Translate

10 Ocak 2025 Cuma

Sarıyer’in Nüfus Yapısı ve Tarihsel Süreci

Dersaadet'in Sayfiye Semti Sarıyer

Bu yazı, Sarıyer’in tarihi ve kültürel mirasına ışık tutmak amacıyla hazırlanmış bir derlemedir.

Eskiden Sarıyer halkı, yerleşik ve yazlık olarak ikiye ayrılmaktaydı; ancak günümüzde bu ayrım ortadan kalkmıştır. Sarıyer'in yerli halkı, etnik çeşitliliği yansıtarak karışıklık göstermektedir. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Osmanlı dönemine kadar burada Rumlar, Ermeniler ve Anadolu'dan gelen yerli Türkler yaşamaktaydı. İstanbul’un fethiyle birlikte Sarıyer de Türkleşmeye başlamıştır. Özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda, yörenin stratejik önemin artmasıyla göç hareketleri hız kazanmıştır.

Ruslarla yapılan savaşlar, özellikle 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı), Balkanlar’dan ve Karadeniz Bölgesi’nden büyük bir göç hareketine neden olmuştur. Birinci ve İkinci Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında, İstanbul ile birlikte Sarıyer'e de yoğun göçler yaşanmıştır. 1924 mübadelesinde ise Selanik Sancağı'na bağlı Vodina Karacaova Bölgesi'nden gelen Müslüman Türkler, Sarıyer’de yerleşmişlerdir.

Sarıyer'in yerleşim yapısı, bu göçlerin bir sonucudur. Sarıyer’in Muhacir Mahallesi ve Koru Mahallesi, bu göçmenlerin oluşturduğu mahallelerdendir. Aynı zamanda, sayfiye yeri olarak gelenler de olmuştur. Bu grup, çoğunlukla zengin Türkler, Rumlar, Ermeniler ve az sayıda Yahudilerden oluşuyor ve Sarıyer’in yazlık halkını meydana getiriyordu. Özellikle Hacı Hidayet'in Bağı, dönemin en meşhur mesire yerlerinden biriydi.

Sarıyer’in Tarihi Eserleri

Sarıyer ilçe merkezinde pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bunlardan biri, Sarıyer Ali Kethüda Cami'dir. Sultan II. Mustafa döneminde (1695-1703), Sadrazam Kethüdası Ali Efendi tarafından inşa ettirilen bu cami, 1721’de Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kethüdası Maktul Mehmet Ağa tarafından onarılmış ve minaresi eklenmiştir. 19. yüzyıl ortalarında yeniden onarılan cami, 1969 yılında kayıkhane eklenerek tanzim edilmiştir. İstanbul'un en ışıklı camilerinden biri olarak bilinen bu cami, fevkani (iki katlı) olarak yapılmıştır. Ayrıca, köydeki Pazar Kayığı Cami'nin de bu caminin vakfında bulunan bir hatun tarafından yaptırıldığı kayıtlarda yer almaktadır.

Bostancıbaşı defterine göre, 19. yüzyılda Sarıyer’de 12 hane, bir han, dokuz kayıkhane, iki köşk, üç kahvehane ve üç iskele bulunmaktaydı.

Mirât-ı İstanbul adlı eserde, çarşı içerisinde Hacı Salih Paşa tarafından yaptırılan çeşmenin 1823 yılında Asaf İbrahim Paşa tarafından onarıldığı belirtilir. Taş iskelenin ortasında yer alan ve denize nazır olan çeşmenin ise Hacı Hafız Ahmet Kamil Efendi tarafından inşa edildiği kaydedilmiştir. Bir başka çeşme ise Ali Kethüda Cami yakınlarında olup, Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Aynı çevrede, sofada bulunan musluklar da Darüssade Ağalarından Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca, 1851 yılında Ahmet b. Ali tarafından bir başka çeşme inşa edilmiştir.

Mirât-ı İstanbul’da, Pazarbaşı'nda 1908 yılında yeniden inşa edilmiş bir askeri karakol binasından da söz edilmektedir.

Sarıyer’in Doğal Güzellikleri ve Mesire Yerleri

Sarıyer, yabancı ülke elçiliklerinin yazlık binalarının bulunduğu, havası, denizi, ormanları, bağları ve mesire yerlerinin güzelliğiyle dikkat çeken bir yer olarak bilinir. Sarıyer’e "Paşalar Köyü" denmesinin sebebi, gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet dönemi sonrasında birçok paşanın burada yaşamış olmasıdır. Bu isim zamanla terk edilse de, hâlâ hafızalarda yer etmektedir.

Sarıyer’in büyüleyici güzelliği, yeşilin her tonunun yer aldığı dağları, bağları ve bahçeleri, şifalı suları, nefis havası, sıcakkanlı insanları ve denizden yayılan iyot kokusu, insanı mest eden bir ortam yaratmaktadır. Bu güzellikler, Sarıyer’den ayrılmayı zorlaştırmaktadır. Sarıyer’in Çırçır Deresi, diğer adıyla Gül Deresi, önemli bir mesire yeriydi. Gül bahçelerinin bolluğundan dolayı burası Güller Vadisi olarak anılmaktaydı.

Eskiden İstanbul halkı, Kestane Suyu, Fındık Suyu, Hünkâr Suyu ve Çırçır Suyu kaynaklarının bulunduğu bu mesire yerlerine, gül kokusu ve bülbül sesi eşliğinde girmeyi tercih ederdi. Evliya Çelebi de bu gül bahçelerinden bahsetmiştir ve şunları yazmıştır: “Geniş bir dere içinde, Çelebi Solak adlı birinin gül bağı var ki, Sultan IV. Murad burada hayran kalmıştır. Sahibi, padişaha vermek istemiş fakat Sultan bunu kabul etmeyip, bağın daha da imar edilmesini istemiştir.”

Sarıyer’in Nüfus Yapısı ve Tarihsel Süreci

Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımı 1927 yılında gerçekleştirilmiş, ancak Sarıyer ilçesinin nüfusuna dair herhangi bir veri kaydedilmemiştir. O dönemde İstanbul’un toplam nüfusu ise 806.863 olarak belirlenmiştir. Sarıyer’e ait nüfus verileri ise 1935 yılından itibaren kaydedilmeye başlanmış ve bu yıl ilçenin nüfusu 24.266 kişi olarak tespit edilmiştir.

Sarıyer İlçesinin Kuruluşu ve İdari Yapı

Sarıyer ilçesi, 15 Mayıs 1930 tarihinde kurulmuş ve başlangıçta Merkez ve Yeniköy olmak üzere iki nahiyeden oluşmuştur. Merkez nahiyesine bağlı köyler şunlardı: Bahçeköy, Demirköy, Garipçe, Gümüşdere, Kısırkaya, Kumköy, Rumelifeneri, Uskumru ve Zekeriyaköy. Yeniköy nahiyesine ise yalnızca Ayazağa köyü bağlıydı. Ayazağa, 1954 yılında Şişli’ye bağlanmış, ancak 2012’de mahalle olarak yeniden Sarıyer’e katılmıştır.

Demografik Değişimler: 1935'ten 2012’ye

1935 yılına ait nüfus verilerine göre, Sarıyer’de yaşayanların %32’si İstanbul doğumluydu. 2012 yılına gelindiğinde ise ilçede İstanbul nüfusuna kayıtlı kişi sayısı 61.572’ye ulaşmış ve bu, toplam nüfusun %21’ini oluşturmuştur. Sarıyer’deki en büyük göçmen grubu Sivas nüfusuna kayıtlı olanlar olup, bu grup ilçenin %12’sini oluşturmaktadır. Ayrıca, Rize, Giresun, Trabzon ve Ordu illerine kayıtlı olanlar da ilçenin demografik yapısında önemli bir yer tutmaktadır.

Coğrafi Dağılım

Coğrafi bölgelere göre değerlendirdiğinde, Sarıyer nüfusunun %34’ü Karadeniz Bölgesi’nden, %26’sı Marmara Bölgesi’nden ve %18’i İç Anadolu Bölgesi’nden gelmektedir. Bu çeşitlilik, Sarıyer’in kültürel ve sosyal yapısının ne denli zengin olduğunu göstermektedir.

Sarıyer’in Köklü Mahalleleri

Sarıyer ilçesinin kuruluşundan itibaren Tarabya, Rumelihisarı ve diğer mahalleleri, ilçeye bağlı olarak varlıklarını sürdürmüştür.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında, 1927 itibarıyla İstanbul vilayeti yedi kazadan oluşuyordu. Bu kazalar; İstanbul (Merkez), Adalar, Bakırköy, Beyoğlu, Çatalca, Şile ve Üsküdar’dı. Bu kazalardan İstanbul (Merkez), Adalar, Bakırköy, Beyoğlu ve Üsküdar'ın kaza merkezleri, İstanbul Belediyesi sınırları içinde yer alıyordu.
Hüsnü Yazıcı