Translate
6 Ekim 2025 Pazartesi
5 Ekim 2025 Pazar
Belgeyle Konuşan Araştırmacıya DNA mı Yakışır
Belgeyle Konuşan Araştırmacıya DNA mı Yakışır
Soru:
Araştırmacılar etnik kimlikten bahsedince o kişi hakkında DNA testi mi yapacaklar yani?
Cevap:
Araştırmacı DNA laborantı değildir. Gerçek araştırma belgeyle, arşivle, seyyah ve kroniklerle yapılır.
Etnik kimlik tarihi bir konudur, biyolojik değil.
Yoksa her araştırmacının yanında mezar açacak bir genetikçi mi gezecek?
Bilim ciddiyet ister,
Dil ve Kimlik Üzerine Popülist Söylemler
Dil ve Kimlik Üzerine Popülist Söylemler
Dil üzerinden etnik kimlik tartışmak, bilimsellikten uzak ve popülist bir yaklaşımdır. Osmanlı gibi çok dilli ve çok etnisiteli imparatorluklarda insanlar zamanla yaşadıkları coğrafyanın dilini benimsemiş; bu durum etnik kökenin değiştiği anlamına gelmemiştir.
Dil değişir, kimlik kalır. Ancak tarih yalnızca arşivle yazılır.
Joshua A. Fishman bu durumu şöyle ifade eder:
> “Language is not a reliable indicator of ethnic origin in multilingual and multiethnic societies.”
(Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspective, 1989)
(Dil, çok dilli ve çok etnikli toplumlarda etnik köken için güvenilir bir gösterge değildir.)
Prof. Dr. Orhan Türkdoğan da aynı görüştedir:
> “Dil, kültürel etkileşim sonucu değişebilir; fakat bu değişim, etnik kökenin belgesi değildir.”
(Etnik Sosyoloji, 1997)
UNESCO’nun “Language Vitality and Endangerment” başlıklı 2003 tarihli temel politika belgesi de bu görüşü destekler.
Bu belge, dilin etnik kimliğin doğrudan göstergesi olmadığına dair uluslararası kabulün resmî dayanaklarından biridir.
---
Sonuç
Karacaova, Osmanlı’nın bilinçli iskân politikalarıyla şekillenmiş; Evlad-ı Fâtihan ve Konyar Türklerinin yanı sıra farklı Müslüman halkların bir arada yaşadığı, çok kültürlü ve çok kimlikli bir bölgedir. Bu gerçek, hem arşiv belgeleri hem de bilimsel araştırmalar ışığında açıkça görülmektedir.
---
Kaynakça
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri. (Hicri 1256–1320). Osmanlı Arşiv Belgeleri.
BOA. NFS.d. (1831). Nüfus Defteri Serisi. Devlet Arşivleri Başkanlığı. https://katalog.devletarsivleri.gov.tr/
Fishman, J. A. (1989). Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspective. Multilingual Matters.
Gökbilgin, M. T. (1957). Rumeli’de Yörükler ve Tatarlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Kayapınar, L. (Haz.). (1720). Müdevver Defteri.
Türkdoğan, O. (1997). Etnik Sosyoloji. IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
UNESCO Ad Hoc Expert Group on Endangered Languages. (2003). Language Vitality and Endangerment. UNESCO.
https://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000183699
Yazıcı, H. (1831). Karacaova/Karacaabad 1831 Yılı Nüfus Defteri.
Yazıcı, H. (1924). Tasfiye Talepnameleri.
Eleştiri 1: “Dil kimliğin özüdür; dili kaybeden kimliğini kaybeder.”
Bu görüş, ulus-devlet döneminde sıkça tekrarlanmış bir slogandır. Dilin “kimliğin özü” olduğu iddiası özellikle 19. yüzyıl romantik milliyetçiliğinin (örneğin Herder ve Fichte’nin) mirasıdır. Ancak bu, tarihsel olarak ulus öncesi toplumlara uygulanamaz.
Yanıt:
Sosyodilbilim ve etnoloji bu iddianın yanlış olduğunu gösteriyor.
Çok dilli toplumlarda bireyler farklı bağlamlarda farklı dilleri kullanabilir ama bu kimliklerini yitirdikleri anlamına gelmez.
Örneğin:
Osmanlı’da Türk kökenli birçok aile Rumca veya Arapça konuşuyordu.
Balkanlar’da Türk kökenli topluluklar, zamanla Yunanca veya Makedonca konuşmaya başlamalarına rağmen, Müslüman kimlikleri ve toplumsal aidiyetleriyle varlıklarını sürdürdüler.
Joshua A. Fishman bu nedenle dilin kimliğin taşıyıcısı olduğunu, ama belirleyicisi olmadığını vurgular.
> “Language is a vessel, not the essence.”
(Dil bir kaptır, öz değil.)
Belgeli ✅
📎 Fishman, J. A. (1989). Language and Ethnicity in Minority Sociolinguistic Perspective. Multilingual Matters.
---
Eleştiri 2: “Osmanlı iskân politikaları asimilasyondu.”
Bu eleştiri, Osmanlı’nın fethedilen topraklara Türk nüfus yerleştirmesini “kimlik mühendisliği” olarak yorumlar.
Oysa Osmanlı’da iskân, bugünkü anlamda ulus-devlet politikası değil, siyasi kontrol ve ekonomik üretkenliği artırma aracıdır.
Yanıt:
Osmanlı arşiv belgeleri (örneğin temettuat defterleri, 1831 nüfus sayımı) bu politikaların vergi düzeni, askerî denge ve tarımsal istikrar amacıyla yapıldığını gösterir.
Karacaova gibi bölgelerde Evlad-ı Fâtihan yerleşimleri hem sınır güvenliğini hem tarımsal sürekliliği sağlamıştır.
Bu uygulama asimilasyon değil, imparatorluk stratejisidir.
Belgeli ✅
📎 [BOA, NFS.d. 1831 Nüfus Defterleri, H.1256–1320]
📎 [Tayyip Gökbilgin, Rumeli’de Yörükler ve Tatarlar, 1957.]
---
Eleştiri 3: “UNESCO veya Batılı yaklaşımlar bizim tarihsel gerçekliğimize uymaz.”
Bu tür bir savunma, genellikle kültürel göreliliğe sığınır: “Bizim tarihimiz Batı’nınkinden farklı.”
Ancak UNESCO’nun raporu belirli bir kültüre değil, insan topluluklarının evrensel dil dinamiklerine dayanır.
Yani, bu bir “Batı görüşü” değil; uluslararası bilimsel konsensüstür.
Yanıt:
UNESCO’nun “Language Vitality and Endangerment” belgesi, Asya, Afrika ve Orta Doğu’dan onlarca dilbilimcinin katılımıyla hazırlanmıştır.
Raporun temel argümanı, dilin etnik kimliğin “tek belirleyicisi” olmadığıdır.
Bu görüş, hem bilimsel veriye hem de kültürel çeşitliliğe dayanır — ideolojiye değil.
Belgeli ✅
📎 UNESCO Ad Hoc Expert Group on Endangered Languages (2003). Language Vitality and Endangerment.
---
Eleştiri 4: “Dil değişimi, kimlik çözülmesidir.”
Bu iddia, dilsel kaybı otomatik olarak kültürel veya etnik çözülme olarak yorumlar.
Oysa dilsel kayıp, her zaman kimlik çözülmesi anlamına gelmez.
Örneğin:
Latin dilinden İtalyanca, Fransızca, İspanyolca türedi; ama kimlikler yok olmadı, dönüşüme uğradı.
Yanıt:
Kültür, yalnızca dil değil; hafıza, ritüel, soy bağı ve coğrafya gibi katmanların bileşimidir.
Bu nedenle “dil gitti, kimlik bitti” türü söylemler hem sosyolojik hem antropolojik olarak yanlıştır.
Belgeli ✅
📎 [Türkdoğan, O. (1997). Etnik Sosyoloji. IQ Kültür Sanat Yayıncılık.]
---
Eleştiri 5: “Karacaova’nın Türk kimliği şüphelidir.”
Bu, yerel tarih tartışmalarında sık duyulan iddialardandır.
Bazı araştırmacılar bölgenin Makedon, Arnavut veya yerli Slav unsurlardan oluştuğunu öne sürer.
Bu yaklaşım genellikle dil üzerinden yapılan yanlış genellemelere dayanır.
Yanıt:
Arşiv belgeleri Karacaova’ya 15.–16. yüzyıldan itibaren Anadolu’dan Türk yerleşimleri yapıldığını gösteriyor.
1831 nüfus defterinde Müslüman-Türk haneler çoğunluktadır.
Üstelik bölge, “Evlad-ı Fâtihan” kayıtlarında adı geçen askeri yerleşim bölgeleri arasındadır.
Belgeli ✅
📎 [Yazıcı, H. (1831). Karacaova/Karacaabad 1831 Yılı Nüfus Defteri.]
📎 [BOA, Tapu Tahrir Defterleri, H.1256–1262.]
---
25 Eylül 2025 Perşembe
Hamdi Bey’in Raporundan Bölümler
Vodina’da 250 hanede 2.800 Türk yaşadığını, civardaki köylerde evlerinden zorla çıkarılan Türklerin de aç ve sefil bir şekilde buraya geldiğini belirten Hamdi Bey, Vodina’ya bağlı Karacaova livası köylerindeki Türklerin büyük bir kısmının Serez’e, Demirhisar’a, Vodina’ya iltica ettiklerini belirtmiştir. Hamdi Bey, bu ifadelerinin ardından riyasetindekilerle birlikte Vodina’dan hareketle Karacaova’ya ve Yenice’ye uğradıklarını, buradan da otomobille Selanik’e geçtiklerini yazmıştır. Selanik’ten de Mösyö Ekstrand ile birlikte 20 Kasım 1923 tarihinde Atina’ya gittiklerini belirtmiştir.
Florina, Karacaova, Kesriye, Nasliç, Grebena, Serfiçe ve Vodina beldelerinde de durumun aynı minvalde olduğunu yazan Hamdi Bey
Selanik merkezde ve Katerin (Selanik Mutasarrıflığı)’de 20.000, Lanagza’da 35.000, Karaferye’de 5.000, Kılgış’ta 10.000, Kesendire Yarımadası’nda ve Kelemeriye’de 30.000, Yenice-i Vardar’da ve Gümülcine’de 10.000, Vodine’de ve Karacaova’da 35.000 olmak üzere toplamda 145.000 Türk muhacirin sevke tabi tutulduğu bilgisini vermiştir. İfadelerinin devamında ise bunların 9.264 kişinin sevk edildiğini, 26.000 kişinin Selanik’te bulunduğunu, 109.736 kişinin ise köylerinde duracak güçte olmadıklarını kaydetmiştir.
Hamdi Bey’e göre; Vodina ve Karacaova’daki 25.000 Türk nüfusunun, 9.140’ı yardıma muhtaçtır.
Hamdi Bey’in Kısa Özgeçmişi
Hamdi Bey, 1923 yılında mübadele süreciyle ilgili olarak görev yapan bir Türk temsilci / komisyon üyesi idi. “İskân-ı Aşâir ve Muhacirîn Umûm Müdürlüğü” adına Yunanistan’da görevlendirildi. Türk nüfusunun durumu hakkında raporlar hazırladı. Bu raporlarında göçmenlerin yaşadığı zorunlu yer değiştirmeleri, Yunanlıların yaptığı gasp ve zulümleri, nüfus hareketlerini ve yardım ihtiyaçlarını belgeledi.
Alıntıdır,Baki Sarısakal
Hüsnü Yazıcı
Bağımsız Araştırmacı Yazar
23 Eylül 2025 Salı
Yurt dışı gezilerim
Yurt dışı gezilerimde Yunanistan ve adaları, Almanya, Hollanda, Romanya, Bulgaristan, Kıbrıs, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya’yı görme fırsatım oldu.
18 Eylül 2025 Perşembe
Bahçeköy İskân Defteri – 19 Aralık 1924
Fuştan’dan gelen mübadil Hüsnü Mehmet Yazıcı, eşi Hüsniye ve kızı Necibe ile birlikte Bahçeköy’e yerleştirildi.
Mesleği çiftçilik (rençber) olarak kaydedildi.
Devlet tarafından kendilerine:
2 tarla,
1 bahçe,
1 ev,
ayrıca geçimlerini sağlamak için:
200 kuruş nakit,
10 kıyye (yaklaşık 12,8 kilo) arpacık tohumu,
1 öküz,
1 pulluk
Bahçeköy İskân Defteri – 19 Kanun-ı Evvel 1340 / 19 Aralık 1924
Esâmî-i muhâcirîn: Ḥüsnü Meḥmet Yāzıcı
Zevcesi: Ḥüsniye
Kerîmesi: Necîbe
San‘atı: Rençber
Menşe-i memleketi: Fuştan
Târîh-i iskânı: 19 Kanun-ı Evvel sene 1340 (Milâdî 1924)
Emvâl-i gayrimenkûle:
Ṭarla: 2
Bāğçe: 1
Meskene: 1
Emvâl-i menkûle ve mu‘âvenet-i umumiyye:
İ‘âşe sermâyesi: 200 kuruş
Tohumluk: Arpācık 10 kıyye
1 Öküz
1 Pulluq
14 Eylül 2025 Pazar
BALKAN TURU NOTLARIM
Balkan Turu Notlarım
Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya’yı kapsayan bir gezi yaptık. Tur arkadaşlarımız uyumlu, yolculuğumuz keyifliydi. Güzel başladık, güzel bitirdik.
Gördüklerim bana şunu düşündürdü: Ülkemizin turizmde çok daha yüksek bir seviyede olduğunu fark ediyorsunuz. Aradaki fark belirgin. Balkan ülkelerinde yeşil bol, su kaynakları güçlü. Köyleri düzenli, temiz. Şehir içleri de aynı şekilde tertipli ve temiz. Esnaf ise pek ilgili değil. Euro geçerli ama kart çoğu yerde işlemiyor. En çok marketlerde kullanılıyor. Müşteri ilişkileri açısından en iyi yerler de yine marketlerdi. Restoran ve lokantalar ise oldukça zayıf kaldı.
Balkanların sokaklarında yürürken tarihle iç içe yaşadığınızı hissediyorsunuz. Osmanlı’dan kalan izler hâlâ capcanlı. Camiler, köprüler, hanlar… İnsan ister istemez geçmişiyle bağ kuruyor. Doğası kadar tarihi de dikkat çekici. Her köşede hem tanıdık bir iz hem de farklı bir nefes var.
Sonuçta bu gezi bana şunu hatırlattı: Gezmek sadece görmek değil, kıyaslamaktır da. Ülkemizin değerini, gücünü ve turizmdeki seviyesini daha iyi anlıyorsunuz.
Yurt dışı gezilerimde;
Yunanistan ve adaları, Almanya, Hollanda, Romanya, Bulgaristan, Kıbrıs, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya’yı görme fırsatım oldu.
👉 Farklı kültürleri tanımak, tarihî dokuları yerinde görmek ve insanlarıyla sohbet etmek bana büyük bir zenginlik kattı.
3 Eylül 2025 Çarşamba
Osmanlı Bürokrasi Ağırlığı
Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetici elitini şekillendiren coğrafya, ağırlıklı olarak Rumeli oldu. Edirne, Selanik, Sofya, Manastır, Yanya, Bosna ve Arnavutluk gibi Balkan şehirleri, adeta bir “devlet adamı fabrikası” gibi çalıştı. Bu bölgelerden yetişenler, sarayda ve yönetimde eğitilerek sadrazam, vezir ve yüksek bürokrat olarak görev aldı. Bu şehirler, imparatorluğun merkezî bürokrasisinin belkemiğini oluşturdu ve sadrazamların, paşaların ve vezirlerin büyük çoğunluğu bu coğrafyadan çıktı.
Anadolu ve Karadeniz şehirlerinin etkisi ise sınırlı kaldı. Trabzon, Kanuni Sultan Süleyman’ın doğum yeri ve Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyliği yapmasıyla simgesel bir öneme sahip olsa da, Gürcü Mehmed Paşa gibi istisnalar dışında merkezî bürokraside belirgin bir rol oynamadı. Samsun, Ordu, Giresun, Rize ve Sinop gibi Karadeniz şehirleri, ticari ve lojistik açıdan önemli olmalarına rağmen, idari elit üretiminde neredeyse hiç varlık gösteremedi. İç Anadolu’daki Konya, Kayseri ve Sivas gibi merkezler, medrese eğitimi ve ulema yetiştirme konusunda öne çıksa da, sadrazam veya yüksek bürokrat çıkarma bakımından Rumeli ile yarışamadı. Erzurum, Van ve Diyarbakır gibi doğu şehirleri ise daha çok bölgesel beylerbeyleri ve askerî komutanlarla sınırlı kaldı.
Sonuç olarak, Osmanlı’nın idari ve siyasi elitini asıl şekillendiren Rumeli’nin köklü idari gelenekleriydi. Anadolu ve Karadeniz, imparatorluğun merkezî bürokrasisinde belirgin bir ağırlık kazanamadı.
31 Ağustos 2025 Pazar
Balkan Halkları Mozaik
30 Ağustos 2025 Cumartesi
30 Ağustos Zaferi
30 Ağustos Zaferi
23 Ağustos 1921’de Ankara Polatlı ve Haymana hattında Sakarya Meydan Muharebesi başladı. 13 Eylül 1921’de zaferle bitti. Türk ordusu yeniden güç kazandı.
26 Ağustos 1922 sabahı Afyon Kocatepe’den Büyük Taarruz başladı. 27 Ağustos’ta Afyon, 28 Ağustos’ta Kütahya Aslıhanlar düşmandan temizlendi.
30 Ağustos 1922’de Afyonkarahisar’ın Dumlupınar ilçesinde Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanıldı. Düşman ordusu imha edildi, komutanları esir düştü.
9 Eylül’de İzmir, 18 Eylül’de tüm Batı Anadolu kurtarıldı.
Bu büyük zaferin ardından, 30 Ağustos günü 1926 yılında Zafer Bayramı olarak kabul edildi. O günden bugüne milletin bağımsızlığının simgesi oldu.
Bağımsız Araştırmacı-Yazar Hüsnü Yazıcı
Sakarya Meydan Muharebesi’nin Alanı ve Günübirlik Turlar
Sakarya Meydan Muharebesi’nin geçtiği alan bugün Polatlı–Haymana hattında, anıtları ve şehitlikleriyle tarihimizin en önemli cephelerinden biridir. Ankara’ya ve çevre illere çok yakın olduğu için sabah gidip akşam dönülebilecek bir mesafededir.
Bu anlamlı yerin özellikle okul çocukları, gençler ve halk için günübirlik turlarla yaşatılması gerekir. Sivil toplum örgütleri, belediyeler ve Milli Eğitim iş birliğiyle kolayca programlar düzenlenebilir. Böylece milli mücadelenin ruhu gelecek nesillere aktarılır, tarih bilincimiz canlı tutulur.
Oysa imkân var, ulaşım kolay ama irade ve sahiplenme eksik.
25 Ağustos 2025 Pazartesi
Karacaova Taburu’nun Durumu
1. Menzil Teşkilatı ve İstanbul Çevresi
Belgede Haydarpaşa, Sirkeci, Ayastefanos, Küçükçekmece ve Hadımköy gibi merkezlerdeki ambar ve taburlara yapılan tayinler dikkat çekmektedir. Bu durum, savaş sonrası dönemde İstanbul çevresindeki lojistik üslerin ordunun ana yaşam damarları haline geldiğini göstermektedir(1).
2. Subay İhtiyacı ve Tayinler
Çatalca Ordusu Kumandan Vekili Ferik Abuk Ahmed Paşa’nın subay eksikliği bildirmesi(2), Osmanlı ordusunun Balkan yenilgileri sonrasında yaşadığı insan kaynağı sıkıntısına işaret etmektedir. Belgede görülen tayinlerde subayların çoğu lojistik, iaşe ve geri hizmetlerde görevlendirilmiştir.
3. Karacaova Taburu’nun Durumu
Belgenin en dikkat çekici kaydı, Redif Vodine Alayı Üçüncü Karacaova Taburu Kolağası Ömer Lütfü Efendi’ye aittir. Kendisi seferberlik süresince Kurukavak Menzil Ambarı’nda görev yapmış, savaşın bitiminde ise Üçüncü Kolordu’da yeni bir kıtaya tayin edilmiştir(3). Bu, Karacaova köylerinden toplanan rediflerin yalnızca cephe hattında değil, iaşe ve nakliye hizmetlerinde de kullanıldığını göstermektedir.
4. Sınır ve Asayiş Meseleleri
Midye, Demirköy ve Samakov bölgelerine dair kayıtlar, Osmanlı’nın Balkan Savaşları sonrasında elde tuttuğu sınırlarda dahi asayiş sorunlarının sürdüğünü göstermektedir(4).
Bu belge, Balkan Savaşları sonrasında Osmanlı ordusunun yeniden yapılanma çabalarının bir aynasıdır. İstanbul ve Trakya hattındaki lojistik merkezlerin önemini ortaya koyarken, Karacaova kökenli taburların ordunun farklı alanlarında nasıl kullanıldığını da göstermektedir.
Dipnotlar
1. BOA, 391-183-3; Fon Kodu: 110-9-1-7, Belge Tarihi: 22.10.1913.
2. Aynı belge, Çatalca Ordusu Kumandan Vekili Ferik Abuk Ahmed Paşa’nın raporu.
3. Aynı belge, Redif Vodine Alayı Üçüncü Karacaova Taburu Kolağası Ömer Lütfü Efendi’nin görevlendirilmesi.
4. Aynı belge, Midye, Demirköy ve Samakov’a dair kayıtlar.
Kaynakça
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Fon: 110-9-1-7, Yer Bilgisi: 391-183-3, Tarih: 22.10.1913
24 Ağustos 2025 Pazar
Balkanlar’da Türk İzleri: Zamana Karışan, Ama Silinmeyen Bir Miras
Balkanlar’da Türk İzleri: Zamana Karışan, Ama Silinmeyen Bir Miras
Balkanlar denince aklıma hep aynı şey gelir: Bu topraklar, Türklerin yüzyıllar boyunca yoğurduğu, iz bıraktığı bir coğrafya. Hunlar’dan Osmanlı’ya, Avarlar’dan Peçenekler’e, Kumanlar’dan Bulgar Türkleri’ne kadar Türk boyları, bu bölgenin tarihini, kültürünü, hatta insanını şekillendirdi. Ama tarih kitaplarına bakarsan, sanki bu boylar bir anda “yok olmuş”, “Slavlaşmış” ya da “dillerini unutmuş” gibi anlatılır. Oysa gerçek öyle değil. Türkler kaybolmadı; zamana karıştı, halkların içine sindi. Köy isimlerinde, soyadlarda, camilerde, hatta insanların yüzünde hâlâ onların izleri duruyor. Gelin, bu hikayeyi bir de benim gözümden okuyun.
Türk Boylarının Balkan Yolculuğu
Balkanlar’daki Türk varlığı, ta 4. yüzyılda Hunlar’la başlar. Hunlar, Avrupa’ya dalga dalga gelirken Balkanlar’ı da sarsmış, 375’te başlayan göçlerle bölgenin kaderini değiştirmiştir (Ostrogorsky, 1998). Ardından 6. yüzyılda Avarlar geldi. Onlar, 626’da İstanbul’u kuşatacak kadar güçlü bir Türk devleti kurdular (Golden, 1992). 9. ve 11. yüzyıllarda ise Peçenekler ve Kumanlar sahneye çıktı. Bizans, bu boylarla bazen savaştı, bazen anlaştı. Mesela, 11. yüzyılda Bizans imparatoru Aleksios Komnenos, Peçenek ailelerini Trakya’ya yerleştirdi; on binlerce insan köy köy dağıtıldı (Anna Komnene, Alexiad, 2001). Resmî kayıtlar “sonra Rum oldular” dese de, bu ailelerin izi silinmedi.
Bir de Bulgar Türkleri var ki, onların hikayesi apayrı. 7. yüzyılda Asparuh liderliğinde Tuna Bulgar Devleti’ni kurdular (680’ler). Volga’dan gelen bu Türk boyu, runik yazılar, göçebe gelenekler ve devlet teşkilatıyla Balkanlar’a damga vurdu (Runciman, 1930). Evet, zamanla Slav kültürü ve Hıristiyanlıkla bütünleştiler, ama kökenleri Türk’tü. Bugün Bulgaristan’da bu gerçeği küçümseyen tarihçiler olsa da, erken Bulgar kültüründe Türk izleri açıkça görülüyor.
Osmanlı Türkleri ise Balkanlar’ı 14. yüzyıldan itibaren adeta yeniden inşa etti. 1360’larda başlayan fetihlerle köprüler, camiler, medreseler, hanlar kurdular. Mostar Köprüsü (1566), Gazi Hüsrev Bey Camii (1531, Saraybosna) ya da Üsküp’teki Vardar Köprüsü, bu mirasın taş taş üstüne koyulmuş hali. Türkçe köy isimleri, mesela Bulgaristan’daki “Osmanpazarı” ya da “Krumovo”, hâlâ o günleri fısıldıyor.
“Kayboldu” Denen Türkler Nerede?
Balkan tarihçileri, özellikle 19. yüzyılda ulus-devletler kurulurken, Türk etkisini gölgelemek için epey çaba sarf etti. “Slavlaştılar, dillerini unuttular” dediler. Ama bu, gerçeğin sadece bir yüzü. Türk boyları asimilasyona uğradı, evet, ama kaybolmadı. Genetik çalışmalar, Balkan halklarında Orta Asya kökenli genetik izler olduğunu gösteriyor. Örneğin, Bulgarlar ve Makedonlar arasında yapılan Y-DNA haplogrup analizleri, Türk kökenli boyların katkısını ortaya koyuyor (Karachanak et al., 2013).
Kültürel izler de hâlâ capcanlı. Balkanlar’daki börek, kebap, yoğurt gibi yemekler, halk müziklerindeki saz nağmeleri, hatta bazı düğün adetleri, Türk kültürünün izlerini taşıyor. Yer isimleri desen, zaten bir tarih kitabı gibi: Bulgaristan’daki “-ova” ekli kasabalar, Makedonya’daki Türkçe kökenli köy isimleri... Soyadlarda da durum farklı değil. “-ov”, “-ev” ekleri, Türk boylarının Balkanlar’daki genetik ve kültürel mirasını sessizce anlatıyor.
Zamana Karışan Bir Miras
Balkanlar’daki Türk boyları, Hıristiyanlaşma, yerel dillerle bütünleşme ve asimilasyon süreçlerinden geçti. Ama bu, onların yok olduğu anlamına gelmez. Onlar, Balkanlar’ın etnik ve kültürel mozaiğine derinden işledi. Bugün Bulgaristan’daki Türk azınlık, Bosna’daki Boşnaklar, Kosova ve Makedonya’daki Müslüman topluluklar, bu mirasın yaşayan temsilcileri. Köylerdeki Osmanlı camileri, köprüler, hatta insanların yüzlerindeki tanıdık hatlar, Hun’un, Avar’ın, Peçenek’in, Kuman’ın ve Osmanlı’nın izlerini taşıyor.
Kısacası, Balkanlar Türklerin kaybolduğu değil, zamana karıştığı bir coğrafya. Tarih kitapları ne derse desin, bu topraklarda Türk izleri hâlâ canlı. Bir köyün adında, bir türkünün ezgisinde, bir caminin minaresinde ya da bir insanın gülüşünde... Hepsi, bu mirasın parçası.
Kaynaklar:
Anna Komnene. (2001). Alexiad (Çev. Bilge Umar). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Golden, P. B. (1992). An Introduction to the History of the Turkic Peoples. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag.
Karachanak, S. et al. (2013). “Y-Chromosome Diversity in Modern Bulgarians: New Clues about Their Ancestry.” PLoS ONE, 8(3).
Ostrogorsky, G. (1998). Bizans Devleti Tarihi (Çev. Fikret Işıltan). Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Runciman, S. (1930). A History of the First Bulgarian Empire. London: G. Bell & Sons.
Bağımsız Araştırmacı-Yazar Hüsnü Yazıcı
17 Ağustos 2025 Pazar
BLOGLARIMIN LİNKLERİ
Google Blog
https://evladifathan.blogspot.com/2025/08/ticaret-ve-emek-uzerine.html
Google blog
https://saryer.blogspot.com/
Facebook Blog
https://www.facebook.com/share/1GBPEXVday/
16 Ağustos 2025 Cumartesi
Marketin Vergi ve Masraf Kalemleri – Ödeme Takvimi
1. Vergiler
KDV (Katma Değer Vergisi) → Her ay, ertesi ayın 24’üne kadar beyan, 26’sına kadar ödeme
Muhtasar Vergi (Ücret Stopajı, Kira Stopajı, Serbest Meslek Stopajı) → Çalışan veya kira varsa, aylık ya da 3 ayda bir, ertesi ayın 26’sına kadar
Damga Vergisi → Muhtasar ile birlikte, 26’sına kadar
Geçici Vergi (Kurumlar Vergisi Avansı) → 3 ayda bir,
Ocak–Mart → 17 Nisan
Nisan–Haziran → 17 Temmuz
Temmuz–Eylül → 17 Ekim
Ekim–Aralık → 17 Şubat
Kurumlar Vergisi (Yıllık) → Önceki yıl için 30 Nisan’a kadar
Çevre Temizlik Vergisi (Belediye) → Yılda 2 taksit (Mayıs ve Kasım, genellikle su faturası içinde)
Emlak Vergisi (mülk kendi ise) → Yılda 2 taksit (Mayıs ve Kasım)
---
2. Personel ve SGK
Maaşlar → Her ay sonunda ödenir
SGK Primleri (İşçi + İşveren payı) → Her ay, ertesi ayın son günü
İşsizlik Sigortası Primi → SGK ile birlikte
---
3. Muhasebe ve Mali Hizmetler
Muhasebeci Ücreti (Serbest Muhasebeci Mali Müşavir) → Her ay (genelde ayın ilk 10 günü)
e-Fatura / e-Arşiv / Yazarkasa Lisans Ücretleri → Aylık veya yıllık, hizmet sağlayıcıya göre
---
4. Sabit Giderler
Kira → Her ay, genellikle ay başı
Kira Stopajı (kiralıksa) → Her ay ya da 3 ayda bir, muhtasar ile ödenir
Elektrik → Her ay, faturada belirtilen tarihe kadar
Su → Her ay
Doğalgaz → Kış aylarında her ay
Telefon & İnternet → Her ay
POS Komisyonları → Banka günlük kesinti yapar, ay sonunda netleşir
---
5. Sarf ve İşletme Giderleri
Poşet / Ambalaj Malzemeleri → Sürekli ihtiyaç, aylık tedarik
Temizlik Malzemeleri → Aylık
Kırtasiye ve ofis malzemeleri → Gerektikçe
---
6. Stok ve İşletme Zararı
Ürün Alımları (gıda, temizlik, kozmetik vb.) → Günlük / haftalık tedarikçilerden
Nakliye / Taşıma → Tedarikçiye göre değişken
Fire / Bozulma / Tarihi geçen ürünler → Sürekli masraf (aylık hesaplanır)
---
7. Sigorta ve Ruhsat
İşyeri Sigortası (Yangın, Hırsızlık, DASK) → Yılda bir (taksitli olabilir)
Belediye Ruhsat Harcı → Yılda bir
Ticaret Odası Aidatı → Yılda iki taksit (Mayıs ve Kasım)
---
8. Diğer Olası Masraflar
Çöp / Atık Yönetimi Ücretleri → Çoğu zaman su faturası ile birlikte
Apartman / Site Aidatı → Dükkân konumuna göre, aylık olabilir
Bakım-Onarım Giderleri → Buzdolabı, klima, yazarkasa, pos cihazı gibi cihazların arıza ve bakımları, düzensiz ama kaçınılmaz masraflar
---
Özet Takvim
Her Ay: KDV, SGK, maaşlar, muhtasar (stopaj + damga), muhasebe ücreti, kira, elektrik, su, internet, poşet, temizlik
3 Ayda Bir: Geçici vergi
Yılda İki: Emlak vergisi, çevre temizlik vergisi, ticaret odası aidatı
Yılda Bir: Kurumlar vergisi, işyeri sigortası, ruhsat harcı
Sürekli: Mal alımı, fire, nakliye, POS komisyonu, bakım-onarım
Bu liste, Türkiye’de bir marketin bilinen tüm masraf ve vergi yükümlülüklerini ödeme dönemleriyle birlikte eksiksiz olarak içermektedir.
Bağımsız Araştırmacı-Yazar Hüsnü Yazıcı
Ticaret ve Emek Üzerine
Ticaret ve Emek Üzerine
Ticaret hayatında en çok gördüğüm, en çok hissettiğim gerçeklerden biri şudur: Ticaret yapan insan hem sermaye koyar, hem risk alır, hem de emek verir. Çalışan ise emeğini ortaya koyar, karşılığında maaşını alır.
Buradaki fark aslında hayatın düzenini gösterir. Tüccar, işin başında her şeyi göze alır. Mal alır, dükkan tutar, kira öder, vergisini verir. Eğer işler yolunda gitmezse zararı da kendi hanesine yazar. Çalışan ise sabah mesaisine gelir, akşam paydos eder; emeğinin karşılığını maaş olarak alır.
Ama bu farkı söylerken, çalışanın hiç riski yokmuş gibi de düşünmemek lazım. İşveren batarsa, dükkan kapanırsa en önce etkilenen yine çalışandır. İşini kaybeder, gelirini kaybeder. Sermaye riski olmasa da hayatını devam ettirme riski vardır.
Benim gördüğüm şudur: İşverenin hakkı, koyduğu sermaye ve aldığı risk oranında daha yüksek kazançtır. Çalışanın hakkı ise emeğinin adil karşılığıdır. Düzenin adaleti de buradadır. Eğer işveren çalışanın hakkını vermezse emek sömürüsü başlar. Eğer çalışan işverenin riskini görmezden gelirse de haksızlık olur.
Sonuçta ticaret hayatı bir denge işidir. Sermaye, risk ve emek işverenin omuzunda; emek çalışanın omuzunda. Biri olmadan öteki olmaz. Asıl mesele, bu dengeyi adalet terazisinde tutabilmektir.
İstanbul Çocuğu – Anadolu Çocuğu
İstanbul Çocuğu – Anadolu Çocuğu
Türkiye’de meslek tercihleri, şehirlerin sosyal yapısıyla yakından ilgilidir. Bu farkın en keskin görüldüğü yer ise İstanbul ile Anadolu’dur.
İstanbul çocuğu ticaretin, özel sektörün ve serbest mesleklerin içinde büyür. Küçük yaşta farklı iş alanlarını görür, rekabetin ortasında şekillenir. Devlet memurluğu ona cazip gelmez, çünkü ruhu özgürdür.
Avukat olur ama hakim ya da savcı olmaz.
Kendi işini kurar ama subay olmaz.
İmam ya da klasik memuriyeti seçmez.
“Devletten almak” yerine “devlete vermek” anlayışını benimser.
Anadolu çocuğu ise bambaşka bir gelenekten gelir. Tarım ve küçük zanaatla büyüyen aileler için devlet kapısı en güvenilir yoldur. Düzenli maaş, emeklilik garantisi, toplumda saygınlık ön plandadır.
Hakim, savcı, öğretmen, subay, imamlık gibi meslekler Anadolu’da en değerli mesleklerdir.
Çünkü güven, istikrar ve saygınlık sağlar.
Sonuçta ortaya iki farklı insan tipi çıkar:
İstanbul çocuğu → girişimci, sosyal, bağımsız, üreten.
Anadolu çocuğu → güvenceli, disiplinli, devlete bağlı.
Bu iki farklı yol, aslında birbirini tamamlar. İstanbul üretir, ticaret yapar, devlete verir. Anadolu düzeni sağlar, devleti ayakta tutar. Türkiye’nin dengesi de işte bu farklılıktan doğar.
15 Ağustos 2025 Cuma
Sarıyer Merkez Mahalle Üzerine Bir Değerlendirme
Sarıyer Merkez Mahalle Üzerine Bir Değerlendirme
Sarıyer’in kalbi sayılabilecek Merkez Mahalle’de, ticari hayatın nabzı her gün aynı tempoda atıyor. Mahallede tahminen 400 civarında dükkân var. Kaldırım hareketliliği ise gün boyu ortalama 5.000 kişi civarında seyrediyor. İlk bakışta rakam büyük merkezlerle kıyaslandığında düşük gibi görünse de, burada farklı bir denge var.
Dükkânların büyük çoğunluğu 10 ile 50 metrekare arasında değişiyor. Ortalama büyüklük 40 metrekare civarında. En büyük dükkânlar ise 300 metrekareye kadar çıkabiliyor, bunlar genellikle market ya da zincir işletmelere ait. Küçük metrekareli dükkânların fazlalığı, metrekare başına kira değerini yukarı çeken önemli bir unsur. Bu yüzden Sarıyer Merkez’de kira ortalaması 50 bin lira civarında seyrediyor. Metrekare bazında bakıldığında, rakam İstanbul’un en yoğun merkezleriyle yarışıyor.
Müşteri profilini incelediğimizde ilginç bir tablo çıkıyor. Buraya gelenlerin yüzde 80’i dışarıdan, yani çevre mahallelerden, köylerden ya da sahil hattından geliyor. Yüzde 20’si ise mahalle sakinlerinden oluşuyor. Bu durum Merkez Mahalle’yi sadece kendi halkına değil, çevresine de hizmet eden küçük ama güçlü bir cazibe noktası haline getiriyor. Özellikle balıkçılar, börekçiler, kafeler ve bankalar bu dışarıdan gelen müşteri akışını besleyen unsurlar.
Günlük ciro aralığı da geniş. Büyük marketler hariç tutulduğunda, dükkânların günlük cirosu 5 bin liradan 50 bin liraya kadar değişiyor. Aylık bazda bu rakamlar 150 bin ile 1,5 milyon lira arasında bir gelir anlamına geliyor. Elbette 5 bin liralık günlük ciro yapan bir küçük esnaf için 50 bin liralık kira büyük yük oluşturuyor. Ama kafe, lokanta, telefoncu, eczane gibi orta ve yüksek ciro yapan işletmeler için bu kira seviyesi sürdürülebilir durumda.
Beşiktaş ya da Kadıköy gibi yerlerde dükkânların sık sık el değiştirdiğini görüyoruz. Sarıyer Merkez’de ise bunun tersi geçerli. Esnaf uzun yıllar aynı yerde kalıyor, sık sık kapanma ya da devir olmuyor. Bunun sebebi de müşteri kitlesinin istikrarı. Az ama düzenli müşteri, dışarıdan da sürekli beslenen bir kalabalık var.
Sonuç olarak Sarıyer Merkez Mahalle, yaya sayısı açısından İstanbul’un en yoğun merkezleriyle kıyaslanamaz. Ancak küçük dükkânların çokluğu, dışarıdan gelen müşteri ağırlığı, yüksek harcama gücü ve sınırlı arz nedeniyle kira seviyeleri oldukça yüksek. Burada ticaretin kendine has bir dengesi var: Çok kalabalık değil ama güçlü bir müşteri profili var. Bu denge, mahalleyi küçük ama değerli bir ticaret merkezi yapıyor.
14 Ağustos 2025 Perşembe
Osmanlı Arşivi Tasfiye Talepnamesinden alınan belgeye
1️⃣ 1893’te Dedemin Doğduğu Ev
Osmanlı Arşivi Tasfiye Talepnamesi’ne göre, dedem Mehmet oğlu Hüsnü Yazıcı’nın doğduğu ev iki kattan oluşmaktadır. Üst katta iki oda, alt katta ahır ve samanlık bulunur. Arazi yüksek taş duvarla çevrili olup harman yeri, avlu, nar ve dut ağaçlarının bulunduğu meyve bahçesine sahiptir. 1200 arşın (≈ 816 metre çevre uzunluğu) büyüklüğündeki bu köşe parselin iki cephesi yola, iki cephesi komşu evlere bakmaktadır.
2️⃣ Zorunlu Göç ile El Konulan Mallar ve Değeri
Mübadele sırasında el konulan malların toplam değeri 1294 Osmanlı altınıdır. Bu, 2025 yılı altın fiyatına göre yaklaşık 24,2 milyon TL veya 718.300 Amerikan Doları’na karşılık gelmektedir.
3️⃣ 1924 Bahçeköy İskanı – Yazıcı Ailesi
İskan Tarihi:
Rumi: 19 Kanunisanı 1924
Miladi: 19 Ocak 1924 (Cumartesi)
İskan Yeri: Bahçeköy – Sarıyer
Aile: Yazıcı Ailesi (Selanik’ten iskân edildi)
Verilen Mallar: Bir bahçe, iki tarla, 44 m² ev (sonradan yanınca 116 m² başka ev verilmiştir), bir pulluk, bir öküz, arpa tohumu.
Kaynak: T.C. Sıhhat ve İctimai Muaveneti Vekâleti – İskân Umum Müdürlüğü.
1923 Lozan Antlaşması ile kurulan Muhtelit (Karma) Mübadele Komisyonu, Türk ve Yunan hükümetlerinden dörder, Milletler Cemiyeti’nden seçilen üç tarafsız üyeden oluşuyordu. Görevi; mübadeleye tabi halkın geride bıraktığı taşınır ve taşınmaz malları tespit, değerleme ve tasfiye etmekti. Komisyon, tarafsız bir başkanın yönetiminde çalıştı; gerektiğinde Türk, Yunan ve tarafsız üyeden oluşan alt komisyonlar kurarak yerinde inceleme yaptı.
Osmanlı Arşivi Tasfiye Talepnamesinden alınan belgeye
göre, 1893 doğumlu dedem Mehmet oğlu Hüsnü Yazıcı’nın doğduğu ev iki kattan oluşmakta olup üst katta iki oda, alt katta ahır ve samanlık bulunmaktadır. Arazi yüksek taş duvarla çevrili, içinde harman yeri, avlu, nar ve dut ağaçlarının bulunduğu meyve bahçesi yer almaktadır.
1200 arşın (≈ 816 m²) büyüklüğündeki bu köşe parselin iki cephesi yola, iki cephesi komşu evlere bakmaktadır.
Belgede yer alan malların toplam değeri 1294 Osmanlı altını olup, bu miktar 2025 yılı altın fiyatına göre yaklaşık 24,2 milyon TL veya 718.300 Amerikan Doları’na karşılık gelmektedir.
13 Ağustos 2025 Çarşamba
Fetret Devri, Rumeli ve Anadolu Desteği – Osmanlı’nın Kaderini Belirleyen Dengeler
Fetret Devri, Rumeli ve Anadolu Desteği – Osmanlı’nın Kaderini Belirleyen Dengeler
Bağımsız Araştırmacı Yazar Hüsnü Yazıcı
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi, sadece fetihlerin ve zaferlerin hikâyesi değil; aynı zamanda krizlerden çıkışın, toparlanmanın ve yeniden doğuşun hikâyesidir.
Bu yeniden doğuşların en önemlisi, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra yaşanan Fetret Devri’dir.
Yaklaşık on bir yıl süren bu dönemde Osmanlı tahtı, Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında paylaşılamamış, devlet hem Anadolu’da hem Rumeli’de parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır .
Fetret’te Desteğin İki Ayağı: Rumeli ve Anadolu
Fetret Devri’nde Osmanlı’yı ayakta tutan iki ana güç vardı:
Rumeli kanadı: Evrenos Bey, Mihaloğlu Mehmed Bey, Paşa Yiğit Bey gibi akıncı beyleri, Edirne merkezli güçlü bir askeri ve lojistik hat oluşturdu .
Anadolu kanadı: Germiyan, Kastamonu, kısmen Karaman ve diğer Türkmen beylikleri, tımar sipahileri ve yerel desteklerle Osmanlı şehzadelerine katkı sağladı .
Ancak bu iki destek eşit değildi.
Destek Oranları (Tahmini)
Tarihî kayıtlar, kronikler ve sefer sayıları incelendiğinde şu tablo ortaya çıkıyor:
Bölge
Tahmini Askerî–Lojistik Katkı Oranı
Özellikleri
Rumeli
%60–65
Sürekli, organize ve merkezî komuta altında; Balkan tımar sistemiyle düzenli süvari gücü; Edirne, Selanik, Üsküp gibi üslerden kesintisiz asker ve mühimmat akışı .
Anadolu
%35–40
Yerel ve bölgesel; bazı beylikler taraf değiştiriyor; katkılar genelde geçici ve sınırlı .
Rumeli desteği olmadan Osmanlı, Balkanlardaki varlığını sürdüremez, Mehmet Çelebi Rumeli’ye geçerek Musa Çelebi’yi yenemezdi.
Bu da Fetret Devri’nin bitmemesi ve Osmanlı’nın küçülerek bölgesel bir beylik olarak kalması anlamına gelirdi .
Fetret Sonrası Osmanlı’nın Toprak Kazanımları
Fetret’ten güçlü çıkan Osmanlı, önce elden çıkan topraklarını geri aldı, ardından büyük fetihlere girişti.
1413’ten 1918’e kadar Anadolu, Karadeniz ve Ortadoğu’da Osmanlı’ya katılan başlıca şehirler şunlardır:
1413–1451: Kütahya, Manisa, Balıkesir, Bergama, Aydın, Tire, Birgi, Muğla, Milas, Bodrum, Isparta, Burdur, Amasra, Sinop, Trabzon, Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Erzincan .
1483–1517: Konya, Karaman, Antalya, Ağrı, Van, Bitlis, Maraş, Elbistan, Halep, Hama, Humus, Şam, Kudüs, Gazze, Nablus, Kahire, İskenderiye, Mekke, Medine, Cidde .
1534–1638: Erzurum, Kars, Siirt, Hakkâri, Bağdat, Basra, Yemen, Musul, Kerkük .
17.–19. yy. eklemeleri: Kıbrıs, Trablusgarp, Bingazi, Fizan ve Arap Yarımadası kıyıları .
Bu zincirin ilk halkası, Fetret Devri’nden güçlü çıkmaktır.
Eğer 1402–1413 arasında Rumeli desteği olmamış olsaydı, ne İstanbul’un fethi (1453) ne Mercidabık (1516) ne de Ridaniye (1517) mümkün olurdu.
Tarihten Günümüze Ders
Bugün bazı çevreler, Rumeli kökenlilerin tarihî rolünü küçümseyip, Osmanlı’nın başarısını tek bir coğrafya veya etnik kökene indirgeme eğiliminde.
Oysa belgeler ve kronikler ortada:
Rumeli desteği olmadan Osmanlı, Suriye’yi, Mısır’ı, Mekke’yi alamaz, imparatorluk olamazdı.
Bu gerçeği görmezden gelmek, sadece tarih bilgisizliği değil; aynı zamanda bu ülkenin ortak hafızasına haksızlıktır.
Fetret Devri’ni hatırlamak, bugünkü siyasi ve toplumsal tartışmalarda tarihî dengeyi yeniden kurmak için şarttır.
12 Ağustos 2025 Salı
Türkiye’nin Etnik Yapısı, Rumeli Kökenliler ve Tarihteki Askerî Rolü
Türkiye’nin Etnik Yapısı, Rumeli Kökenliler ve Tarihteki Askerî Rolü
Giriş
Türkiye, tarih boyunca farklı kültürlerin ve toplulukların bir araya geldiği, göçler ve fetihlerle şekillenmiş çok katmanlı bir ülkedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu ve Anadolu arasında gerçekleşen nüfus hareketleri, günümüzdeki etnik-bölgesel yapının temelini oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde resmi sayımlarda etnik veriler tutulmasa da, tarihî kayıtlar ve akademik araştırmalar bu çeşitliliği ortaya koymaktadır.
1. Türkiye’nin Etnik–Bölgesel Dağılımı (Tahmini - 2025)
Grup – Tahmini Nüfus – Oran (%)
Anadolu Türkleri: 45–50 milyon (%50–55)
Rumeli Kökenliler: 15–20 milyon (%17–22)
Kürtler: 15–17 milyon (%17–20)
Araplar: 2,5–3 milyon (%2–3,5)
Diğer Gruplar (Çerkes, Laz, Roman, Gürcü, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Yezidi vb.): 3–4 milyon (%4–5)
Suriyeli Mülteciler (Geçici Koruma): ~3,1 milyon (%3,5)
Not: Resmi sayım yapılmadığı için rakamlar akademik tahminlere ve saha gözlemlerine dayanmaktadır.
2. Rumeli Kökenliler
Rumeli kökenliler, 1877–1989 yılları arasında Balkanlar’dan Türkiye’ye göç eden Müslüman toplulukların torunlarıdır. Bu göçler; 93 Harbi, Balkan Savaşları, Lozan Mübadelesi, Bulgaristan ve Yugoslavya’dan zorunlu göçler şeklinde gerçekleşmiştir. Bugün sayıları 15–20 milyon civarında olup, özellikle Marmara, Trakya ve Ege bölgelerinde yoğunlaşmışlardır.
3. Osmanlı’nın Fetret Dönemi ve Rumeli Akıncıları
1402 Ankara Savaşı’nın ardından Osmanlı, taht mücadelesi (Fetret Devri) içine girmiş, Anadolu’daki birçok beylik Osmanlı’ya karşı tavır almıştır. Bu dönemde Rumeli akıncıları ve komutanları, Çelebi Mehmed’in zafer kazanmasında belirleyici olmuştur. Evrenos Bey, Mihaloğlu Mehmed Bey ve Pasha Yiğit Bey, Rumeli’den Anadolu’ya asker ve lojistik destek sağlayarak devletin yeniden dirilişine katkı yapmışlardır. Rumeli’deki üsler, Osmanlı’nın toparlanmasının ve ikinci kuruluşunun merkezi olmuştur.
4. Fetret Dönemi Askerî Yapısı
Bu dönemde Osmanlı ordusu tek bir etnik yapıdan oluşmuyordu. Türklerin yanı sıra farklı kökenlerden Müslüman ve Hristiyan askerler görev yapıyordu. Hristiyan asker sınıfları arasında martoloslar (sınır güvenliği ve keşif), voynuklar (atlı lojistik birlikler) ve Hristiyan tımarlı sipahiler (tımar karşılığı süvari hizmeti) bulunuyordu. Bu çok uluslu yapı, Osmanlı’nın Balkanlardaki hâkimiyetini korumasına yardımcı oldu.
5. Evladı Fatihan
Evladı Fatihan, “fethedenlerin çocukları” anlamına gelir. Osmanlı, fethedilen topraklarda stratejik noktalara askerî görevlerle yükümlü Müslüman topluluklar yerleştirmiştir. Bu topluluklar sınır savunması, akıncı seferleri ve yerleşim güvenliğinde görev almışlardır. Tahrir defterleri ve vergi kayıtları, bu köylerin tespitinde başlıca kaynaklardır.
6. Osmanlı’nın Kuruluş Dönemi ve Rumeli’nin Rolü
Kuruluş döneminde uç beyleri ve Rumeli’deki askerî koloniler, hem fetihlerde hem de bölge güvenliğinde kritik öneme sahipti. Rumeli, Osmanlı’nın askerî ve lojistik gücünün önemli bir kaynağıydı.
7. Cumhuriyet’in Kurucu Kadrosu ve Rumeli Etkisi
Cumhuriyet’in kurucu kadrosunda Rumeli kökenli isimlerin etkisi büyüktür. Mustafa Kemal Atatürk, Ali Fethi Okyar, Refet Bele, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Enver Paşa, Talat Paşa gibi pek çok lider bu kökenden gelmiştir. Rumeli’nin modern eğitim kurumları, askeri tecrübesi ve göçlerle gelen kültürel dinamizm, Cumhuriyet’in kuruluşunda etkili olmuştur.
Sonuç
Türkiye’nin etnik-bölgesel yapısı, yüzyıllar boyunca süren göçler, savaşlar ve yerleşim politikalarıyla şekillenmiştir. Rumeli kökenliler, Osmanlı’nın kritik dönemlerinde ve Cumhuriyet’in kuruluşunda nüfuslarının çok üzerinde bir rol oynamışlardır. Fetret Dönemi’nde sağladıkları askerî destek, Osmanlı’nın yeniden ayağa kalkmasını sağlamış; Cumhuriyet döneminde ise ülkenin modernleşmesine yön veren liderler arasında önemli bir yer tutmuşlardır.
Hüsnü Yazıcı
7 Ağustos 2025 Perşembe
1904–1905 Karacaova okur-yazarlık verilerini Anadolu ile kıyasladığımızda
1904–1905 Karacaova okur-yazarlık verilerini Anadolu ile kıyasladığımızda çok net bir fark ortaya çıkıyor.
---
1. Karacaova (1904–1905) Müslüman nüfus
Toplam Müslüman nüfus: 23.886 kişi
Okur: 1.471 kişi → %6,16
Yazar: 91 kişi → %0,38
---
2. Osmanlı Anadolu ortalaması (yaklaşık 1900–1910)
Osmanlı salnameleri, Maarif Nezareti raporları ve yabancı gözlemcilerin kayıtlarına göre:
Anadolu genelinde Müslüman nüfusun okuma yazma oranı %3–5 civarındaydı.
Kadınlarda bu oran %1’in altındaydı.
Yazabilenler (yazar) genellikle %1’in altındaydı.
---
3. Kıyas tablosu
Bölge / Topluluk Okur (%) Yazar (%)
Karacaova Müslüman %6,16 %0,38
Anadolu Müslüman ort. %3–5 %0,5 civarı veya altı
---
4. Yorum
Karacaova Müslümanlarında okuma oranı, Anadolu ortalamasının biraz üzerinde.
Yazma oranı ise Anadolu ile benzer, ama yine düşük.
Bunun nedeni büyük ihtimalle Karacaova’nın Evlad-ı Fatihan köyleri olması, askerî görevli ve imam/molla oranının Anadolu’ya göre yüksek bulunması.
Ancak yine de okuryazarlık elit bir kesime özgü, köy halkının büyük çoğunluğu sadece konuşabiliyor, okuma-yazma bilmeyen nüfus çoğunlukta.
📊 Karacaova – Beş Müslüman Köyün Etnik ve Meslek Profili (1831 verileri + mübadele kayıtları
📊 Karacaova – Beş Müslüman Köyün Etnik ve Meslek Profili (1831 verileri + mübadele kayıtları)
Köy Toplam Kayıtlı Nüfus Etnik Alt Dağılım (Tahmini) Belirgin Meslek Grupları Meslek Oranı (%) Belirgin Lakap/Köken İpuçları
Gostolob ~150 hane / 720 kişi %65 Türk/Yörük, %25 Bulgar Müslüman, %10 Diğer (Arnavut vb.) Çiftçi (72), Asakir-i Mansure (14), Münşi (18), Serçeri (13), Molla (2), İmam (2) Çiftçi %48, askerî %18, memur/din %9, zanaat %3, aylak %14 Yazıcı, Pehlivan, Manka, Çarçoloğlu, Kega, Çolak
Nutya ~140 hane / 700 kişi %60 Türk/Yörük, %30 Bulgar Müslüman, %10 Diğer Çömlekçi (146), Çiftçi (40), Asakir-i Mansure (36), İmam (4), Bekçi (3) Zanaat (çömlek) %52, askerî %26, çiftçi %14, din %6 Çömlekçi yoğunluğu, Balkan kökenli lakaplar
Fuştan ~200 hane / 1100 kişi %70 Türk/Yörük, %20 Bulgar Müslüman, %10 Diğer Gündelikçi (42), Terzi (28), Çiftçi (24), Asakir-i Mansure (27), İmam (5), Nalbant (5) Zanaat %35, askerî %13, çiftçi %11, gündelik işçi %19 Paşo, Alemdar, Terzi lakapları, esnaf ağırlığı
Kozışan ~90 hane / 500 kişi %65 Türk/Yörük, %25 Bulgar Müslüman, %10 Diğer Çiftçi, Asakir-i Mansure, İmam, Molla Çiftçi %55, askerî %20, din %8, zanaat %5 Yerli Müslüman-Balkan isim karışımı
Trestenik ~120 hane / 600 kişi %60 Türk/Yörük, %30 Bulgar Müslüman, %10 Diğer Çiftçi, Asakir-i Mansure, zanaatkârlar Çiftçi %50, askerî %22, zanaat %8, din %6 Balkan lakapları ile Anadolu kökenlilerin karışımı
---
🧾 Genel Oranlar (Beş Köy Toplamı Üzerinden)
Etnik Müslüman Dağılımı (Tahmini):
%64 Türk/Türkmen/Yörük (çoğu Evlad-ı Fatihan yerleşimcisi)
%26 Bulgar Müslüman / yerli İslamlaşmış halk
%10 Diğer Müslüman gruplar (Arnavut, Boşnak, Tatar, Arap vb.)
K
Meslek Oranları:
Çiftçilik: %36
Askerî (Asakir-i Mansure, sipahi, serçeri): %20
Zanaat (çömlek, terzi, nalbant, demirci vb.): %18
Din görevlisi (imam, molla, hafız, müderris): %6
Diğer (gündelikçi, oduncu, bekçi vb.): %20
Kaynak:
1831 tarihli Osmanlı nüfus defteri (BOA, NFS.d. nr. 2885), satır bazında ad, baba adı, lakap, meslek ve köken ipuçlarının analizi; 1923 Mübadil İskân Defterleri (Cumhuriyet Arşivi, 272.0.0/12.66.10) ve sözlü tarih kayıtları ile karşılaştırma yoluyla hazırlanmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde etnik kimlik doğrudan belirtilmediğinden, tabloda yer alan yüzdeler onomastik analiz (isim-lakap incelemesi), meslek yoğunluğu ve mübadele sonrası köken beyanlarının eşleştirilmesi ile elde edilen tahmini oranlardır. Doğrudan arşiv kaydı olmayıp istatistiksel yorum niteliğindedir.
Fuştan Köyü’nde Etnik Yapı (1831)
Fuştan Köyü’nde Etnik Yapı (1831)
Kayıtlara Göre Müslüman, Karma ve Göçmen Unsurların Tespiti
1831 nüfus defteri Fuştan köyü kayıtları, etnik yapı hakkında doğrudan bir ırk/etnisite bilgisi içermemekle birlikte, isimler, meslekler, lakaplar ve aile unvanları üzerinden dolaylı bir etnik kimlik çözümlemesi yapılmasına olanak tanır. Köyün tamamen Müslüman olduğu belgelenmiş olsa da, bu Müslümanlığın tek tip bir etnik yapıya işaret etmediği açıktır.
1. 🕌 Müslüman Osmanlı-Türk Unsurlar (Evlad-ı Fatihan)
- Hüseyin, Ali, Mehmed, Mustafa, İbrahim, Hasan gibi klasik İslami isimler, köy nüfusunun ağırlıklı olarak Osmanlı-Türk kimliğine sahip olduğunu gösterir.
- "Molla", "Hoca", "Yazıcı", "İmam" gibi unvanlar, ailelerin ilmiye sınıfına mensup olduğunu, bu kişilerin yerleşik Osmanlı-Türk yapısına entegre olduklarını gösterir.
- Evlad-ı Fatihan yerleştirmeleriyle gelen askerî ailelerin torunları olduğuna dair doğrudan kanıt bulunmamakla birlikte, askerî sınıf fazlalığı (Asakir-i Mansure, bölükbaşı, tüfekçi, bekçi) bu geçmişi destekler.
2. 🧑🌾 Göçmenleşmiş Yerli Unsurlar ( Bulgar, Arnavut vb.)
Kayıtlarda yer alan bazı isim ve lakaplar, yerli (non-Türk) kökenli Müslümanlara ait olabileceğini düşündürür:
Lakap/Unvan | Yorum |
---|---|
Goril / Gavril | Gavril → Gavriil, Hristiyan-Bulgar ismi. Mühtedi aile kökeni olasılığı yüksek. |
Sato, Mito, Milo | Bulgarca kökenli adlar. Sonradan Müslüman olmuş aileler olabilir. |
Durfo, Kalçin, Kega, Kuka, Meçle, Meçko | Bulgar veya Makedon etkili yerel isimler. Kimlik değişimi sonrası Müslümanlaşma ihtimali taşır. |
Moto, Bego, Ramo, Huso, Musli, Hinca | Arnavutça veya Makedonca kökenli, Balkan yerel ağızlarında kullanılan kısa isimler. |
Sabuncu Osman ve benzeri meslek-lakap birleşimleri | Osmanlı’da Hristiyan kökenli zanaatkâr sınıfı içinde yaygın isimlerdir; Müslümanlaşma sonrası sürdürüldüğü |
3. ⚖️ Hanekeş – Yerli Müslüman Köylü Sınıfı
- Kiracı ve gündelikçi fazlalığı (85 kişi), Fuştan'da serbest yerleşik, vergiye tabi ama tımar sahibi olmayan bir halk sınıfının varlığını işaret eder.
- Hanekeş, yani köyün eski yerli halkı, Osmanlı öncesi döneme kadar uzanabilecek yerleşim kökenine sahip olabilir. Bu grup büyük ihtimalle yerli Slav veya Helenik kökenli halkın Müslüman olmuş torunlarıdır.
- Meslekler üzerinden etnik izler değil, sosyal statü izleri okunabilir: Örneğin,
- Terzilik ve gündelikçilik → şehirli iş gücüne dahil olmuş yeni Müslümanlar,
- Çiftçilik ve imamlık → daha köklü, yerleşik aile yapılarıyla ilişkilidir.
4. ⚔️ Askerî Unsurlar – Göçmen Evlad-ı Fatihanlar
- Asakir-i Mansure (27 kişi), merkezi devletten yönlendirilmiş veya tımarla yerleştirilmiş kişilerdir.
- Bu grubun içinde Yörük-Türkmen kökenliler, Kırım Tatarı ya da Arnavut Müslüman unsurlar yer almış olabilir.
- Ancak kayıtlar arasında “Yörük Ahmed” gibi açık etnik tanım barındıran nadir örnekler mevcuttur.
🧩 Etnik Yapı Özet Tablosu
Grup | Belirti / Kanıtlar | Tahmini Oran |
---|---|---|
Osmanlı Türk (Evlad-ı Fatihan) | Ali, Hüseyin, Molla, Hoca, Yazıcı, İmam, Asakir, Terzi | %40-45 |
Yerel Mühtedi Slavlar (Makedon/Bulgar) | Sato, Gavril, Mito, Meçle, Durfo, Kalçin, Kiracı lakapları | %30-35 |
Arnavut / Balkan Müslümanları | Moto, Huso, Ramo, Kuka gibi isim ve lakaplar | %10-15 |
Karışık / Belirsiz / Hanekeş | Kiracı, gündelikçi ama etnik lakapsız olanlar | %10-15 |
📌 Sonuç
1831 tarihli kayıtlara göre Fuştan köyü, tamamen Müslüman bir yerleşim olmakla birlikte, etnik olarak çok katmanlı ve dönüşmüş bir yapıdadır.
- Bir yanda askerî düzen içinde tımarla yerleştirilmiş Evlad-ı Fatihan-Türk unsurlar,
- Diğer yanda İslamlaşmış yerli Bulgar-Makedon kökenli köylüler,
- Ve Balkan genelinden gelen asimile olmuş Arnavut/yerel Müslüman topluluklar birlikte yaşamaktadır.
Nutya Köyü (Yenice-i Vardar): 1831 Nüfus Defterine Göre Toplumsal ve Etnik Yapı
Nutya Köyü (Yenice-i Vardar): 1831 Nüfus Defterine Göre Toplumsal ve Etnik Yapı
1831 tarihli Osmanlı nüfus defteri, Nutya (Nutiya) köyüne dair bugüne ulaşan en kapsamlı sosyal yapı bilgisini sunmaktadır. Bu defterde yer alan meslekler, lakaplar ve aile adlandırmaları köyün etnik çeşitliliği, ekonomik düzeni ve sınıfsal dağılımı hakkında önemli ipuçları verir. Söz konusu kayıtlar, köyün tamamen Evlad-ı Fatihan kökenli olmadığını; yerli yerleşik halk, Yörük kökenliler ve zanaatkâr tabakanın birlikte yaşadığı karma bir Osmanlı köyü olduğunu göstermektedir.
📌 Meslek Dağılımı ve Sosyal Katmanlar
Nutya köyü, mesleki uzmanlaşmanın en belirgin olduğu köylerden biridir. 1831 yılı defterine göre:
- Çömlekçi: 146 kişi
- Çiftçi: 40 kişi
- Asakir-i Mansure: 36 kişi
- Çoban: 5 kişi
- Demirci, nalbant, terzi, sabuncu, kasap, bekçi, gündelikçi gibi bireysel meslekler
- İmam (4), şeyh (1) gibi dini görevliler
- Bölükbaşı (1): Yerel askerî sorumlu
- Mecnun, dilenci gibi alt tabaka kayıtları
Yorum:
Köyde ziraatla birlikte zanaat üretimi çok güçlüdür. 146 kişilik çömlekçi nüfusu, bu mesleğin ailevi veya loncalaşmış bir grup tarafından sürdürüldüğünü gösterir. Askerî sınıf mensuplarının çokluğu, Nutya'nın aynı zamanda bir askerî iskân bölgesi olduğunu ispatlar.
🧩 Lakaplar ve Etno-Kültürel Kimlik
1831 nüfus defterinde yer alan lakap ve baba adları, köydeki aile kimlikleriyle birlikte, etnik çeşitliliği ortaya koymaktadır:
Dikkat çeken lakap ve adlar:
-
Aleko, Viço, Diso, Ago, Yahya, Şeboşin, Balbo, Foniska, Tafa, Motoş, Bata
→ Balkan coğrafyasına özgü, Müslümanlaşmış Ulah/Vlah, Arnavut ve yerli Slav etkili adlardır. -
Arapoğlu, Ashab-ı Alaka
→ Yerli yerleşik halk (hanekeş) ve kadim topluluk izleri -
Yusuf oğlu Mustafa, Ahmed bin Hüseyin, Eyüb oğlu Tahir, Abdullah bin Ali
→ Klasik Osmanlı Müslüman-Türk adlandırması, Evlad-ı Fatihan kökenli aileleri işaret eder. -
Sarhoş, Çanta, Memo, Derviş
→ Alt tabaka ve muhtemelen Müslüman Roman kökenli aileler
🧬 Etnik Yapı ve Köken Tahlili (1831 Verilerine Göre)
1831 kayıtları ışığında Nutya köyü şu etnik bileşenleri barındırmaktadır:
Grup | Gösterge | Köken |
---|---|---|
Evlad-ı Fatihan | Asakir-i Mansure, bin/veled adlandırmaları | Anadolu’dan iskân edilmiş Müslüman Türk askerî sınıf |
Yörük | Çoban, kasap, kara/topal lakapları | Konar-göçer kökenli, yerleşik hayata geçirilmiş Müslümanlar |
Hanekeş (yerli halk) | Arapoğlu, Ashab-ı Alaka, Foniska | Yerli yerleşik Müslümanlaşmış halk |
Müslüman Roman | Çömlekçi (146 kişi), Sarhoş, Bata, Çanta | Zanaatkâr sınıf, alt sosyal grup |
Ulah/Vlah/Slav-Arnavut | Aleko, Viço, Yahya, Ago, Tafa, Diso | Balkan kökenli İslamlaşmış halklar |
📌 Sonuç
Nutya köyü, 1831 tarihli Osmanlı nüfus defterine göre tamamen homojen olmayan, aksine çok katmanlı bir sosyal ve etnik yapıya sahip karma bir köydür. Evlad-ı Fatihan kökenli Türk askeri yerleşimciler, Yörük kökenli üretici sınıf, yerli hanekeş halk, Müslümanlaşmış Ulah/Vlah unsurlar ve zanaatkâr Müslüman Romanlar bu yapıyı birlikte oluşturmuştur.
Bu tablo, Osmanlı’nın Balkan politikalarında izlediği askerî iskân + yerli halkla kaynaştırma stratejisinin bir mikro modelidir. Meslekler ve lakaplar, sadece kimliği değil, aynı zamanda sınıfsal konumları ve etnik hafızayı da yansıtmaktadır.
Kaynak:
- BOA, NFS.d 1949, 1831 Nutya Nüfus
6 Ağustos 2025 Çarşamba
Gostolob Köyü: Lakaplardan Mesleklere, Kimlikten Kökenlere Bir Osmanlı Taşra Portresi
Gostolob Köyü: Lakaplardan Mesleklere, Kimlikten Kökenlere Bir Osmanlı Taşra Portresi
Balkanlar’da, bugünkü Yunanistan sınırları içerisinde yer alan Karacaova bölgesinin dikkat çekici Osmanlı köylerinden biri olan Gostolob, sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda Osmanlı’nın taşradaki askeri, idari ve sosyal yapısının adeta küçük bir yansımasıdır. 1500'lü yıllardan itibaren tahrir ve avarız defterlerinde izini sürebildiğimiz bu köy, zaman içinde dinî, meslekî ve etnik kimlikleri harmanlayan, dönüşen ve çoğalan bir mozaik halini almıştır.
1. Demografik ve Etnik Yapı: Hristiyan Köyden Müslüman Yerleşkeye
Gostolob’un ilk Osmanlı kayıtlarına göre 1530 yılında köyde 76 Hristiyan hane ve yalnızca 1 Müslüman hane bulunmaktaydı. 1568’de Hristiyan hane sayısı 48’e düşerken Müslüman hane sayısı 4'e yükseldi. 1683 yılında bu sayı tersine dönmüş, 15 Hristiyan hane kalırken, 23 Müslüman hane tespit edilmiştir. Bu dramatik değişim, köyün nüfus yapısında bir kırılmaya işaret eder. Nüfusun azalması muhtemelen salgınlar, göçler ve savaşlar gibi dış etkenlerden kaynaklanmıştır.
Ancak dikkat çekici olan, bu nüfus düşüşünün ardından yaşanan Müslüman artışının, ihtidadan (dinden dönme) ziyade Osmanlı’nın Evlad-ı Fatihan politikası çerçevesinde gerçekleştirdiği sistemli iskan faaliyetlerinden kaynaklanmasıdır. Tımar ve zeamet sistemleriyle buraya yerleştirilen sipahiler, mültezimler, imamlar, mollalar ve zanaatkârlar, köyün hem sosyolojisini hem de etnolojisini derinden etkilemiştir.
2. Meslekler Üzerinden Kimlik Okuması
Arşiv kayıtlarında Gostolob köyünde 377 çiftçi, 66 ipekçi, 21 kozacı, 15 molla, 10 ağa, 8 paşa lakaplı kişi, 8 çavuş, 7 hafız, 6 hoca, 5 yazıcı, 3 nalbant, 2 terzi, 2 sipahi, 2 kahya, 1 bakkal, 1 değirmenci, 1 biberci gibi meslekler ve unvanlar geçmektedir. Bu çeşitlilik, köyün sıradan bir kırsal yerleşim yeri değil; çok katmanlı, fonksiyonel ve göreceli olarak merkezle bağlantılı bir taşra kasabası gibi çalıştığını gösterir.
a) Askeri ve Bürokratik Yapı
Sipahi, Paşa, Ağa, Çavuş, Alemdar, Yazıcı, Münşi gibi unvanlar Osmanlı'nın devletle doğrudan bağlantılı, tımarlı veya hizmet karşılığı iskan edilen bireylerini ifade eder. Paşa lakabının burada kullanılması yüksek rütbeli bir yöneticiye değil, yerel ağalık kültüründe “etkili, ileri gelen kişi” anlamına gelebilir.
Yazıcı ve Münşi gibi unvanlar, kayıt tutma, kadılık, vergi toplama, resmi yazışma gibi görevleri üstlenen kişilere aittir. Sözlü kaynaklar, “Yazıcı Mehmet”in 1850 li yıllarda cami, çeşme, yol alt yapı düzenlenmesine öncülük vergi toplama, tımar kaydı gibi köyde görevlerde bulunduğunu ifade eder.
b) Tarım ve Üretim
Çiftçi, kozacı, ipekçi, biberci, değirmenci, oduncu gibi üretici meslekler, köyde yoğun bir tarımsal üretim ekonomisinin olduğunu gösterir. Özellikle ipekçilik ve koza üretimi gibi mesleklerin çok sayıda olması, köyün sadece kendi kendine yetmediğini, bölgesel pazarlara da üretim yaptığına işaret eder.
c) Zanaatkârlar ve Lonca Etkisi
Nalbant, terzi, saraç, dülger, kalfa, tüfenkçi gibi meslekler köyde işbölümünün gelişmiş olduğunu ve göçle gelen zanaatkâr ailelerin varlığını gösterir. Bu mesleklerin çeşitliliği, köyün zanaat merkezli mahalleleşmeye doğru evrildiğini düşündürür.
d) Dini Yapı ve Medrese Etkisi
Molla, imam, hafız, hoca gibi dini unvanlar, hem köydeki İslami kurumların işlerliğini hem de eğitim yapısının zenginliğini gösterir. Medrese eğitimi almış kişiler bu köyde ya imamlık, öğretmenlik ya da yazıcılık gibi görevler üstlenmiştir.
3. Lakaplar ve Etnik-Kültürel Yansımalar
Köyde tespit edilen 60’tan fazla lakap, sadece sosyal konumun değil, aynı zamanda kökenin, mizacın ve toplumsal ilişkilerin bir aynasıdır. Lakaplar etnik, fiziksel, dini veya sosyal nitelikleri yansıtır.
a) Türk-Müslüman Kökenli Lakaplar
Köse, Pehlivan, Dülger, Yazıcı, Hafız, Hoca, Ağa, Çavuş, Molla, Çamur, Çerneşli, Kara, Tuzcu gibi lakaplar Osmanlı-Türk müslüman toplumlarının klasik lakaplarıdır.
b) Balkan (Slav, Bulgar, Makedon) Kökenli Lakaplar
Sülçe, Belo, Rude, Lişo, Mançe, Yamçe, Çarçula, Jore, Mondal, Menko, Zahirece, Serhoşçe gibi isimler Balkan dillerinden geçmiş, muhtemelen yerel halktan ya da ihtida edenlerden kalmıştır.
c) Arnavut ve Diğer Unsurlar
Toska: Arnavutluk’un güneyini temsil eden etnik grup.
Arap, Zenci, Köle, Abdalçe gibi isimler ya fiziksel farklılık ya da kölemen geçmişe işaret eder.
Nemçe: Avusturyalı anlamına gelir, muhtemelen Habsburg savaşları sırasında gelen ya da esir düşen kökenli bir atayı temsil eder.
4. Gostolob’un Tarihsel Kimliği
Bu çok katmanlı yapı, Gostolob köyünü Osmanlı Rumeli’sinde tipik bir "askeri-yerleşik Müslüman köyü" haline getirmiştir. 1721 yılı müdevver defteri,1831 tarihli nüfus sayımında “Evlad-ı Fatihan Köyü” olarak kayda geçmesi, bu köydeki Müslüman nüfusun büyük kısmının Osmanlı'nın bilinçli iskan politikalarıyla yerleştirildiğini ve sistemin parçası olduğunu teyit eder.
Hem askeri sınıftan gelen tımar sahipleri, hem eğitimli mollalar, hem zanaatkâr aileler hem de üretici köylüler, bu küçük köyü Osmanlı taşrasında kurumsal ve kültürel olarak gelişmiş nadir yerleşimlerden biri yapmıştır. Bu karma yapının, 1923 mübadelesine kadar varlığını sürdürdüğü ve Cumhuriyet dönemine 480 kişilik bir Müslüman nüfusla devrolduğu anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, Gostolob köyü, sadece bir nüfus değişiminin öyküsü değil; lakaplarla yaşayan hafızası, mesleklerle şekillenen yapısı ve Evlad-ı Fatihan ruhuyla beslenen bir Türk-Müslüman kimlik harmanıdır.
Kaynakça
🔹 Osmanlı Arşiv Defterleri (T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı)
1. TT.d.723 (1568) – Selanik Sancağı Tahrir Defteri
Sahife 575-577, Karye-i Gostolob kayıtları
Müslüman ve Gayrimüslim hane dağılımı, baştine, ürün vergileri ve çiftlik sahipleri.
2. KK.d.2700 (1683) – Yenice-i Vardar Avarızhane Defteri
Sayfa 28: Çiftlik sahipleri, Müslüman-Gayrimüslim nüfus isim listesi.
3. MAD.d.520 (1727) – Evlad-ı Fatihan Sayım Defteri
Yenice-i Vardar kazasında köylerin çıkardığı asker sayılarını içerir.
4. KK.d.2650 (1670) – Yenice-i Vardar Mevkufat Kalemi Avarızhane Defteri
Gostolob köyündeki mükelleflerin kısa tanımı (Müslüman-gayrimüslim ayrımıyla).
5. MAD.d.6347 (1836) – Yenice-i Vardar ve Karasu Kazası Nüfus Yoklaması
Gostolob köyünde meydana gelen nüfus değişiklikleri, isimlerle birlikte.
6. TT.d.424, TT.d.433, TT.d.1058 – Selanik ve Paşa Livâsı, nüfus ve tımar defterleri
Bölgesel tımar yapısı ve köyler arası karşılaştırmalı analiz.
7. MAD.d.7252 (1682) – Cizye Defteri, Vodina ve Yenice-i Vardar
Gayrimüslim nüfusun köylere göre isim listeleri.
8. MAD.d.15086, MAD.d.1531, MAD.d.3041 – Cizye ve avarız defterleri
Gostolob köyünün 17. yüzyıl içindeki vergi ve nüfus yapısı.
---
🔹 Cumhuriyet Arşivi Belgeleri (Başbakanlık Osmanlı Arşivi / Cumhuriyet Arşivi)
1. 130..16.13.2 Fon Kodu
Dosya No: 539.1232..10 / Yer No: 506.1032..12
Tarih: 10.09.1924 – 21.07.1924
Gastelop köyünden Türkiye’ye gelen mübadillerin kayıtları.
---
🔹 Sözlü Kaynaklar ve Yerel Hafıza
Sözlü tarih tanıklıkları (Gostolob köyü sakinleri ve mübadil torunlarından derlenmiştir).
“Yazıcı Mehmet”in köyde cami, çeşme ve yolları yaptırdığına dair anlatımlar.
Lakapların halk arasında anlamı ve sosyal ayrım unsurları (örn. Pulyart → yerli tarımcılar).
Not,
Gostolob Köyü Lakapları – Köken ve Anlam yorumu örneği
Sülçe
Köken: İki ihtimal
Slavca küçültme eki “-çe”
Türkçe Süleyman adının halk söylenişi
Yorum: Hem Slav hem Türkçe kökenli olma ihtimali vardır.
Belo
Köken: Slavca (belo = beyaz)
Anlam: Beyaz, ak tenli veya saçlı kişi.
Rude
Köken: Slavca (rude = kızıl)
Anlam: Kızıl saçlı / sakallı kişi.
Lişo
Köken: Slavca (lice = yüz, surat)
Anlam: Yüz şekliyle anılan kişi.
Mançe / Yamçe
Köken: Slavca erkek adı (Mančo) + küçültme eki
Anlam: İsimden türeyen aile lakabı.
Çarçula
Köken: Balkan ağızları
Anlam: Şenlik, düğün oyunu/kıyafetiyle ilgili.
Jore
Köken: Slavca ad (Georgi/George)
Anlam: Hristiyan kökenli bir atadan kalma lakap.
Mondal
Köken: Belirsiz
Halk söylenişiyle Türkçe “mandal” olabilir
Slavca karşılığı bulunmamış
Anlam: Yerel ağız farklılığı yüksek ihtimal.
Menko
Köken: Slavca ad eki “-ko” (örn. Ivanko, Stanko)
Anlam: Erkek adı kökenli lakap.
Zahirece
Köken: Türkçe “zahire” + Slavca küçültme eki “-çe”
Anlam: Tarım/ürün ticaretiyle uğraşan aile.
Serhoşçe
Köken: Türkçe “sarhoş” + Slavca küçültme eki “-çe”
Anlam: Alkol kullanan veya mizahi lakap verilen aile.
---
📌 Özet:
Tam Slavca: Belo, Rude, Lişo, Mançe, Jore, Menko
Türkçe + Slav ekli: Zahirece, Serhoşçe
Tartışmalı / Söyleyiş farkı: Sülçe, Mondal
Türkçe / Osmanlı kökenli lakaplar: Köse (sakalsız), Pehlivan (güreşçi), Dülger (marangoz), Yazıcı (katip), Hafız (Kur’an’ı ezberleyen), Hoca (öğretici), Ağa (ileri gelen), Çavuş (asker rütbesi), Molla (din adamı), Kara (siyah saçlı), Tuzcu (tuz ticareti yapan), Çerneşli (Çerneş köyünden gelen).
Slavca kökenli lakaplar: Belo (beyaz), Rude (kızıl saçlı), Lişo (yüz), Mançe/Yamçe (erkek adı), Jore (George kökenli), Menko (-ko ekli isim), Çarçula (düğün-şenlik oyunu).
Türkçe + Slavca ekli lakaplar: Zahirece (zahire + -çe), Serhoşçe (sarhoş + -çe), Abdalçe (abdal + -çe).
Belirsiz olanlar: Sülçe (Süleyman adı ya da Slavca -çe eki), Mondal (mandal söylenişi olabilir).
Diğer kökenler: Toska (Arnavut), Nemçe (Avusturyalı/Alman), Arap (koyu tenli), Zenci (siyahi), Köle (köle geçmişi).
👉 Sonuç olarak Gostolob köyü, çoğunluğu Türk-Müslüman olan; Slav, Arnavut ve farklı kökenlerden ailelerin de bulunduğu çok kültürlü bir yerleşimdir.
Selanik Sancağı Karacaova bölgesi Evladı Fatihan köyü Gustulüp
Karye-i Gostolob:
Gostolob Köyü
* an-zeamet-i müşarun-ileyh İbrahim tabi-i Yenice-i Vardar:
Bu köy, Yenice-i Vardar'a bağlı ve İbrahim adında bir zeamet sahibinin mülküdür.
* Çiftlik-i Hasan, merd-i timar, haliya der-yed-i Memiveled-i O: Hasan adında bir timarlı sipahiye ait olan çiftlik, Memi'nin oğlunun elindedir.
* Çiftlik-i Hamza, haliya der-yed-i Hüseyin veled-i O, Ç: Hamza adında bir kişiye ait olan çiftlik, onun oğlu Hüseyin'in elindedir. Bu çiftlik tam bir çiftliktir (Ç harfiyle ifade edilmiştir).
* Çiftlik-i Hacı Cafer, nim: Hacı Cafer'e ait olan çiftlik yarım bir çiftliktir (nim).
* Mahmud(veled-i) İlyas, nim: İlyas'ın oğlu Mahmud'a ait olan çiftlik yarım bir çiftliktir.
* Mahmud(veled-i) Hasan, nim: Hasan'ın oğlu Mahmud'a ait olan çiftlik yarım bir çiftliktir.
Bu Osmanlıca belge, bir köyün (Gostolob, Gustulüp ) ve ona bağlı çeşitli çiftliklerin mülkiyet ve işletme durumunu açıklamaktadır. Belgedeki terimler, o dönemdeki toprak düzenine ve idari birimlere dair önemli bilgiler vermektedir.
* Toprak Düzeni: Belge, Osmanlı toprak düzeninde sıkça görülen timar sistemi ve çeşitli büyüklükteki çiftliklere dair örnekler vermektedir. Timar, sipahilerin devlet hizmet karşılığında kullandığı toprak parçası iken, çiftlikler ise daha küçük ve genellikle çiftçiye ait olan tarım arazileridir.
* Mülkiyet ve İşletme: Belgede bahsedilen kişilerin mülkiyet hakları ve tarım arazilerinin büyüklükleri belirtilmektedir. "Haliya deryed" ifadesi, geniş bir tarım arazisine sahip olmayı ifade eder.
* İdari Bağlılık: Gostolob köyünün Yenice-i Vardar'a bağlı olduğu belirtilmektedir. Bu da bölgedeki idari yapılanma hakkında bilgi vermektedir.
Sonuç:
Bu Osmanlıca belge, basit gibi görünse de, Osmanlı toprak sistemi, mülkiyet ilişkileri ve idari yapılanma hakkında önemli ipuçları sunmaktadır. Belgedeki terimler ve kavramlar, o dönemdeki kırsal hayatı ve ekonomik durumu anlamak için anahtar niteliğindedir.
Ek Bilgiler:
* Çeviri Notları: Belgede geçen bazı terimler, günümüz Türkçesinde tam karşılığı olmayan veya anlamı değişen terimlerdir. Bu nedenle çeviride bazı açıklamalar yapılmıştır.
1683 yılında Selanik Sancağı, Karacaova bölgesindeki Gostolob köyünün Müslüman Türk nüfusuna ait 23 hanenin listesi:
* Çiftlikler: Hasan Bey Çiftliği, Mehmed Ahmed bin Mustafa Çiftliği, Mehmed bin İbrahim Çiftliği, İsmail bin Mehmed Çiftliği, Ali bin Veli Çiftliği, Veli bin Cafer, İsmail Çiftliği, Sefer Çiftliği, Mustafa bin Kethuda Çiftliği, Mehmed ve Mehmed bin Kasım Çiftliği, Abdulkerimveledan-Durak ı Ali Çiftliği, Abdulbaki bin Hamza Çiftliği, Ali bin İbrahim Çiftliği, İbrahim bin Cafer Musli bin Veli Çiftliği, Ebubekir bin Ali Çiftliği.
* Haneler: Osman (bin) İbrahim, Sinan (bin) Abdullah, Mehmed (bin) İbrahim, Mehmed (bin) Abdullah, Kuntay (bin), Mehmed (bin), Veli (bin), Sefer, Mustafa (bin) Hüseyin, Ahmed (bin), Abdulbaki (bin) Hamza, Ali (bin) İbrahim
Selanik Sancağı, Karacaova Bölgesi: 1583 ve 1683 Yılları Nüfus ve Toprak Yapısı Analizi
Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Selanik Sancağı'na bağlı Karacaova bölgesindeki Gostolob köyü ve çevresindeki Müslüman Türk nüfusunun 1583 ve 1683 yıllarındaki durumunu, sunulan Osmanlıca belgeler üzerinden analiz etmeyi amaçlamaktadır. Belgelerde yer alan toprak mülkiyeti, idari yapı ve sosyal ilişkiler gibi unsurlar, bölgenin demografik ve ekonomik yapısı hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
1583 Belgesi Analizi
1583 tarihli belgede, Gostolob köyü ve çevresindeki çiftliklerin mülkiyeti ve işletme durumu detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Belgede geçen "timar" sistemi, Osmanlı toprak düzeninde önemli bir yer tutan ve sipahilerin devlet hizmet karşılığında kullandığı toprak parçalarını ifade etmektedir. "Haliya deryed" ifadesi ise geniş tarım arazilerine sahip olmayı belirtmektedir.
Bu belge, bölgedeki toprak mülkiyetinin oldukça dağılmış olduğunu ve hem büyük toprak sahiplerinin hem de küçük çiftlik sahiplerinin varlığını göstermektedir. Ayrıca, köyün Yenice-i Vardar'a bağlı olması, bölgenin idari yapısı hakkında da bilgi vermektedir.
1683 Belgesi Analizi
1683 tarihli belgede ise Gostolob köyündeki Müslüman Türk nüfusuna ait hane ve çiftliklerin listesi sunulmaktadır. Bu belge, önceki belgeye göre daha detaylı bir nüfus bilgisi vermektedir. Ancak, toprak mülkiyeti ve idari yapı hakkındaki bilgiler daha sınırlıdır.
Karşılaştırmalı Analiz
İki belgeyi karşılaştırdığımızda, 100 yıllık süreçte bölgedeki nüfus ve toprak yapısında bazı değişimler olduğu görülmektedir. 1683 belgesinde daha fazla hane ve çiftlik adı geçmesi, nüfusun arttığını düşündürmektedir. Ancak, bu artışın nedenleri ve bölgedeki ekonomik ve sosyal koşullara etkileri hakkında daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Sonuç
Sunulan Osmanlıca belgeler, Selanik Sancağı'na bağlı Karacaova bölgesindeki Gostolob köyü ve çevresindeki Müslüman Türk nüfusunun 16. ve 17. yüzyıllardaki yaşam koşulları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Belgelerde yer alan toprak mülkiyeti, idari yapı ve sosyal ilişkiler gibi unsurlar, bölgenin demografik ve ekonomik yapısı hakkında önemli ipuçları vermektedir.
Hüsnü Yazıcı
Bağımsız Araştırmacı-Yazar