Ticaret ve Emek Üzerine
Ticaret hayatında en çok gördüğüm, en çok hissettiğim gerçeklerden biri şudur: Ticaret yapan insan hem sermaye koyar, hem risk alır, hem de emek verir. Çalışan ise emeğini ortaya koyar, karşılığında maaşını alır.
Buradaki fark aslında hayatın düzenini gösterir. Tüccar, işin başında her şeyi göze alır. Mal alır, dükkan tutar, kira öder, vergisini verir. Eğer işler yolunda gitmezse zararı da kendi hanesine yazar. Çalışan ise sabah mesaisine gelir, akşam paydos eder; emeğinin karşılığını maaş olarak alır.
Ama bu farkı söylerken, çalışanın hiç riski yokmuş gibi de düşünmemek lazım. İşveren batarsa, dükkan kapanırsa en önce etkilenen yine çalışandır. İşini kaybeder, gelirini kaybeder. Sermaye riski olmasa da hayatını devam ettirme riski vardır.
Benim gördüğüm şudur: İşverenin hakkı, koyduğu sermaye ve aldığı risk oranında daha yüksek kazançtır. Çalışanın hakkı ise emeğinin adil karşılığıdır. Düzenin adaleti de buradadır. Eğer işveren çalışanın hakkını vermezse emek sömürüsü başlar. Eğer çalışan işverenin riskini görmezden gelirse de haksızlık olur.
Sonuçta ticaret hayatı bir denge işidir. Sermaye, risk ve emek işverenin omuzunda; emek çalışanın omuzunda. Biri olmadan öteki olmaz. Asıl mesele, bu dengeyi adalet terazisinde tutabilmektir.