Translate

9 Mayıs 2009 Cumartesi

EVLADI fatihan 1




EVLAD_I FATİHAN KÖYÜ NEDİR
Bir Köy Evlad_ı Fatihan ise onun vergi muafiyetleri vardır aynı köyde hanekeş olarak kayıtlı insanlarda olabilir onlar normal  vergi verirler Evlad_ı Fatihanın vergi muhayefeti vardır diğerleri  ise  hanekeş diye isimlendirilir.
Tanzimat fermanı'na uygun olarak 1845 Evlad_ı Fatihan kaldırıldı. Böylece Evlad_ı Fatihan hanekeş hükmüne konularak nerede iskan ediliyorsa oranın ahalisi kabul edildi ve her türlü imtiyaz muafiyet ve görevlerine son verildi
EVLADI FATİHAN NEDİR
Evlâd-ı fâtihân tabiri genel olarak Rumeli’nin fethi sırasında Anadolu’dan göç ettirilip bu bölgeye iskân edilen Türkleri ifade eder. Osmanlı döneminde özel bir teşkilât altına alınmıştır, .Osmanlı Devleti’nin savaşçı bir yapıya sahip, devlete sadık askerlerinden ve savaşlarda büyük yararlıkları belgelerde görülmektedir.
KONYAR NEDİR
Osmanlı Devleti-nin Rumeli-deki Yörüklerle ilgili örgütlenmesi içinde kendileri için ayrı isimle bir sayı (tahrir) defteri bulunmayan Konyarlar, yerleştikleri bölgelerde, başlangıçta özellikle -Kocacık- ve -Selanik Yörükleri- içinde, sonradan da -Vodina- ve -Sarıgöller (Kayalar) Bölgesi- Yörükleri içinde -Evlad-ı Fatihan- olarak kaydedilmişlerdir.       Hüsnü Yazıcı
                                                      
  1. Rumeli'de oturan Rumeli fatihlerinin, torunlarına bölge fethedildikçe Anadolu'dan getirilerek buraya yerleştirilenlere ve bunlardan oluşturulan askeri örgüte verilen ad
"fatihlerin(fethedenlerin) evlatları" anlamına gelir. Müslüman Türk topluluklarını fatih sultan mehmet'in getirip balkanlara yerleştirmiş olması gibi bir durumla ilgisi yoktur. Müslüman Türk'lerin balkanlara yerleştirilmesi fatih sultan mehmet'in değil, olduğu gibi tüm osmanlı dönemlerinin bir politikasıdır.





EVLADI FATİHAN KÖYÜ  GOSTOLOB  KARACAOVA-KARACAABAD 1831 YILI NÜFUS DEFTERİNDEN -KARACAOVA-KARACAABAD  BÖLGESİ NEREDE  1600 YILLARI İLE BAŞLAYAN MÜSLÜMAN - TÜRKLER İN YERLEŞİMİ NASIL OLDU  ÖĞRENMEK İÇİN- EVLADI FATİHAN NEDİR-  KONYAR NEDİR- TIMAR TOPRAK SİSTEMİ NEDİR- 1831 YILINDA ETNİK KÖKENE GÖRE YAPILAN İLK  RESMİ NÜFUS SAYIMINI BİLMEDEN ÖĞRENEMEZSİNİZ ANLATAMAZSINIZ BİLGİYE ARAŞTIRARAK BELGEYİ KAYNAĞINDAN BULARAK SONUCA VARIRSINIZ

https://t.co/VFsRxg466I         M TAYYİB GÖKBİLGİN

























Evlâd-ı fâtihân, Rumeli’de oturan Rumeli fâtihlerinin torunları ile fetihler genişledikçe buraya Anadolu’dan getirilip yerleştirilen Türkmenlere verilen isimdir. Bunlardan bir askerî teşkilât kurulmuştu. Yörük vilâyetleri de denilen Manastır, Pirlepe, Florina, Cuma, Tikveş, Radoviş, İştip, Doyran, Ustrumca, Avrethisarı, Yenice, Vodina, Serez, Demirhisar, Zihne, Drama ve Langaza şehirlerinde yaşarlardı. Çoğu Konya civarından getirildiği için yerli halk bunlara Konyar derdi.

Bütün topraklar, timar, has, zeamet gibi çok büyük çiftliklere ve vakıf topraklarına ayrılmıştı. Bu çiftlikleri işletenler, topraklarının büyüklüğüne göre, devlete elde ettikleri ürünleri verdikleri gibi, belirlenmiş sayıda asker de yetiştirmek, hazır tutmak ve sefer durumlarında iaşeleri ile birlikte sefere katılmak ile yükümlüydüler. Rumeli tarihinde, bütün savaşlarda adı geçen “timarlı sipahiler” bunlardı. 
Timarlı sipahilerden başka, “Evlad-ı Fatihan ocakları” vardı ki, bunlar da kanun gereği, her biri yüz neferlik “bayrak”lar halinde teşkilatlanmış olup, seferlere katılmak durumundaydılar. Profesyonel askerler olan “Yeniçeriler” Tuna boylarındaki bütün kale, kule, palanga ve karakollarında (kır ağul) hizmet görürlerdi. 
Askerlik yapmak, o devirlerde, son derece saygın bir iş olduğu gibi, bakımlarını tamamen devlet üstlendiği ve maaş ödediği için, çok rağbet gören bir iş idi. Bunların yanında bir de ganimet alınabilirdi. Bütün “Evlad-ı Fatihan” ve “Yörükan”bu tür hizmetlerin çıkmasını dört gözle beklerdi.

Konya’dan gelmişiz!

Rumelililerin çoğunun Konya’dan geldiğini söylemesini yadırgamamak lâzımdır. Çünki Konya büyük bir vilâyettir. Karaman, Mersin, Antalya, Niğde ve Aksaray’ı içine alırdı. Selçuklu saltanat merkezi olduğu için, kalabalık bir Türk nüfusunu barındırıyordu. Osmanlılar Rumeli’ye geçtiğinde uçsuz bucaksız tenha bir arazi ve boş köylerle karşılaştı. Bazısının zannettiği gibi halkını sürmedi. Fetih esnasında Balkanlar zaten harb, kıtlık ve sâri hastalık sebebiyle neredeyse boşalmıştı. Buraya Konya, Kastamonu, Balıkesir gibi mahallerden ahâli nakledildi. Bu şehirler eski birer beylik merkeziydi. Biraz da bu sebeple nüfus yoğunluğu fazlaydı. Böylece hem yeni topraklar şenlendirildi. Hem de eski beyliklerin hatırası ortadan kaldırılarak, millî birliğe hizmet edilmiş oldu. Ancak belki ilk iskân Konya’dan olduğu için, Rumelilerin neredeyse hepsi Konya’dan geldiklerini söyler.

Önce gelenler de var

Rumeli, eskiden beri Türklerin yerleştiği bir mıntıka idi. Bizanslılar, IX. asırdan itibaren Anadolu’dan dalga dalga gelen çok sayıda Türk aşiretini buraya geçirmişti. Bunlar Selânik, Serez, Tesalya, Vardar, Varna gibi yerlere yerleştiler. Orhan Gazi zamanında geçilen Rumeli’ye Osmanlıların ilk göçü Sultan I. Murad zamanında oldu. Manisa yörükleri Serez’e, Aydın yörükleri de Filibe’ye yerleştirildi. Üsküp ve Niş arası da Türklerle şenlendirildi. Sultan II. Murad ve Fatih zamanında, Karamanoğulları ile mücadeleler esnasında Konya, Karaman ve Ankara civarından hayli Türkmen göçürüldü. Bunları teşvik için toprak, tımar ve imtiyazlar tanındı.

Rumeli’ye Türk göçleri sadece Anadolu’dan değildir. Karadeniz’in kuzeyinden de mühim mikdarda Türk nüfusu mıntıkaya yerleşmişti. Yıldırım Sultan Bayezid, Bulgarlardan aldığı Dobruca’ya Kırım Tatarları yerleştirdi. Timur Han istilâsı üzerine yüz bini aşkın Kıpçak Türkü Romanya ve Tuna üzerinden gelip Edirne, Filibe ve Tatar Pazarcığı havâlisine yerleşti. Bulgaristan’ın kuzeyindeki Türkler umumiyetle bunlardandır. Böylece bir asır içinde Rumeli’ye yerleşen Türk nüfusu milyonu buldu ve zamanla her yerine yayıldı. Müslüman Arnavud, Boşnak ve Rumların arasında kalanlar, zamanla bu dindaşlarının dilini benimsedi.

Rumeli, Osmanlı ülkesinin en kültürlü, nezih, dindar ve müreffeh mıntıkasıydı. Buraya yerleştirilecek olanlar, umumiyetle görgülü topluluklarından seçilirdi. Yanlarında din adamları ve dervişler bulunurdu. Köy ve kasabalarını câmi, medrese ve tekke mihveri etrafında teşkil ederlerdi. Rumeli’de, Macaristan’a kadar, adım başı bu dervişlere ait tekke ve türbe kalıntılarına rastlanır. Bu yeni sâkinlerin, bâriz bir takım üstün vasıfları, yerli halkta alâka uyandırdı. Kitle hâlinde ihtidâ hareketlerine sebebiyet verdi. Mühim sayıda Bulgar, Makedon, Hırvat, Arnavut ve Rum müslüman oldu. Müslüman Hırvatlara Boşnak, Bulgarlara Pomak ve Makedonlara Torbeş denir. Rum asıllı müslümanlar daha ziyade Yanya, Tesalya ve Girit taraflarındadır. Asırlar önce Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara akın eden Peçenekler Bosna’da; Avarlar Sırbistan’da; Kıpçaklar da Bulgaristan’da halka karışmıştı. Osmanlıların gelişiyle bunlar, kendilerine yakın gördüğü yeni hâkimlerin dinine girmekte tereddüt göstermedi.

Vergi muafiyeti

Rumeli Türklerinin haylisi önceleri kısmen göçebe idi. Kışın köylerde oturur; yazın Rumeli yaylalarına çıkardı. XVII. asırda iyiden iyiye yerleşik hayata geçtiler. Bunlardan 24’er kişilik birlikler teşkil edildi. Her birliğin başında tımarlı sipahi statüsünde eşkinci ve bunların piyadeleri olarak da yamak vardı. Eşkinciler, her kazâda çeribaşına bağlıydı. [Çingene çeribaşısı başkadır.] 1691 yılından itibaren Rumeli’deki karışıklıklarda istifade edilmek üzere bunlar arasında evlâd-ı fâtihân gibi yeni ve iddialı bir isimle yeni askerî birlikler kuruldu. Başlarına da vezir rütbesinde yörük hâkimi tayin olundu. Bu hizmet karşılığında bazı vergilerden muaf tutuldular. Sefere katılmayanlar, katılanların âilesinin geçiminin karşılanması için vergi öderdi. Evlâd-ı fâtihânı, merkezde kapıcıbaşı temsil ederdi. Nüfusları, 1697 yoklamasına göre 1116 hanede 16582 kişi idi. Önceleri sadece Rumeli seferlerine katılan evlâd-ı fâtihân, XVIII. asır sonlarında Şark seferlerine de katılır oldu. Yeniçeri ocağı kaldırılınca, dört tabur hâlinde ve aynı zamanda kazâ müdürü olan çeribaşı kumandasında yeniden teşkilâtlandırıldı. Eşkıya takibinde kullanıldı. Böylece Rumeli’ye geçen Türklerden kendisine tımar verilenlerin çocuklarına evlâd-ı fâtihân dendi. Sonra bu isim Rumeli’deki bütün Türkler için kullanılır oldu.
1845 senesinde bütün imtiyazları kaldırılarak kendilerine askerlik mükellefiyeti getirildi. Böylece evlâd-ı fâtihân müessesesi tarihe karıştı. Yunan isyanı, Bulgar komitacılarının baskıları, 93 Harbi felâketi, Balkan bozgunu ve mübâdele gibi çeşitli sebeplerle Rumeli’deki Türk varlığı giderek eridi. Çoğu Anadolu’ya göçtü. Bunların hepsi evlâd-ı fâtihâna dâhil olmadığı halde, Osmanlıların Balkanlar’daki son hatırası olmak itibariyle Rumeli muhacirleri hep böyle görüldü

ATATÜRKÜN ANNE SOYU
ATATÜRK’ÜN ANNE SOYU:

Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu da Anadolu’dan gelerek Rumeli’ye iskan edilen Yörük veya Türkmenlere dayanmaktadır. Anne tarafından dedesi Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” de denilen “Kayalar”dan göçerek Selanik yakınlarındaki “Lankaza”ya yerleşen, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Aga’dir. Yerleştikleri “Sarıgöl” bölgesi, “Sofular” lakabı ve ailedeki hatıraların gösterdiği üzere, Atatürk’ün anne soyu Konya Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da “Konyarlar” şeklinde, Rumeli’deki diger Yörük gruplarindan farkli olarak bu adla anilan Yörüklerdendir.



Yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi, Orta Çağın ikinci kısmında Balkan Yarımadası’na çeşitli dalgalar halinde gelerek, Bizans İmparatorluğu tarafından burada yerleştirilen bir çok Türk unsuru vardır. X. Asırdan itibaren Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar kuzey yoluyla, Tuna’dan geçerek, çeşitli tarihlerde gelmiş ve çeşitli yerlere iskan edilmişlerdir. IX. Yüzyılda bile, Bizans kaynaklarında “Vardarlı Türkler” olarak zikredilen bazı Türk gruplarının Selanik civarında yerleştikleri vakidir. Bizans kaynağı “Anna Commene”nin Ohri civarında yerleştiklerinden bahsettiği Türkleri, Lejean (1861), 1065 tarihine doğru Makedonya’ya iskan edilen Oğuzlarla ilişkili görmektedir. Oğuzların bu yerleşmeleri “Attaliates”e atfen Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat tarafından da teyit edilmektedir.



Anadolu’dan Yarımada’ya geçip yerleşen ilk Türk grubu olmak üzere Türkiye Selçukluları’nın merkezi Konya’ya mensup olmalarından dolayı bu suretle ad alan “Konyarlar” gösterilmektedir. XIX. Yüzyılda veya XX. Yüzyılın başlarında Rumeli’yi gezen ve buradaki Türklerle bizzat görüşerek onların hatıralarını toplayan veya buradaki Türk varlığı hakkında eser yazan Batılı seyyahlar ile bilim adamları, G. Lejean (1861), Gervinus (1851), Jirecek (1891), G. F. Hertzberg (1878), A. Tuma (1888), Cijic (1908), Frachet d’Esperj (1911), İvanof (1918), E. Max, Hoppe (1934), A. Boué (1899), Oberhummer (1917) ve nihayet “Konyarlar” hakkında ayrı ve oldukça ayrıntılı bir araştırma yapan Hr. P. Traeger (1905) “Konyarlar” hakkında önemli bilgiler vermektedirler.



Bu konuda bilgi veren bütün bu eser sahiplerinin hepsi, Konyarlar’ı bazan “Yörükler” ve “Evlad-ı Fatihan”la karıştırmakla birlikte; Konya’dan gelerek Rumeli’ye yerleşmiş veya yerleştirilmiş göstermektedirler. Fakat, bunların geliş tarihi ve geliş şekilleri konusunda farklı bilgiler vermektedirler. Bütün bu görüşleri tenkitli bir şekilde karşılaştıran Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin, Konyarlar’ın Rumeli’ye geliş ve yerleşmeleri ile ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Sonuncu ve nisbeten kabule şayan ihtimal bunlarin II. Murad fakat bilhassa Fatih zamanlarinda, Karaman-ogullari ile mücadeleler sirasinda ve bundan sonra, Karaman, Konya ve Ankara civarindan Türk aşiretlerinin bu mintikalara iskan edildigidir. O civarin etnik bakımdan yabancı halkına, menşeleri dolayısıyla, bu suret-i tesmiyeyi verdirmiş ve bu ad komşuları arasında yaşamış, kendilerinde ise, menşeleri hakkında bir malumat, şifahi bir an’ane halinde devam edip gelmiştir...”



Konyarlar’ın en mütekasif (yoğun) bir halde bulundukları yer Teselya’da Kozan ve bunun kuzeyinde “Sarıgöl” de denilen “Kayalar” ve Selanik’in kuzeydoğusu idi. Sonraları daha kuzeye de yayılmışlardır. Sayı olarak diğer Yörük gruplarından daha az oldukları, yarı “konar-göçer” bir hayat yaşadiklari, mübadele (aliş-veriş) merkezlerinin daha çok Yanya oldugu ve halilarinin özel şeklinden dolayi (“Konyaren Figüren”) bütün yörede meşhur oldugu bütün seyyahlar tarafindan belirtilmektedir. Ayrica, Konyarlar’in daha demokratik bir halde yaşadiklari, neşeli ve hareketli kimseler olduklari da bunlar tarafindan tespit edilmiştir.



Atatürk’ün soyu ile ilgili bir çalışma yaparak, amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi’nin soyundan gelenlerin ellerindeki bazı belgeleri yayınlayan Burhan Göksel, Konyarlar’ın, Konya-Karaman’dan Fatih Sultan Mehmet döneminde 1466 yılında Karaman-oğulları ortadan kaldırıldıktan sonra Rumeli’ye göçürülerek, iskan edildiklerini belirtmektedir.



Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki Yörüklerle ilgili örgütlenmesi içinde kendileri için ayrı isimle bir sayı (tahrir) defteri bulunmayan Konyarlar, yerleştikleri bölgelerde, başlangıçta özellikle “Kocacık” ve “Selanik Yörükleri” içinde, sonradan da “Vodina” ve “Sarıgöller Bölgesi” Yörükleri içinde “Evlad-ı Fatihan” olarak kaydedilmişlerdir. Hasan Paşa tarafindan 1691 (1102) tarihinde yapilan tahriri içeren “Evlad-ı Fatihan Piyadeleri Defteri”ne göre “Sarıgöl” (Kayalar)ler Bölgesi’ndeki köyler, mahalleler ve devlete vermekle yükümlü oldukları “Yörük Piyadeler”in sayısı şu şekildedir:



“Eğri-Bucak Kazası”: Turhanlı 49. Sofular 21. Evrenoslu 6. Okçular 6. Eyrili 20. İshaklı 24. Çobanlı 24. İdil-obası 19. Şahinli 55. Leşli 34. Öküz-obası 24. Emirhanlı 38. Gün-doğmaz 2. Rahmanlı 8. Evhad-obası 58. Aydın-obası, Cinciler 66. Işıklu 29. Sinekli 34. Çakır-ı sagir 4. Sarı-Musalu 8. Çakırlı-i Kebir 13. Karamanlı 12. Karacalar 73. Buraklı 10. Tekye-i Hacı-Hasanlı 21. Topçular 18. Dağ ışıkları 7.



“Cuma-Pazarı Kazası”: Haydarlı 60. Koca Ahmedli 66. Tarakçılı 6. Durasılar 6. Timurhanlu 3. Bar-çukuru 1. Kulalu 1. Erdoğmuşlu 5. Karaağaç 2. Donuk-kayalar 1. Şahinler 3. Dedeler 3.



“Çarşanba Kazasi”: Milli 77. Davudlu 18. Haci-Isalar 18. Kulkalli 12. Hacilar 12. Yeniceler 14. Haci-Ömerli 16. Karacalı 6. Doğancalı 6. Tekye-i kebir ve sagir 42. Keçili 18. Saltıklı 19. Meşeli 6.



Ailenin sonradan gelerek yerleştigi Selanik’e bagli “Lankaza Nahiyesi”nin 1691 tahririne göre cemaatleri, köy ve mahalleleri ile “Yörük Piyadeleri” sayısı şu şekildedir: Bedirli 10. Hacı-Bayramlı 4. Pir-dede 1. Değirmenciler 6. Köleli 7. Şuayblı 109. Umurlu ma’a Sarıcalı 45. Değirmencili ma’a Eyrilceli (Ayrılıncalı) 18. Çokallı 9. Lotice 7. Osmanlı 49. Yaylacık 16. Ayvalı-dere ma’a Şah-Veli ve Saltıklı. Çınarlı 78. Bulcalı 13. Koçmar 4. Keruz 5. Lankaza 3. Sarıyar 1. Yağlıca 1. Evrencik 1.



Yine bu deftere göre, bölgede Konya-Karaman yöresinin hatıralarını gösteren yer adları ve ailenin soyuna işaret eden “Sofular” ile “Sarı-göllü” gibi yer ve oymak adları şuralarda tespit edilebilmektedir: Ereğli Nahiyesi 50. Ereğli 1 (Kırk-Kilise). Ereğli 9, Kara-pınar 1, Sarıgöllü 4 (Avrethisarı). Sofular 19 (Nahiye-i Bazargah). Sofulu 9 (Nahiye-i Kelemeriye). Sofular 21, Karamanlı 12 (Eğri-Bucak-Sarı-Göl). Sofulu 9 (Tikveş). Sarı-Göllü 50 (Radovişte). Sofular 14 (Gümilcine). Karamanlı 11 (Çağlayık ). Sofular 28 (Yeni-Pazar). Sarı-göllü 1, Sofular 2 (Babadağ). Sarı-göllü 1 (Ruscuk). Sofu Yurdu 1 (Tozluk-Tuzluk).



KONYAR OLARAK ZÜBEYDE HANIM’IN AİLESİ



Mustafa Kemal’in anne soyundan dedesi Sofu-zade Feyzullah Efendi’dir. Selaniğe bir saat mesafede bulunan Langaza’da çiftlik sahibi idi. Atatürk’ün ve Makbule Hanım’ın çocukluk anılarında bahsettikleri çiftlik burasıdır. Annesi Zübeyde Hanım, Feyzullah Efendi’nin üçüncü eşi Ayşe Hanım’dan olan tek kızı idi. Atatürk’ün beş kardeşi içinde en uzun ömürlüsü olan Makbule Hanım (1885-1956) anne soyları hakkında, “annemden sık sık şunları dilemişimdir” diyerek şu bilgileri vermektedir: “Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz. Büyükbabam Feyzullah Efendi’nin büyük amcasi Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergahina girmiş orada kalmiş. Yörüklügü tutmuş olacak...”



Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın babası hakkında, Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’yi ve babası Kızıl Hafız Ahmet Bey’i de tanıyan ve doksan yaşında vefat eden Aydın Milletvekili Tahsin San, şu bilgileri vermiştir: “Atatürk’ün valdesi Zübeyde Hanım, Sofu-zade ailesinden Feyzullah Ağa’nın kızıdır. Bunlar Selanik’te doğmuşlardır. Bu aile bundan 130 sene evvel Sarıgöl’den Selanik’e gelmişlerdir. Vodina Kazası’nın batısında Sarıgöl Nahiyesi’nde onaltı köyden ibaret olan bu nahiye ailesi, Makedonya ve Teselya’nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden Osmanlı Hükümeti’nin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir. Son zamanlara kadar beş asır müddet içinde hayat tarzlarını, kılık-kıyafetlerini değiştirmemişlerdi.”



Bu konuda Lord Kinross, kaynak göstermeden şu bilgileri vermektedir: “Zübeyde Hanım, Bulgar sınırının ötesindeki Slavlar kadar sarışındı; düzgün beyaz bir teni, derin ama berrak, açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik’in batısında Arnavutluğa doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası Türklerin Makedonya’yı ve Teselyayı almalarından sonra Anadolu’nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarındaki ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros dağlarında özgür yaşayışlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.”



Eldeki mevcut bilgilere göre aile, 1466’larda Karaman’dan gelerek Vodina Sancağı’na bağlı Sarıgöl’e yerlemiş; sonra Selanik yakınlarındaki Lankaza (Langaza)’ya göçmüş, Zübeyde Hanım 1857’de burada dünyaya gelmiştir. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın babası Sofu-zade Feyzullah Efendi üç defa evlenmiştir. İsimlerini bilemediğimiz diğer iki eşi bir tarafa bırakılacak olursa, Zübeyde Hanım’la birlikte Hasan Ağa ve Hüseyin Ağa, Feyzullah Efendi’nin üçüncü eşi Ayşe (Aişe) Hanım’dan dünyaya gelmişlerdir.

GAZİ EVRONOS PAŞA
OsmanlıDevleti’nin kuruluşunda büyük hizmetleri bulunan Gazi Hacı Evrenos Bey, millîtarihimizde seçkin bir mevki işgal etmektedir. Bu değerli kumandan Rumeli kıtasınınönemli yerlerini fethedenler arasındadır. Başarıları yalnız Türk tarihinde değil,Avrupa milletlerinin tarih sayfalarında da yer almıştır.

GaziEvrenos Bey, 1288 tarihinde Balıkesir’de doğmuştur. Ataları ise, AkkoyunluTürklerine dayanmaktadır. Büyük babası Bozoklu Han’ın Türkmen aşiretleriyleberaber Horasan’dan Anadolu’ya gelmiştir. Bu zatın yedi çocuğu vardı. ErtuğrulGazi, Uçbeyi olduğu zaman Bozoklu Han ona yardımda bulunmuştu. Bozoklu Han’ın yediçocuğundan biri de İsa Bey’dir ve Evrenos’un babasıdır.

EvrenosBey’in asıl adı Evren’dir. Anadolu’da Evren adlı birçok köy bulunduğu gibi,eski devirlerde isim olarak da kullanılan Evren kelimesi, Türklerin ebedî hayat diyeinandıkları efsanevî bir yılanın adıdır. Us kelimesi de bey manasına gelmekteolduğuna göre Evrenos, Evren Bey demektir. Evren Bey’in nesebi şu zatlardır: BozokluHan, Kuşdemir Han, Özer Han, Gündüz Han, İsa Bey, Evrenos Bey’den sonra iseİkiyürekli Ali Bey, Gazi Ahmet, Musa Bey gelmişlerdir.

EvrenosBey, Balıkesir’de babasının terbiyesiyle büyümüş ve güçlü bir eğitimgörmüştür. Asil bir Türkmen soyuna dayanan Evrenos, Karesi Beyi Aclan Bey’inordusuna girerek çalıştı.

FakatOrhan Gazi, Karesi Beyliği’ni fethedince, Ece Bey ile beraber Orhan Gazi’ninhizmetine girdi. Orhan Gazi, oğlu Süleyman Paşa’yı Balıkesir’e vali tayin ettiğizaman Evrenos Bey’i yanına müşavir olarak verdi. Süleyman Paşa Evrenos Bey’deyüksek bir askeri kudret görerek onu pek sevdi. Onu yanından ayırmaz, her işinionunla müşavere ederdi. Orhan Gazi, oğlu Süleyman Paşa’yı, Rumeli’nin fethinememur edince Süleyman Paşa, Evrenos Bey’i de maiyetine aldı.

GaziEvrenos’un, Avrupa yakasına askerî kuvvetleri getirmek için gemiler tedarikindebüyük hizmetleri dokundu. Süleyman Paşa ve Evrenos Bey, bir Türk ordusu ile,Gelibolu’dan Avrupa toprağına ayak bastılar. Şehzade askerlerini birkaç kolaayırdıktan sonra, Evrenos Bey, Keşan havalisini fethetmekle meşgul iken, kuvvetli birdüşman ordusu üzerine gelmeye başladı. Evrenos Bey, bu kuvvetleri sabaha karşıyıldırım gibi bir taarruzla perişan etti.

EvrenosBey’in bu muvaffakiyetinden memnun olan Süleyman Paşa, Evrenos Bey’in hizmetleriniöverek bu zaferi babasına bildirdi. Orhan Gazi de Evrenos Bey’e bir kılıç, bir dekaftan gönderip vakıf için istediği yerleri temlik eylediğini belirten bir de fermangönderdi. Bu başarısından sonra Süleyman Paşa avlanırken atından düşerek öldü.

SüleymanPaşanın öldüğünü duyan Balkan milletlerinden Rumlar, Bulgarlar, Sırplar veUlahlar, Türkleri Avrupa’dan kovmak için otuz bin kişilik bir müttefik ordusuhazırladılar. Bu askerin bir kısmı denizden gelerek Gelibolu’ya çıktılar. FakatGazi Evrenos yıldırım gibi bunların üzerine gelerek bir kısmını karada, birkısmını da gemilerinde mahvetti. Bu sıralarda Orhan Gazi oğlunun acısınadayanamayarak vefat etti.

OrhanGazi’nin yerine oğlu Murat Hüdavendigar, Osmanlı tahtına üçüncü padişah olarakoturdu. Yeni padişah, Gazi Evrinos Bey’i Gümülcine’nin fethine memur etti. Osıralarda Hacı İlbey, Edirne’yi fethedince, padişah bu şehre geldi. Fakat birmüddet sonra Bursa’ya dönerek Lala Şahin Paşa’yı Rumeli Beylerbeyi olarakEdirne’de bıraktı. Hacı İlbey’in vefatı üzerine Rumeli fetihleri Evrenos Bey’ekaldı.

Bizansimparatoru yeni bir ordu hazırlayarak bunları Yalova ve İzmit taraflarına gönderdi.Bu haber üzerine Evrenos Bey, Bizanslıları tehdit etmek maksadıyla kuvvetleriyleİstanbul üzerine yürüyerek Yeşilköy’e kadar geldi. İmparator Türklerin İstanbulkapılarına dayanmasından korkarak barış istemeye mecbur kaldı. Bundan sonra EvrenosBey, Makedonya’nın fethine gitti. Evrenos Bey ve Hayrettin Paşa, Manastır şehrinifethederek Osmanlı mülküne kattılar. Bu şehirden sonra Selanik şehrini kuşattılar.

Osıralarda Murat Hüdavendigar, oğlu Beyazıt’a, Germiyanoğlu Yakup Bey’inhemşiresi Devlet Hatun’u almaya karar verdi. Bursa’da parlak bir düğünhazırlandı. Bu düğüne Evrenos Bey de davet edildi. Evrenos Bey, düğüne yüklümiktarda hediyeler gönderdi. Bu hediyeleri gören padişah:

BizimKoca Evrenos’un hediyeleri hükümdarların hediyelerinden üstünmüş! Aferin Evrenos!Dedi.

Buhediyelere mukabil Padişah da Mısır Hükümdarı Sultan Berkok tarafındangönderilmiş olan atları takımı ile Evrenos Bey’e ihsan etti.

Bundansonra Evrenos Bey’e Gazilik unvanı verildi. Aynı yıl da hacca gederek de hacı oldu.

GaziHacı Evrenos Bey, hacdan döndüğü zaman Avrupalı müttefik ordusu Kosova’ya gelipkonaklamıştı. Bunu duyan Evrenos Bey derhal orduya katıldı. Padişahla Taslımevkiinde buluştu. Bu kahramanı gören Murat Hüdavendigar onu kucaklayıp öptü. GaziEvrenos, kırk kadar yiğidi yanına alarak keşfe çıktı. Birkaç gün sonra bir miktaresir elde ederek onları karargaha getirdi. Bu esirlerden oldukça bilgi elde edildi.Bunun üzerine Türk ordusu Kosova Ovasına doğru harekete geçip bir mevkide konakladı.Padişah bu mevkide askerî bir divan kurdu. İlk defa padişah Evrenos Bey’e:

Evrenos,hayli zaman seni buraların hudut muhafızlığında bulundurdum. Buraların ahvalinibilirsin. Bu sebeple fikirlerin cümlenin reyine tercih edilmek gerektir. Bu muharebehakkında ne gibi tedbirler düşünüyorsun?
Evrenos Bey hemen ayağa kalkarak:
İltifat-ı şahanenize teşekkürler ederim. Dedi; emir ve rey Hazret-iPadişahındır.
Padişahın emri tekrarı üzerine de şu mütalaada bulundu:
Padişahım,dedi. Düşmanın üzerine ilk defa biz taarruz etsek, düşmanı yerinden oynatmak güçolur kanaatindeyim. Bunun için taarruzu onlara bırakalım. Onlar açılıpdağıldıkları zaman şiddetli ve umumi taarruza kalkalım. Şayet bozulurlarsa onlarbir daha düzelemezler. O zaman zafer bizim olur.

Padişah,Demirtaş, Yahşi Bey, Şehzade Yıldırım Beyazıt ve Sadrazam Ali Paşa’ya ayrıayrı fikirlerini sordu. Onların hepsi de:
Evrenos Gazi’nin sözü sözdür!
Dedikleri zaman Padişah:
Benim de mütalaam böyledir.
diyerek bu şekilde taarruza karar verildi. Fakat bu esnada bir kumandan söz alarak:
Düşmanınönüne mühimmat develerini siper ederek muharebe etsek iyi olmaz mı? diye sordu.

EvrenosBey, şu cevabı verdi:

Vaktiyle Büyük İskender, Hindistan’ı istila edince, ozamanın Hint Hükümdarı, İskender ordusunu şaşırtacağı kanaatine kapılarak,ordusunun önüne filler dizdirmişti. Fakat muharebe esnasında fillerin ürkmesiüzerine ordusu bozuldu. İskender de zafere ulaştı.

Bununüzerine kumandanın teklifi reddedildi. Murat Hüdavendigar, merkezin kumandasınıüzerine aldı. Gazi Evrenos ile Şehzade Beyazıt’ı sağ kanada, Şehzade YakupÇelebi’yi de sol kanada verdi. Taarruz başlamadan önce Evrenos Bey, şunu tavsiyeetti:

Sipahilersağ ve sol safların önüne geçsinler. Bunlar düşmanı şiddetli bir ok yağmurunatutsunlar. Bu şiddetli ok yağmuru ile düşmana göz açtırmasınlar.

Evrenos’unbu fikri de derhal kabul edildi. Bundan sonra Birinci Kosova Meydan Muharebesi bu planüzerine bütün şiddetiyle başladı.

Düşmanordusu perişan edilerek Kosova zaferi kazanıldı. Lakin ne yazık ki, bir Sırplınınhançeri ile Murad Hüdavendigar Kosova’da şehit edildi. Bu muharebede Evrenos Bey,Erkanı Harbiye Reisliği vazifesini ifa etmişti.

MuradHüdavendigar’ın ölümü üzerine yerine oğlu Yıldırım Beyazıt tahta geçti. Yenipadişah, Gazi Evrenos’u Makedonya havalisinin muhafazasına memur etti. Yunanlılarınrahat durmaması üzerine Gazi Evrenos kuvvetleriyle Teselya’ya girerek şehri baştanbaşa fethetti. Tam bu esnada müttefiklerinden bir haçlı ordusu Tuna’yı aşarakNiğbolu Kalesini kuşattı.

YıldırımBayezit, büyük bir ordu hazırlayarak Niğbolu üzerine yürüdü. Gazi Evrenos, bumuharebeye de katıldı. Yıldırım Bayezit müttefik ordularını yenerek NiğboluZaferini kazandı. Bu harpten sonra Yıldırım Bayezit Anadolu’yu istila edenTimurlenk’in üzerine yürüdü. Fakat Timur’a yenilerek Ankara MeydanMuharebesi’nde esir düştü.

Ozamanlar Anadolu’nun birliği bozularak, Yıldırım’ın oğulları her taraftaistiklal davasına kalktılar. Rumeli’de Emir Süleyman, hüküm sürmeye başladı.Evrenos Gazi, Rumeli’de bulunduğu için Emir Süleyman’ın emrine girmeye mecburkaldı.

FakatŞehzade Musa Çelebi, Rumeli’ne geçerek Emir Süleyman’la mücadeleye girişince,Evrenos Bey, Selanik taraflarına çekildi. Musa Çelebi, kardeşini yenerek Edirne’depadişahlığını ilan etti. Şehzade Musa, Evrenos Bey’i hizmetine davet etti. FakatEvrenos Bey, gözlerinin görmediğini bahane ederek gelmek istemedi. Fakat Musa Çelebionu zorla yanına çağırttı. Gözlerinin görüp görmediğini anlamak için onasofrada et yerine kurbağa ikram etti. Evrenos Bey, korkusundan kurbağayı yemek zorundakaldı.

MusaÇelebi’nin üzerine Amasya’dan Çelebi Mehmet gelerek yeniden mücadeleye sebep oldu.Çelebi Mehmed, Evrenos Bey’i ordusuna davet etti. Musa Çelebi ile yapılan bu harpteGazi Evrenos beş oğlu ile beraber sol kanatta savaştı. Bu muharebede Musa Çelebi deöldürüldü. Çelebi Mehmet Anadolu’nun birliğini kurunca, Evrenos Bey’e birçokihsanlarda bulundu. O yine oğullarıyla beraber devlet hizmetine koyuldu. OğullarındanAli Bey, İsa Bey, torunlarından Süleyman, Gazi Ahmet ve Mehmet Beyler devlet hizmetindebüyük yararlılık gösterdiler.

GaziEvrenos Bey, 1417 tarihinde 129 yaşında hayata veda etti. Mezarı YeniceVardarı’ndadır. O zamanlar ölümüne (Kınına girdi o gaza kılıncı) tarihidüşürülmüştür.

GaziEvrenos Bey, Avrupa topraklarında Türkün nam ve şanını yükselten en büyükkumandanlardan biridir. Yenice-i Vardar’da bir çok cami, medrese ve imarethaneleryaptırıp bunlara hepsine de vakıflar tahsis etmiş bir hayırseverdi.











ALINTI
aydinhoca:
Rumeli’de Türk Uşağı Ocakları

   Rumeli’de Türk varlığı, şüphesiz Fetihler Devri’nde buraya çeşitli sebeplerle göçürülen Türk guruplarla başladı. Her ne kadar, Osmanlı Türkleri daha Rumeli’ne gelmeden önce buralarda; Kuman, Peçenek, Uz, Alan, Tatar ve hattâ Sarı Saltıklı Türkmenleri gibi Türkler bulunuyorlarsa da, Fetihlerle Anadolu’da Osmanlı Türkleri ve onlara bağlı pek çok gurup geldiler.
   İlk gelenler; gazi askerler ve onlarla birlikte gelen ailelerdi. Bunların ardı sıra, Rumeli’yi “Dar’ül Cihad” bilerek gelen “Alperen Dervişler” ve onların bağlıları ve Anadolu’dan bir çok Yörük cemaatleri geldiler ve hemen buraları yurt tuttular.
Yüz yıllar boyu bu göçüşler hep devam etti. Fetih Ordusu ile birlikte gelenler, “Evlâd-ı Fatihân” adıyla anıldılar ve dedelerinin bıraktığı bu kutlu unvanı hâlâ taşımaktadırlar.
“Evlâd-ı Fatihân”, ve onların soyundan gelenler, dedelerine verilen, çiftlik ve yurtluklarda otururlar ve sefer zamanları,  “bayrak”lar teşkil ederek seferlere iştirak ederlerdi. Sefere “eşilmek” onlar için bir şeref olduğu gibi, çok önemli bir geçim kapısıydı. Sefere “eşilen”(iştirak ettirilenler) hizmetleri karşılığı devletten önemli ücretler alırlardı. Ticaretin fazla gelişmediği, topraktan geçinmenin zor olduğu yerlerde bu maaş(ulufe) oldukça iyi idi.
Gene “Evlad-ı Fatihan” dan sayılan fakat Ordu’ya silah ile değil de, top, cephane, levazım nakli ve devlete ait (mîrî) at, keçi, koyun gibi hayvan sürüleri yetiştirme gibi hizmetlerde bulunan “Rumeli Yörükanı Sancakları” da Rumeli’deki Türklerin  ikinci bir yarı askerî( paramiliter) gurubu daha vardı. Sefer zamanı bunlar ordu ağırlıklarını naklederler, ordu adına besledikleri sürüleri ve hayvanları devlete teslim ederler, gerektiğinde silahlı olarak sefere iştirak ettirilirlerdi.
Fetihler dönemi dışında, bir şekilde Rumeli’ne gelen, durumlarına göre şehir, köy, kasaba, timar ve zeametlere yerleştirilen Türkler de “Türk Uşağı” adıyla ayrıca teşkilatlandırılmışlardı.Bunlar genelde tarımla ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Bunlar; genel olarak Anadolu’da kuraklık, kıtlık gibi felâketlerden kaçanlar(kâhdzedeler), İran’ın etkisiyle veya çeşitli baskılarla ayaklandıklarından bu etkilerden uzak olsunlar diye Rumeli’ne geçirilen Alevi Türkmenler, inançlarından ötürü zâhid yöneticiler  tarafından baskı altında tutulan Kalenderî, Hurûfî hattâ Melâmi guruplardı.
 Zaman zaman isyanlar, başkaldırılar gibi çeşitli sebeplerle aksasa da, Türkler  Rumeli’de devletin askeri gayesinin parçaları olarak  büyük bir askeri nizam ve tertip içinde yaşadılar.
Gerek “Evlâd-ı Fatihân” ve Rumeli Yörükleri”, gerekse “Türk Uşağı” diye teşkilatlandırılan Türklerin en mühim vazifeleri “askerlikti”. Rumeli’deki bütün askeri düzeni ve ordunun çekirdeğini bunlar sağladığı gibi, kale muhafızlığı, zaptiyelik gibi görevler de bunlarındı. Ayrıca, gerek Mora, gerek Akdeniz Adaları’ndaki kalelerin muhafızları, gerekse Arabistan, Yemen, Mısır gibi büyük Eyaletlerin askerleri bu asker ocaklarından sağlanırdı. Rumeli Türklerinin zorunlu askerlik süreleri, genelde beş yıl idi. Seferi durumun devamı veya kendi isteklerine göre bu süre arttırılırdı.
Askerlikten dönenler, zengin olarak döndüklerinden, işsizliğin hat safhada olduğu zamanlarda, başkaca dirlikleri olmayan “Türk Uşağı” için asker olmak, çok istenen ve tercih edilen bir meslekti. Türk Uşakları, Rumeli’de Avusturyalılara ve Ruslara karşı savaşlara katıldıkları gibi, mecburî askerlik hizmeti içinde, kendi bulundukları şehirlerin kalelerinde, Akdeniz Adaları ve Mora’da bulunan kaleler ve kışlalarda bulunur, asayişi sağlarlar, devlet adına her türlü uygunsuzlukların karşısında olurlardı.  Bu muhafızların tayinatları(maaş ve masrafları) mîrîden verilirdi.
1793 deki bir kayıta göre; Akkirman’daki Türk Uşakları neferatı Akkirmanlı oldukları, başka dirlikleri bulunmadığı ve her birisi dinç ve harbe muktedir olduklarından, Akkirman Kalesi'ne cebeci, topçu, arabacı agavat ve neferat tanzimi için gönderilen talimatname mucibince, Akkirmanlı Hacı Ali Alemdar altmış nefer ile cebecibaşı, yüz nefer ile Haseki Süleyman Ağa topçubaşı, kırk nefer ile sabık Dizdar Hüseyin Ağa arabacıbaşı nasbolundular.
   Türk uşakları ve Evlâd-ı Fatihan  “asker” oldukları için, gerek dış görevlerde gerekse, kale ve derbend muhafızlığı, zaptiyelik ve eşkıya takiplerinde görevlendirilirlerdi. 1793 de Karaman Valisi ve Çirmen Mutasarrıfı ve Niş Muhafızı Seyyid Ali Paşa, Dimetoka, Hasköy ve sair havalideki Dağlı Eşkiyası'nı tenkile memur olduğundan, maiyetine Tikveş, Radomir, İştib kazalarından Türk Uşağı ve Evlad-ı Fatihan'dan olarak Evlad-ı Fatihan Çeribaşısı Kantor Süleyman’ı alarak bin nefer mahiyeli(aylıklı) piyade sekban neferatı yazdırmış ve eşkıyayı tenkil etmişti.  (  BOA.C.AS..dosya:549 gömlek:23036 – 29 Ramazan 1208)
   Askerlik yapmak, Rumeli’deki Türk ve İslâm milletler için çok seçkin ve gelirli bir iş olduğundan, özellikle silâhşör bir millet olan Arnavutlar da Türk Uşağı Ocakları arasında göreve alınırlardı. Arnavud Uşaklar, sert karakterli askerler olduğundan, daha çok Rusya(Moskov) üzerine açılan savaşlarda, Türk Uşağı askerlerin yanında istihdam edilirdi. Mora’da bulunan Osmanlı askerleri arasında, Rum-Grek sergedelerin en çekindikleri askerler Arnavud Uşakları olduğunda, hiç durmadan onları şikâyet ederek, bulundukları yerlerden ayrılmalarını isterlerdi.
1800 de Mora Valisi Ahmed Paşa, Rumeli Valiliğine verdiği takrirde; Mora’da bulunan(müsdahtem) asker arasındaki Arnavudların uzaklaştırılarak(tard edilerek), Trük Uşağı olarak, bütün askerin genç ve dinç(tuvana) ve bahadır  yiğitler ikame edilmesini istemişti.  ( BOA.C.DH. dosya:6 gömlek:281 – 16 Şaban 1214 )
1803 de Rumeli’de eşkıyalık olayları artınca; Mora ve havalisinin muhafazası için Siroz, Demirhisar ve sair kazalardan Sirozlu İsmail Bey maiyyetindeki askerden üç yüz nefer Türk uşağı olarak piyade askeri ifrazı(ayrılması) ve Mora Valisi Mustafa Paşa maiyetine memuriyetleri hakkındaki emir alınmış ise de bu üç yüz neferin, eşkıyaya memur olmayan kazalardan tertib edilmesi istenmişti.   ( BOA.C.AS. dosya:271 gömlek:11254 – 09 Ramazan 1218)
   Bu belgeden de anlaşılacağı gibi; Rumeli’de yaşayan bütün Türkler askerlikle görevliydiler. Belli sıra dahilinde bu göreve çağırılırlardı. Çevrede zuhur eden eşkıyaları, tenkil etmek için de vazifelendirilirlerdi. Mora Valisi Vezir Mustafa Paşa maiyetinde, Çatalca kazasından Türk Uşağı olarak, muktedir bir başbuğ emrinde elli nefer gönderileceği, mahalli niyabetinden bildirilmişti.   (BOA.C.AS.. dosya:127 gömlek:5680 – 03 Şevval 1218) Bu neferler, maaşlarını mîrî hazineden alırlardı.  (BOA.C.AS.. dosya:135 gömlek:6003 – 29 Safer 1219)
Askerlik için çağırıldığı halde göreve iştirak etmeyen veya eşkıya ile işbirliği yaparak onların üzerine tenkile gitmeyen Türk Uşakları cezalandırılır, dirlikleri ellerinden alınarak, genellikle uzak bölgelere gönderilirlerdi. Gittikleri yerlerde başarılı hizmet verenler affedilerek mükâfatlandırılırdı. 1803 de ayaklanan, Mısır beylerini muharebe ederek Mısır'dan tard etmek (dışarı çıkarmak)hususundaki hizmetleri şayan-ı takdir görülen, Türk ve Arnavud uşağı binbaşılarından Mehmed Ali, Esad ve Ahmed Beylerin eski cürümlerinin(suçları) affedildi ve ileride de devlete bu gibi hizmetlerde bulunacaklarının  memul olduğuna(ümit edildiğine) dair kendilerine yazılar yazılarak teşekkür edildi.   (BOA.C.DH. dosya:184 gömlek:9185 – 29 Zilhicce 1218)
   Rumeli’den derlenen Türk Uşakları, asker olarak Mısır ve Arabistan’da da görev yaparlardı.  (BOA.C.AS..dosya:1066 gömlek:46942 – 29 Zilhicce 1300)
Daha sonraları bağımsız olan Mora Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın askerleri de Rumeli askeri olan Türk Uşaklarıydı.  (BOA.C.AS.. dosya:798 – gömlek:33826 – 29 Cemaziülevvel – 1219) Asilerin, Trapoliçe’yi muhasara edip İslâm ahalinin ziyade bunaldığı zaman yardıma koşan  Mehmed Paşa’nın askerleri Türk Uşakları idi.  (BOA.HAT.dosya:863 gömlek:38485 – 07 Zilkade 1236)
   1828 de Ruslar Vidin civarında tahkimat yapıp savaş hazırlıklarına başladıklarında, devlet o civardaki işe yaramayacağına inandığı bazı askeri birlikleri geri çekerek, “disipline riayetkâr” Türk Uşağı asker göndermişti.  (BOA.HAT.dosya:1064 gömlek:43672-B  - 07 Şaban 1244)

   Evlad-ı Fatihan, Rumeli Yörükleri gibi Rumeli Ordusu’nun temel yardımcı güçlerinden olan “Türk Uşakları” askerleri, devletin aylıklı, disiplinli ve fedakâr askerleri idi. Osmanlı Devleti’nin hemen hemen her tarafında, doğudan batıya, kuzeyden güneye, bütün hudutlarında görev yaptılar. Bugün Rumeli Coğrafyasında yaşayan Türkler; işte bu Evlâd-ı Fâtihan, Rumeli Yörükânı ve Türk Uşaklarının çocuklarıdırlar.
aydinhoca:
Sevgili Deliormanlı,
Yusuf Hacaloğlu en az otuz yıldır Osmanlı Devlet Arşivlerinde, bu konular üzerine çalışan, gerçekten çok ciddi araştırmalar yapan bir bilim adamıdır. Kendisiyle bir kaç  kongrede karşılaştım. Tanıdığım kadarıyla, belgesi olmadan tek kelime bile yazmayan bir kişidir. Söylediği bazı doğrular birilerinin işine gelmediği için bir zamanlar, adamı topa tuttular. Bir linç etmedikleri kalmıştı. 
Verdiği bilgiler, arşiv belgelerine dayalı olduğu için  güvenilir. Tabi o da,(galiba bir ekiple çalışıyor, ekibi de)arşivdeki milyonlarca belge içinde bulabildikleri, ulaşabildikleri kadar, bilgi veriyor. İleride belki çok daha başka belgelere ve bilgilere de ulaşılabilir.
 Arşivlerde tasnif yapan pek çok görevi var. sağ olsunlar,benim de çok işime yarıyorlar. Pek çok şeye ulaşmamı sağlıyorlar. Yusuf Hoca'nın internet sitesinde verdiği bilgiler, ayrıca kitap olarak da yayınlandı. Türk Tarih Kurumu satış merkezlerinde var.Bazen "Kitap fuarlarına" da getiriyorlar.
Balkanlardaki Türklerin Anadolunun neresinden geldileri bilgisine ulaşmak gerçekten çok zor. Dedesinin dedesini tanımayan bir toplumuz. Kaldıki dört, beş yüz yıl önce geldikleri yerleri bilsinler. Ayrıca, Özellikle "Yörükân" olarak, Rumeli'ni Türkleştirmek için buralara göçürülen "Evlâd-ı fatihan", zaten Anadolu'da da "Konar-göçer Yörükân Taifesi" ahkâmından oldukları için, Anadolu'da da belli bir köyleri yoktu. Meselâ; Erzurum taraflarında yaylayan, Şam yakınlarında kışlayan Yörükleri hangi köye sığdırabiliriz? Rumeli Yörükânı gibi Anadolu daki Yörükân'a da "Ulus", "İl" ve "Kaza" statüleri ve nizamı verilmişti. Bu sebeple, Rumeli'deki "Evlad-ı Fatihan'ı" için  belli bir köy ve hâtta kaza ismi söylemek çok zor








































E Devlet KARACAOVA1924
VODA  Telefon  Ş ifre  19641964
V Bank telefon şifre 196464 hesap öğrn
Vak İnt B ----arçari24
H Y G  blog KARACAOVA
KAR- BAH ---  blog KARACAOVA1924
HALK  Mş kart  1864
VAKıf  atm kart  1924
Ziraat ban oya 182424 İnternet grş-kart şf 9504