Translate

7 Ocak 2025 Salı

Sarıyer

 

DERSAADET'in Sayfiye Semti Sarıyer


Eskiden Sarıyer halkı, yerleşik ve yazlık olarak ikiye ayrılmaktaydı; ancak şimdi bu ayrım yoktur. Sarıyer'in yerli halkı, karışıklık gösterir. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı dönemine kadar burada Rumlar, Ermeniler ve Anadolu'dan gelen yerli Türkler yaşamaktaydı. İstanbul'un fethi, Sarıyer'in de Türkleşmesine yol açmıştır. Sarıyer'e göç, özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda, yörenin önem kazandığı dönemde artmıştır.


Ruslarla yapılan savaşlar, özellikle 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı), Balkanlardan olduğu kadar Karadeniz Bölgesi'nden de büyük bir göç hareketine neden olmuştur. Birinci ve İkinci Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı sebebiyle İstanbul ile birlikte Sarıyer'e de göçler olmuştur. Bu süreçle birlikte çok farklı yerlerden insanlar Sarıyer'e yerleşmiştir. 1924 mübadelesinde ise, Selanik Sancağı'na bağlı Vodina Karacaova Bölgesi'nden gelen Müslüman Türkler, burada kendilerine yerleştirilmişlerdir.


Bu şekilde, Sarıyer’in yerli ve yerleşik halkı şekillenmiştir. Sarıyer'in Muhacir Mahallesi ve Koru Mahallesi, bu göçlerin bir sonucudur. Ayrıca, sayfiye yeri olarak gelenler de olmuştur. Bu grup, çoğunlukla zengin Türkler, Rumlar, Ermeniler ve az da olsa Yahudilerden oluşuyordu ve Sarıyer’in yazlık halkını meydana getiriyordu. Zamanında özellikle Hacı Hidayet'in Bağı, oldukça meşhur bir mesire yeri olmuştur.


Sarıyer ilçe merkezinde, pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlardan biri de Sarıyer Ali Kethüda Cami'dir. Sultan II. Mustafa döneminde (1695-1703), Sadrazam Kethüdası Ali Efendi tarafından inşa ettirilen bu cami, 1721’de Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kethüdası Maktul Mehmet Ağa tarafından onarılmış ve minaresi eklenmiştir. 19. yüzyıl ortalarında yeniden onarılan cami, 1969 yılında kayıkhane eklenerek tanzim edilmiştir. İstanbul'un en ışıklı camilerinden biri olarak bilinen bu cami, fevkani (iki katlı) olarak yapılmıştır. Ayrıca, köydeki Pazar Kayığı Cami'nin de bu caminin vakfında bulunan bir hatun tarafından yaptırıldığı kayıtlarda yer almaktadır.


Bostancıbaşı defterine göre, 19. yüzyılda Sarıyer’de 12 hane, bir han, dokuz kayıkhane, iki köşk, üç kahvehane ve üç iskele bulunmaktaydı.


Mirât-ı İstanbul adlı eserde, çarşı içerisinde Hacı Salih Paşa tarafından yaptırılan çeşmenin 1823 yılında Asaf İbrahim Paşa tarafından onarıldığı belirtilir. Taş iskelenin ortasında yer alan ve denize nazır olan çeşmenin ise Hacı Hafız Ahmet Kamil Efendi tarafından inşa edildiği kaydedilmiştir. Bir başka çeşme ise Ali Kethüda Cami yakınlarında olup, Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Aynı çevrede, sofada bulunan musluklar da Darüssade Ağalarından Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca, 1851 yılında Ahmet b. Ali tarafından bir başka çeşme inşa edilmiştir.


Mirât-ı İstanbul’da, Pazarbaşı'nda 1908 yılında yeniden inşa edilmiş bir askeri karakol binasından da söz edilmektedir.


Sarıyer, yabancı ülke elçiliklerinin yazlık binalarının bulunduğu, havası, denizi, ormanları, bağları ve mesire yerlerinin güzelliğiyle dikkat çeken bir yerdir. Sarıyer'e "Paşalar Köyü" denmesi, gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet dönemi sonrasında birçok paşanın burada yaşamış olmasındandır. Bu isim zamanla terk edilse de, hala hafızalarda yer etmektedir.


Sarıyer’in büyüleyici güzelliği, yeşilin her tonunun yer aldığı dağları, bağları ve bahçeleri, şifalı suları, nefis havası, sıcakkanlı insanları ve denizden yayılan iyot kokusu, insanı mest eden bir ortam yaratmaktadır. Bu güzellikler, Sarıyer’den kolayca ayrılmayı zorlaştırmaktadır. Sarıyer’in Çırçır Deresi, diğer adıyla Gül Deresi, önemli bir mesire yeriydi. Gül bahçelerinin bolluğundan dolayı burası Güller Vadisi olarak anılmaktaydı.


Eskiden İstanbul halkı, Kestane Suyu, Fındık Suyu, Hünkâr Suyu ve Çırçır Suyu kaynaklarının bulunduğu bu mesire yerlerine, gül kokusu ve bülbül sesi eşliğinde girmeyi tercih ederdi. Evliya Çelebi de bu gül bahçelerinden bahsetmiştir ve şunları yazmıştır: “Geniş bir dere içinde, Çelebi Solak adlı birinin gül bağı var ki, Sultan IV. Murad burada hayran kalmıştır. Sahibi, padişaha vermek istemiş fakat Sultan bunu kabul etmeyip, bağın daha da imar edilmesini istemiştir.”