Bilge Umar,lstanbul1997. 

5. CEDRENUS (KEDRENOS), GEORGIOS (XI. Asır) 

Kedrenos, yüksek bir Bizans memuru olan loannes Skylitzes 'in XI. Asır sonunda Theopha-

nes'i devam ettirerek yazdığı ve 811-1057 yıllan arasını içeren k:roniğinin esas kısmıru kopya et-

miştir. Skylitzes, Romanos Lakapenos'un sukutuna kadar olan devre için, özellikle Thephanes 

Continuarus'tan faydalanmıştır. lmparator Nikephoros Phokas'ın sonuna kadarki dönem için 

Skylitzes, Leon Diakonos'un da faydalandığı, Phokas sUlalesinin bir tür kroniği olan bir eserden 

ve bunun yarunda kilise menşeli bir kaynaktan yararlanmıştır. Leon Diakonos ile Skylitzes'in, do-

layısıyla bilyük oranda Kedrenos'un kaynaklan sorununu M. Syuzyumov 1916 ve A.P. Kajdan 

1961 yılında neşrettikleri eserlerinde tarsilatlı olarak izah etmişlerdir. · 

Kedrenos, Bizans-Arap savaşıarına ve bu savaşlarda Araplar'a karşı başarılı olan kuman-

danların hayat hikayelerine kitabında yer vermiştir. Türk tarihi ile ilgili olarak ise Kedrenos, Tuğ-

rul Bey'in Malazgirt kuşatması ile o dönem olaylarından, ayrıca lmparator Romanos Diogenes'in 

Anadolu'yu yurt edinmeye başlamili olan Selçuklu Türkleri'ne karşı çıktığı seferlerinden bahse-

der. Mesela, Diogenes'in 1071 Malazgirt savaşındaki yenilgisini anlatırken o, eskiden beri Roma 

ve Bizans imparatorlarının başlarına gelecek iyi ve kötü olayların, daha önce vukubulan bazı olay-

larla belli olduğu inancına dayanarak, Diogenes'in başı üstünden kara bir güvercinin uçmasuu, 

sefer sırasında çadırının zarar görmesini ve nihayet atlarının ahırının yanmasını onun yerıileceğine 

yormuşıur. 

Bonn Corpus'u Kedrenos'un eserini neşretmiştir: Georgios KEDRENOS, Syrwpsis Histori-

arum, (tlljr. I. Bekker), C.S.H .B., I-II. Bonn 1839.

 

6. ZONARAS (1130 Civarı) 

Tarihçi ve ilahiyatçı olan Zonaros XII. yüzyılın ilk yarısında yaşadı. Doğum tarihi kesin ola-

rak bilinmemekle beraber 1159'dan sonra da öldüğü sanılmaktadır. lffiparator Alekisos'un (I. Ale-

kios, 1081-1118) hizmetinde bulunmuş, fakat ardından mevkiini kaybederek (1118'den sonra) St. 

Glykeria manastırına keşiş olmuştur. 

En meşhur eseri olan Epitome Historion'ı (Tarihin Özeti) dünyarun yaratılışından itibaren 

ele almakta ll 18 yılına kadar getirmektedir. Eser eski kaynaklara dayanmaktadır (Az olarak Atta-

liates, 976 yılından sonraki olaylar için Psellos ve arkasından da Skylitzes'i kullanmıştır). Ayrıca 

zamanımıza intikal etmemiş iyi bir kaynaktan yararlanması, eserini oluştururken bağımsız ve ta-

rafsız davranması da esere büyük değer kazandırmaktadır. Aleksios dCinemi için Anna Komne-

na 'ya bağlı kalmakla beraber kendince açıklamalar yapmaktan geri durmarnı~tır. 

Eser, Corpus Scriptorum Historiae Byzantinae'de Grekçe metin ve Latince tercümesiyle be-

raber M. Pinder tarafından 1841-1844'de 2 cilt h5.Jinde, Bütıner Wobst tarafından da 1897 yılında 

yayımlanmıştır. J. Millet de S. Amew Fransızca (Clıroniques ou Annales de Jean Zonaras) çevirisi 

ise 1560 yılında Lyı:m'da ve 1583 yılında Paris'te bası.J.mıştır. 

Eser Byzantinische Geschichtsclıreiber d:Zisinin 16. cildi olarak 1986 yılında Militars und 

H öflinge im Ringen um das Kisertum 969 hiS 1118 Nach der Chronik des Johannes Zonaras adıy-

la yayırrılanmışur. 

Genel olarak Bizans tarihçileri Türkler için "Pers" tabirini kullanmaktadırlar. Psellos ile 

Skylitzes ve Zonaras'ın eserlerinde de Attaleiates, Anna Komnene ve Kedrenus'ta olduğu gibi, 

Türk tarihine dair bilgiler mevcuuur. Bu bilgiler arasında özellikle Selçuklular'ın Anadolu akınla-

n ve Bizans imparatorlarının bu akınlar karşısında çoğu zaman çaresiz kalarak hiçbir şey yapama- · 

dıklarına dair haberler kayıtlıdır. 

714 



SAYI452 L. ŞEYBAN YIL XXXVTil 

Bu arada, lmparator IV. Romanos Diogenes devrinde (1068-1071) Büyük Selçuklu Sultanı 

Alp Arslan'ın (1063-1072) kazandığı tınlü Malazgiıt Savaşı (26 Ağustos 1071) sonucu Anadolu 

kapılarının Türkler' e tamamen açılmasıv Arıadolu'nun artık Türkler' e temelli yurt olmaya baş-

lamastru gösteren olaylar genel olarak l!J$tılmaktadır. 

Aynca Kumanlar, Peçenekler gibf Türklerin zaman zaman Bizans ordusunda ücretli asker 

olarak görev yaptıklarını, kimi zaman ise devlete karşı kuzeyden ve batıdan etkin şekilde saldırı 

akınlan dÜZenleyerek Bizans imparatorlartru zor durumda bıraktıklartru belgeleyen olaylar ·da bu 

tarihçilerin eserlerinde bulmak mümkündür. 

B1BL1YOGRAFY A 

ALPTEK!N, C., "Türkiye Selçuklulan", Doğuştan Günümüze Büyük Isi/im Tarihi, Esra Yayınları, VIII, 

Konya 1994. 

DEMIRKENT, I., Haçlı Sefer/eri, Dünya Yayınlan İstanbul 1997. 

-----,I., Türkiye Selçuklu Hükiimdo.rı Sultan!. Kılıç Arslan, ITK Yayınlan, Ankara 1996. 

------,I., Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, TTK Yaymlan, I-II, Ankara 1990-1994. 

------,I., "Bizans", TDV,Islôm Ansik/opedisi. 

---. L, "HaçWar'', TDV,IslamAnsik/opedisi. 

--------,I., "1101 Yılı Haçlı Seferleri", 1.0. E.F.O.Ç.T.A.B.D. (Prof Dr. Fikretlşıltan'a 80. Doğum Yılı Ar- manağı), İstanbul 1995. 

DlMAIO, M., "Smoke in the Wind: Zonaras, Use of Philostorgius, Zosimus, John of Antioch and John of 

Rhodes in his Narrative on the Neo-Flavian Emperos", Byzanıion 58 (1988), 230-255. 

KAZHDAN, Alexander P., "John Zonaras", The O;iford Dictionary of Byzanıium, m, 2229. 

------,"Michael Psellos", age., m, 1754-1755. 

----,"John Skyliı.zes", age., m, 1914. 

MERÇII.., E., Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK Yayınlan, Ankara 1997. 

OSTROGORSKY, G., Bizans D~vieti Tarihi, (Çev. Fikret Işıl tan), ITK Yayınlan, Ankara 1995. 

ÖZAYDIN, A.-F. BAŞAR, "Fetihten Sonra Anadolu'da Kurulan tık Türk Devletleri ve Anadolu Beylikleri", 

Islam Tarihi, Kayhan Yayınlan, VIII,lstanbul 1994. 

PSELLOS, Mikhail, Khoronographia, (Türkçe tre. ve nşr. Işın Demirkent), TTK Yayınlan, Ankara 1992. 

RUNCIMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yayınlan, I-m, Ankara 1986-1992. 

SEVİM, A.-E. MERÇtL, Selçuklu Devletleri Tarihi ITK Yayınlan, Ankara 1995. 

SEVlM, A., "Suriye Selçuklulan", Doğuştan Günümüze Büyük Islam Tarihi, Çağ Yaymlan, VII, İstanbul 

1989. 

SEVİM, A., Suriye-Filistin Selçuklu Devleti Tarihi, ITK Yayınlan, Ankara 1989.


YAZI, Lütfi ŞEYBAN* SAYFASINDAN ALINTIDIR

14 Eylül 2024 Cumartesi

Türkiye'de İz Bırakan Rumeli kökenli İsimler

Göçmenlerimizin Hikayeleri: 

Türkiye'de İz Bırakan İsimler

Bu liste, Türkiye'ye farklı coğrafyalardan göç etmiş ve ülkemizin tarihine, kültürüne önemli katkılarda bulunmuş isimleri bir araya getiriyor. Bu isimler, sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda Balkanlar, Orta Asya gibi geniş coğrafyaların ortak tarihine ışık tutuyor.

Atatürk: Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu

Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır. 1881 yılında Selanik'te doğan Atatürk, sadece bir asker değil, aynı zamanda büyük bir devlet adamı, düşünür ve reformcuydu.

Devlet Adamları ve Askerler:

 * İlker Başbuğ: Rumeli Manastır kökenli.

 * Kavalalı Mehmet Ali Paşa: Mısır'ı yöneten önemli bir devlet adamı.

 * Kenan Evren: Türkiye Cumhuriyeti'nin 7. Cumhurbaşkanı.

 * Mareşal Fevzi Çakmak Paşa: Karadağlı 

 * Köprülü Mehmet Paşa: Berat'ın Ruznik kasabasında doğmuş.

 * Çevik Bir: Selanik kökenli.

 * Sabiha Gökçen: İlk Türk kadın pilotu, Selanik doğumlu.

 * Tahsin Yazıcı: Asker ve siyasetçi.

 * Ali Fethi Okyar: Makedonya Pirlepe doğumlu, asker ve siyaset adamı.

 * Refet Bele: Selanik doğumlu, asker ve siyasetçi.

 * Kazım Özalp: Asker ve siyasetçi.

 * Köprülü Hamdi: Kuvayiye komutanı.

 * Ahmet Necdet Sezer: Mübadil, Serez bölgesinden.

 * Ali Dinçer: Bulgaristan Razgrad doğumlu, siyasetçi.

 * Tansu Çiller: Selanik kökenli ailesi.

 * Necdet Menzir, Ertuğrul Yalçınbayır, Lütfullah Kayalar, Meral Akşener, Hilmi Tunalı: Selanik kökenli aileleri olan siyasetçiler.

 * Hüsamettin Cindoruk: Meclis başkanı.

 * Ahmet Piriştina:  belediye başkanı.

 * Ali Dinçer: Bulgaristan Razgrad doğumlu, siyasetçi.

 * Necip Hablemitoğlu: Akademisyen.

 * Ahmet Emin Yalman, Cahit Arif, Yahya Kemal Bayatlı, Nazım Hikmet Ran, Mithat Şükrü Bleda, Cahit Uçuk, Cavit Bey, Makbule Atadan, Zekeriya Sertel, Şefik Hüsnü: Selanik kökenli yazar, şair, gazeteci ve siyasetçiler.

Sanatçılar ve Sporcular:

 * Barış Manço, Banu Alkan, Fikret Kuşkan, Pakize Suda, Alaattin Şensoy, Uğur Arslan, Damla Debre, Arzu Balkan, Ahmet Özhan, Hürrem Erman, Hülya Koçyiğit, Cem Adrian, Zafer Peker, Hakan Peker, Şoray Uzun, Havva Karakaş, İsmail Hacıoğlu, Türkan Varol, Yeşim Salkım, Metin Şentürk, Derya Köroğlu, Hulusi Kentmen, Aysel Gürel, Sibel Gürsoy, Müşerref Akay, Ebru Gündeş, Nilüfer, Üstün Assutay, Emel Sayın, Güven Hokka, Sezen Aksu, Murat Soydan, Erkan Can, Candan Erçetin, Suzan Kardeş, Arif Şentürk, Burhan Öcal, Necdet Yakın, Burak ve Sanem Hakkı, Gülben Ergen, Melike Öcalan, Seçkin Piriler, Sibel Can, Beyazıt Öztürk, Paşhan Yılmazel: Türk sanatçıları.

 * Metin Oktay, Hakan Şükür, Arda Turan, Arif Erdem, Elvır Boliç, Sedat Balkanlı, Saffet Sancaklı, Koca Yusuf, Mecnur Çolak, Semih Şentürk, Naim Süleymanoğlu, Hakkı Yeten, Elvır Baliç, Hüseyin Beşok, Hidayet Türkoğlu, Mirsad Türkcan, Emre Belözoğlu, Halil Mutlu, Ahmet kara, Zekeriya güçlü, Kurtdereli Mehmet, Muharrem atik:  Türk sporcuları.

İş İnsanları ve Diğerleri:

 * Şarık Tara, Ali Osman Sönmez,  Selanik Karacaova kökenli Abdullah Acar, ve (Yazar, iş insanı siyasetçi Hüsnü Yazıcı,) Cem Uzan, Serdar Hotiç: iş insanları.

 * Hasan Tahsin, Uğur Dündar, Ertuğrul Özkök, Ali Kırca, İlhan Selçuk, Emin Çölaşan, Doğan Hızlan, Hüseyin Cahit Yalçın, Mustafa Karahasan, İslam Çupi:  gazeteciler.

 * Özhan Canaydın, Ali Şen:  spor kulübü başkanları.

Not: Bu listedeki isimler sadece bir örnek teşkil etmektedir. Türkiye'de yaşayan ve farklı kökenlere sahip milyonlarca insan bulunmaktadır. Bu liste, ülkemizin zengin kültürel çeşitliliğini ve bir arada yaşamanın önemini göstermektedir.

Ek Bilgiler:

 * Bu listedeki bilgilerin büyük bir kısmı, Hüsnü Yazıcı'nın "Hürriyet ve Bağımsızlık benim karakterimdir..." adlı makalesinden derlenmiştir.

 * Bitaraf Haber Gazetesi: Bu makale, Bitaraf Haber Gazetesi'nde 22 Ocak 2016 tarihinde yayınlanmıştır.

Bu liste, Türkiye'de yaşayan ve yaşamış göçmenleri tanımak isteyenler için bir başlangıç noktası olabilir.

Umarım bu liste, sizin için faydalı olmuştur.

Önemli: Bu listedeki bilgilerin tamamı doğru ve güncel olmayabilir. Lütfen bu bilgileri başka kaynaklarla da karşılaştırarak değerlendirin.

Teşekkürler!

Hüsnü Yazıcı 


 Hüsnü Yazıcı

1964 Sarıyer Bahçeköy doğumlu,İlkokulu Bahçeköy’de, orta ve liseyi Sarıyer’de okudu.Ticaret hayatına Bahçeköy’de zahireci ve odun mütahiti olarak başladı, Askerlik dönüşü, 1987 yılında Sarıyer’de marketçilik yapmaya başladı,o zamanki şartlarda değişik promosyonlarla İstanbul’da ses getirdi.Askerliğini İzmir Poligonda 84/2 Talim Öğretmeni ve Yazıcı olarak yaptı. Bahçeköy Spor Kulüp Başkanlığı döneminde, kulüp binası ve lokali kazandırdı.Sarıyer Spor Kulübünde birinci lige çıkan takımda şampiyonluk gören yöneticilerden ve kulüpte haysiyet divan kurulu üyesidir.İki dönem Belediye Meclis Üyeliği ,DYP  Belde Başkanlığı, İsmar Marketçiler Kurucu Üyeliği,Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği Kurucu Üyeliği, ve çeşitli sosyal derneklerde üyeliği vardır. Babası hayrına, Bahçeköy Cami Şadırvanını 1994 yılında yapmıştır.Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü, Karacaova ve Göstelup Köyu, ve Karacaova/Karacaabad 1831 yılı nüfus defteri,Selanik Karacaova bölgesi mübadelede köylerinden gelen aileler adlı yazdığı dört kitabı bulunmaktadır.


SİYASİ YAŞANTIM

Siyasete ilgim yedi sekiz yaşlarında başladı dönemin başbakanı meclis başkanı bakanlar adlarını bilirdim konuları takip ederdim askerden sonra Dalan'ın kurduğu partide ilçe kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyeliği ilçe ve il delegeliği seçilerek bulundum, 1992 yılında köyümüz belde oldu DYP partisininin belde teşkilatının kurucu üyesi  belde başkanı ve iki dönem belediye meclis üyeliği ilçe ve il delegeliği görevlerinde bulundum 28 yaşındaydım  ara seçim olduğu için İstanbul'da biz Şile Ağva bir kaç yer daha vardı seçim zamanı bütün partilerin genel başkanları ve bakanlar geldi şanslı bir dönemdi köyün eksiklerin tamamına yakını oldu benim için ilginç olan gelen bakanları karşılamak için topluluk arabasının yanına kadar gider hoşgeldin için ben de tersine bakanın oturacağı masaya gider orda beklerdim iki dakika sonra bakan gelir masada ben varım hoşgeldin derim gelen bakan yanıma otururur ve konuşmasını yapar  bunu da belirtmeden yazıyı sonlamayım belde kurucu üyelerimiz köyün  büyükleri efendi saygılı itibarlı insanlardı. 2000 yılından beri siyasetle uğraşmıyorum seçmenim

SPOR KULUBÜ YÖNETİCİLİĞİ VE KULÜP BAŞKANLIĞİM

Spor yöneticiliğine 23 yaşında Bahçeköy  amatör spor kulubünde  yönetici seçilerek başladım ileriki yıllarda Bahçeköy kulüp başkanı oldum ve kulübe yönetimim ile sıfırdan  iki bina kazandırdım yönetim şeklinde yenilikler getirdim mesela maaşlı eleman sistemi gibi
Profosyonel kulüp yöneticiliğim Sarıyer spor kulubünde üç yıl yöneticilik oldu ve haysiyet divan kurulu üyesiyim Sarıyer 1inci lig den 2 nci lige düştüğünde yönetime bizler geldik ikinci yılında tekrar 1 inci lige çıkardık bugünkü süper lig


İŞ HAYATIM

İş hayatıma Bahçeköy de  70 li yıllarda orta okula giderken Kütahya çinileri satarak başladım daha sonra dükkanı bakkal yemci olarak değiştirdik o dönemlerde Bahçeköy alış veriş merkezi gibi idi hafta sonları çok kalabalık olurdu Belgrat ormanı piknik yerleri Bahçeköye hareket getiriyordu köyün havası kameriça çeşmesi ve kasapları meşhurdu aynı zamanda yeşilçam filimlerin platosu gibi idi askerlik dönüşü
 Sarıyer merkezde 1987 yılında Yazıcı marketi açtık dönemin en popiler marketi İstanbulun değişik semtlerinden müşteriler gelir ve bir çok yeniliklerin öncüsü olmuştuk çekilişsiz altın kampanyası ücretsiz gazete ekmek vesaire kampanyalarımız vardı 1999 yılında dükkanı ortağımıza devrettik 2000 yılında biz yeni dükkanımızı Sarıyer merkezde açtık ve işyerimiz devam etmekte İsmar Marketçiler kurucu üyesi ve yönetim kurulunda görev aldım Trakya birlik biryağ ın bayiliğini yaptım firmalardan aldığım plaketleri gurur ile vitrinimde tutuyorum







11 Eylül 2024 Çarşamba

Hüsnü Yazıcı'nın Mübadelesi Araştırmaları Hakkında Özet Bilgi

 Hüsnü Yazıcı'nın Mübadelesi Araştırmaları Hakkında Özet Bilgi

Hüsnü Yazıcı, Selanik Sancağı mübadelesi, özellikle de Karacaova bölgesi ve Karacaabad kazası üzerine kapsamlı bir araştırma yapmış Türk bir yazardır. Yıllar süren çalışmaları sonucu elde ettiği bilgileri kitaplarında toplamış ve bu konuda önemli bir kaynak haline gelmiştir.

Yazıcı'nın Araştırmalarının Önemi ve Kapsamı

 * Derinlemesine İnceleme: Sadece kitapları değil, Bizans kaynakları, kilise kayıtları, Osmanlı arşivleri gibi birinci elden kaynakları da inceleyerek konuya çok yönlü bir yaklaşım sergilemiştir.

 * Akademik Eksiklikleri Doldurma: Akademisyenlerin yeterince ilgi göstermediği bir konuya eğilerek önemli bir boşluğu doldurmuştur.

 * Objektif Yaklaşım: Yabancı yazarların bazen kendi menfaatlerine göre değiştirdiği bilgileri tespit etmiş ve doğru kaynaklara dayalı olarak bu yanlışları düzeltmeye çalışmıştır.

 * Geniş Kitleye Ulaşma: Konuyu sadece akademisyenlere değil, tüm okuyuculara anlaşılır bir şekilde aktarmayı hedeflemiştir.

 * Toplumsal Bilinçlendirme: Mübadele konusunda farkındalık yaratmak ve Rumeli göçmenlerinin tarihini doğru bir şekilde kayıt altına almak için çaba göstermiştir.

Yazıcı'nın Eleştirdiği Noktalar

 * Yabancı Yazarların Yanlışları: Bazı yabancı yazarların, ortak kaynaklardan aldıkları bilgileri kendi görüşlerine göre değiştirerek yanlış bilgiler yaydığını belirtmiştir.

 * Yerli Akademisyenlerin Pasifliği: Mübadele konusunda çalışan yerli akademisyenlerin yeterince aktif olmadığını ve yanlış bilgilerin düzeltilmesi konusunda gereken çabayı göstermediğini ifade etmiştir.

 * Sivil Toplum Kuruluşlarının Yetersizliği: Mübadele ile ilgili kurulan vakıf ve derneklerin, araştırma yapmak yerine daha çok tur düzenleme ve edebiyat çalışmaları gibi etkinliklere ağırlık verdiğini söylemiştir.

Sonuç

Hüsnü Yazıcı, Selanik Sancağı mübadelesi üzerine yaptığı kapsamlı araştırmalarla bu konuda önemli bir boşluğu doldurmuş ve Türk tarihine önemli bir katkı sağlamıştır. Özellikle Rumeli göçmenleri için yazdığı eserler, hem tarihsel bir kaynak hem de kimlik bilinci oluşturmaya yönelik bir araç olarak değerlendirilebilir.

Ek Bilgiler:

 * Yazıcı, sadece mübadele üzerine değil, aynı zamanda yaşadığı bölge olan Sarıyer'in tarihi ve kültürü üzerine de çalışmalar yapmıştır.

 * Yazılarında sıklıkla tarihsel verilere ve belgelere atıf yaparak çalışmalarının bilimsel bir temele dayandığını göstermiştir.

10 Eylül 2024 Salı

Tasfiye Talepnamesi Hakkında

 Tasfiye Talepnamesi Hakkında 

Mübadele anlaşması kapsamında Yunanistan'daki Türklerin Türkiye'ye göç ederken bıraktıkları malların değerini göstermektedir.

Belgenin Önemi:

 * Detaylı Envanter: Yunanistan'daki mal varlığının türü, miktarı ve parasal değeri ayrıntılı olarak listelenmiştir.

 * Resmi Onay: Hem Mübadele Komisyonu hem de yerel makamlar tarafından onaylanmıştır.

 * Hak Edinme Temeli: Bu belge, göçmen ailenin Türkiye'de terk edilmiş mallardan hak talep edebilmesi için temel oluşturur.

İşleyiş:

 * Hazırlık: Mübadele Komisyonu tarafından belirlenen formatta doldurulmuştur.

 * Onay: Yerel ihtiyar heyeti ve karma komisyon tarafından incelenerek onaylanmıştır.

 * Talep: Göçmen ailesi, bu belgeyle Türkiye'deki yetkililere başvurarak kendilerine düşen mal varlığını talep etmiştir.

 * Doğrulama: Talepnamede belirtilen bilgiler, yerinde incelemelerle doğrulanmıştır.

Sonuç:

Bu belge, Mübadele anlaşmasının uygulanmasında önemli bir evrak olup, göçmenlerin haklarının korunması için kullanılmıştır.

Ek Bilgiler:

 * Mübadele Anlaşması: Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan, iki ülkedeki azınlıkların mübadelesini düzenleyen anlaşma.

 * Mübadele Komisyonu: Mübadele işlemlerini denetleyen ve kararlar alan resmi kurul.

 * İhtiyar Heyeti: Köy veya kasabalarda yaşayanların seçtiği, yerel sorunlarla ilgilenen temsilciler.

 * Karma Komisyon: Farklı ülkelerden temsilcilerin yer aldığı, ortak kararlar alan komisyon.

Not, azınlık nedir, bir ülkede, o ülkenin yurttaşı olmakla birlikte soyu, dili ve dini yönünden ülkenin sayıca baskın öğesi olan halktan az olan topluluk.

Hüsnü Yazıcı 

Hüsnü Yazıcı'nın "Karacaova" Eseri: Bir Değerlendirme

 Hüsnü Yazıcı'nın "Karacaova" Eseri: Bir Değerlendirme

Hüsnü Yazıcı'nın "Karacaova" adlı eseri, Bizans dönemi Balkanlar'ında, özellikle Makedonya'da yaşayan Türk kavimlerinin (Peçenekler, Kumanlar, Türkmenler) tarihi ve kültürel etkileri üzerine önemli bilgiler sunmaktadır. Eser, bu konuda yapılmış detaylı bir çalışma olup, Türklerin Balkanlar'daki varlığının uzun ve karmaşık bir süreç olduğunu göstermektedir.

Türk Kavimlerinin Balkanlar'a Göçü ve Yerleşimi

 * Peçenekler: 11. yüzyılda Bizans ile yaşanan çatışmaların ardından bir kısmı Makedonya'nın Moglena bölgesine yerleşmiştir. Hristiyanlığı kabul eden Peçenekler, zamanla yerel halkla karışmıştır.

 * Kumanlar: Özellikle Makedonya'da yerleşmişlerdir. Bölgedeki varlıkları, yer adları ve kişi isimlerinde de izlenmektedir.

 * Türkmenler: 16-19. yüzyıllarda, özellikle Juruk ve Konjarlar, Trakya ve Makedonya'nın güney bölgelerine göç etmişlerdir.

Türklerin Bölgedeki Etkileri

 * Dil ve Kültür: Yer adları, kişi isimleri ve bazı gelenekler Türk kökenlidir.

 * Siyasi Yapı: Kumanlar Bizans ordusunda görev almış ve bazı bölgelerde özerk bir yapıya sahip olmuşlardır.

 * Din: Peçeneklerin bir kısmı Hristiyan olsa da, diğer Türk kavimleri İslam dinine bağlı kalmış ve zamanla bölgede İslamın yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır.

Moglena Bölgesi

 * Kilit Nokta: Türk kavimlerinin yerleştiği ve etkileşimde bulunduğu önemli bir merkez olmuştur.

 * Çeşitli Etnik Grupların Bir arada Yaşadığı Bir Bölge: Türklerin yanı sıra Bulgarlar, Rumlar ve diğer etnik gruplar da bir arada yaşamıştır. Bu durum, bölgenin kültürel zenginliğini artırmış ancak aynı zamanda çatışmalara da neden olmuştur.

Kaynakların Değeri

"Karacaova" eseri, Bizans kaynakları üzerine yapılan detaylı bir çalışma olup, bölgedeki etnik ve kültürel karmaşanın daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Eserdeki veriler, Türklerin Balkanlar'daki tarihi hakkında önemli bilgiler sunmakta ve bu konuda araştırma yapanlar için değerli bir kaynak niteliğindedir.

Ek Notlar:

 * yörük ve Konyar: Göçebe veya yarı göçebe Türkmen topluluklarını ifade eder.

 * Moglena: Günümüzde Yunanistan ve Kuzey Makedonya sınırları içerisinde kalmaktadır.

Özetle, "Karacaova" eseri, Türklerin Balkanlar'daki tarihi ve kültürel etkileri üzerine kapsamlı bir çalışma olup, bu konuda önemli bir boşluğu doldurmaktadır.


7 Eylül 2024 Cumartesi

Karacaova'nın Efsunlu Toprakları

 Karacaova'nın Efsunlu Toprakları

Bizans'ın izleri, Türklerin yurdunda,

Karacaova'da bir destan mündemiç.

Hristiyan Türkler, Peçenek, Kuman, Uz,

Makedonya'nın kalbinde birden.

Osmanlı'nın sancağı altında birleşmiş,

Evladı Fatihan, Konyar, Yörük kardeşmiş.

Karacaabad'ın adı, tarih sayfalarında,

Kadim bir medeniyetin izleri var.

Alpomia, Moglena, Olivir adıyla,

Farklı dillere, kültürlere kucak açmış.

Karacaova'nın toprakları, bereketli,

Bin bir hikaye, bin bir sır saklamış.


Karacaova ile ilgili şiir, karacaova tarihinden esinlendik

Hüsnü Yazıcı



 Hüsnü Yazıcı


1964 Sarıyer Bahçeköy doğumlu,İlkokulu Bahçeköy’de, orta ve liseyi Sarıyer’de okudu.Ticaret hayatına Bahçeköy’de zahireci ve odun mütahiti olarak başladı, Askerlik dönüşü, 1987 yılında Sarıyer’de marketçilik yapmaya başladı,o zamanki şartlarda değişik promosyonlarla İstanbul’da ses getirdi.Askerliğini İzmir Poligonda 84/2 Talim Öğretmeni ve Yazıcı olarak yaptı. Bahçeköy Spor Kulüp Başkanlığı döneminde, kulüp binası ve lokali kazandırdı.Sarıyer Spor Kulübünde birinci lige çıkan takımda şampiyonluk gören yöneticilerden ve kulüpte haysiyet divan kurulu üyesidir.İki dönem Belediye Meclis Üyeliği ,DYP  Belde Başkanlığı, İsmar Marketçiler Kurucu Üyeliği,Sarıyer Lozan Mübadiller Derneği Kurucu Üyeliği, ve çeşitli sosyal derneklerde üyeliği vardır. Babası hayrına, Bahçeköy Cami Şadırvanını 1994 yılında yapmıştır.Dünden Bugüne Sarıyer’in Bahçeköy’ü, Karacaova ve Göstelup Köyu, ve Karacaova/Karacaabad 1831 yılı nüfus defteri,Selanik Karacaova bölgesi mübadelede köylerinden gelen aileler adlı yazdığı dört kitabı bulunmaktadır.

SİYASİ YAŞANTIM

Siyasete ilgim yedi sekiz yaşlarında başladı dönemin başbakanı meclis başkanı bakanlar adlarını bilirdim konuları takip ederdim askerden sonra Dalan'ın kurduğu partide ilçe kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyeliği ilçe ve il delegeliği seçilerek bulundum, 1992 yılında köyümüz belde oldu DYP partisininin belde teşkilatının kurucu üyesi  belde başkanı ve iki dönem belediye meclis üyeliği ilçe ve il delegeliği görevlerinde bulundum 28 yaşındaydım  ara seçim olduğu için İstanbul'da biz Şile Ağva bir kaç yer daha vardı seçim zamanı bütün partilerin genel başkanları ve bakanlar geldi şanslı bir dönemdi köyün eksiklerin tamamına yakını oldu benim için ilginç olan gelen bakanları karşılamak için topluluk arabasının yanına kadar gider hoşgeldin için ben de tersine bakanın oturacağı masaya gider orda beklerdim iki dakika sonra bakan gelir masada ben varım hoşgeldin derim gelen bakan yanıma otururur ve konuşmasını yapar  bunu da belirtmeden yazıyı sonlamayım belde kurucu üyelerimiz köyün  büyükleri efendi saygılı itibarlı insanlardı. 2000 yılından beri siyasetle uğraşmıyorum seçmenim

SPOR KULUBÜ YÖNETİCİLİĞİ VE KULÜP BAŞKANLIĞİM

Spor yöneticiliğine 23 yaşında Bahçeköy  amatör spor kulubünde  yönetici seçilerek başladım ileriki yıllarda Bahçeköy kulüp başkanı oldum ve kulübe yönetimim ile sıfırdan  iki bina kazandırdım yönetim şeklinde yenilikler getirdim mesela maaşlı eleman sistemi gibi
Profosyonel kulüp yöneticiliğim Sarıyer spor kulubünde üç yıl yöneticilik oldu ve haysiyet divan kurulu üyesiyim Sarıyer 1inci lig den 2 nci lige düştüğünde yönetime bizler geldik ikinci yılında tekrar 1 inci lige çıkardık bugünkü süper lig


İŞ HAYATIM

İş hayatıma Bahçeköy de  70 li yıllarda orta okula giderken Kütahya çinileri satarak başladım daha sonra dükkanı bakkal yemci olarak değiştirdik o dönemlerde Bahçeköy alış veriş merkezi gibi idi hafta sonları çok kalabalık olurdu Belgrat ormanı piknik yerleri Bahçeköye hareket getiriyordu köyün havası kameriça çeşmesi ve kasapları meşhurdu aynı zamanda yeşilçam filimlerin platosu gibi idi askerlik dönüşü
 Sarıyer merkezde 1987 yılında Yazıcı marketi açtık dönemin en popiler marketi İstanbulun değişik semtlerinden müşteriler gelir ve bir çok yeniliklerin öncüsü olmuştuk çekilişsiz altın kampanyası ücretsiz gazete ekmek vesaire kampanyalarımız vardı 1999 yılında dükkanı ortağımıza devrettik 2000 yılında biz yeni dükkanımızı Sarıyer merkezde açtık ve işyerimiz devam etmekte İsmar Marketçiler kurucu üyesi ve yönetim kurulunda görev aldım Trakya birlik biryağ ın bayiliğini yaptım firmalardan aldığım plaketleri gurur ile vitrinimde tutuyorum




6 Eylül 2024 Cuma

Sarıyer: Ailelerin Tercih Ettiği Bir İlçe

 

Sarıyer: Ailelerin Tercih Ettiği Bir İlçe



Sarıyer: Ailelerin Tercih Ettiği Bir İlçe

Sarıyer, İstanbul'un Avrupa yakasında yer alan ve doğal güzellikleriyle öne çıkan bir ilçedir. Boğaz manzarası, yemyeşil parkları ve tarihi dokusu ile hem sakin hem de hareketli bir yaşam sunar. Özellikle aileler için sunduğu birçok avantajla dikkat çeker.

Neden Sarıyer Aileler İçin Ideal?

 * Doğa ile iç içe yaşam: Sarıyer'de yaşayan aileler, Belgrad Ormanı, Rumelihisarı gibi yeşil alanlarda doğa yürüyüşleri yapabilir, piknik yapabilir ve temiz hava alabilirler. 

 * Çocuklar için güvenli ortam: İlçedeki parklar, oyun alanları ve bisiklet yolları, çocukların güvenle oynayabileceği ve vakit geçirebileceği alanlardır.

 * Eğitim olanakları: Sarıyer'de birçok özel ve devlet okulu bulunur. Bu sayede aileler, çocukları için kaliteli eğitim imkanı bulabilirler.

 * Kültürel etkinlikler: İlçede düzenlenen festivaller, konserler ve sergiler, ailelerin birlikte keyifli vakit geçirmelerini sağlar.

 * Ulaşım kolaylığı: Toplu taşıma araçları ve feribot seferleri ile şehir merkezine ulaşım oldukça kolaydır.

Sarıyer'de Yapılabilecek Aktiviteler

 * Boğaz turu: Ailecek yapabileceğiniz en keyifli aktivitelerden biri boğaz turudur. Tarihi yalıları, köprüleri ve manzarayı izleyerek unutulmaz bir gün geçirebilirsiniz. 

 * Kilyos Plajı: Yaz aylarında serinlemek ve güneşlenmek için ideal bir yerdir. Çocuklarınızla birlikte kumda oynayabilir, denize girebilir ve piknik yapabilirsiniz. 

 * Sait Halim Paşa Yalısı: Tarihi bir yapı olan yalıyı ziyaret ederek geçmişe yolculuk yapabilirsiniz. Bahçesindeki çay bahçesinde dinlenebilir, manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. 

 * Müzeler: Sarıyer'de yer alan müzeleri ziyaret ederek çocuklarınıza tarih ve sanat hakkında bilgi verebilirsiniz.

Sarıyer'de Aile Dostu Mekanlar

Sarıyer'de birçok aile dostu kafe, restoran ve oyun parkı bulunmaktadır. Bu mekanlarda hem yemek yiyebilir hem de çocuklarınızın eğlenmesini sağlayabilirsiniz.

Sonuç

Sarıyer, doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve sunduğu olanaklarla aileler için ideal bir yaşam alanı ve hafta sonu kaçamağı için harika bir seçenektir. Eğer siz de sakin ve huzurlu bir yaşam arıyorsanız, Sarıyer'i mutlaka değerlendirmelisiniz

Unutulmayan Göçler: Mübadeleden Bugüne"

 



Unutulmayan Göçler: Mübadeleden Bugüne"

Mübadele, yüzyılı aşkın süredir hafızalarımızda derin izler bırakan, bir milletin köklerini söküp başka topraklara taşımak zorunda kaldığı acı bir deneyimdir. 1923 Lozan Barış Antlaşması'nın bir parçası olarak gerçekleşen bu zorunlu göç, sadece coğrafyaları değil, hayatları da kökten değiştirmiştir.

Mübadiller, yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan koparılıp, yeni ve yabancı bir çevreye sürülmüşlerdir. Bu süreç, hem bireysel hem de toplumsal travmalara yol açmıştır. Evlerini, işlerini, dostlarını ve sevdiklerini geride bırakan insanlar, yeni bir başlangıç yapmak zorunda kalmışlardır. Kimlikleriyle, kültürleriyle ve geçmişleriyle bağlarını koparmak kolay olmamıştır.

Mübadeleden etkilenen sadece mübadiller değil, aynı zamanda yaşadıkları yeni topraklarda yaşayan insanlar da olmuştur. Yeni gelenlerle yerleşik halk arasında yaşanan uyum sorunları, zaman zaman gerginliklere ve çatışmalara neden olmuştur.

Mübadeleden Bugüne

Mübadele, Türkiye ve Yunanistan tarihine damgasını vurmuş önemli bir olaydır. Bu olayın etkileri, günümüzde bile hissedilmektedir. Mübadillerin torunları, geçmişlerini unutmadan yeni nesillere aktarmaya çalışmaktadırlar. Mübadele üzerine yapılan araştırmalar ve yayınlar, bu konuya olan ilgiyi artırmaktadır.

Mübadele, sadece tarih kitaplarında yer alan bir olay olmaktan çıkmış, edebiyata, sinemaya ve sanatın diğer dallarına konu olmuştur. Romanlar, şiirler, filmler ve tablolarla bu acı deneyim, sanatçılar tarafından farklı bakış açılarıyla ele alınmıştır.

Mübadele Neden Önemlidir?

Mübadele, sadece iki ülke arasındaki bir nüfus değişimi değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük zorunlu göçlerinden biridir. Bu nedenle, mübadeleyi anlamak, insanlık hâlinin en zorlu yönlerini kavramak için önemlidir.

Mübadele, bize şu soruları sormaya yöneltmektedir:

 * Kimlik nedir?

 * Aidiyet duygusu nasıl şekillenir?

 * Zorunlu göçler, bireyleri ve toplumları nasıl etkiler?

 * Geçmişle nasıl yüzleşilir?

 * Barış ve kardeşlik nasıl sağlanır?

Mübadele, sadece tarihçilerin değil, sosyologların, psikologların ve felsefecilerin de ilgisini çeken çok yönlü bir konudur. Bu konuda yapılacak daha çok çalışma, hem geçmişi anlamamıza hem de geleceğe daha iyi hazırlanmamıza katkı sağlayacaktır.

Sonuç

Mübadele, unutulmaması gereken bir tarihsel süreçtir. Bu süreçte yaşanan acıların unutulması, gelecekte benzer olayların tekrarlanmasına zemin hazırlayabilir. Mübadeleyi anlamak, geçmişimizle yüzleşmek ve geleceğe daha barışçıl bir bakış açısıyla bakmak için önemlidir.

Hüsnü Yazıcı