Translate

14 Nisan 2025 Pazartesi

Türkiye’de Araç Sayıları ve Tür Dağılımı: Avrupa ile Kıyaslamalı Bir İnceleme

 

Aşağıda, Türkiye’deki araç sayıları, otomobil, kamyonet, otobüs ve diğer araç türlerinin dağılımı ile otomobil sahipliği konusunun, Avrupa ile karşılaştırmasının yer aldığı, kalemimden yazılmış blog yazısını bulabilirsiniz. Yazıda yer alan rakamlar, sektör analizleri ve güncel haber kaynaklarından derlenmiştir. Unutmayın; bu veriler, genel eğilimleri yansıtan tahminlerdir ve detaylı resmi istatistiklerin ötesinde değerlendirmeler sunmaktadır.


Türkiye’de Araç Sayıları ve Tür Dağılımı: Avrupa ile Kıyaslamalı Bir İnceleme

Türkiye, son yıllarda artan ekonomik hareketlilik ve kentleşme ile ulaşım sektöründe büyük bir dönüşüm yaşamaktadır. Trafiğe kayıtlı araçlar, bireysel kullanımda ve ticari taşımacılıkta ülkemizin dinamik yapısını gözler önüne seriyor. Peki, Türkiye’deki toplam araç sayıları ve araç türlerinin dağılımı nasıl? Bu yazıda, Türkiye’deki araç sayısına dair rakamları ve otomobil, kamyonet, otobüs gibi araç kategorilerinin yüzde dağılımlarını, Avrupa ile kıyaslayarak değerlendiriyorum.

Türkiye’de Toplam Araç Sayısı ve Tür Dağılımı

2025 yılı başı itibarıyla yapılan açıklamalara göre, Türkiye’de trafikte kayıtlı toplam araç sayısı yaklaşık 31 milyon 463 bin 242’ye ulaşmıştır. Bu rakam, otomobillerin yanı sıra kamyonetler, motosikletler, kamyonlar, otobüsler, traktörler, minibüsler ve diğer özel amaçlı taşıtları kapsamaktadır.

Araç türlerine göre genel bir dağılım yapıldığında ise aşağıdaki oranlara ulaşmak mümkün:

  • Otomobiller: %51,9
  • Motosikletler: %20
  • Kamyonetler: %15
  • Traktörler: %7,2
  • Kamyonlar: %3,2
  • Minibüsler: %1,7
  • Otobüsler: %0,7
  • Özel Amaçlı Taşıtlar: %0,3

Bu dağılım, hem bireysel ulaşımda hem de ticari taşımacılıkta kullanılan araçların çeşitliliğini ve ekonominin farklı sektörlerine yönelik ihtiyaçları yansıtmaktadır.

Otomobil Sahipliği: Türkiye ve Avrupa Arasındaki Farklar

Türkiye’de kişi başına düşen otomobil sayısı da önemli göstergelerden biridir. Güncel verilere göre, Türkiye’de 1000 kişiye düşen otomobil sayısı yaklaşık 285 civarındayken; Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran genellikle 560 civarındadır.

Bu veriler, Türkiye’de otomobil sahipliğinin hızla artmasına rağmen, kişi başına otomobil oranının hala Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin gerisinde kaldığını göstermektedir. Bunun nedenleri arasında ekonomik yapının, ulaşım tercihleri ile toplu taşıma sistemlerine yapılan yatırımların etkisi bulunmaktadır.

Avrupa ile Karşılaştırmalı Değerlendirme

  • Araç Sayıları:
    Türkiye, yaklaşık 85 milyonluk nüfusuyla trafiğe kayıtlı araç sayısında etkileyici rakamlara ulaşmış olsa da, kişi başına düşen araç oranı Avrupa’nın ileri düzeydeki ülkeleri ile kıyaslandığında farklılık göstermektedir.
  • Otomobil Sahipliği:
    Avrupa’da yaşam tarzı, yüksek gelir düzeyi ve gelişmiş ulaşım alt yapısı nedeniyle kişi başına düşen otomobil sayısı Türkiye’nin neredeyse iki katı civarındayken; bu durum, bireysel ulaşım tercihlerinde önemli bir fark olduğunu ortaya koymaktadır.
  • Ekonomik Dinamikler:
    Türkiye’de ekonomik büyüme ve kentleşme, araç sayısındaki artışı desteklerken, toplu taşıma sistemleri ve alternatif ulaşım yöntemleri gibi etkenler, otomobil sahipliğinde fark yaratmaktadır.

Sonuç

Türkiye’nin ulaşım sektörü, geniş araç portföyü ve artan araç sayısı ile dinamik bir yapıya sahip. Toplam 31 milyonun üzerindeki araç sayısı ve araç türlerinin çeşitliliği, ülkemizdeki ekonomik ve toplumsal dinamiklerin bir göstergesi konumunda. Ancak otomobil sahibi olma oranı, Avrupa’nın çok daha yüksek gelir düzeyleri ve yerleşim alışkanlıkları göz önüne alındığında hala belirgin bir fark sunuyor. Bu durum, gelecek dönemlerde artan ekonomik büyüme ve değişen ulaşım tercihlerinin bu oranları da etkileyeceğine işaret ediyor.

Kendi kalemimden ortaya koyduğum bu değerlendirme, Türkiye ile Avrupa arasındaki ulaşım sektöründeki farkları anlamak adına önemli bir perspektif sunuyor. Ülkemizin ulaşım altyapısındaki gelişim, gelecekte otomobil ve genel araç sahipliği oranlarında yeni trendlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.


Kaynaklar:
• Webtekno – Türkiye Toplam Araç Sayısı
• Aydınlık – En Çok Arabaya Sahip Ülkeler
• Euronews – Avrupa’da Kişi Başına Düşen Otomobil Sayısı


İstanbul’da Restoran, Lokanta ve Kafe Sandalye Kapasitesi: Müşteri Potansiyelinin İzinde

 

Aşağıda, İstanbul’un restoran, lokanta ve kafe sandalye kapasitesi üzerinden potansiyel müşteri sayısını değerlendiren, benim kalemimden hazırlanan blog yazısı yer alıyor. Yazıda kullanılan rakamlar ve değerlendirmeler çeşitli sektör analizleri, yerel haber kaynakları ve gözlemlere dayanmaktadır. Unutmayın, bu sayılar kesin veriler olmaktan ziyade, tahmini rakamlar üzerinden kurgulanmıştır.


İstanbul’da Restoran, Lokanta ve Kafe Sandalye Kapasitesi: Müşteri Potansiyelinin İzinde

İstanbul, 20 milyonu aşkın nüfusuyla ve dinamik yaşam tarzıyla her gün sayısız restoran, lokanta ve kafeye ev sahipliği yapıyor. Bu mekanlar, sadece yemek kültürümüzü yansıtan yerler olmakla kalmıyor, aynı zamanda kentin sosyal yaşantısında önemli bir rol oynuyor. Peki, tüm bu işletmelerde bir araya getirilebilecek sandalye sayısı ne kadar? Ve eğer tüm sandalyeler dolu olsaydı, şehirde aynı anda kaç müşteriye hizmet verilebilirdi?

İşletme Sayıları Üzerine Bir Değerlendirme

Bazı yerel kaynaklar ve sektör analizleri, İstanbul’da faaliyet gösteren restoran, lokanta, kafe, ve benzeri yiyecek-içecek işletmelerinin sayısını 33.000 ila 35.000 civarında tahmin ediyor. Özellikle pandemi öncesi dönemlerde bu sayı daha yüksek görünse de, güncel veriler ile işletme dağılımı göz önüne alındığında bu rakam makul bir ortalama sunuyor.

Ortalama Masa ve Sandalye Kapasitesi

Şimdi, her bir işletmenin ortalama masa ve sandalye kapasitesi üzerinden bir değerlendirme yapalım:

  • Ortalama masa sayısı: Birçok restoran veya kafe, büyüklüğüne bağlı olarak yaklaşık 20 ila 30 masa barındırıyor. Biz burada ortalama 25 masa üzerinden hesap yapalım.
  • Masa başına sandalye sayısı: Her masada ortalama 4 sandalye bulunduğunu varsayarsak, mekanların toplam sandalye kapasitesi şöyle hesaplanabilir:

\text{Toplam Masa Sayısı} = \text{İşletme Sayısı} \times \text{Ortalama Masa}

\text{Toplam Sandalye Sayısı} = \text{Toplam Masa Sayısı} \times 4 ]

Diyelim ki İstanbul’da 35.000 işletme varsa:

  • Toplam masa sayısı: 35.000 × 25 = 875.000 masa
  • Toplam sandalye sayısı: 875.000 × 4 = 3.500.000 sandalye

Tüm Sandalyeler Doluyken Müşteri Sayısı

Eğer şehirdeki tüm restoran, lokanta ve kafe sandalyeleri aynı anda dolu olsaydı, bu durumda toplamda 3,5 milyon müşteriye aynı anda hizmet verilebilirdi. Bu rakam, kentin geniş işletme ağı ve yoğun tüketim potansiyelini gözler önüne seriyor. Ancak elbette, her mekanın tam kapasiteyle dolu kalması çeşitli faktörlere (rezervasyon, yerleşim düzeni, hizmet saatleri vs.) bağlı olarak değişkenlik gösterecektir.

Değerlendirme ve Sonuç

İstanbul gibi devasa ve kozmopolit bir şehirde, restoran, lokanta ve kafe gibi işletmelerin toplam sandalye kapasitesini rakamsal olarak görmek, şehirdeki sosyal ve ekonomik dinamiklere dair ilginç ipuçları sunuyor. Eğer tüm sandalyeler dolu olsaydı; yani mekanların toplam kapasitesi 3,5 milyon müşteri edebilseydi, bu durum İstanbul’un yemek kültürü ve yaşam tarzının ne kadar canlı olduğunun da bir göstergesi olurdu.

Ancak, gerçekte mekanların doluluk oranı; zaman, bölge, etkinlik, mevsimsel değişiklikler ve müşteri tercihleri gibi birçok unsur tarafından etkileniyor. Dolayısıyla, bu rakamlar teorik bir maksimum kapasiteyi ifade ederken, pratikte İstanbul sokaklarında ve mekanlarında gözlemlediğimiz canlılık, farklı zaman dilimlerinde değişkenlik göstermektedir.

Bu blog yazısı, İstanbul’un restoran ve kafe sektöründeki potansiyel müşteri kapasitesine dair yapılan hesaplamaları ve değerlendirmeleri sizlere sunuyor. Umarım bu yazı, kentin sosyal yaşamı ve yeme içme sektörü hakkında düşündürücü ve aydınlatıcı bir perspektif kazandırır.

A12

Kaynaklar:
• Turizm Günlüğü – turizmgunlugu.com
• Placera – placera.com.tr


Türkiye’de Etnik Kimlikler: Rakamların Ötesinde Bir Değerlendirme

 

Aşağıda, etnik kimlikler ve Türkiye nüfusu hakkında kendi kalemimden, yani şahsi gözlemlerim ve derlediğim kaynaklara dayanan bir blog yazısı yer alıyor. Yazı, Türkiye’de resmi nüfus sayımlarında etnik köken ayrımının yapılmaması nedeniyle var olan tahminler ve akademik yaklaşımları temel alıyor. Unutmayın, bu rakamlar kesin değil; daha çok sosyolojik, tarihsel ve akademik analizlere dayanıyor.


Türkiye’de Etnik Kimlikler: Rakamların Ötesinde Bir Değerlendirme

Türkiye’nin çok katmanlı toplumsal yapısında, etnik kimlikler tartışılmaz bir gerçektir. Fakat ne yazık ki, resmi nüfus sayımlarında etnik köken ayrımına yer verilmediğinden, elimizde net rakamlar bulunmuyor. Bu yazımda, çeşitli akademik makaleler, uzman görüşleri ve gözlemler ışığında Türkiye’deki bazı etnik grupların nüfusuna dair tahminleri ele alıyorum.

Kürt Nüfusu

Akademik çalışmalar ve uzman analizlerine göre, Türkiye’de Kürt nüfusunun ülke genelinde yaklaşık %15–20 oranında olduğu tahmin ediliyor. Türkiye nüfusunu yaklaşık 85 milyon olarak kabul edersek, bu hesapla Kürt nüfusu 12 milyon ila 17 milyon arasında değerlendiriliyor. Bu oran, tarih boyunca bölgesel göç hareketleri, kültürel etkileşimler ve demografik dinamiklerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Arnavut Nüfusu

Arnavut kökenli topluluk, özellikle Balkanlar’dan göç eden ailelerin ve uzun süredir yerleşik olan toplulukların oluşturduğu bir gruptur. Çeşitli kaynaklarda Arnavut nüfusunun Türkiye genelinde 500.000 ila 1.000.000 arasında olduğu öne sürülmektedir.

Boşnak Nüfusu

Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze uzanan izler taşıyan Boşnak topluluğu, Türkiye’de yine belirli bir nüfusu temsil ediyor. Tahminlere göre, Boşnak asıllı vatandaş sayısı 300.000 ila 500.000 arasında değerlendiriliyor.

Arap Nüfusu

Hem köken itibariyle Türkiye’de yaşayan Arap vatandaşlar hem de özellikle Suriye krizi sonrasında ülkeye gelen mülteciler bu rakamın içinde yer alıyor. Türkiye genelinde Arap nüfusu, 1.000.000 ila 1.500.000 arasında tahmin ediliyor.

Laz Nüfusu

Karadeniz’in mistik kültürünü yansıtan Laz topluluğunun nüfusu ise, çeşitli kaynaklara göre 200.000 ila 500.000 arasında tahmin ediliyor. Bölgenin coğrafi ve tarihsel dinamikleri, Laz kültürünün ve kimliğinin korunmasına olanak sağlamış durumda.

Çerkez (Adige) Nüfusu

Türkiye, 19. yüzyılda gerçekleşen göç dalgaları ve yerleşim politikaları sonucunda önemli bir Çerkez nüfusu kazanmıştır. Çerkez topluluğunun tahmini nüfusu, 500.000 ila 1.000.000 arasında öne sürülüyor.

Pomak Nüfusu

Pomak topluluğu, Türkiye’de daha sınırlı bir nüfusa sahip. Mevcut tahminler, Pomak nüfusunu 50.000 ila 100.000 arasında gösteriyor. Bu rakamlar, Pomak kimliğine sahip toplulukların yoğunluğunun ve yaşadığı bölgesel farklılıkların bir yansımasıdır.
(Pomak nüfusu ile ilgili detaylı akademik kaynakların sınırlı olduğunu belirtmekte fayda var.)

Rum (Greko-Türk) Nüfusu

1923'ten sonra nüfus değişikliklerine ve göçlere bağlı olarak, Rum nüfusu bugün oldukça düşük rakamlarda seyrediyor. Günümüzde Türkiye’de Rum nüfusu tahmini olarak 3.000 ila 5.000 civarında.

Ermeni Nüfusu

Ermeni topluluğu, tarih boyunca Türkiye’nin kültürel mozaiğinin önemli bir parçası olmuş ancak günümüzde sayıları nispeten azalmıştır. Ermeni nüfusu için tahminler 50.000 ila 70.000 arasında verilmektedir.

Yahudi Nüfusu

Türkiye’nin zengin tarihi ve kültürel çeşitliliğini yansıtan Yahudi topluluğu, günümüzde nispeten küçük bir nüfusa sahip. Tahmini rakamlara göre, Türkiye’deki Yahudi nüfusu 15.000 ila 20.000 civarında yer alıyor.


Sonuç

Türkiye’de etnik kökenlere ilişkin rakamları belirlemek her ne kadar resmi verilere dayanmasa da, farklı akademik ve sosyolojik kaynakların sunduğu tahminler üzerinden bir çerçeve çizmek mümkün. Bu rakamlar; tarihsel süreçler, göç hareketleri, kültürel etkileşimler ve yerel dinamikler göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.

Benim kalemimden ortaya koyduğum bu yazı, etnik kimlik konusundaki tartışmaların sadece rakamsal bir boyutunu sunuyor. Gerçek mesele; bu toplulukların tarih boyunca oluşturdukları kültürel zenginlik ve bugünkü Türkiye’nin çok sesliliğidir. Bu çeşitlilik, toplumumuzun dinamik yapısının da temel taşlarından biridir.

Unutulmamalıdır ki, her rakamın ötesinde, insan hikayeleri, yaşam mücadeleleri ve kültürel miras yatmaktadır. Yazının amacı, bu rakamların ışığında toplumsal yapıya dair farkındalığı artırmak ve etnik kimliklerin taşıdığı değeri hatırlatmaktır.


Umarım bu yazı, etnik kimliklere dair merak edilen soruları ve tartışmaları aydınlatmada yararlı olur.
Serbest ve düşündürücü bir kalemden sevinçle...

13 Nisan 2025 Pazar

Eğer mübadele olmasaydı

 Eğer mübadele olmasaydı, Batı Anadolu ve Trakya’da Türk-Müslümanlar belki sayıca çoğunluk kalırdı ama zamanla siyaseten ve ekonomide kenara itilebilirdi. Cumhuriyet’in hedeflediği ulus-devlet yapısı bu dengede tutunamazdı. Devlet, ileride Türkler kendi yurdunda azınlık olmasın diye bugünden sert ama stratejik bir hamle yaptı. Masayı dağıttı, oyunu baştan kurdu.


Not: Bu değerlendirme, Cumhuriyet’in ulus-devlet inşa sürecine Türk perspektifinden bir bakıştır.

11 Nisan 2025 Cuma

RUMELİ’NİN OSMANLI VE CUMHURİYET DÜZENİNE KATKILARI

 

RUMELİ’NİN OSMANLI VE CUMHURİYET DÜZENİNE KATKILARI

Yazan: [Hüsnü Yazıcı]

Rumeli, tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun batıya açılan penceresi, kültürel zenginliğin ve çok uluslu yapının sembolü olmuştur. Osmanlı’nın yükselişinde belirleyici bir rol oynayan bu coğrafya, Cumhuriyet döneminde de hem düşünsel hem kadrosal hem de toplumsal dönüşümün taşıyıcısı olmuştur. Bu makalede Rumeli’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi, askeri ve kültürel rolü ile Türkiye Cumhuriyeti’ne olan stratejik ve entelektüel katkıları karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır.

1. Osmanlı Döneminde Rumeli’nin Rolü

1.1 Stratejik ve Askeri Katkı

Osmanlı, Anadolu’daki küçük bir beylikten imparatorluğa evrilmesini Rumeli topraklarına geçişle başarmıştır. 1354’te Gelibolu’nun fethiyle başlayan süreç, Edirne’nin başkent yapılması (1365) ve Balkanlar’da kurulan tımar sistemiyle pekişmiştir. Rumeli, sadece yeniçeri ve sipahi yetiştiren bir havza değil, aynı zamanda Osmanlı’nın Avrupa’daki meşruiyetinin temel taşıdır.

1.2 Devlet Kadrolarının Yetiştiği Coğrafya

Osmanlı’nın yükseliş ve klasik dönemindeki birçok sadrazam, şeyhülislam, paşa ve bürokrat Rumeli kökenlidir. Sokullu Mehmed Paşa, Köprülü Mehmed Paşa gibi önemli devlet adamları bu coğrafyanın ürünüdür. Devşirme sistemi büyük ölçüde Rumeli üzerinden yürütülmüş, devletin elit kadroları burada şekillenmiştir.

1.3 Ekonomik ve Kültürel Zenginlik

Rumeli’nin verimli tarım arazileri, ticaret yolları üzerindeki konumu Osmanlı ekonomisine büyük katkı sağlamıştır. Aynı zamanda farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşadığı bir coğrafya olması, Osmanlı’nın çok kültürlü yapısını şekillendirmiştir. Bu, özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda hoşgörü politikasının bir göstergesi olarak ortaya çıkmıştır.

2. Cumhuriyet Döneminde Rumeli’nin Katkısı

2.1 Atatürk ve Cumhuriyet’in Rumeli Kökleri

Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Selanik’te doğmuş ve Rumeli’nin kozmopolit yapısı içinde yetişmiştir. Bu çevrenin Atatürk’ün düşünce yapısında belirleyici olduğu açıktır. Sekülerlik, modernleşme ve millet kavramı gibi temel fikirlerin kökeninde bu coğrafyanın etkisi büyüktür.

2.2 Cumhuriyet Kadroları ve Balkan Bağlantısı

Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının büyük kısmı Balkan kökenlidir. İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir gibi isimler doğrudan veya dolaylı olarak Rumeli ile bağlantılıdır. Bu kadrolar, Osmanlı’nın son döneminde yaşanan çözülmeden ders çıkararak laik, üniter ve çağdaş bir devlet yapısının temellerini atmışlardır.

2.3 Göç ve Toplumsal Yapının Dönüşümü

Balkan Savaşları ve Lozan sonrası gelen yüzbinlerce Rumeli göçmeni, Cumhuriyet'in toplumsal ve kültürel dokusuna ciddi katkı sağlamıştır. Göçmenler, eğitimli ve örgütlü yapılarıyla yeni devletin inşasında etkili olmuş, özellikle batı Anadolu’da tarım, zanaat ve eğitim alanlarında gelişimin öncüsü olmuşlardır.

2.4 Kültürel ve Düşünsel Etki

Rumeli kökenli halkın taşıdığı müzik, mutfak, gelenek ve dil unsurları, Cumhuriyet’in “uluslaşma” sürecinde zenginleştirici rol oynamıştır. Türkçülük, halkçılık ve batıcılık gibi ideolojilerin zemin bulmasında Rumeli’nin kültürel kodları etkili olmuştur.

Rumeli, hem Osmanlı’nın güçlenmesinde hem de Cumhuriyet’in doğuşunda kritik bir rol oynamıştır. Osmanlı için Rumeli, batıya açılan bir kapı, askeri güç ve ekonomik zenginlik anlamına gelirken; Cumhuriyet için bir zihinsel dönüşümün, kadro hareketinin ve halk desteğinin kaynağıdır. Bu iki tarihsel süreci birbirine bağlayan en güçlü damar, Rumeli’nin sunduğu birikim, direnç ve vizyondur.

Kaynakça

1. İnalcık, Halil. Devlet-i Aliyye: Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2014.

2. Zürcher, Erik J. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İletişim Yayınları, 2020.

3. Karpat, Kemal H. Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji. Timaş Yayınları, 2010.

4. Şimşir, Bilal. Rumeli’den Türk Göçleri. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989.

5. Mango, Andrew. Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu. Literatür Yayıncılık, 2000.


28 Mart 2025 Cuma

Türkiye 'nin adı tarihçesi

 

Türkiye'nin Adı ve Tarihçesi: "Türkiye" Kelimesinin Kökeni

Türkiye'nin adı, ülkenin etnik kimliği ve coğrafi yapısıyla doğrudan ilişkilidir. Bugün dünya çapında tanınan bu ismin tarihi, 12. yüzyıla kadar uzanır ve kökeni Batı'daki ilk Türk temaslarına dayanır. Türkiye'nin adı, zamanla evrilerek Anadolu topraklarıyla özdeşleşmiş ve uzun bir tarihsel sürecin ardından günümüzdeki halini almıştır.

"Türkiye" Kelimesinin İlk Kullanımı

"Türkiye" isminin ilk kez Batılılar tarafından kullanılmaya başlanması 12. yüzyıla dayanır. İtalyanlar, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bu toprakları tanımlamak için "Turchia" veya "Turcmenia" terimlerini kullanmışlardır. Bu isimler, Türklerin bu bölgedeki baskın etnik grup olmalarından dolayı, "Türklerin Ülkesi" anlamına geliyordu. 12. yüzyılda, Anadolu'da Türklerin göçleri ve devletleşmeleri Batılılar tarafından dikkatle izlenmiş ve bu coğrafyaya dair tanımlar yapılmıştır.

İtalyan tarihçi ve coğrafyacılarının eserlerinde, Anadolu topraklarına dair "Turchia" ve "Turcmenia" adlarının geçtiğini görmek mümkündür. Bu terimler zamanla, Türklerin yaşadığı coğrafyayı anlatan yaygın isimler haline gelmiştir. Türkler, Orta Asya'dan Anadolu'ya göç ettikçe ve burada yerleşik hayata geçtikçe, Batı'da bu bölgeye dair kullanılan adlar da evrilmiştir.

"Türkiye" Kelimesinin Evrimi

Başlangıçta "Turchia" ve "Turcmenia" gibi terimler zamanla yerini "Türkiye"ye bırakmıştır. Anadolu'da Türklerin en yoğun şekilde yerleştiği bölge olan "Türkiye", 19. yüzyıl sonları itibarıyla özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde halk arasında ve resmi belgelerde daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde ise "Türkiye" kelimesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi adı olarak kabul edilmiştir.

"Türkiye" kelimesi, "Türk" kelimesinin türemiş hali olup, zamanla hem etnik kimliği hem de coğrafi alanı ifade eden bir kavram halini almıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarındaki bu adlandırma süreci, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte daha da pekişmiştir. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, bu kelime tüm dünyada modern Türk devletinin adı olarak kabul edilmiştir.

Tarihi Süreçte Türkiye'nin Adı

Türkiye adı, zaman içinde değişmiş ve evrilmiş olsa da, kökeni çok eskiye dayanır. 12. yüzyılda Batılılar, Türklerin yaşadığı bu coğrafyayı "Türklerin Ülkesi" anlamında tanımlamış ve bu kelime zamanla "Türkiye" halini almıştır. Bugün, 900 yılı aşkın bir geçmişi olan "Türkiye" adı, Türk halkının bu topraklardaki varlığının ve kültürel kimliğinin bir sembolü haline gelmiştir.

Kaynaklar:

  1. Franz Babinger, Mehmed the Conqueror and His Time, 1978. Bu eserde, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşuna ve Batılıların Türklerle ilk temasa geçişine dair bilgiler yer alır.
  2. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milliyetçiliği ve Tarih Bilinci, 1994. Kafesoğlu, Türklerin Anadolu'ya yerleşmesinin ardından kullandıkları etnik ve coğrafi terimlere dair kapsamlı bir analiz sunar.
  3. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye'nin Kuruluşu, 2001. Bu kitapta, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemindeki adlandırma ve "Türkiye"nin anlamına dair derinlemesine bilgiler mevcuttur.
  4. Kemal Karpat, The Ottoman Empire and the World Around It, 2002. Karpat, Batılıların Türkleri tanımlama şekilleri ve "Türkiye"nin evrimi konusunda kapsamlı bir çalışma yapmıştır.

Bu kaynaklar, "Türkiye" kelimesinin kökeni ve tarihi süreci hakkında derinlemesine bilgi sağlayan önemli eserlerdir. Türkiye'nin adı, hem tarihsel bir miras hem de Türk milletinin bu topraklardaki varlığının bir ifadesi olarak, bu topraklarda yüzyıllar süren bir evrimin sonucudur.

21 Mart 2025 Cuma

57.Alay

 57.Alay, Çanakkale Savaşı'nda Anzak çıkarmasını durdurarak savaşın kaderini değiştiren kahraman bir Türk birliğidir. 25 Nisan 1915'te başlayan ve savaş boyunca devam eden çatışmalarda büyük kayıplar vermiştir. Alayın mevcudunun büyük bir kısmı şehit olmuş, ancak tamamı değil. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki bu alay, vatan sevgisi ve fedakarlığın sembolü olarak tarihe geçmiştir. Çanakkale'deki kahramanlıklarının ardından 57. Alay, önce Galiçya Cephesi'nde, ardından da Filistin Cephesi'nde savaşmıştır. 1918'de Filistin Cephesi'nde tamamen dağılmış ve savaştan sağ çıkıp dönebilenlerin sayısı çok az olmuştur.

Çanakkale savaşında madalya alanlardan Örnekler

 

Çanakkale Savaşı'nda üstün hizmet gösteren subaylara Osmanlı Devleti tarafından Harp Madalyası, İmtiyaz Madalyası ve Liyakat Madalyası gibi ödüller verilmiştir. Ancak, madalya alan subayların tam listesi resmi olarak yayımlanmamıştır. Bununla birlikte, savaşta önemli roller üstlenen ve ödüllendirildiği bilinen bazı komutanları detaylarıyla aşağıda sıralıyorum:

1. Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938)

  • Görevi: 19. Tümen Komutanı, Anafartalar Grup Komutanı
  • Öne Çıkan Başarıları:
    • 25 Nisan 1915'te Anzak çıkarmasına karşı Conk Bayırı’nda savunmayı yönetti.
    • 10 Ağustos 1915'te Süngü Hücumu ile düşmanı püskürttü.
    • Anafartalar Zaferi'ni kazandı.
  • Aldığı Madalyalar:
    • Osmanlı Harp Madalyası
    • Osmanlı İmtiyaz Madalyası
    • Alman Demir Haç Nişanı
    • Avusturya-Macaristan Harp Madalyası

2. Cevat Çobanlı Paşa (1870-1938)

  • Görevi: Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı
  • Öne Çıkan Başarıları:
    • 18 Mart 1915’te müttefik donanmasının ağır kayıplar vererek geri çekilmesini sağladı.
    • Çanakkale Boğazı'ndaki mayın hatlarını düzenledi.
  • Aldığı Madalyalar:
    • Osmanlı Harp Madalyası
    • Osmanlı Liyakat Madalyası

3. Esat Paşa (1862-1952)

  • Görevi: 3. Kolordu Komutanı
  • Öne Çıkan Başarıları:
    • 25 Nisan 1915’te düşmanın ilerlemesini durdurdu.
    • Arıburnu ve Kocaçimen savunmasını yönetti.
  • Aldığı Madalyalar:
    • Osmanlı Harp Madalyası
    • Alman Demir Haç Nişanı

4. Fevzi Çakmak (1876-1950)

  • Görevi: 5. Kolordu Komutanı
  • Öne Çıkan Başarıları:
    • Çanakkale cephesinde 5. Kolordu’yu yönetti.
    • Anafartalar ve Arıburnu'ndaki savunma hatlarını güçlendirdi.
  • Aldığı Madalyalar:
    • Osmanlı Harp Madalyası
    • Osmanlı İmtiyaz Madalyası

5. Vehip Paşa (1877-1940)

  • Görevi: 2. Ordu Komutanı (1916)
  • Öne Çıkan Başarıları:
    • Savaşın son aşamalarında Çanakkale Cephesi’nde önemli savunma hatlarını yönetti.
  • Aldığı Madalyalar:
    • Osmanlı Harp Madalyası
    • Osmanlı Liyakat Madalyası

6. Selahattin Adil Paşa (1881-1961)

  • Görevi: 12. Tümen Komutanı
  • Öne Çıkan Başarıları:
    • Kilitbahir ve Seddülbahir savunmasını yönetti.
  • Aldığı Madalyalar:
    • Osmanlı Harp Madalyası

Bu subayların dışında da pek çok kahraman komutan ve asker ödüllendirilmiştir. Ancak, tam bir listeye ulaşmak için Osmanlı arşivleri ve askeri belgeler detaylı bir şekilde incelenmelidir.

Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynakları inceleyebilirsiniz:


Atatürk Ansiklopedisi: Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Cephesi'ndeki rolü ve aldığı madalyalar hakkında detaylı bilgi sağlar. 


Çanakkale Muharebeleri 1915: Harp Madalyası'nın tasarımı ve önemi hakkında bilgi sunar. 


Millî Savunma Bakanlığı: Çanakkale ve Kore Şeref Madalyası ile ilgili resmi bilgilere ulaşabilirsiniz. 


Anadolu Ajansı: Çanakkale Savaşları'nda kullanılan madalyalar hakkında bilgi sağlar. 



Bu kaynaklar, Çanakkale Savaşı'nda madalya alan subaylar ve kullanılan madalyalar hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmenize yardımcı olacaktır.


18 Şubat 2025 Salı

Nutya Köyü Efsanesi ve Tarihsel Gerçekler:

Nutya Köyü Efsanesi ve Tarihsel Gerçekler:

OKUYALIM OKUTALIM PAYLAŞIM YAPALIM

Nutya köyü ile ilgili anlatılan din değiştirme efsanesi, tarihsel araştırmalarla çürütülmüştür. Köyün papazının İslam'a geçtiği ve imamlık yaptığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.

Efsanenin Kökeni ve Yaygınlaşması

Bu efsane, bir seyyah yazarın köy hakkında bilgi edinmek için köy halkıyla görüşmek yerine yolda karşılaştığı bir kişiden aldığı bilgilere dayanmaktadır. Bu kişi, kimliği belirsizdir ve verdiği bilgilerde din değişikliğinden bahsetmektedir. Yazarın bu bilgileri doğrulamadan kitabında yayınlaması, efsanenin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Hatta Vikipedi gibi kaynaklarda bile bu yanlış bilgiler yer almaktadır.

Tarihsel Gerçekler

Tarihsel araştırmalar, efsanede bahsedilen din değişikliği olayının yaşanmadığını göstermektedir. 18. yüzyıl piskoposluk listesine göre, bahsedilen isimlere sahip bir piskopos bulunmamaktadır. Ayrıca, İslam'a geçiş yılı olarak belirtilen 1759'da Moglen piskoposu, 1746'dan 1762'ye kadar görevde olan Joachim'dir.

Piskoposluk Merkezi ve Din Değiştirme İddiaları

 * yüzyılın ortalarında, piskoposluk merkezi ve çevresindeki halkın din değiştirmesiyle ilgili iddialar ortaya atılmıştır. Özellikle, yerel piskopos İoannou, İoanikiou veya Alexandrou'nun 1759 yılında toplu halde İslam'a geçişi efsanesi yaygınlaşmıştır. Ancak, kayıtlarda böyle bir piskopos ismi geçmemektedir ve bu efsane de tarihsel kanıtlarla desteklenmemektedir.

Nutya Köyü'nün Tarihsel Konumu ve Nüfusu

1720 yılına ait müdevver defterine göre, Nutya köyü Gevgeli'ye bağlıydı. 1831 yılı nüfus sayımında ise Yenice-i Vardar Karacaova/Karacaabad'a bağlı bir köy olarak geçmektedir. Köyde Evlad-ı Fatihan kayıtları bulunmaktadır ve karma bir nüfusa sahipti.

Sonuç

Nutya köyü ile ilgili anlatılan din değiştirme efsanesi, tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir. Köyün konumu ve nüfusuyla ilgili bilgiler ise Osmanlı arşiv kayıtlarına dayanmaktadır. Efsanelerin halk arasında yaygın olması ve sözlü gelenek yoluyla aktarılması, tarihsel gerçeklerle karıştırılmasına neden olabilir. Bu nedenle, tarihsel araştırmalarla desteklenen bilgilere itibar etmek önemlidir.

Öneri

Nutya köyü hakkında doğru ve güvenilir bilgilere ulaşmak için, Osmanlı arşiv kayıtları, piskoposluk listeleri ve diğer tarihsel kaynakları incelemek gerekmektedir. Efsanelerin halk arasındaki yaygınlığına rağmen, tarihsel gerçeklerin ortaya çıkarılması ve doğru bilgilerin yaygınlaştırılması önemlidir.

KÖY OSMANLI DÖNEMİNDE SELANİK SANCAĞINA BAĞLI KARACAABAD KAZASI KARACAOVA BÖLGESİNİN NUTYA KÖYÜ

Hüsnü Yazıcı


Tarihsel Gerçekler ve Halk Efsaneleri Ayrılmalıdır


Halk arasında anlatılan bir efsane, tarihsel belgelerle doğrulanmadığı sürece güvenilir kabul edilemez.


1759 yılında bir piskoposun İslam’a geçtiği ve Larissa’da imam olduğu iddiası, tarihsel kayıtlara dayanmıyor.




2. Piskoposların Kesintisiz Devam Eden Görevi


Moglen Piskoposluğu’nda Joachim’in 1746-1762 yılları arasında kesintisiz olarak görev yaptığı kayıtlıdır.


Eğer 1759’da bir piskoposun din değiştirdiği iddiası doğru olsaydı, bu piskoposun görev süresinde bir kesinti yaşanması gerekirdi. Ancak böyle bir durum yok.




3. Bölgedeki Değişimler Dini Nedenlerden Çok İdari ve Siyasi Olabilir


Piskoposluk merkezinin taşınması, belki de Osmanlı yönetimi altındaki idari değişiklikler nedeniyle gerçekleşmiş olabilir.


Bunun bir toplu din değişimiyle bağlantılı olduğu iddiası desteklenmiyor.


Not, Tarihsel araştırmalar, sürekli devam eden bir süreçtir. Yeni bilgiler ortaya çıktıkça, mevcut bilgiler yeniden değerlendirilir ve yorumlar değişebilir. Toplu din değişimi Yunan ve Osmanlı kayıtlarında yok bireysel din değişimi olmuştur. Bireysel din değişimleri, genellikle resmi kayıtlara geçmeyebilir. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu gibi çok dinli toplumlarda, din değiştirenlerin motivasyonları ve süreçleri farklılık gösterebilir.

MahremiyetMahremiyet
PellaNews Logo
aramak
arama sonuçlarını kapat simgesi

BİZİ TAKİP EDİN

Telif Hakkı ©2025 PELLA HABERLERİ
Darkpony tarafından oluşturuldu
arama sonuçlarını kapat simgesi
Aridaya
#ETİKETLER

Almopia Piskoposluğu - Kısa tarihçe

Almopia Piskoposluğu - Kısa tarihçe
16 Ocak 2025 - 16:18
PellaNews Ekibi

avrupamedika
xellaçiftliği
Pozar Hamamları
Papalazarou Ioannis, eğitimci-yazar tarafından
(Bölüm 1)
Edessa, Pella ve Almopia Kutsal Metropolitliği, Ekim 2024'ten bu yana, Yunan Kilisesi'nin çok az Metropolitliğine nasip olan bir ayrıcalıkla, sınırları içerisinde, Metropolitimize yardımcı olacak ve Aridaia'da konuşlanacak ikinci bir Piskopos'a sahip olmanın özel sevincini ve onurunu taşımaktadır. "Antik çağlardan günümüze" bir piskoposluk ve piskoposluk merkezi olan Almopia'yı tanıma fırsatı.
Mitolojik dev Almopa'nın ülkesi olan Almopia, Antik Çağ'dan beri bu isimle anılmış, sakinleri ise Almopes adıyla anılmıştır.
MS 10. yüzyılın başlarından itibaren. 11. yüzyılda bölge Samuel Bulgarları tarafından fethedilince Almopia, topraklarında sık sık görülen bu doğa olayı nedeniyle, Slavcada sis, pus anlamına gelen magkla kelimesinden türetilen, sisli yer anlamına gelen Mogleni veya Moglena adını aldı.
11. yüzyıldan beri, coğrafi terim olarak (ta) Moglena, Moglena, Moglena ve (i) Mogleni, aynı zamanda ilk piskoposu Aziz Hilarion'un bulunduğu yerel aynı adlı piskoposluğun bulunduğu kilise bölgesini de nitelemektedir.
1382-1389 yılları arasında Almopia bölgesi Osmanlılar tarafından fethedilince bölgenin ismi Moglena'dan Karadzova'ya değiştirildi. Yeni ismini haklı çıkaracak en olası versiyonlar şunlardır:
a) Türkçe karatza + ova kelimelerinin bileşiminden; karatza = siyah, koyu renkli ve ova = yer, ova; dolayısıyla Karatzova = siyah topraklı yer, siyah topraklı.
b) Bölgenin ilk Osmanlı komutanı Karaca Abat'ın isminden gelmektedir.
Makedonya'nın kurtuluşundan (1912-13) bu yana Yunan Devleti, Slav ve Türk yer adlarını ilk kez Helenleştirme girişiminde bulunmuş ve Karatzova ilinin adını, bölgenin tarihi yerleşim yeri Notia'ya atfen Enotia ili olarak değiştirmiştir.
1927 yılında Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile. HAYIR. 304/21-12-1927, yıl A'da Enotia ilinin adı, eski adı olan Almopia ili olarak değiştirildi.
Almopia dini bölgesinin tarihi, hem bölgenin tarihi "bir zamanlar parlak" Moglen Piskoposluğu sınırları içindeki konumu, hem de bölgede kurulan ve işletilen kutsal manastırlar ve bölgede öne çıkarılan azizler nedeniyle özel bir ilgiye sahiptir.
Moglena veya Moglaina veya Moglaina veya Mogleni terimleri ilk kez coğrafi-idari içerikle 11. yüzyıl Bizans kronikçilerinin metinlerinde ortaya çıkar ve 14. yüzyıla kadar bugünkü Chrysi yerleşiminin bulunduğu yerle, sonraki yüzyıllarda ise Notia yerleşiminin etrafındaki alanla özdeşleştirilen Bizans kale-şehrinin etrafındaki coğrafi alanı ifade eder.
Aynı terim, yaklaşık olarak aynı yüzyılda "Moglana Piskoposluğu" olarak karşımıza çıkmakta olup, eşanlamlı bölgenin dini karakterini göstermektedir.
Bulgar Katili II. Basileios, Bulgar Çarı Samuel'i kesin olarak yenilgiye uğrattıktan sonra (MS 1018), aynı yıl kurtardığı topraklarda bağımsız Ohri Başpiskoposluğu'nu kurdu. Kurşunla damgalanmış mühürleriyle, Moglaina veya Moglena bölgesinde aynı adı taşıyan bir piskoposluk kuruldu ve Orta ve Batı Makedonya bölgesindeki 30 diğer piskoposlukla birlikte Ohrid Başpiskoposluğu'na dahil edildi.
Dokuz asırdır, yani Moglen Piskoposluğunun kuruluş yılından (1018) itibaren, Yunanistan Kilisesi'ne bağlandığı 1928 yılına kadar, unvanında hiçbir değişiklik görülmemiştir. İmparatorluk kuruluş mührü ile formüle edilen orijinal "Moglana Piskoposluğu" unvanı, daha sonraki yüzyıllarda "Moglena Piskoposluğu"na dönüşmüş olup, bu dönem boyunca Ohri Başpiskoposluğu ve Ekümenik Patrikhane'nin tüm nizamnamelerinde yer almaktadır.
Yukarıdaki gözlemlere dayanarak, Moglaina veya Moglena piskoposluğunun kurucusunun, 11. yüzyılın başlarında (1018) Bulgar katili olan ve meşhur mührü bulunan İmparator II. Basileios olduğu sonucuna varıyoruz.
Ohrid Başpiskoposluğu Kuralları'nı takip ettiğimizde iki önemli gerçeği fark ediyoruz: Birincisi, Moglen Piskoposluğu, ilk yüzyıllarda, Ohrid Başpiskoposluğu'nun birincil merkezi olan Kastoria Metropolitliği'ne bir ölçüde bağımlıydı. İkinci olarak, 1660 yılından kısa bir süre sonra Moglen unvanına "ve Moleschon" ifadesi eklenerek "Moglen ve Moleschon Piskoposluğu" olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda bu unvan "Moglen ve Katranitsis"e dönüştürülmüştür.
"Moleschon" alanı şüphesiz ikinci bir piskoposluğa işaret ediyor; bu piskoposluğun eklenmesi Moglena'nın idari sınırlarında bir değişikliğe yol açıyor. Daha sonra "Moleschon" unvanının "Katranitsa"ya dönüşmesi, Moleschon piskoposluğunun, günümüzdeki Eordaia eyaletiyle özdeşleştiği ve buradaki en önemli yerleşimin, günümüzde Eordaia'nın Pyrgoi'leri olan tarihi Vermion Katranitsa'sı olduğu sonucuna varmamızı sağlıyor.
Görünen o ki, Moglana piskoposluğu kurulduğu ilk yüzyıllarda çok geniş bir dinsel bölgeydi. İmparatorluğun kuruluş mühründe bunun ana hatları açıkça belirtilmiştir: "Ve Moglaina piskoposu bu Moglaina'da ve Prosakos'ta ve Morichovan'da ve Setina'da ve Ostrovon'da ve Zaodrya'da".
Prosakos ve Morichova'nın Almopia'nın kuzeyinde ve Üsküp eyaleti sınırları içinde yer aldığını hesaba katarsak, Setini, Florina'nın doğusunda, merkezi Setina köyü (bugünkü Skopos) olan coğrafi bir alandır, Ostrovos, bugünkü Arnissa'nın alanıdır ve son olarak Zaodrya için iki versiyon vardır: a) coğrafi terim olan Eordaia'nın bir paretimolojisidir b) Aziz Nikanoros'un Başkalaşım Manastırı'nın bulunduğu Grevena'daki Zavorda'yı ifade eder, gördüğünüz gibi çok geniş, büyük bir piskoposluktan bahsediyoruz.
Surlarının ve kalesinin bir kısmı korunan bugünkü Hrisi (Zlatina) köyü, en azından bölgenin Osmanlılar tarafından fethine (1382-1389) kadar Moglen Piskoposluğu'nun merkezi olarak kabul edilir. Osmanlıların yönetimi altına girmesi ve Almopia ovasının fanatik Müslüman kabileler tarafından iskan edilmesiyle birlikte, piskoposluk merkezi, güvenlik nedenleriyle, nispeten uzak ve yarı dağlık Notia kasabasına taşındı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk yüzyıllarında, Moglen'in çok az piskoposu hakkında bilgimiz var; bunlar çoğunlukla yabancı kaynaklar aracılığıyla, imparatorluk piskoposluğu için para toplamak amacıyla çoğunlukla Doğu Ortodoks ülkelerindeki kiliselere yaptıkları turlardan anlaşılıyor.
Piskoposların isimleri sorunu, 18. yüzyılın ortalarında, piskoposluk merkezi ve çevresi sakinlerinin ve ayrıca yerel piskopos Ioannou, Ioanikiou veya Alexandrou'nun efsanevi toplu İslam'a geçişinin 1759'da gerçekleşmesiyle daha da keskinleşti. Bu olay, piskoposluğun daha da gelişmesine eşlik etti. Yerel halk geleneğine göre, din değiştiren piskopos Larissa'da imam oldu ve piskoposluk merkezi Notia'dan Eordaia'daki Katranitsa'ya taşındı.
Bu efsane sözlü gelenek yoluyla korunduğu için, tarihsel araştırmalar bunu kısmen çürütmektedir: 18. yüzyıl piskoposluk listesine ve piskoposların ardışıklığına bakıldığında, yukarıda belirtilen isimlere sahip hiçbir piskopos görünmemektedir ve İslam'a geçiş yılı (1759) olarak belirtilen Moglen piskoposu, 1746'dan doğal ölüm yılı olan 1762'ye kadar sürekli olarak piskopos olarak görev yapan Joachim'dir.
1706: Ignatius (Moglena ve Moleschos'lu). 1714: Cebrail.
1725: Parthenios. 1736: Prokhor. 1740: Anthimos.
1746: Joakim (Moglen ve Katranitsis'li).
1762: Alman. 1767: Gideon. 1774: Agathangelos.
1783: Cebrail. 1798: Timoteos. 1824: Neofitos. 1858: Meletios.
1865: Prokopios. 1877: Alman II. 1881: Kallinikos. 1891: Averkios.
1894: İoannikios. 1905: Anthimos. 1908: Hadjiefstathiou Zümrüdü.
1910: Constantius Rousis.
1912: Polykarpos Sakellaropoulos (Moglen ve Florina'lı).
1926: Hrisostomos Kavourides. 1932: Joachim.
1932-1967: Vasileios Papadopoulos (Florina, Almopia ve Eordaia).
1967-2023: Theoklitos Passalis (Florina, Prespa ve Eordaia).
22-10-2023'ten bugüne: Irinaios Laftsis.
Piskoposluğun Ohri tahtına bağımlılığı, 1767 yılında Başpiskoposluğun kaldırılmasına kadar sürdü. O yıldan itibaren Moglen Piskoposluğu, Ekümenik Patrikhane'nin Metropolitliği oldu.
Moglen Piskoposluğunun yeni yönetim altındaki tarihi seyrinde dikkat çeken bir gerçek, artık bir Metropolitliğe yükseltilmiş olması ve Ekümenik Patrikhane Metropolitlikleri sıralamasında 57. sırada yer almasıdır. Ekümenik Taht'a bağımlılık rejimi 1767 yılından 1928 yılına kadar sürdü. Bu yıl, 3615 sayılı Kanunla, "Yeni Topraklar" Metropolitlikleri, Yunanistan Otosefal Kilisesi Kutsal Sinoduna idari olarak bağlandı (Resmi Gazete: 120/11-7-1928, sayı A).
Metropolün 1912 yılına kadarki adı "Moglena ve Katranitsa" idi. Bu yıldan itibaren "Moglen ve Florina Metropolü" ünvanını almıştır. 1943 yılında (Resmi Gazete 324/27-9-1943, sayı A) Yunanistan Kilisesi'nin Tüzüğü'nde 1967 yılına kadar "Florina, Almopia ve Eordaia Metropolü" unvanını taşımaktadır.
1967'den bu yana Almopia dini bölgesi Florina Metropolitliği'nden ayrılarak Edessa ve Pella Metropolitliği'ne eklenmiştir ve iki Metropolitlik bundan sonra şu adlarla anılacaktır: a) Florina Metropolitliği, Florina, Prespa ve Eordaia Metropolitliği ve b) Edessa Metropolitliği, Edessa, Pella ve Almopia Metropolitliği.
Trigakiler
tsitsopoulos
Pavlidis_Atış İstasyonları
AS Pella
gelişim

DEVAMINI OKU

Vangelis Thomas, Edessa'da Meryem Ana'nın Tertemiz Gebeliği'nin kabulü hakkında

28 Mart 2025

Jenny Dentsidou, Pella KAPI'siyle birlikte Panagia Dovra Kutsal Manastırı'na hac ziyaretinde

28 Mart 2025

General Ioannis Papoutsakis ve Kutsal Tutku resepsiyonundaki varlığı

28 Mart 2025

Sakis Adamakis: "Vatandaşlarımızı bu modern ve çevre dostu çabayı desteklemeye çağırıyorum"

28 Mart 2025

Adonis Georgiadis: TikToker paylaşımı vesilesiyle Sismanoglio'ya sürpriz ziyaret

28 Mart 2025

YORUMLAR

Aridaya
#ETİKETLER

Almopia Belediye Meclisinin Olağan Toplantısına Davet: Yeni Yıl Pastasıyla, Sorunlar ve Hedefler

Almopia Belediye Meclisinin Olağan Toplantısına Davet: Yeni Yıl Pastasıyla, Sorunlar ve Hedefler
16 Ocak 2025 - 16:07
Stefanos Mintzas

Almopia Belediye Meclisi, ilgili vatandaşları ve kuruluşları 20 Ocak 2025 Pazartesi günü saat 18:00'de Aridaia belediye mağazasının "Symeon Sotiriadis" salonunda yapılacak olan düzenli toplantısına katılmaya davet ediyor.
Toplantı, Yunan mevzuatının (3852/2010 sayılı Kanun, 4555/2018 sayılı Kanun ve 5043/2023 sayılı Kanun) ilgili hükümlerine uygun olarak gerçekleştirilecek olup, gündemde Almopia Belediyesi'nin örgütlenmesi, yönetimi ve gelişimi ile ilgili 11 konu yer alıyor.
20240515-191539.jpg
Ayrıntılı Gündem Maddeleri:

  1. Yılbaşı Pastasının Kesilmesi: Belediye Meclisi ve üyeleri için yeni yılın sembolik başlangıcıdır.
  2. 2025 Yılı Bütçe ve Teknik Programının 1. Reformu: Belediye kaynaklarının rasyonel yönetimine yönelik mali planın gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi.
  3. Spor Tesisleri Kategorilendirmesinin Güncellenmesi: 4479/2017 sayılı Kanuna istinaden daha önce alınan kararın iptali ve çağdaş ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi.
  4. Vergi Uyuşmazlıklarının Uzlaştırılması Komisyonunun Oluşturulması: Vatandaşlar ile Belediye arasında daha iyi bir işbirliğinin sağlanmasına katkı sağlamak amacıyla uyuşmazlıkların çözümü komisyonunun oluşturulması.
  5. İhale ve Teklif Değerlendirme Komisyonu: Belediye varlıklarının kiralanması veya satışına ilişkin prosedürlerde şeffaflık ve objektifliğin sağlanması.
  6. Değersiz Eşyaların İmha Komitesi: Eski veya kullanılamaz durumdaki belediye eşyalarının yönetimine ilişkin kararlar almak.
  7. Hasar Tespit ve Onarım Komisyonu: Öngörülemeyen sivil savunma olaylarının yol açtığı hasarlarla başa çıkmak üzere bir ekibin faaliyete geçirilmesi.
  8. Gayrimenkul Değerleme Komisyonu: Belediye taşınmazlarının değerlemesi için üyelerin atanması.
  9. Çalışan Mali Desteği: Teknik servis çalışanlarına fiziksel bir ürün yerine günlük süt sağlanması karşılığında 300 Avro tutarında ödeme yapılmasının onaylanması.
  10. Kamyon Aracının Kayıttan Silinmesi: Çalışmayan belediye aracının trafikten tamamen çekilmesine ilişkin karar.
  11. Belediye Mülklerinin Kullanım Hakkı: Theodorakio Kültür Derneği "To Paiko"nun belediye mülklerinin kullanımına ilişkin talebinin incelenmesi.
    Toplantı, Belediyenin günlük yaşamını ve işleyişini etkileyen temel konuların görüşülmesi için önemli bir fırsattır. Alınacak kararların idari verimliliği artırması ve yerel toplumun kalkınmasını teşvik etmesi bekleniyor.
    Belediye Meclisi Başkanı:
    Anestis Dovletis
    Katılımınızla toplumun ihtiyaç ve önceliklerine yanıt veren bir Belediyenin oluşumuna katkı sağlıyorsunuz.

DEVAMINI OKU

Neochori'deki "Alexander Ypsilantis ve Kutsal Şirket" tiyatro gösterisi büyük başarı kazandı

24 Mart 2025

Loutra Pozar'da gece kargaşası - Açık havuzlar 25 Mart arifesinde doluyor

24 Mart 2025

Dimitris Evangelidis'in tarihi konuşması: Yunan Devrimi'nin Fransız ve Amerikan Devrimleri ile karşılaştırılması

24 Mart 2025

Aridaia'daki Xenitideion Kültür Merkezi'nde Pontus Dernekleri Toplantısı: Pontus Danslarına Odaklanma

24 Mart 2025

Promachon Dışişleri Bakanlığı'nın gönüllü eylemi: Eski anaokulunun güzelleştirilmesi

23 Mart 2025

Atina Almopia Belediye Başkanı: Bir dizi temas

23 Mart 2025

PellaNews Logo
MHT LogoM.H.T. Sertifika Numarası 232266

Telif Hakkı ©2025 PELLA HABERLERİ
Darkpony tarafından oluşturuldu


https://www.pellanews.gr/episkopi-almopias-syntomi-istoria-tis-166965

15 Şubat 2025 Cumartesi

Karacaova Bölgesi: Tarihsel Araştırmalardaki Boşluk ve Kaynak Sorunu

Karacaova Bölgesi: Tarihsel Araştırmalardaki Boşluk ve Kaynak Sorunu

Selanik sancağına bağlı Karacaova bölgesi, ne yazık ki, birinci kuşak mübadillerin yazılı bilgi aktarımında bulunmaması ve Türk tarihçilerinin de bu konuyu yeterince ele almaması nedeniyle günümüzde dahi araştırma açısından sıkıntılı bir bölge olmaya devam etmektedir. Bu durum, bölge hakkında araştırma yapan vakıf ve derneklerin sıklıkla Bulgar, Sırp ve Yunan milliyetçisi yazar ve bilim adamlarının taraflı eserlerine başvurmasına neden olmaktadır. Bu eserler, genellikle kendi ülkelerinin menfaatlerini ön planda tuttuğu için nesnel bir bakış açısı sunmaktan uzaktır. Örnek olarak, bir Bulgar milliyetçisi yazarın 1900'lerde yolda karşılaştığı bir kişinin anlattıklarını, kimliği ve savundukları belirsiz bu kişinin sözlerini, herhangi bir kanıtı olmadan kitap ve makale olarak yayımlaması verilebilir. Maalesef bazı derneklerimiz de bu türden asılsız iddiaları, gerçek belgelerle destekleniyormuş gibi paylaşmaktadır.

Bu eksikliği görerek Karacaova bölgesi ile ilgili ilk ciddi çalışmayı yapan ve kaynak bilgilerini paylaşan bir araştırmacı olarak, aynı zamanda Karacaova bölgesi ile ilgili yazdığım kitapların dünya üniversite kütüphanelerinde kaynak olarak bulunduğunu belirtmek isterim. Bir mübadil torunu olarak yirmi senedir Karacaova bölgesini, birinci elden tarih kaynakları olan Bizans yazarları, kilise kayıtları ve Osmanlı arşivlerini inceleyerek, kayıtlı bilgileri belgeleyerek kitap ve makaleler yazarak kayıt altına aldım. Kitaplarım dünya üniversite kütüphanelerinde bulunmaktadır ve referans kaynak olarak gösterilmektedir. Hatta Bingtom Üniversitesi ve Family Search ortak çalışması sonucu kitabım yirmi dile çevrilerek indekslenmiştir.

Bu noktada derneklerimizden beklentim, yalnızca gezi düzenlemekle kalmayıp tarihimizi de araştırıp tarafsız bir şekilde kayıt altına almaları ve bunları gruplarda yazılı kaynak bilgileriyle birlikte paylaşarak kalıcı hale getirmeleridir.

Ek Bilgiler:

 * Karacaova bölgesi, günümüzde Yunanistan sınırları içerisinde yer almaktadır.

 * Bölge, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.

 * Mübadele döneminde bölgedeki Müslüman/Türk nüfus Türkiye'ye göç etmiştir.

 * Bölge hakkında yapılan araştırmalar, genellikle sınırlı ve taraflı kaynaklara dayanmaktadır. Çalışmalarım, bölge tarihine ışık tutmakta ve önemli bir kaynak oluşturmaktadır.

Hüsnü Yazıcı 

 Mitolojik dev Almopa'nın ülkesi olan Almopia, Antik Çağ'dan beri bu isimle anılmış, sakinleri ise Almopes adıyla anılmıştır.


MS 10. yüzyılın başlarından itibaren. 11. yüzyılda bölge Samuel Bulgarları tarafından fethedilince Almopia, topraklarında sık sık görülen bu doğa olayı nedeniyle, Slavca sis, pus anlamına gelen magkla kelimesinden türetilen, sisli yer anlamına gelen Mogleni veya Moglena adını aldı.


11. yüzyıldan beri, coğrafi terimler (ta) Moglena, Moglena, Moglaina ve (i) Mogleni, aynı zamanda ilk piskoposu Aziz Hilarion'un bulunduğu yerel aynı adlı piskoposluğun bulunduğu kilise bölgesini de nitelemektedir.


1382-1389 yılları arasında Almopia bölgesi Osmanlılar tarafından fethedilince bölgenin ismi Moglena'dan Karadzova'ya değiştirildi. Yeni ismini haklı çıkaracak en olası versiyonlar şunlardır:


a) Türkçe karatza + ova kelimelerinin bileşiminden; karatza = siyah, koyu renkli ve ova = yer, ova; dolayısıyla Karatzova = siyah topraklı yer, siyah topraklı.


b) Bölgenin ilk Osmanlı komutanı Karaca Abat'ın isminden gelmektedir.


Makedonya'nın kurtuluşundan (1912-13) bu yana Yunan Devleti, Slav ve Türk yer adlarını ilk kez Helenleştirme girişiminde bulunmuş ve Karatzova ilinin adını, bölgenin tarihi yerleşim yeri Notia'ya atfen Enotia ili olarak değiştirmiştir.


1927 yılında Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile. HAYIR. 304/21-12-1927 tarihinde Enotia eyaletinin adı orijinal antik ismi olan Almopia eyaletine değiştirildi.


Almopia dini bölgesinin tarihi, hem bölgenin tarihi "bir zamanlar parlak" Moglen Piskoposluğu sınırları içindeki konumu, hem de bölgede kurulan ve işletilen kutsal manastırlar ve bölgede öne çıkarılan azizler nedeniyle özel bir ilgiye sahiptir.


(Ta) Moglena veya Moglaina veya Moglaina veya (the) Mogleni terimi ilk kez 11. yüzyıl Bizans kronikçilerinin metinlerinde coğrafi-idari bir içerikle ortaya çıkar ve 14. yüzyıla kadar bugünkü Chrysi yerleşiminin yeri olarak tanımlanan ve sonraki yüzyıllarda Notia yerleşiminin etrafındaki alanla özdeşleştirilen Bizans kale-şehri etrafındaki coğrafi alanı ifade eder.


Aynı terim, yaklaşık olarak aynı yüzyılda "Moglana Piskoposluğu" olarak karşımıza çıkmakta olup, eşanlamlı bölgenin dini karakterini göstermektedir.


Bulgar Katili II. Basileios, Bulgar Çarı Samuel'i kesin olarak yenilgiye uğrattıktan sonra (MS 1018), aynı yıl kurtardığı topraklarda bağımsız Ohri Başpiskoposluğu'nu kurdu. Kurşunla damgalanmış mühürleriyle, Moglaina veya Moglena bölgesinde aynı adı taşıyan bir piskoposluk kuruldu ve Orta ve Batı Makedonya bölgesindeki 30 diğer piskoposlukla birlikte Ohrid Başpiskoposluğu'na dahil edildi.


Dokuz asırdır, yani Moglen Piskoposluğunun kuruluş yılından (1018) itibaren, Yunanistan Kilisesi'ne bağlandığı 1928 yılına kadar, unvanında hiçbir değişiklik görülmemiştir. İmparatorluk kuruluş mührü ile formüle edilen orijinal "Moglana Piskoposluğu" unvanı, daha sonraki yüzyıllarda "Moglena Piskoposluğu"na dönüşmüş olup, bu dönem boyunca Ohri Başpiskoposluğu ve Ekümenik Patrikhane'nin tüm nizamnamelerinde yer almaktadır.


Yukarıdaki gözlemlere dayanarak, Moglaina veya Moglena piskoposluğunun kurucusunun, 11. yüzyılın başlarında (1018) Bulgar katili olan ve meşhur mührü bulunan İmparator II. Basileios olduğu sonucuna varıyoruz.


Ohrid Başpiskoposluğu Kuralları'nı takip ettiğimizde iki önemli gerçeği fark ediyoruz: Birincisi, Moglen Piskoposluğu, ilk yüzyıllarda, Ohrid Başpiskoposluğu'nun birincil merkezi olan Kastoria Metropolitliği'ne bir ölçüde bağımlıydı. İkinci olarak, 1660 yılından kısa bir süre sonra Moglen unvanına "ve Moleschon" ifadesi eklenerek "Moglen ve Moleschon Piskoposluğu" olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda bu unvan "Moglen ve Katranitsis"e dönüştürülmüştür.


"Moleschon" alanı şüphesiz ikinci bir piskoposluğa işaret ediyor; bu piskoposluğun eklenmesi Moglena'nın idari sınırlarında bir değişikliğe yol açıyor. Daha sonra "Moleschon" unvanının "Katranitsa"ya dönüşmesi, Moleschon piskoposluğunun, günümüzdeki Eordaia eyaletiyle özdeşleştiği ve buradaki en önemli yerleşimin, günümüzde Eordaia'nın Pyrgoi'leri olan Vermion'un tarihi Katranitsa'sı olduğu sonucuna varmamızı sağlıyor.


Görünen o ki, Moglana piskoposluğu kurulduğu ilk yüzyıllarda çok geniş bir dinsel bölgeydi. İmparatorluğun kuruluş mühründe ana hatları açıkça belirtilmiştir: "Ve Moglaina piskoposu bu Moglaina'da ve Prosakos'ta ve Morichovan'da ve Setina'da ve Ostrovon'da ve Zaodrya'da."


Prosakos ve Morichova'nın Almopia'nın kuzeyinde ve Üsküp eyaleti sınırları içinde yer aldığını hesaba katarsak, Setini, Florina'nın doğusunda, merkezi Setina köyü (bugünkü Skopos) olan coğrafi bir alandır, Ostrovos, bugünkü Arnissa bölgesidir ve son olarak Zaodrya için iki versiyon vardır: a) coğrafi terim olan Eordaia'nın bir paretimolojisidir b) Aziz Nikanoros'un Başkalaşım Manastırı'nın bulunduğu Grevena'daki Zavorda'yı ifade eder, gördüğünüz gibi çok geniş, büyük bir piskoposluktan bahsediyoruz.


Surlarının ve kalesinin bir kısmı korunan bugünkü Hrisi (Zlatina) köyü, en azından bölgenin Osmanlılar tarafından fethine (1382-1389) kadar Moglen Piskoposluğu'nun merkezi olarak kabul edilir. Osmanlıların egemenliği ve Almopia ovasının fanatik Müslüman kabileler tarafından iskan edilmesiyle birlikte, piskoposluk merkezi, güvenlik nedenleriyle, nispeten uzak ve yarı dağlık Notia kasabasına taşındı.


Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk yüzyıllarında, Moglen'in çok az piskoposu hakkında bilgimiz var; bunlar çoğunlukla yabancı kaynaklar aracılığıyla, imparatorluk piskoposluğu için para toplamak amacıyla çoğunlukla Doğu Ortodoks ülkelerindeki kiliselere yaptıkları turlardan anlaşılıyor.


Piskoposların isimleri sorunu, 18. yüzyılın ortalarında, piskoposluk merkezi ve çevresindeki halkın ve ayrıca yerel piskopos İoannou, İoanikiou veya Alexandrou'nun 1759 yılında efsanevi kitlesel İslam'a geçişinin gerçekleşmesiyle daha da keskinleşti. Bu durum piskoposluğun daha da gelişmesine eşlik ediyor. Yerel halk geleneğine göre, din değiştiren piskopos Larissa'da imam oldu ve piskoposluk merkezi Notia'dan Eordaia'daki Katranitsa'ya taşındı.


Bu efsane sözlü gelenek yoluyla korunduğu için, tarihsel araştırmalarla kısmen çürütülmüştür: 18. yüzyıl piskoposluk listesine ve piskoposların ardışıklığına bakıldığında, yukarıda adı geçen isimlere sahip hiçbir piskopos görünmemektedir ve İslam'a geçiş yılı (1759) olarak belirtilen Moglen piskoposu, 1746 yılından doğal ölüm yılı olan 1762'ye kadar sürekli olarak piskoposluk yapan Joachim'dir.


1706: Ignatius (Moglena ve Moleschos'lu). 1714: Cebrail.


1725: Parthenios. 1736: Prokhor. 1740: Anthimos.


1746: Joakim (Moglen ve Katranitsis'li).


1762: Alman. 1767: Gideon. 1774: Agathangelos.


1783: Cebrail. 1798: Timoteos. 1824: Neofitos. 1858: Meletios.


1865: Prokopios. 1877: Alman II. 1881: Kallinikos. 1891: Averkios.


1894: İoannikios. 1905: Anthimos. 1908: Hadjiefstathiou Zümrüdü.


1910: Constantios Rousis.


1912: Polykarpos Sakellaropoulos (Moglen ve Florina'lı).


1926: Hrisostomos Kavourides. 1932: Joachim.


1932-1967: Vasileios Papadopoulos (Florina, Almopia ve Eordaia).


1967-2023: Theoklitos Passalis (Florina, Prespa ve Eordaia).


22-10-2023'ten bugüne: Irinaios Laftsis.


Piskoposluğun Ohri tahtına bağımlılığı, 1767 yılında Başpiskoposluğun kaldırılmasına kadar sürdü. O yıldan bu yana Moglen Piskoposluğu, Ekümenik Patrikhane'nin Metropolitliği konumundadır.


Moglen Piskoposluğunun yeni yönetim altındaki tarihi seyrinde dikkat çeken bir gerçek, artık bir Metropolitliğe yükseltilmiş olması ve Ekümenik Patrikhane Metropolitlikleri sıralamasında 57. sırada yer almasıdır. Ekümenik Taht'a bağımlılık rejimi 1767 yılından 1928 yılına kadar sürdü, 1928 yılında 2003 sayılı Kanun çıkarıldı. 3615 sayılı Kanuna göre, "Yeni Topraklar" Metropolitlikleri, idari bakımdan Yunanistan Otosefal Kilisesi Kutsal Sinoduna tabidir (Resmi Gazete: 120/11-7-1928, sayı A).


Metropolün 1912 yılına kadarki adı "Moglena ve Katranitsa" idi. Bu yıldan itibaren "Moglen ve Florina Metropolü" ünvanını almıştır. 1943 yılında (Resmi Gazete 324/27-9-1943, sayı A) Yunanistan Kilisesi Tüzüğü'nde 1967 yılına kadar "Florina, Almopia ve Eordaia Metropolü" unvanını taşımaktadır.


1967'den bu yana Almopia dini bölgesi Florina Metropolitliği'nden ayrılarak Edessa ve Pella Metropolitliği'ne eklenmiştir ve iki Metropolitlik bundan sonra şu adlarla anılacaktır: a) Florina Metropolitliği, Florina, Prespa ve Eordaia Metropolitliği ve b) Edessa Metropolitliği, Edessa, Pella ve Almopia Metropolitliği.

Pella News ten alıntıd https://www.pellanews.gr/episkopi-almopias-syntomi-istoria-tis-166965


ETİKETLER

Ioannis Papalazarou

Almopia Piskoposu

Almopia Piskoposluğu - Kısa tarihi

 Almopia Piskoposluğu - Kısa tarihi

16 Ocak 2025 - 16:18

PellaHaber Ekibi

 facebook

 Twitter

 bağlantı

Yorumlar

 zerziler

 Pavlidis_Ekkokistiria

 xellafarm


Yazan: Papalazarou Ioannis, editör/ortak yazar


(Bölüm 1)



Kutsal Metropolis Edessa, Pelli ve Almopia, Ekim 2024'ten itibaren, kendi sınırları içinde, Metropolitimizin yardımcısı olarak ve Aridaia'da yerleşik ikinci bir Piskoposun bulunmasının özel mutluluğunu ve onurunu yaşamaktadır; bu, Helen Kilisesi'nin çok az Metropolis'inin sahip olduğu bir ayrıcalıktır. Bir Piskoposluk ve Piskoposluk makamı olan Almopia'yı "sonsuza kadar" tanıma fırsatı.


Mitolojik Dev Almope'nin ülkesi olan Almopia, Antik Çağ'dan bu yana sakinleri gibi Almope olarak da anılmıştır.


MS 10. yüzyılın başlarından itibaren yüzyılda bölge Samuel Bulgarları tarafından fethedildiğinde Almopia, topraklarında sık sık görülen bu doğa olayı nedeniyle Slavca sis, kasvet anlamına gelen magla sözcüğünden yola çıkarak Mogleni veya sisli yer olarak yorumlanan Moglena adını almıştır.


11. yüzyıldan bu yana, coğrafi terim (ta) Moglena, Moglena, Moglaina ve (h) Mogleni, aynı zamanda Osios Hilarion'un ilk piskoposuyla aynı adı taşıyan yerel piskoposluğun bulunduğu dini bölgeyi de karakterize eder.


1382-1389 yılları arasında Almopia bölgesi Osmanlılar tarafından fethedildiğinde isim değiştirilerek Moglena'dan Karajova olarak anılmıştır. Yeni adını haklı çıkaran en olası versiyonlar şunlardır:


a) Türkçe karaca + ova kelimelerinin bileşiminden, burada karaca = siyah, koyu renkli ve ova = yer, ova, yani Karadjova = kara topraklı, kara topraklı yer.


b) Bölgenin ilk Osmanlı komutanının adından: Karaca Abat.


Makedonya'nın kurtuluşundan (1912-13) bu yana, Yunan Devleti, Slav veya Türkçe yer adlarını ilk Helenleştirme girişiminde bulundu ve Karatzova eyaletine, bölgenin tarihi yerleşim yeri Notia'nın adı olan Enotia eyaleti adını verdi.


1927 yılında F.E.K.'da yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile. hayır altında 304/21-12-1927 sq.A', Enotia eyaletinin adı orijinal antik adı olan Almopia eyaleti olarak değiştirildi.


Dini bölge Almopia'nın tarihi, hem bölgenin tarihi "bir zamanlar parlayan" Moglen Piskoposluğunun daha geniş sınırları içindeki konumu hem de bölgede kurulan ve faaliyet gösteren kutsal manastırlar ve burada vurgulanan azizler açısından özellikle ilgi çekicidir.


(The) Moglena veya Moglaina veya Moglaina veya (h) Mogleni terimi ilk olarak 11. yüzyıl Bizans tarihçilerinin metinlerinde coğrafi-idari içerikle ortaya çıkar ve 14. yüzyıla kadar mevcut yerleşimin konumuyla tanımlanan Bizans kalesi polisma çevresindeki coğrafi bir alanı ifade eder. Chrysi ve sonraki yüzyıllarda Notia yerleşiminin çevresindeki alanla birlikte.


Aynı terim aynı yüzyılda "Moglaina Piskoposluğu" olarak da karşımıza çıkıyor ve aynı adı taşıyan yerin dini karakterini gösteriyor.


Bulgar Katili II. Basil, Bulgar Çarı Samuel'in (MS 1018) kesin yenilgisinden sonra, kurtardığı topraklarda aynı yıl bağımsız Ahrid Başpiskoposluğunu kurdu. Kurşun mührüyle Moglaina veya Moglena bölgesinde aynı adı taşıyan bir piskoposluk kuruldu ve bu piskoposluk, Orta ve Batı Makedonya'nın daha geniş bölgesindeki diğer 30 piskoposlukla birlikte Ahri Başpiskoposluğu'na katıldı.


Dokuz yüzyıl boyunca, yani Moglen Piskoposluğunun kurulduğu yıldan (1018) Helen Kilisesi'ne ilhak edildiği 1928 yılına kadar, unvanında herhangi bir değişiklik bulunmadı. Daha sonraki yüzyıllarda "Moglaina Piskoposluğu"na dönüştürülen imparatorluk kuruluş mührü ile ifade edilen ilk başlık olan "Moglaina Piskoposluğu", bu süre boyunca Ahrid Başpiskoposluğu veya Ekümenik Patrikhane'nin tüm Süreli Yayınlarında görülmektedir.


Yukarıdaki açıklamalara dayanarak, Moglainen veya Moglen piskoposluğunun kurucusunun, 11. yüzyılın başlarında (1018) ünlü mührüyle İmparator II. Basil Bulgaroktonos olduğu sonucuna varıyoruz.


Ahridon Başpiskoposluğunun Taktiklerini takip ettiğimizde iki dikkate değer gerçek buluyoruz: Birincisi, Moglen Piskoposluğu ilk yüzyıllarda Ahridon Başpiskoposluğunun merkezi olan Kastoria Metropolis'ine bir şekilde bağımlıydı. İkinci olarak, 1660 yılından kısa bir süre sonra Moglenon unvanına "ve Moleshon" terimi eklenmiş ve "Moglenon ve Moleshon Piskoposluğu" olarak tanımlanmış, daha sonraki yıllarda bu unvan "Moglenon ve Katranitsis" olarak değiştirilmiştir.


"Moleschon" bölgesi şüphesiz ikinci bir piskoposluğu işaret ediyor ve bunun eklenmesi Moglen'in idari sınırlarında bir değişikliğe yol açıyor. "Moleschon"dan "Katranitsis"e kadar olan unvanın daha sonra oluşması, bizi Moleschon piskoposluğunun, en önemli yerleşimin bugünkü Eordaia'nın Pyrgoi'si olan Vermium'un tarihi Katranitsa'sı olduğu mevcut Eordaia eyaleti ile tanımlandığı sonucuna varmamıza yol açıyor.


Görünüşe göre Moglaina piskoposluğu, varlığının ilk yüzyıllarında çok geniş bir dini bölgeydi. İmparatorluk kurucu mühründe ana hatları açıkça tanımlanmıştır: "Ve bu Moglaina, Prosacon, Morihovan, Setinin ve Ostrovon ve Zaodrya'daki Moglaina piskoposu".


Prosakos ve Morihova'nın Almopia'nın kuzeyinde ve Üsküp eyaleti içinde yer aldığını dikkate alırsak, Setini, Florina'nın doğusunda, Setina (bugünkü Skopos) köyü merkezli bir coğrafi bölgedir, Ostrovos bugünkü Arnissa'nın alanıdır ve son olarak Zaodrya için iki versiyon vardır: a) etimolojisidir coğrafi terim Eordaia b) Aziz Nikanoros Başkalaşım Manastırı'nın bulunduğu Grevena'nın Zavorda'sını ifade eder, anladığınız gibi çok geniş, büyük bir piskoposluktan bahsediyoruz.


Moglen Piskoposluğunun merkezi olarak, en azından bölgenin Osmanlılar tarafından fethine kadar (1382-1389), surlarının ve kalesinin bir kısmının korunduğu şimdiki Chrysi (Zlatina) köyü kabul edilir. Osmanlıların hakimiyetine girmesi ve fanatik Müslüman kabilelerin Almopia ovasına yerleşmesiyle birlikte, piskoposluk merkezi güvenlik nedeniyle biraz uzak ve yarı dağlık Notia kasabasına taşındı.


Türk yönetiminin ilk yüzyıllarında, geniş piskoposluk için fon toplamak amacıyla Doğu'daki, çoğunlukla Ortodoks ülkelerdeki Kiliselere yaptıkları turlardan, çoğunlukla yabancı kaynaklar aracılığıyla, çok az sayıda Moglen piskoposunu tanıyoruz.


Piskoposların isimleri sorunu, 1759'da piskoposluk merkezi ve çevresi sakinlerinin yanı sıra yerel piskopos Ioannou, Ioanikiou veya Alexandros'un efsanevi kitlesel İslam'a geçişinin gerçekleştiği 18. yüzyılın ortalarında daha da keskin bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu gerçek, piskoposluğun daha da gelişmesine eşlik ediyor. Yerel popüler geleneğe göre, din değiştiren piskopos Larissa'da imam oldu ve piskoposluk koltuğu Notia'dan Eordaia'daki Katranitsa'ya taşındı.


Bu efsane sözlü gelenek yoluyla varlığını sürdürdüğü için, tarihi araştırmalarla kısmen çürütülmüştür: 18. yüzyılın piskoposluk listesi ve piskoposların silsilesinden sonra, yukarıda belirtilen isimlerde bir piskopos görünmemektedir ve İslam'a geçiş yılı (1759) olarak anılan Moglen piskoposu Joachim'dir. 1746 yılından, doğal ölümü olan 1762 yılına kadar sürekli olarak başrahip olarak görev yaptı.


1706: Ignatius (Moglenon ve Moleshou). 1714: Cebrail.


1725: Parthenios. 1736: Ön Koro. 1740: Antimos.


1746: Joachim (Moglenon ve Katranitsis).


1762: Almanca. 1767: Gideon. 1774: Agathangelos.


1783: Cebrail. 1798: Timoteos. 1824: Acemi. 1858: Meletius.


1865: Prokopius. 1877: Almanca II. 1881: Kallinikos. 1891: Aberkios.


1894: Ioannikios. 1905: Antimos. 1908: Hatzievstathiou Zümrüdü.


1910: Constantios Rousis.


1912: Polykarpos Sakellaropoulos (Moglenon ve Florini).


1926: Chrysostomos Kavouridis. 1932: Joachim.


1932-1967: Vasilios Papadopoulos (Florini, Almopia ve Eordaia).


1967-2023: Theoklitos Passalis (Florini, Prespon ve Eordaia).


22-10-2023'ten bugüne: Irenaios Laftsis.


Piskoposluğun Akrid tahtına bağımlılığı 1767 yılında Başpiskoposluğun kaldırılmasına kadar sürer. Bu tarihten itibaren Moglen Piskoposluğu Ekümenik Patrikhane'nin Metropolü olur.


Yeni rejim altındaki Moglen Piskoposluğunun tarihi seyrinin dikkate değer bir gerçeği, artık Metropolis statüsüne yükseltilmesi ve Ekümenik Patrikhane Metropolisleri sıralamasında 57. sırada yer almasıdır. Ekümenik Taht'a bağımlılık rejimi 1767 yılından 1928 yılına kadar sürer; N. 3615, "Yeni Ülkeler" Metropolisleri idari olarak Yunanistan Otosefali Kilisesi Kutsal Sinoduna bağlıdır (Hükümet Gazetesi: 120/11-7-1928 sq.A').


Metropolis'in 1912 yılına kadarki adı "Moglen ve Katranitsis" idi. Bu yıldan itibaren "Moglen ve Florina Metropolü" adını aldı. 1943 yılında (Resmi Gazete 324/27-9-1943 bölüm A), Yunanistan Kilisesi Kanuni Tüzüğü'nde 1967 yılına kadar "Floris, Almopia ve Eordaia Metropolü" unvanını taşımaktadır.


1967 yılından itibaren dini Almopia bölgesi, Florina Metropolü'nden ayrılmış ve Edessa ve Pelli Metropolü'ne eklenmiştir ve iki Metropolis bundan böyle şu adlarla anılacaktır: a) Florina, Prespon ve Eordaia Metropolü olarak Florina Metropolü ve b) Edessa, Pellis ve Pellis Metropolisi olarak Edessa Metropolisi. Almopia.