SOSYAL TARİH KAYNAĞI OLARAK TEMETTÜ DEFTERLERİ
Aile, Şahıs Ad ve Sıfatları :
Defterlerde verginin esas olduğu hane reislerinin isimleri kayıtlıdır. İsimler, tahrir defterlerinde "Ahmed veled-i Hamza" gibi bir önceki şahsın oğlu ve kardeşi olması halinde "Süleyman veled-i o" yahut "İbrahim birader-i o" şeklinde "veled" kelimesi kullanılarak yazılırken Temettü Defterleri'nde "Feyzullah Oğlu Salih" örneğinde olduğu gibi çok kere "Oğlu" kelimesi tercih edilmiştir. Maamafih "bin" ve "veled" kelimelerinin kullanıldığı defterler de vardır. Ancak 1256'daki defterlerde, şahısların isimleriyle birlikte, biraz tımar kayıtlarını hatırlatır tarzda "uzun boylu, orta boylu, ak sakallı" şeklinde eşkâllerine de yer verilmiştir. 1261'de tanzim edilen defterlerde bu kısma rastlanmaz. Çok kere "Osman oğlu Ali" veya "Hasan Oğlu İbrahim" şeklinde baba adı bazen de "Çullu Oğlu İbrahim" gibi babanın lakabı veya aile adı yazılmıştır. Aile adlarının mevcudiyeti mahalle veya köydeki akrabaların tesbitini mümkün kılmaktadır. Baba-oğul veya kardeşler, hatta bazen amca-yeğen ve kuzenler peş peşe veya araya bir yahut iki tane gelerek yazılmıştır. Bu kolay ayırt edilebilen bir aile adına sahip olmayanların da aynı ailenin kolu olduklarını ortaya koyması bakımından tesbitleri kolaylaştırıcı bir husus olmuştur. Bazı ailelerin bir kolunun diğer mahallelerde yaşadığı da görülmektedir. Aynı lâkabı taşıyanların çoğu iki haneden ibarettir.
Aynı mahallede oturmasalar bile kolay rastlanamayacak aile adlarına sahip olanların akraba olduklarına şüphe yoktur. Böylece ailelerin zaman içinde, muhtemelen bir evlilik sonucu kendi mahallerinden çıkarak diğer bur mahallede oturmaya başladıkları düşünülebilir. Hatta daha da ileri giderek bu nevi yer değiştirmelerin köyler ve kasabalar arasında da vuku' bulduğunu söyleyebiliriz. Zira köyde huzursuzluk çıkaranların civardaki köylere sürgün edildiği, veya diğer bir köy veya kasabada daha geniş imkânlar bulanların buralara göç ettikleri bilinen vakıadır. Temettü Defterleri'nde çok dikkatli bir araştırma neticesinde bu nevi göçlerin nereler arasında yapılmış olduğunun tesbiti de imkân dahilindedir. Temettüat Defterleri, sadece aile adlarının değil, yörede kullanılan şahıs adlarının tesbiti bakımından da mühim kaynak vazifesi görmektedir. Şahıs adlarında göze çarpan bir özellik de baba-oğul aynı adı taşıyanların sayılarında görülmektedir. Babası, doğumundan önce ölmüş bir çocuğa baba adının verilmesi yaygın bir uygulama ise de babasıyla aynı adı taşıyanların hepsinin yetim kaldıkları da düşünülmemelidir. Sosyal bakımdan adlar gibi sıfatların da şahısların belli özelliklerini göstermesi bakımından önemi büyüktür. Kara, sarı, uzun, küçük şeyh gibi sıfatların ifade ettikleri mânâ açıktır.
Hane Reislerinin Meslekleri :
1256 tarihli görülebilen defterlerde imam, muhtar gibi vazifeliler dışında sadece eşkâl verilip hane reisinin mesleğinin yazılmamasına karşılık 1261 sayımlarında ekseriya hane numarası üzerinde "Erbâb-ı ziraatdan idigi" , " çiftçi, gündelikçi, demirci, çulhacı" gibi hane reisinin mesleği yazılmıştır.
Küçük köylerde halkın hemen hemen hepsi yalnız ziraat ve hayvancılıktan geçimini temin etmektedirler. Ancak ziraatle uğraşanların hepsi toprak sahibi değillerdi. Toprağı olmayanlar, ailelerinin gücü toprağı işleyip ürünü kaldırmaya yetmeyen büyük toprak sahiplerinin yanlarında çalışmaktadırlar. Ekip biçecek az toprağı olanlar da büyük çiftliklerde gündelikçi olarak çalışmakta ve geçimleri için ek kazanç sağlamaktadırlar. Bu suretle biri nisbeten büyük çiftliklerde devamlı çalışan hizmetkârlar, diğeri ekim ve mahsulün kaldırılması sıralarında faydalanılan çapacı, gündelikçi ve ırgatlar olmak üzere iki ayrı ziraat işçi sınıfı ortaya çıkmış bulunmaktadır ki Temettü Defterleri'nde bu iki sınıfın durumunun takip edilmesi mümkündür.
Nisbeten büyük köylerde köyün bazı ihtiyaçlarının kendi içinde karşılanmasını temin edecek şekilde ziraat dışında bazı zanaat kollarının mevcut olduğu görüldüğü gibi hangi işlerin ne ölçüde yapıldığı da tesbit edilmektedir. Mesleklerin yazılmış olması bir mahallede veya köyde hangi zanaatın ne ölçüde geliştiğini tesbit etmemize imkân sağladığı gibi gelirin meslekler arası dağılımını ortaya koymaktadır. Hane reisleri içinde kadın ve yetimlere de rastlanmaktadır. Bunlar kadınsa eşi, çocuksa babası ölmüş olduğundan hane reisi durumuna gelmiş olanlardır.
İKTİSÂDİ TARİH KAYNAĞI OLARAK TEMETTÜ DEFTERLERİ
Gayr-i Menkuller :
Temettüat Defterleri incelendiğinde tahriri yapılan yer veya bölge hakkında sosyal ve iktisâdî bakımdan birçok bilgilere ulaşılabilir. Defterlerde hane reislerinin tarla, bağ, bahçe, bostan, arsa, harman gibi gayr-i menkullerinin teferruatlı bir biçimde dökümleri yapılmıştır. Bunlardan ahalinin refah seviyesi, gelir düzeyi, ekilip-biçilen ürün çeşitleri, bölgenin iklimi, ticarî durumu, yerleşim şekilleri vs. gibi bilgilere ulaşılabilir. Defterlerde ekili tarlalar, "mezru tarla" olarak kaydedilmiştir. Bunlar da "sulak tarla", "kıraç tarla", "dağ tarlası", "ova tarla" şeklinde nitelikleri belirtilerek kaydedilmiştir. Bu niteliklere bakılarak her birinden alınacak vergi ayrı ayrı tesbit edilmiştir. Ekili-dikili tarlaların haricinde kalan boş tarlalar ve kiraya verilen tarlalar da hâli ( boş ) ve kirada ( icârda ) şeklinde kaydedilmiştir.
Defterlerde; dikili ağaçların ürün elde edilenlerinden de vergi alındığından adet veya dönüm olarak bunlardan da bahsedilmiş ve adet olarak belirtilen meyve ağaçları için "sak"ve "dip" tabirlerine de rastlanmıştır. Özellikle zeytin ağaçlarının dağ ve ovada olanları birbirinden ayrılmış ve ova zeytinlerinden daha fazla vergi alınmıştır.
1256 ve 1261 tarihinde yapılan iki sayımın menkul ve gayr-i menkuller konusunda verdiği bilgiler birtakım farklılıklar arz eder. Şöyle ki; ilkinde tarla, bağ, bahçe gibi ekili-dikili gayr-i menkullerin dönüm olarak yüzölçümü, ev, dükkan, kahvehane gibi binaların ise adedi ile altında kıymetleri yani değerleri verilmiştir. Fakat bu sayımdan sonra önemli olan kıymet değil, vergiye esas olan yıllık gelir diye düşünülerek 1261 sayımında defterden "kıymet" hanesi çıkarılıp yerine "hasılât-ı senevisi" konmuştur. Halbuki kıymet bırakılıp hasılât-ı senevisi eklenseydi İktisât Tarihi açısından defterler çok daha faydalı olacaktı.
Mezru tarlalar içinde pirinç, pamuk, afyon, tütün, lök boya (zehri) gibi sanayi mahsullere ait tarlalar, ne tarlası olduğu belirtilerek kaydedilmiştir. Yani mezru tarlalar (ekili tarlalar) içinde sanayi mahsullerine ait tarlalar, özel bir öneme sahiptir. Eğer ürün bir sanayi değilse tarlanın ne tarlası olduğu belirtilmemiştir. İşte bu tarlalar hububat tarlasıdır.
Tarlalardan sonra bağ, bahçe ve bostanlara yer verilmiştir. 1256 sayımında bunların sadece yüzölçümü ve kıymetleri yazılmışken 1261'de gelirleri de kaydolunmuştur.
Temettüat Defterleri'ne kaydedilen diğer gayr-i menkuller evler, dükkanlar ise tahrir arasında ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir. Evlerin kaç oda, kaç kat olduğu , bahçesi, kuyusu, içme suyu gibi özellikleri belirtilmiştir. Hane reislerinin içinde bulundukları, ev gelire konu teşkil etmediğinden "kendisi mukîm" denilerek vergi kapsamına alınmamıştır. Eğer dükkanını kendi işletiyorsa "kendisi mukîm" denilmiş, kirada ise kira bedeli kaydedilmiş, hisseli ise kiminle müşterek işletildiği ve hisse miktarı yazılmıştır.
Hayvanlar:
Temettü Defterleri'ne gayr-i menkullerden sonra hayvanlar yazılmıştır. Böylece bir köy veya kasabada en çok hangi hayvanların beslenip yetiştirildiği ve bunlardan ne ölçüde kazanç sağlandığının tesbiti mümkündür. Ziraat yapılan yerlerde ahalinin toprağı işleyebilmesi için besledikleri öküz, camus, taşımacılıkta kullanılan merkep, bargir, deve, at defterlere yazılan hayvanların başında gelir. Bu hayvanların yetiştirildikleri bölgelere göre dağılımına baktığımızda ise hayvan sahiplerinin genellikle ziraatle uğraşan çiftçilerden hali vakti yerinde olan ve geniş arazi sahipleri olduğu görülür.
Çiftçilikte ve taşımacılıkta kullanılan hayvanlardan sonra eti, sütü ve yünü için beslenen ve genelde her meslek sahibine ait evlerde bulunan koyun, keçi, inek gibi hayvanlar yazılır. Hayvanlar, koşu öküzü, âla-evsat, erkek-dişi, sağman-kısır veya döllü-dölsüz şeklinde yazılmaktadır.
Ayrıca arıcılık yapılan yerlerde her kovan başına vergi alındığı görülmektedir. Hayvanlar, 1256'da hayvanların kıymetleri sayılırken 1261 sayımında hangi hayvanın kaç kuruş vergi getirdiği belirlenmiş ve bu hayvanlardan gelen gelirlerden de vergi alınmıştır.
Gayr-i Menkuller :
Temettüat Defterleri incelendiğinde tahriri yapılan yer veya bölge hakkında sosyal ve iktisâdî bakımdan birçok bilgilere ulaşılabilir. Defterlerde hane reislerinin tarla, bağ, bahçe, bostan, arsa, harman gibi gayr-i menkullerinin teferruatlı bir biçimde dökümleri yapılmıştır. Bunlardan ahalinin refah seviyesi, gelir düzeyi, ekilip-biçilen ürün çeşitleri, bölgenin iklimi, ticarî durumu, yerleşim şekilleri vs. gibi bilgilere ulaşılabilir. Defterlerde ekili tarlalar, "mezru tarla" olarak kaydedilmiştir. Bunlar da "sulak tarla", "kıraç tarla", "dağ tarlası", "ova tarla" şeklinde nitelikleri belirtilerek kaydedilmiştir. Bu niteliklere bakılarak her birinden alınacak vergi ayrı ayrı tesbit edilmiştir. Ekili-dikili tarlaların haricinde kalan boş tarlalar ve kiraya verilen tarlalar da hâli ( boş ) ve kirada ( icârda ) şeklinde kaydedilmiştir.
Defterlerde; dikili ağaçların ürün elde edilenlerinden de vergi alındığından adet veya dönüm olarak bunlardan da bahsedilmiş ve adet olarak belirtilen meyve ağaçları için "sak"ve "dip" tabirlerine de rastlanmıştır. Özellikle zeytin ağaçlarının dağ ve ovada olanları birbirinden ayrılmış ve ova zeytinlerinden daha fazla vergi alınmıştır.
1256 ve 1261 tarihinde yapılan iki sayımın menkul ve gayr-i menkuller konusunda verdiği bilgiler birtakım farklılıklar arz eder. Şöyle ki; ilkinde tarla, bağ, bahçe gibi ekili-dikili gayr-i menkullerin dönüm olarak yüzölçümü, ev, dükkan, kahvehane gibi binaların ise adedi ile altında kıymetleri yani değerleri verilmiştir. Fakat bu sayımdan sonra önemli olan kıymet değil, vergiye esas olan yıllık gelir diye düşünülerek 1261 sayımında defterden "kıymet" hanesi çıkarılıp yerine "hasılât-ı senevisi" konmuştur. Halbuki kıymet bırakılıp hasılât-ı senevisi eklenseydi İktisât Tarihi açısından defterler çok daha faydalı olacaktı.
Mezru tarlalar içinde pirinç, pamuk, afyon, tütün, lök boya (zehri) gibi sanayi mahsullere ait tarlalar, ne tarlası olduğu belirtilerek kaydedilmiştir. Yani mezru tarlalar (ekili tarlalar) içinde sanayi mahsullerine ait tarlalar, özel bir öneme sahiptir. Eğer ürün bir sanayi değilse tarlanın ne tarlası olduğu belirtilmemiştir. İşte bu tarlalar hububat tarlasıdır.
Tarlalardan sonra bağ, bahçe ve bostanlara yer verilmiştir. 1256 sayımında bunların sadece yüzölçümü ve kıymetleri yazılmışken 1261'de gelirleri de kaydolunmuştur.
Temettüat Defterleri'ne kaydedilen diğer gayr-i menkuller evler, dükkanlar ise tahrir arasında ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir. Evlerin kaç oda, kaç kat olduğu , bahçesi, kuyusu, içme suyu gibi özellikleri belirtilmiştir. Hane reislerinin içinde bulundukları, ev gelire konu teşkil etmediğinden "kendisi mukîm" denilerek vergi kapsamına alınmamıştır. Eğer dükkanını kendi işletiyorsa "kendisi mukîm" denilmiş, kirada ise kira bedeli kaydedilmiş, hisseli ise kiminle müşterek işletildiği ve hisse miktarı yazılmıştır.
Hayvanlar:
Temettü Defterleri'ne gayr-i menkullerden sonra hayvanlar yazılmıştır. Böylece bir köy veya kasabada en çok hangi hayvanların beslenip yetiştirildiği ve bunlardan ne ölçüde kazanç sağlandığının tesbiti mümkündür. Ziraat yapılan yerlerde ahalinin toprağı işleyebilmesi için besledikleri öküz, camus, taşımacılıkta kullanılan merkep, bargir, deve, at defterlere yazılan hayvanların başında gelir. Bu hayvanların yetiştirildikleri bölgelere göre dağılımına baktığımızda ise hayvan sahiplerinin genellikle ziraatle uğraşan çiftçilerden hali vakti yerinde olan ve geniş arazi sahipleri olduğu görülür.
Çiftçilikte ve taşımacılıkta kullanılan hayvanlardan sonra eti, sütü ve yünü için beslenen ve genelde her meslek sahibine ait evlerde bulunan koyun, keçi, inek gibi hayvanlar yazılır. Hayvanlar, koşu öküzü, âla-evsat, erkek-dişi, sağman-kısır veya döllü-dölsüz şeklinde yazılmaktadır.
Ayrıca arıcılık yapılan yerlerde her kovan başına vergi alındığı görülmektedir. Hayvanlar, 1256'da hayvanların kıymetleri sayılırken 1261 sayımında hangi hayvanın kaç kuruş vergi getirdiği belirlenmiş ve bu hayvanlardan gelen gelirlerden de vergi alınmıştır.
VERGİLER :
Vergiler her hane reisinin isminin üst tarafında ve dikine olarak yazılmıştır. Ancak vergi kaydı hususunda da 1256 ve 1261 sayımlarında tutulan defterler arasında fark bulunmaktadır. 1256'da vergilerden sadece vergi-yi mahsusaya yer verilmiştir bunda da bazı defterlerde Ruz-ı Hızır ve Kasımda verilecek taksitler belirtilmiş bazılarında ise tek rakamla senelik bildirilmiştir. 1261 sayımlarında ise sene-i sabıkada bir senede vermiş olduğu vergi-yi mahsusa ile birlikte öşür ve adet-i ağnam vergileri de kaydedilmiştir.
Defterleri ayrı tutulan gayr-i müslimlerin ise mükellef olduğu cizye dilimi, yani ednâ, evsât ve âlâ olduğu ayrıca cizyeden sorumlu oğulları varsa bunların da hangi oranda cizye vereceği belirtilmiştir.
Muaflar :
Tahrir defterlerinde vergiden muaf olanlar için "bâ-berat-ı sultanî imam", "kürekçi", "tuzcu", "pîr-i fânî" gibi şerh verilmiştir. Temettü Defterleri'nde de muaf olanlar hemen hemen aynı şekilde gösterilmiştir. Ancak 1256 sayımında imam, müezzin veya şeyh denmekle yetinildiği halde 1261 sayımında "bâ berat Beyaz Camiî İmamı", "bâ-berat Hızır İlyas Baba Tekyesi Şeyhi" gibi hangi camiin, tekkenin imamı veya şeyhi veya katibi olduğu belirtilmektedir.
Ayrıca muhassıllara gönderilen tezkirelerde eskiden beri muaf tutulan müftü, hatip, imam vb. şahısların vergi vermeme yönünde bir niyetlerinin olmasının mümkün olabileceğine dikkat çekilmektedir. Buradaki amaç, her kim olursa olsun durumuna göre, vergi vermesini sağlamaktadır.
Bu defterlerde ayrıca mansûre ve redif olanlar veya bu teşkilatlarda yakınları bulunanlar da "asâkir-i mansûre tekaüdü" veya " oğlu redif" şeklinde belirtilmiştir. Burada devlet için çalışan askerî sınıf ve birinci dereceden yakınları vergiden muaf tutulduğu görülür. Bu gibi askerîden olanlarını, emeklilikten önce ve sonra edindikleri mal ve mülklerinin gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Eğer kişinin herhangi bir mal varlığı yoksa bu durum kaydedilmekte ve vergi tahakkuk ettirilmemektedir. Temettüat Defterleri'nde "şunun bunun i'anesiyle geçinmekte olduğu" ifadesiyle hiç geliri olmayan ve başkalarının yardımıyla geçinen hane reislerinden vergi alınmadığı belirtilmektedir.
Gayr-i müslimlerin çeşitli imtiyazlara sahip olmaları ve vergiden muaf tutulmaları büyük işyeri ve ticarethane sahiplerinin dikkatinin çekmiş ve dolaylı olarak bu imtiyazlardan yararlanmak istemişlerdir. Temettü vergisi önceleri Osmanlı tebaasından alındığı halde daha sonraları ahalinin vergi vermemek için, özellikle Dersaadet'te büyük ticarethanelerini ve işyerlerini ecnebilere devretmeleri ve bu durumda hazineyi büyük zarara uğratması nedeniyle Temettüat vergisinin ecnebilere de teşmili için teşebbüslerde bulunulması ve yeni düzenlemeler yapılması istenmiştir.
Vergiden muaf tutulan vakıfların gelirleri de mütevellilerin ailelerine bırakılmıştır.
Vergiden muaf olan insanların Temettüat Defterleri'nde yer almaları Osmanlı Devleti'nin en küçük birimlerine kadar halkından haberdar olma isteğinden kaynaklanmıştır.
Muhassılların, yazımları yaparken yerel unsurlardan yararlandıkları da anlaşılmaktadır. Bu durum, bu sayımları önceki sayımlardan farklı da kılmaktadır
Kaza meclislerinin bilgisi çerçevesinde sayım işlerini yapmak için vücuhdan birkaç kişi
görevlendiriliyordu Yazımın yapılmasında muhtarlar ve imamlar da hazır bulunuyorlardı. Nitekim defterlerde bir çok muhtarın "vergi tahsilinde kullanıldığı" kayıtlıdır. Bu noktada yazım işinin vergi tahsili ile birlikte yapıldığı göz önüne alınırsa bu görevlilerin yazım işinin dışında sadece vergi toplama işinde kullanıldıkları
düşünülebilir. Fakat Tekfuranbarı Köyü Muhtarı Mehmed Kethüdaoğlu Mustafa'nın "karye-yi mezbure tahririnde
kullanıldığı" ibares bu görevlilerin vergi toplanmasının ötesinde bizzat tahrir işinde de istihdam edildiklerini göstermektedir. Nitekim bu gibi görevlilerin bazıları kendi yazım bilgilerin özel defterlerine
de kaydetmişlerdir Ek I'de bulunan yazının özelliği veşekli bu yazıyı kaydedenin yazımlarda yazıcı olarak görevli olduğu kanısını uyandırmaktadır. Fakat bu yazım işinin pratik detaylarını
tam olarak bilemiyoruz.
Son durumda yazım işleminin adeta köylünün sorumluluğuna bırakıldığı görülmektedir nizamnamede de görüleceği gibi kimi köyde yazıbilir kişi bulunamadığı için ücretinin köy ahalisi tarafından ödenmesi kaydıyla katip talep olunmasından söz edilmektedir.
Bu durumda tespit edilen katibin kaza meclisince imtihan edilmesi ve kendisine fazla para verilmemesi gerekiyordu. Ayrıca görevlendirilen bu katiplerin isimleriyle birlikte merkeze bildirilmeleri
gerekiyordu. Bir çok yerde bu kurala uyulmuş ve görevliler merkeze bildirilmiştir.Bu katipler kimi zaman birden çok birimi yazıyorlardı. Defterlerin yazımı görevlilerce kendilerine verilen nizamnameler usulünce köy köyardından büyük yerler mahalle mahalle yazılmıştır. Her bir köyün ve mahallenin ayrı bir deftere yazılması
esas olmakla birlikte bir kaç beyaz kağıt boş bırakılarak bir başka birim aynı deftere yazılabiliyordu. Nitekim aynı deftere bazen iki yakın mahalle veya iki yakın köy yazılmıştır.Yazımı biten defterler birinci muhtar, ikinci muhtar ve imam (gayrı müslim topluluklarda cemaat önderi) tarafından tasdik edilmek zorundaydı. Tahrir işi tamamlanınca defterler bağlı oldukları kazanın torbasına konulup kaza meclislerince kontrol edilerek bir üst bağlı idari birime gönderiliyordu Sancak merkezine gelen defterler burada tekrar gözden geçirilip, temize çekilerek ciltleniyordu
HIDIRELLEZ
Yalnız Anadolu, Balkanlar, Kırım, Irak ve Suriye Türkleri’ne mahsus bir halk şenliği olan hıdrellezin buralarda özellikle 6 Mayıs’ta kutlanması iklim ve tabiat şartlarıyla bağlantılıdır
Türkiye’de “hıdırellez”, Kırım ve Dobru-ca’da “hıdırlez”, Makedonya’da “edirlez” (ederlez),
Kosova bölgesinde “hıdırles” (hedirles, hadırles) gibi değişik biçimlerde söylenen hıdrellez merasimleri, çeşitli ülke ve yörelerde teferruatta tabii olarak birtakım farklılıklar gösterebilir.
Ancak bunlar Hızır adının çağrıştırdığı gibi genellikle bolluk ve bereketi simgeleyen, su ve yeşillik kavramlarının öne çıktığı, ağacın bol bulunduğu, bazan içinde türbe de yer alan mesire yerlerinde kutlanan merasimlerdir.
Dede Korkut’tan itibaren Ebû Müslim, Battal Gazi, Dânişmend Gazi, San Saltuk, Köroğlu gibi kahramanların hayatı etrafında teşekkül eden destanı romanlarda gerek Hızır ve İlyâs’ın kişilikleri, gerek hıdrellez günü, gerekse hıdıriıklarda devam eden sosyal faaliyetler ve gelenekler ekseninde yer yer hıdrellezin de zikredildiği görülür
6 Mayıs, Türkler’in Anadolu’ya yahut daha genel bir ifadeyle Ortadoğu’ya geldikten sonra tanıdıkları bir tarihtir. Zira Doğu Hıristiyanlığı’nın Aziz Yorgi (Aya Yorgi, Hagios Georgios, Saint George) ya da Yeşil Yorgi kültü bu tarihte kutlanmaktaydı. Doğu Hıristiyanlığı’nda çok önemli bir yeri olan bu kült zaman içinde Hızır-İlyâs kültü ile birleşerek özdeşleşmiş ve bu suretle 6 Mayıs tarihi Ortadoğu ve Balkanlar’da hıristiyan-müslüman kültür etkileşimi sonucunda hem Aziz Yorgi hem de Hızır-İlyâs kültünün iç içe girmesinin bir sonucu olarak kutlanmaya başlanmıştır