Translate

18 Ekim 2025 Cumartesi

TÜRK ADETİ DEDİĞİN ŞEY SADECE GELENEK DEĞİLDİR

 TÜRK ADETİ DEDİĞİN ŞEY SADECE GELENEK DEĞİLDİR


Türk kültürünü kitaplardan okuyarak anlayamazsın. Türk insanını tanımak için onun günlük hayatına, ilişkilerine, sofralarına, düğünlerine, yasına, sevincine, korkusuna bakman gerekir. Çünkü bizde kültür sadece düşünce değildir; hayatın ta kendisidir. Ve o hayat “adet” dediğimiz görünmez kurallarla yönetilir. Kanun devletten gelir ama adet milletten gelir. Devlet bazen değişir, yasa bazen uygulanmaz ama adet toplumun damarına işlemiştir. O yüzden Türk insanı bazen kanunu çiğner ama adeti çiğnemez. Çünkü adet, bizim için kimliktir.


Türk adetlerinin merkezinde “insan” vardır. Bizim kültürde insanı tanımadan hiçbir davranış anlaşılmaz. Biz bireyci değiliz, toplulukçuyuz. “Ben”den önce “biz” gelir. Aile, mahalle, akraba, komşu, köy, devlet… Hepsi birbirine görünmez iplerle bağlıdır. Bu bağları koruyan şey işte bu adetlerdir. Selam vermekten cenaze kaldırmaya kadar her şey, aslında toplumu ayakta tutan bir sosyal sözleşmedir.


SELAM VERMEK MİDEYE DEĞİL, RUHA HİTAP EDER

Türk insanı birbirinin yanından sessizce geçmez. Selam verir. Çünkü selam “Ben düşman değilim” demektir. “Selamünaleyküm” sadece dini bir söz değil, barış ilanıdır. “Günaydın” bile sıcaklıktır. Baş eğerek selamlarsın, saygı gösterirsin. Selam vermemek kibirdir. Türk kültüründe kibir en ağır kusurlardan biridir. Çünkü kibir “ben sizden üstünüm” demektir. Biz eşitlik isteriz ama hiyerarşi tanırız. Eşitlik duygusal, hiyerarşi davranışsaldır.


MİSAFİR KAPIDAN DEĞİL, GÖNLÜNDEN GİRER

Bizde misafir gelince ev hazırlıksızsa bile ikram bulunur. Çaydan başka bir şey yoksa da “çay var” dersin. Çünkü mesele ikramın lüksü değil, gönlün açıklığıdır. Misafir baş tacı yapılır. Gelenin ayakkabısı önüne çevrilir, en güzel oda verilir, en iyi yemek önüne konur. Neden? Çünkü misafir berekettir. Bereket ekonomik değil, manevidir. Misafir ağırlamakla insan şükreder. Bugün apartmanlarda bile komşu kahveye çağrılır; kültür şekil değişir ama ruhunu kaybetmez.


KOMŞU KAPISI ZİL DEĞİL, GÜVENDİR

Komşuluk bizde hâlâ güçlüdür. Yan dairede biri öldüğünde cenazeye gidilir, biri evlenince düğününe gidilir. Komşu hasta olsa çorba götürülür. “Komşu hakkı” diye bir şey vardır. Bu resmi bir hak değil ama kültürel bir zorunluluktur. Eskiden kapı kilitlenmezdi çünkü komşu hırsızdan daha önce girerdi. Şimdi kapılar kilitli ama gönüller tamamen kapanmadı. Hâlâ mahalle baskısı diye bir gerçek var. Kötü anlamda olabilir, ama aynı zamanda sosyal kontrol ve güvenlik sağlar. Çünkü bizde toplum kendini kendi denetler.


SOFRA YEMEK YERİ DEĞİL, DÜZEN DEMEKTİR

Türk sofrası sadece karın doyurmak için kurulmaz. Sofra, aile hiyerarşisinin sahnesidir. Büyük başa oturur, küçük bekler. Yemeğe büyük başlamadan el uzatılmaz. Bu saygıdır. Ekmek kutsaldır, yere düşerse öpülür. Kutsallığın nedeni açlık hafızasıdır. Türk tarihi yoklukla yoğrulmuştur. Bu yüzden nimet israf edilmez. Sofrada yüksek sesle kavga edilmez, çünkü sofra birliktir. Hatta küslük varsa, aynı sofraya oturmak barış teklifidir.


HİTAP ŞEKLİ BİLE BİR ADET

Bizde herkes herkese “sen” diyemez. Büyüğe “siz” denir, akraba olmayan yaşlıya “amca, teyze” denir. Bu sadece saygı değil, samimiyetle mesafe arasında kültürel dengedir. Türk insanı hitapla sınır çizer. “Abla, abi” dediğinde hem sıcaklık hem de hiyerarşi kurarsın. Dil, ilişkilerin mimarisidir.


BÜYÜK KÜÇÜĞE SAHİP ÇIKAR, KÜÇÜK BÜYÜĞE HİZMET EDER

Türk ailesi dikeydir. Batı’daki gibi “herkes eşit” anlayışı yoktur. Bizde sevgi ile saygı birbirinden ayrılmaz. “Beni seviyor ama sözümü dinlemiyor” cümlesi anlaşılmaz. Çünkü sevgi itaati içerir. Dede-ninenin otoritesi devlet gibidir. Onlara hizmet etmek angarya değildir, şereftir. Bayramda el öpmek, sadece adettir sanan yanılır. O el, hafızadır.


BAYRAMLAR İBADET DEĞİL, TOPLUM TAMİRİDİR

Bayram sabahı namaz kılınır, sonra herkes birbirinin evine gider. Bayramlaşmak helalleşmektir. Küs kalınmaz. Akraba sıralaması vardır, önce kim ziyaret edilir belli. Çocuklara harçlık verilir; bu sadece hediye değil, ekonomik adalettir. Bayram sofrası kurulur; paylaşmak berekettir. Bayramlar toplumdaki kırıkları onarmak için vardır.


KANDİLLERDE IŞIK YAKMAK DEĞİL, HATIRLAMAK VARDIR

Regaip, Miraç, Berat, Mevlit… Kandil gecesi simit dağıtmak, lokma dökmek sadece dini değildir. Cemaat oluşturur, birlik duygusu verir. Mevlit okutmak ölüye saygı kadar, yaşayanlara moral vermektir. Bu adetler, dini sadece ibadet olmaktan çıkarıp sosyal bağ haline getirir.


IMECE: DEVLET YOKSA HALK DEVLET OLUR

Köyde birinin tarlası sürülecekse herkes gelir yardım eder. Karşılık beklenmez. Bu imecedir. Bu sayede köy ayakta kalır. Devlet yetişmezse toplum kendi kendini örgütler. Bugün büyükşehirde bile mahalle dayanışması benzer mantıkla devam eder. Türk kültüründe “benim işim değil” diye bir şey yoktur. Yapabiliyorsan yaparsın.


DOĞUM: HAYAT GELDİ, KÖY TOPLANDI

Bebek doğunca sadece aile sevinmez, mahalle sevinir. Nazar korkusu vardır. Kırklama yapılır; bu hem temizlik hem inanıştır. Loğusa şerbeti ikram edilir; kadın korunur. Çünkü Türk kültüründe doğum özel değil, kutsaldır. Çocuk “ailenin” değil, “toplumun” çocuğudur.


İSİM VERME: KADER SEÇMEK

İsim rastgele konmaz. Dedenin adı verilir, büyüklerin ruhu yaşasın diye. İsim bir tür dua gibidir. “Yiğit, Mert, Kutay…” karakter yüklenir. “Fatma, Ayşe…” Peygamber ailesine bağlılık ifadesidir. Bu bile adetle dindir, soyla inanç birleşir.


SÜNNET: ERKEKLİĞE GEÇİŞ

Sünnet düğünü aile gururudur. Atla gezdirilen çocuk, padişah gibi giydirilir. Acı çekecek ama kahraman gibi davranması beklenir. Bu tören erkekliğin psikolojik sınavıdır. Kadınlar ağlar, erkekler güler. Bu bile rol dağılımıdır. Türk kültüründe herkes nasıl davranacağını adetten öğrenir.


ASKERLİK: VATAN İLE ERKEK ARASINDAKİ ANT

“Her Türk asker doğar” lafı boş değil. Asker uğurlaması düğün gibidir. Konvoy yapılır, bayrak açılır, dualar edilir. Çünkü askerlik sadece devlet görevi değil, erkeklik tamamlanmasıdır. Askerden gelen çocuk değil, adam olur. Bu kültürel kodun temelinde tarih vardır: yüzyıllarca savaşmış bir milletin hafızası.


KIZ İSTEME: EDİP DEĞİL, TOPLUMUN ONAYI

“Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle” diye başlanır; bu cümle nikahın sadece iki kişi arasında olmadığını gösterir. Kahve tuzlu yapılır; damat sabrı sınanır. Söz kesilir; kurdele simbolik bağdır. Nişan aile anlaşmasıdır. Kız tarafının gururu, erkek tarafının ciddiyeti vardır. Her şeyin bir adabı vardır, çünkü evlilik iki kişinin aşkı değil, iki ailenin ortaklığıdır.


ÇEYİZ: EMEK VE AĞIRLIK

Kız evinde sandık dolusu çeyiz hazırlanır. Dantel, yorgan, havlu… Bunlar sadece eşya değil, emeğin ifadesidir. Çeyiz göstermek statüdür. Hatta mahalleye serilir. Bu, kızın ailesinin saygınlığıdır. Bugün bile çeyiz bitmedi, sadece mağazadan alınmaya başladı. Ruh hâlâ aynı.


KINA GECESİ: VEDANIN GÖZYAŞI

Kına sadece gece eğlencesi değil, kızın ailesine veda törenidir. Eline kına yakılır, türkü söylenir, ağlanır. “Yüksek yüksek tepelere” sadece şarkı değildir, kültürel travmadır. Gelin gider, evden kopar. Bu duygusal yük adetle hafifletilir.


DÜĞÜN: BİRLİK GÖSTERİSİ

Düğün zenginliğin değil, toplumsal gücün göstergesidir. Kimler geldi, kaç araba oldu, kaç tepsi baklava dağıtıldı… Hepsi statüdür. Ama aynı zamanda dayanışmadır. Düğün masrafı bazen mahalle tarafından paylaşılır. Çünkü evlilik bireysel değil, kolektiftir.


TAKI MERASİMİ: EKONOMİK YARDIMLAŞMA

Altın takmak sadece gösteriş değil, çifti borçlandırmamaktır. Takılan altın ileride geri takılır. Bu karşılıklı sigortadır. Bugünün kredi kartı, dünün takısıdır.


ÖLÜM: YAS BİREYSEL DEĞİL KOLLEKTİFTİR

Bir evde ölüm olduğunda ocak sönmez; tam tersine mahalle ocağı olur. Yemek yapılmaz, komşular getirir. Cenaze hemen kaldırılır; çünkü insanı bekletmek ayıptır. Mezar başında dua edilir. Sonra 7’si, 40’ı, 52’si yapılır. Bu rakamlar sadece sayı değil, yasın ritmidir. Ölüyü unutmamak kadar, yaşayanı yalnız bırakmamak da Türk adeti.


HELVA KAVURMAK: HEM HATIRLAMA HEM ŞİFA

Cenaze sonrası helva dağıtmak ölüye rahmet, yaşayanlara destek demektir. Helva tatlıdır ama acıyı hafifletir. Bu psikolojik zekâdır. Türk kültürü acıyı bile ritüele dönüştürür.


AYIP – GÜNAH – SUÇ ARASINDAKİ FARK

Batı’da hukuk suçla ilgilenir, bizde toplum ayıpla ilgilenir. Bizde “ayıp” bazen suçtan bile ağırdır. Çünkü ayıp sosyal intihardır. “El alem ne der?” cümlesi baskı gibi görünür ama aynı zamanda toplumsal düzen sağlar. Günah Allah ile kul arasındadır, ayıp toplumla kişi arasındadır. Bu yüzden Türk insanı bazen yasadan değil, dedikodudan korkar. Bu kötü gibi görünse de aynı zamanda ahlakı korur.


SÖZ VERME: NOTERDEN DAHA GÜÇLÜ

Eskiden senet yoktu ama “namus sözü” vardı. Sözünden dönene güvenilmezdi. Bugün bile “erkek sözü” dendi mi konu kapanır. Kadının sözü de namustur. Yemin kutsaldır. El sıkışmak kontrat sayılırdı. Bu, Türk kültürünün ahlaki ekonomisidir.


KAHVEHANE VE KÖY ODASI: ERKEĞİN PARLAMENTOSU

Kahvehane sadece okey oynanan yer değil, bilgi merkezidir. Siyaset orada tartışılır, karar alınır. Köy odası misafir ağırlamak içindir; devlet büyüğü geldiğinde orada ağırlanır. Bu mekanlar toplumun gayriresmî yönetim merkezidir.


KADIN TOPLANMALARI: GÖRÜNMEYEN PARLAMENTO

Erkek kahvede ise kadın evde toplanır. Gün yapılır, altın günü düzenlenir. Bu hem sosyalleşme hem finansal dayanışmadır. Kadınlar evde gibi görünür ama bilgi ağı onların elindedir. Türk kültüründe kadının gücü sessiz ama etkilidir.


ÇOCUK YETİŞTİRME: TOPLUMSAL YATIRIM

Çocuk sadece aileye ait değildir. Sokağa çıktığında herkes onu uyarabilir. “Ayıp” der, “yapma” der. Bu sosyal kontrol gibi görünür ama aslında toplumsal sahiplenmedir. Çocuk özgür büyümez ama sahipsiz kalmaz. Türk kültüründe çocuk zenginliktir.


BÖLGESEL ADET FARKLARI: AYRI GÖRÜNÜR, AYNI RUHA ÇIKAR

Karadeniz hırçındır, Ege sakindir, Doğu ağırdır, Trakya neşelidir. Ama hepsinin özünde misafirperverlik, dayanışma, saygı, gurur vardır. Yani şekil farklı, ruh aynı. Türk kültürü bu çeşitlilikle güçlenir.


MODERNLEŞME ADETİ YOK ETMEDİ, GİZLEDİ

Apartman geldi, komşuluk zayıfladı ama bayramda hâlâ herkes köye gider. İnternet geldi, ama cenazeye hâlâ gidilir. Düğün salonu çıktı, ama kına gecesi kaybolmadı. Adetler ölmedi, dönüşüp uyum sağladı. Bizim kültür en büyük gücünü buradan alıyor: Esneme kabiliyeti yüksek ama kökü sağlam.


**BÜTÜN BU ADET


SENİN KALBİNE NİYE BU KADAR DOKUNUYOR?**

Çünkü bunlar sadece davranış değil, hafıza. Biz bu adetlerle büyüdük. Ağladık, güldük, vedalaştık, kavuştuk. Adet dediğin şey bazen bir türkü, bazen bir sessizlik, bazen bir bakış. Türk kültürü görünmez bir ağdır; biz fark etmeden onun içinde yaşarız.


Ve şunu unutma:

Bir milletin adetleri ölürse, kimliği de ölür.

Türk milleti bin yıldır ayakta duruyorsa, bu sadece kılıçla değil, adetle durmuş demektir.


Türk adeti sadece geçmiş değildir.

Türk adeti, geleceğe taşınan en büyük güçtür.

Bağımsız araştırmacı yazar

Hüsnü yazıcı